Ana SayfaManşet21. yüzyılın insanlık kaybı – Dilan Dirayet Taşdemir

21. yüzyılın insanlık kaybı – Dilan Dirayet Taşdemir

HABER MERKEZİ – Türkiye’nin Avrupa’ya gitmek isteyen mültecilere kapıları açmasıyla sınırlarda başlayan insani kriz sürüyor. Yunanistan mültecileri şiddetle bu tarafa “iterken”, Türkiye bu “geri itmeleri engellemek amacıyla” sınıra polis yığıyor. Mülteciler ise iki sınır arasında hem soğuk hem de açlıkla mücadele ediyor. HDP Ağrı Milletvekili Dilan Dirayet Taşdemir “21. yüzyılın insanlık kaybı” olarak nitelendirdiği Türkiye sınırlarındaki bu insani krize dair yazdı.


Dilan Dirayet Taşdemir


27 Şubat’tan bu yana, hükümetin İdlib’e saldırısı sonrasında tüm dünyanın gözü önünde bir insanlık dramı, bir insanlık krizi yaşanıyor. Aslında iktidar partisi başından beri aynı politikayı güdüyor. Kürt karşıtı politikalarını ve Kürt kazanımlarına saldırmayı itirazsız bir biçimde devam ettirmek, dış siyasette sıkışıklığını gidermek, sınır komşusu Suriye’de savaş ve çatışmadan nemalanmak, oradaki topraklara çöreklenmek istediğinde ve bunun karşısında bir tepki ile karşılaştığında mültecileri bu politikaları karşısında bir şantaj, bir tehdit unsuru olarak hep kullandı AKP. 2011 yılından bu yana mülteciler üzerinden yani savaştan dolayı evini, yurdunu, ailesini bırakmak zorunda kalan bu yoksul, çaresiz insanlar üzerinden izlediği politika hep bu oldu: Rehine siyaseti.

Fakat mültecilere yaşatılan son dram bu rehine siyasetinin nasıl bir insanlık kaybına, trajedinin ötesinde nasıl bir vahşete dönüştüğünü gösterdi ve bu vahşet tüm dünyaya canlı bir şekilde izlettiriliyor.

Mültecilerin yaşadığı bu vahşet son bir haftadır akıl almaz bir hal almaya başladıysa da aslında 2011 yılından bu yana 4 milyon insan bu krizi, bu insanlık dramını her gün yaşıyordu.

Evet, biz mülteci diyoruz ama aslında hükümet hiçbir zaman bu insanları temel hakları olan, bir hukuk çerçevesinde ve insani koşulların sağlanması gereken mülteci statüsünde görmedi. Önce onlar bizim “misafirimiz” dendi, “ensar muhacir” ve “kardeşlik” hamaseti yapıldı, fakat boğazlarından giren her lokma sayıldı, o lokma için çok ağır sömürü koşullarına maruz bırakıldılar. Yetmedi ülkedeki nefret, ırkçılık ve linç atmosferi bu insanlar üzerinden tekrar tekrar hortlatıldı.

TSK’yle beraber Afrin’e giren Türkiye destekli ÖSO grupları / Fotoğraf: Bülent Kılıç – AFP

Suriye iç savaşından kalan IŞİD, Nusra, ÖSÖ, Kaide gibi 10 yıl boyunca sayısız savaş ve insanlık suçu işleyen çete artıkları bir kenara ayrıldı, “eğitildi ve donatıldı”, askeri kıyafetler giydirilerek maaşa bağlandı. Bu çeteler Kuzey ve Doğu Suriye topraklarında Kürtlerin şahsında halkların kazanımlarını gasp etmek ve neo Osmanlıcılık hayalleri için Suriye’nin farklı kentleri işgal etmek için kullanıldı, yetmedi Libya’ya gönderildi. Bu çeteler AKP güdümünde de savaş suçları ve insanlık suçları işlemeye devam etti, ettirildi. Fakat bunlara dair itiraz yükseldiğinde, muhalefet edildiğinde hükümet bunlara toz kondurmadı tersine bu çetelerin insanlığın başına bela edilmesine itiraz eden insanları yargı sopasıyla susturmaya çalıştı.

BM Suriye Bağımsız Soruşturma Komisyonu’nun, hazırladığı rapor ile Türkiye ve bağlı grupların Kuzey Suriye ve Afrin’de “savaş suçları” işlediğini, bu grupların Türkiye güdümünde olduğunu, dolayısıyla bu suçlardan Türkiye’nin sorumlu olduğunu açık bir biçimde ifade etmesi Türkiye’nin bu cihadist çeteleri kullandığı için ileride de başının ağrıyacağını göstermektedir.

Bu çeteler korundu, kollandı, mevcut çatışmaları derinleştirmek, yeni çatışmaları açığa çıkarmak, başka bir ülkedeki toprakları işgal etmek için kullanıldı ve insanlığın başına bela edildi. Olan gariban, yoksul, karın tokluğuna bile denk gelmeyen insanlık dışı sömürü koşullarında çalıştırılan, her türlü hakarete, suiistimale, istismara, ırkçılığa açık hale getirilen, yüzde 70’ini kadın ve çocukların oluşturduğu milyonlarca mülteciye oldu.

Özellikle kadın ve çocuklar, dayatılan bu koşulların en büyük mağdurları haline getirildi. IŞİD’in kurduğu kadın köle pazarlarından kaçan mülteci kadın ve kız çocukları kuma adı altında evliliklere, para karşılığı cinsel ilişkiye zorlandı, internet üzerinden, telefonlar üzerinden pazarlığı yapılan insanlık dışı koşullara maruz bırakıldı, insan kaçakçılarının insafına terk edildi.

Vail el Suud / Fotoğraf: hurriyet.com.tr

9 yaşındaki bir çocuk olan, Vail El Suud’un, bir mezarlığın kapısına kendisini asarak intihar etmesi, 9 yaşındaki çocuğu bile intihara sürükleyecek bir yaşamın dayatılması mültecilerin maruz kaldığı insanlık dışı yaşamı özetler nitelikte ve aslında başka söze gerek bırakmamaktadır.

Mültecilerin kaldığı kamplarda da bu iddialar sürekli gündeme geldi. Biz HDP vekilleri olarak bu konuda sayısız girişimde bulunduk, önergelerle, basın toplantılarıyla meclis gündemine getirmeye çalıştık. Kamplara gidip oralarda gözlem yapmak, oradaki kadın ve çocuklarla görüşmek istedik fakat bu kamplar hem bizim hem de ilgili sivil toplum kuruluşları başta olmak üzere kamuoyunun denetiminden saklandı.

27 Şubat’ta iktidarın İdlib’e düzenlediği saldırı sonrası mültecilerin yaşadığı bu koşullar başka bir boyuta evrilerek, tüm dünyanın gözü önünde 21. yüzyılın en büyük utanç anlarından, en büyük insanlık dramlarından birine dönüşmüştür.

AKP Sözcüsü Ömer Çelik “Mülteci politikamız aynıdır ama ortada bir durum var, artık mültecileri tutabilecek durumda değiliz” şeklinde bir açıklama yapmıştır. Bunun anlamı şudur, tıpkı Çelik’in ifade ettiği gibi mülteci politikası aynıdır. Yani ya Afrin’i işgal edip buraları çetelere teslim etmemize izin verirsiniz ya kapıları açarız ve mültecileri sınıra yığarız ya idlib’i işgal etmemize izin verirsiniz ya da mültecileri sınıra yığarız. Yani 10 yıllık mülteci politikası gerçekten de devam etmiştir.

Son yaşananlara bakın. Yunanistan’ın, Bulgaristan’ın kapılarını açmayacağını bile bile bu insanlar kışın soğuğunda çoluk, çocuk, kadın sınırların arasına sıkıştırılarak açlık, soğuk, hastalık yetmiyormuş gibi gaz, cop, nehirlerde boğulma, plastik ve gerçek mermilerle öldürülme ile baş başa bırakıldı. Yetmedi Türkiye’nin AKP’nin savaş politikası yüzünden yaşamını yitiren askerlerin sorumlusu tutularak muhtelif kentlerde linçe, saldırıya maruz bırakıldılar.

Fotoğraf: AFP

Hükümet yetkilileri sürekli, sınırı geçen mültecilerle ilgili farklı rakamlar telaffuz ediyor.  Çünkü bu insanlar hükümet için sadece tehdit ve şantaj için kullanılabilecek rakamlar olarak görülüyor, insan olarak değil. Kendi yarattığı krizi görmeden Yunanistan’a ahlak, vicdan çağrısı yapıyor. Peki bu insanları apar topar iki sınır arasına sıkıştırmak, arafta bırakmak hangi ahlaka, hangi vicdana sığar. Nasıl ki bu insanların evlerini, topraklarını bırakmak zorunda kalıp mülteci-sığınmacı olmalarında AKP’nin büyük payı varsa, bugün yaşanan bu dramın da en büyük nedeni bu iktidardır.

Başta Bulgaristan ve Yunanistan olmak üzere tüm Avrupa da bu krizin, bu dramın bir diğer müsebbibidir. Öncelikle milyonlarca mülteciyi AKP politikalarına teslim ettiler, şimdi de kapıları açmayarak, bu insanları almayarak bu dramın bir parçası olmaya devam ediyorlar. Avrupa bu insanı krizi izleyerek, yarım ağızla kınama ve tedirginliklerini dile getirerek 21. yüzyılda açığa çıkarılan bu felaketin sorumlusu olmaktan kaçınamayacaktır.

Hem Türkiye hem Avrupa hem de tüm dünya, sahile cansız bedeni vuran Alan Kurdi bebek üzerinden yıllarca hamaset yaptı. Fakat şimdi binlerce bebek Alan bebeğin kaderini yaşama tehlikesi altında ve herkes buna seyirci durumda. Demek ki Alan bebek için söylenilen hiçbir söz de samimi değildi. Eğer samimi olunsaydı en çok çocuk ve kadınları etkileyen bu drama seyirci kalınmazdı.

Mültecileri bir savaş ve işgal kozu olarak kullanan başta AKP hükümeti olmak üzere, kapılarını kapatarak mültecilere insanlık dışı koşulları dayatan Avrupa ülkelerinin ve tüm dünyanın şunu bir kez daha görmesi gerekmektedir. Dünyanın gözü önünde yaşatılan bu insanlık kaybına, bu vicdan ve ahlak kaybına bir an önce son verilmesi gerekmektedir. Oradaki her bir mülteci herkes kadar, onurlu ve insanca yaşamayı hak eden birer insandır. Bu insanların AKP’nin şantaj politikalarına, Avrupa’nın korkularına ve ırkçılığa heba edilmesine izin verilmemesi gerekiyor.

Yunanistan’da mülteciler için sokağa çıkan binlerce kişi “Birlikte yaşayabiliriz” dedi / Fotoğraf: twitter

Fakat esas sorumluluk, demokratik kamuoyunun, Türkiye, Avrupa ve dünya halklarınındır. Devletlerin korkular üzerinden inşa ettiği sınırlarda bir kez daha trajediler, ölümler, dramlar yaşanıyor. Buna dur demek, hükümetleri ölüm değil yaşam politikasına çekmek bizim mücadelemize bağlıdır. Bugün bu mücadeleyi, kardeşliği yükseltmenin, yani insanlığa sahip çıkmanın zamanıdır.


Yunanistan’da binler mülteciler için sokakta: Birlikte yaşayabiliriz


PAYLAŞ:
    WhatsApp'da Paylaş!   Telegram'da Paylaş!     Yazdır   E-Posta Gönder

Önceki Haber
İl il 8 Mart programı
Sonraki Haber
KONDA araştırması: Her 10 kişiden yedisi nafaka hakkını destekliyor