Rusya’da halk, Putin’in Ukrayna işgalini daha ilk günden beri onaylamadı. Toplumun sadece yüzde 12’si saldırıyı haklı bulup desteklerken ezici çoğunluk savaşa karşı. Putin gibi, bütün medyayı elinde tutan, muhalefetin sesini tümüyle yok eden bir diktatörün ülkesinde bile mızrak çuvala sığmıyor. Halk, öyle savaşın yaşamına getirdiği ekonomik yükü gördükten sonra da değil, daha ilk günden beri Putin’in girdiği kanlı yolun faturasının kendisine çıkacağının farkında. Bizden farklı olarak, korkup, sinip, sessiz de kalmıyor. En küçük bir protestonun bile polis şiddetinin en sertiyle karşılaştığı Moskova’da bile, haklı olmanın öz güveniyle sokaklarda sesini yükseltiyor.
Bu gösterilerin sembolü haline gelen Yelena Osipova, daha bebekken Nazilerin 2,5 yıl süren ve 800 bin insanın yaşamını yitirdiği Leningrad kuşatmasını yaşamış 77 yaşında bir zeytin ağacı. Nükleer silahlar ve savaş karşıtı eylemlerinden dolayı defalarca tutuklanmış bu kadın, kendi elleriyle hazırladığı pankartlarda “Nükleer silahlar eş zamanlı olarak yok edilsin” talebini dile getiriyor. Ukrayna için sokağa çıktığı St Petersburg kentinde 2 Mart’ta gözaltına alınırken taşıdıklarında ise “Bu savaşa gitme oğul!” diyor.
Yelena Nine, bizim, 22 yıldır barış isteyen veya 884 haftadır evlatlarını arayan cumartesi annelerimizden biri aslında. Galatasaray’da, İstiklal Caddesi’nde, Diyarbakır’da polisin yerlerde sürüklediği, tekmelediği, “beyaz tülbentlerine çamurlar bulaştırılan” ama yine de barıştan ve adaletten umudunu kesmeyen analarımızdan sadece biri.
Şimdi ülkemizde birçok insan “biz toplum olarak ne zaman bu kadar duygularımızdan, değerlerimizden sıyrıldık?” diye düşünüyor. Hemen yanı başımızdaki ateş, kadınları, çocukları, çocuk yaşta genç askerleri yakarken, şehirler bombalanıp halk göçe zorlanırken, “Ukraynalı kadınlar üzerinden alçakça espriler nasıl yapılabilir?” diye soruyor. Rus halkı, hem de kendi ordusu savaştayken sokağa çıkıp, “Savaşa Hayır” derken, bizde neden cılız basın açıklamaları dışında çıt çıkmıyor? Bu soruları sorabilenler aslında yanıtını da biliyor.
Daha dün Diyarbakır Sur mahallesi tanklarla yıkılırken, Cizre bodrumlarında çocuklar yakılırken, beyaz tülbendiyle Taybet ananın cenazesi sokak ortasında 7 gün yatarken sessiz kalarak yitirdik insanlığımızı. O yüzden Ukrayna’da paletler arasında kalan otomobil kadar canımızı yakmadı zırhlı araçların çarptığı Kürt çocuklarının ezilen bisikletleri.
Bu gerçeği kabul etmeden söylenen her şey boş. O nedenle “Oyum AKP ye yaramasın” diyerek (belki de sadece kadın olduğu için) oy verdiğimiz Aydın Belediye Başkanı’nın, Afrin’de başka halkların tepesine düşecek bombalara ismini yazdırdığını ve aynı zamanda CHP kurultayına divan başkanı yapılmasını duyunca şaşırıyoruz hala! Muhalefet partilerinin bir araya gelip ittifak yapmalarına umutlananlarımız oluyor. Sonra bunların içindeki tek kadın başkanın Rusya’ya savaş ilan edercesine hamasetine, NATO ve ABD’ye şirinlik gösterilerine de hayret ediyoruz belki!
Ekranlarda uzmanlıkları kendinden menkul, askeri ve siyasi yorumcular, siyasetçiler, derin analizlerle büyük laflar ediyorlar. “Anti emperyalizm” sözü, hem Rusya’yı alkışlayanların hem de ona karşı olanların dilinden düşmüyor. Bu “emperyalistlere” kendi ülkelerindeki sorunlara burnunu sokma fırsatı veren, adeta yabancı orduları yurtlarına davet eden diktatörleri görmeden emperyalizm karşıtlığı olabilir mi? Esad’ın, Saddam’ın, ülkelerindeki halkları, anadillerini yok sayan, demokratik taleplerini zorbalıkla, yer yer kimyasal silahlarla, soykırımla bastırmaya kalkan tutumlarının bu “emperyalizmi” davet ettiği, fırsat verdiği gerçeği görülmeden söylenen her söz boşa düşer. Ülkelerindeki sorunları demokratik, barışçı yollardan çözen, dolayısıyla kendi halkına dayanan bir devlete yabancı ordular hangi gerekçeyle saldırabilir? Rusya’ya işgal bahanesini sunan Zelenski’nin, batının gazı ve iktidar sarhoşluğuyla Rusçayı yasaklamaya varan despotizmi değil midir?
Erdoğan’ın, iktidarını dayandırdığı, sorunları derinleştirip toplumu kutuplara ayıran, gerilimden beslenen siyaseti, sınırlarımız dışında (“Emperyalizmin” izni ve teşvikiyle) her fırsatta askeri operasyonlara girişen saldırganlıkları engellenemezse bu topraklar da, hem de çok yakın zamanda dünya egemenlerinin çatışma alanı olmaktan kurtulamayacak. Füzelerin, bombaların Ankara’da, İstanbul’da patlayacağı günler korkarım çok uzak değil. Muhalefet Millet İttifakı ise geçen hafta NATO üyeliğine sığınan tutumunda çıtayı yükseltti. Akşener, Başbuğu Türkeş’in 62 yıl önceki 27 Mayıs askeri darbesinin TRT radyosundan seslendirdiği bildirisindeki “NATO’ya ve CENTO’ya bağlıyız!” mesajını adeta meclisten tekrarladı! Kırımdaki “soydaşlarımızdan” başlayıp Putin’in bir sonraki planının “Kars-Ardahan” olabileceğine varan konuşması Zelenski’nin yolunu anımsatıyor.
O nedenle tek çıkış yolu 3. İttifakın, “Barış ve Demokrasi İttifakı” adıyla, halkları kucaklaması son derece acil bir görevdir.
Yelena Nine’nin diğer bir pankartında “Askerler silahlarınızı bırakın, gerçek birer kahraman olun!” yazıyordu. Sorunları yok sayan değil, çözmeye, barışı egemen kılmaya soyunanlar, buna cesaret edenler de siyasetin gerçek kahramanları olurlar.