Ana SayfaYazarlarAkın Olgun“Faşizm karşıtlığının çaresizliği” ve Demirtaş’ın Ketıl’ı – Akın Olgun

“Faşizm karşıtlığının çaresizliği” ve Demirtaş’ın Ketıl’ı – Akın Olgun


Akın Olgun


Acının kimi zaman uzağı yakın, kimi zaman ise yakını uzak eden duygusu ve içimize yerleşen öfkesi, bütün yaşadıklarımızın, yaşatılanların ve yaşatılacak olanların özeti gibidir.

İki oğlu ve eşi katledilerek eline verilen Suruç’lu anne Şenyaşar’ın seslenişinden kaçmak mümkün değil işte bu yüzden. İnsan her şeyden uzaklaşabiliyor ama bir annenin çığlığından asla kaçılamıyor.

Hele de o çığlık bir sahipsizlik taşıyorsa, bir “Ah” kalıyor sizin de sesinizde.

“Yaşanan olaydan sonra evlerimizden çıkarak başka bir yere sığındık. Şimdi mülteciler gibi bir evde 5 aile kalıyoruz. Yerimizden yurdumuzdan göçtük. Bu evdeki eşyaları konu komşu bize getirdi. Halimiz hal değil. Ağlıyorum olmuyor, beddua ediyorum olmuyor. Rica ediyorum, tüm dünyaya bu çağrımı iletin. Şimdi ben yüzümü nereye döneyim? Nereye gideyim?”

Eşi ve iki çocuğu katledilmiş bir annenin cümlelerinden BİZ’e, Bizlere düşen çok şey var. Annenin sesi yüksekte, biz altındayız. “Öyle yaptık, böyle takip ettik” sözlerinin bir karşılığı yok maalesef. “Yaptık, ettik” dediğiniz yerin arkasından yükseliyorsa bir çığlık, çığlığın neresinde kaldığımıza dönüp bakmamız gerekir.

Uzun lafın kısasında halletmeyelim siyaseti artık. Konuşmayarak, konuşuyormuş gibi yaparak, “önümüze, arkamıza bakacağız” diyerek, “yeni yol haritası çıkaracağız” falan yaparak yuvarlamayalım olanı, biteni, olacak ve bitecek olanları.

Büyük bir sorunumuz var işte.

“Meclis çare değil, sokak” diyeni de, “bu düzen değişmeli” demenin ötesine geçemeyeni de, hiç kimseyi beğenmeyip “devrim” diyeni de, her seçimde kahredip kendisini dağa taşa vuranı da, siyaseten burnundan kıl aldırmayanı da, “boykot” diyeni de, umut bağlanan siyasetçilerin her defasında ters köşeye yatırıp, hiçbir şey olmamış gibi yapmasına duyulan tiksintinin de buluştuğu tek yer var: “Faşizm karşıtlığının çaresizliği.”

W. Fritz Haug’un bu tarifi, içinde bulunduğumuz durumu güncelliyor.

İçine bir an kendinizi, siyasetinizi, politikanızı, pratiğinizi koyarsanız, karşınıza çıkacak tek şey budur. İddiası olan olmayan, bağıran bağırmayan, korkan korkmayan, kaçan kaçmayan hepsi ama hepsi “Faşizm karşıtlığının çaresizliği” tanımında kendini görebilir.

Aşamadığımız şey bu işte.

Adım adım toplumsal karşıtlığı, çaresizliğe dönüştüren politikaların, tavır alışların, yan yana gelemeyişlerin ve tehlikeyi tespit edip, gerekeni yapmaktan kaçınmaların, kaçınmalarımızın geldiği yer burası. Her sonucu ‘siyasi erk’e bağlayıp, içinden çıkılan yerde bir çaresizlik tuzaklanıyor. Kendi kendimizi tuzaklamaktan, kendimiz gibi olana kapan kurmaktan hiç bıkmıyoruz. Nasıl bir “beğeni” eşiğimiz varsa artık, kimse onu aşamıyor.

Öfke, politik olarak kendine bir yol bulamadığında, hızla kendi içine çöküp umutsuzluğa, boş vermişliğe, bananeciliğe dönüşüyor ve bu bir kez salgına dönüştüğünde, hangi politikayı, siyaseti, çareyi, yol, yöntemi önerirseniz önerin asla karşılığı olmuyor.

“Bir garabetin içinde boğuluyoruz” diyen Sezai Temelli de,

“Adam kazandı” mesajı ile seçmenini iktidar mengenesine sürükleyen İnce de,

“Beni unutmayın” diyerek cezaevine giden Eren Erdem’in seslenişi de,

Kendisi için bir şey yapılıyor-muş gibi yapılan Enis Berberoğlu da,

Demirtaş’ı, Fiğen Yüksekdağ’ı unutmuyor-muş gibi davranmak da,

“Osman Kavala” diye birisi hiç yokmuş gibi davranılması da,

İşçilerin kendilerini, çiftçilerin ürünlerini yakmaya kalkışması da,

İntihara sürüklenen atanamayan öğretmenler, işinden, ekmeğinden edilen akademisyen, kapatılan gazeteler, televizyonlar, tutuklanan belediye başkanları, milletvekilleri, insan hakları savunucuları, öğrenciler, kadınlar, gazeteciler ne varsa işte bu karşıtlığın çaresizliğinde kendine bir yer buluyor.

“Ben yüzümü nereye döneyim? Nereye gideyim?” diyen o annenin sözünde saklı her şey.

Nereye dönse hafiflemez acısı, nereye gitse çare olmaz. Sese dönüşen acı bir başkadır. Eğer kendisini güçlü hissettirecek toplumsal bir muhalefet, dayanışma ve yükselen bir hak mücadelesi yoksa, sözün acısı katlanarak büyür ve büyür. Bunda bizim payımız ne diye bakmadıkça, her adım ileri değil geriye doğru atılacak ama ileri gidiyormuş gibi yapmaya devam edilecektir.

Demirtaş’ın cezaevi koşullarında Ketıl’ı konuşturma espirisinden yola çıkarsak eğer, “faşizm karşıtlığının çaresizliği” denen ve her kesimin elini kolunu bağlayan “kurbanlık” duygusunu aşmak oldukça mümkün.

Bir Ketıl ile cezaevi koşullarında, dışarıyı saracak kampanya yapılabiliyorsa, dışarıda herkesin içini saracak birçok yol, yöntem bulmak da mümkündür.

Hedefleri merkezileştirmek, başlıkları bir araya toplamak ve onlar üzerinde bir strateji belirleyerek inatçı bir hat kurmak, toplumsal muhalefetin tümünü kapsayacak bir mücadele ortaklığını sağlamak önemli bir başlangıç olabilir.

Somut bir kazanıma dönüşmeyen her çabanın, insanı tüketen ve çaresizliği besleyen bir yanı olduğu bilinmeyen bir şey değil.

Meclisin iktidar tarafından hiçleştirilmesine karşı, temsiliyetin onurunu koruyacak, sokağın nabzını tutacak ve elle tutulur, gözle görülür çareler geliştirerek çözümlerin öncülüğü yapacak pratikler geliştirmek, yani çaresizlik duygusuna karşı panzehir olacak siyasi hattı görünür kılmak, çok şeyi değiştirebilir.

İçi yanmış, yakılmış annelerin bir araya gelmesi, annelerin sesinin yine onlarla birlikte sokağa taşınmasıdır çare. Hiçbir güç onların sesinden daha büyük değildir çünkü. Hesap sormayan her acının, sıradanlaşarak, kanıksanıldığını bu ülkenin derdi ile, halkları ile hemhal olmuş herkes bilir.

İşinden, ekmeğinden edilmiş tüm akademisyenlerin onlarla buluşması,

Soma’da ve tüm madenlerde katledilmiş işçilerin aileleri ile bir araya gelinmesi,

İş cinayetlerinde hayatlarını kaybetmiş, işçi kıyımlarında işi ve ekmeği elinden alınmış olanlarla bütünleşmiş bir hak mücadelesinin hepsiyle bir araya gelmesi, sadece onları değil, bu ülkenin geleceğini dert edinen tüm kesimleri birbirine daha fazla yakınlaştıracaktır.

İçimizden hiç kimsenin uzaklaştırılmasına, göz önünden çekilmesine izin vermemektir çare.

Tepeden inme kararlara itiraz etmek, örgüt, dernek, parti çıkarları diyerek, sorgusuz, sualsiz her şeyi kabul eden o hiç kimse olma halinden kurtulmaktır çare.

BİZ olmaktan çıkarılan her şeyin BEN”e dönüştüğünü ve o BEN duygusunun çaresizlik duygusunun çekirdeği olduğunu asla unutmamaktır çare.

“Faşizm karşıtlığının çaresizliği”nin karşısına, Demirtaş’ın Ketıl’ı konuşturan iradesi ve inadını koyabilmeyi toplumsallaştırabilirsek, elimizdeki her araç konuşabilir olur.




Önceki Haber
Gözaltına alınan gazeteci Ergin Çağlar serbest bırakıldı
Sonraki Haber
CHP’li Tüzün: Kurultay için yeter sayıda imza toplandı