Ana SayfaManşetGazeteciler: Gerçekleri yazmaya, milyonların sesi olmaya devam edeceğiz

Gazeteciler: Gerçekleri yazmaya, milyonların sesi olmaya devam edeceğiz

HABER MERKEZİ – Bugün, 3 Mayıs Dünya Basın Özgürlüğü Günü. Basın örgütleri ve gazeteciler, Türkiye’deki tutuklu gazetecilere ve gazetecilik mesleği üzerinde artan baskılara dikkat çekti: “Biz tüm baskı, saldırı, gözaltı ve tutuklamalara karşı işimizin başında olacağız. Gerçeklerin sesini milyonlara aktarmaya, gerçekleri yazmaya devam edeceğiz. Gazetecilik suç değildir. Tutuklu gazeteciler derhal serbest bırakılsın.”


Haber: Yadigar Aygün


3 Mayıs, Birleşmiş Milletler’in (BM) 1993 yılında aldığı bir karar ile tüm dünyada Dünya Basın Özgürlüğü Günü olarak belirlendi. Ancak basın ve basın çalışanları üzerindeki baskılar kalkmış değil.

Türkiye, Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü’nün (RSF) 2021 Basın Özgürlüğü Endeksi’nde 180 ülke içerisinde 153’üncü sırada yer alıyor.

Uluslararası Gazeteciler Federasyonu (IFJ) da 2020 yılında gazetecilerin karşılaştıkları hak ihlallerini raporlamıştı. Bu rapora göre Türkiye, “dünyada en fazla gazeteciyi tutuklayan ülke” konumunda.

Medya ve Hukuk Çalışmaları Derneği’nin (MLSA) verilerine göre, Türkiye’de şu an 69 gazeteci cezaevinde.

Gazetecilik meslek örgütleri temsilcileri ve gazeteciler, basın ve basın çalışanlarına yönelik artan baskıları, gazetecilerin yaşadığı sorunları ve basın özgürlüğünün önemini Gazete Karınca’ya anlattı.

Basın özgürlüğünde her geçen yıl gerileme var

RSF’nin Türkiye temsilcisi ve Bianet’in medya özgürlüğü raportörü Erol Önderoğlu, Türkiye’nin basın özgürlüğünde her geçen yıl gerilediğine dikkat çekiyor:

Medya sektörünün çoğulcu özelliğiyle bağdaşmayacak tarzda birçok habercinin basın kartının mahrum bırakıldığı ve artık toplumsal eylemler sırasında polis müdahalesini belgelemelerine izin verilmediği bir döneme girdik. Araştırmacı veya eleştirel gazeteciliğin ‘gayrı milli’ diye şeytanlaştırıldığı bu süreçte, keyfi dava, online haberciliğe yönelik sistematik erişim yasakları, gazeteciyi hedef seçen sonu gelmez şiddet ve cezasızlık ile birlikte sektörün kamuoyunu bilgilendirme gücüne ciddi oranda zarar verildi. Danıştay, Anayasa Mahkemesi ve Yargıtay’ın medya özgürlüğüne dair kimi başvurularda olumlu kararlar alması, sivil toplumun öz mücadelesi için bir umut ışığı yarattı. Mücadelemiz, şeffaf toplum ve demokratik değerler için kararlılıkla sürecek.

DFG: Basın özgürlüğü ayaklar altına alındı

Diyarbakır merkezli Dicle Fırat Gazeteciler Derneği’nin (DFG) eşbaşkanı Serdar Altan ise gazetecilere yönelik baskıların artığını vurguluyor:

Tarih boyunca Türkiye’de basın hiç özgür olamadı belki ama bu son süreçte basın özgürlüğü resmen ayaklar altına alındı. İktidarın antidemokratik uygulamalarının bir yansıması olarak gazetecilere yönelik baskı her geçen gün katmerleşerek büyüyor. Onlarca gazeteci de cezaevlerinde tutsak edilerek sahadan koparılıyor ve mesleklerini icra edemiyorlar.

2016 yılında ilan edilen OHAL ile birlikte yüzlerce basın kurumu kapatılmıştı. Bugün ise iktidar tarafından alternatif yayın yapan tüm mecraların çalışmaları, RTÜK ve BTK eliyle engellenmeye çalışılıyor. Gazetecileri susturmak amacıyla özellikle yargının yoğun bir çaba içerisinde olduğunu söyleyebiliriz.

Tüm bu yaşananları bir arada değerlendirdiğimiz zaman aslında nasıl korkunç bir tablo ile karşı karşıya olduğumuzu daha net görebilmekteyiz. Bedeli ne olursa olsun hakikati gün yüzüne çıkarmak için mücadele eden gazeteciler bu haksızlıklar karşısında dimdik ayakta.

Zeynep Kuray: Gazetecilik suç değildir

Gazeteci Zeynep Kuray da Türkiye’de gazetecilerin yaşadığı sorunlara dikkat çekiyor ve tutuklu gazetecilerin bir an önce serbest bırakılması gerektiğini söylüyor.

Gazeteciliğin suç olmadığını vurgulayan Kuray, şunları söylüyor:

Uzun yıllardır bu mesleği yapıyorum. Meslek hayatımızda ya baskı ile karşılaştık ya da tutuklandık. Bu baskı bitmedi, daha da artmaya devam ediyor. Basına sopa gösteriliyor. Haklarımız giderek elimizden alınıyor. Daha bu hafta Kadıköy’de basın abluka altına alındı. İnanılmaz prosedürler uygulanıyor. Dakikalarca keyfi ablukada tutulduk. Hiçbir hukuki dayanağı olmayan, hiçbir hukuk alanı kalmayan bir noktada basın özgürlüğünden söz etmek mümkün değil. Bu hukuksuzluklar giderek artıyor.

Anormal şartların içerisinde normal davranmaya çalışarak mesleğimizi yapmaya çalışıyoruz. Asla mesleğimizden vazgeçmememiz lazım. Tarihe not düşmek mecburiyetindeyiz. Resmi tarihi istediği kadar çarpıtsınlar, gazeteciler sorgulayacak, araştıracak ve elbet gerçekler ortaya çıkacak. Gözaltı ve tutuklamalarla gazetecileri susturamazsınız. Basın dün nasıl varsa bugün de yarın da varolacaktır. Tutuklu arkadaşlarımızla dayanışma içerisindeyiz. Gazetecilik suç değildir. Gazetecileri suçlu gibi gösterenler asıl suç işlemektedir. Biz bu baskıları kabul etmeyeceğiz. İşimizi yapacağız. Bizi çekmek istedikleri noktaya gitmeyeceğiz. Baskılara boyun eğmeyeceğiz. Tutuklu gazeteciler derhal serbest bırakılsın. Basına yönelik bu baskılar son bulsun.

İki tip gazetecilik

Türkiye’de, Cumhuriyet’in kuruluşundan bu yana iki farklı tip gazetecilik süre geldiğini ifade eden Mezopotamya Ajansı’nın (MA) Sorumlu Yazıişleri Müdürü Ferhat Çelik, “Bu süreç zarfında bir grup gazeteci iktidarların etkisi altında ve iktidara göre şekil değiştirirken onun diline göre de içerik üretmiştir. İktidarın etkisi altında kalmayan ve onun diline göre içerik üretmeyen gazeteciler hep zor koşullar altında mesleğini icra etmeye çalıştı, çalışıyor. İktidarın istediği şekilde içerik üretmeyen gazeteciler daha önceleri öldürülme ile karşı karşıya kalırken, bugün ise gözaltı ve tutuklamalara maruz kalıyor” diyor.

Son bir yıl içerisinde gazetecilere yönelik çok yoğun bir gözaltı ve tutuklama furyasının yaşandığını hatırlatan Çelik, şöyle devam ediyor:

Bu gözaltı ve tutuklamalardan herhalde en büyük payı da ajansımız, Mezopotamya Ajansı aldı. Son bir yılda birçok muhabir arkadaşımız defalarca gözaltına alındı ve bazıları tutuklandı. Yine haber sitemiz defalarca engellendi. Bizlere ve diğer gazetecilere yönelik baskının temel nedeni iktidarın gerçeklerin halka ulaşmasını engelleme çabasına dönüktür. Çünkü iktidar kendi eliyle Türkiye’yi bir uçuruma sürükledi. Bu nedenle kamuoyu algısını yönetmek istiyor. Bunun için istediği şekilde içerik üretmeyen gazetecileri ilk hedefi haline getirdi. Tüm bu zorlu şartlar altında hala mesleğini icra eden, gerçeklerin peşinden giden ve asla taviz vermeyen gazeteciler var. Gerçeğin peşini bırakmayan tüm gazetecilerin 3 Mayıs Dünya Basın Özgürlüğü Günü’nü kutluyorum. Her şeye rağmen gazetecilik yapmaya devam edeceğiz.

Pınar Gayıp: Halkın haber alma hakkını savunacağız

Etkin Haber Ajansı (ETHA) muhabiri Pınar Gayıp, gazetecinin görevinin halkın haber alma hakkını savunmak ve gerçekleri haberleştirmek olduğunu hatırlatıyor, özgür basının önemini ise şu sözlerle vurguluyor:

Dünyanın her yerinde egemenler kendine biat eden gazetecisini yaratmak istiyor. Dolayısıyla bu dayatmaya karşı gelen gazeteciler için ‘özgür basın’ tanımını yapıyoruz. Basın özgür olmazsa gerçekler haberleşmez, halkın haber alma durumundan söz edemeyiz. Haksızlık ve zulüm gizli kaldıkça artar, toplum siner. Bu yüzden basının özgürlüğü önemlidir. Çünkü kalemlerimizi özgür kullanmazsak, haberlerimiz ezilenlerden yana olmaz. Özgür basın geleneğinin sürdürücüsü olma iddiasıyla mesleği yapan bizler, halkın haber alma hakkını, gerçekleri haberleştirmeyi her koşulda ve zorlukta yerine getiririz. Bizim görevimiz bu çünkü. Ancak bu noktada halkları da haber alma hakkını, gerçeğe erişim hakkını savunması gerekiyor. Toplumun tüm kesimlerine topyekûn bir saldırı söz konusu; basına da öyle. Dolayısıyla birleşik mücadele ve direnişle bu sorunlara meydan okuyabiliriz.

Gazetecilerin tüm baskılara karşı mücadele edeceğinin altını çizen Gayıp, dayanışmanın öneminin de altını çiziyor:

Mesleğimiz terörize edilmek isteniyor. Buna karşı ses çıkarmak gerek. Gazeteci tarafsız olmaz ya zulmedenden ya da zulme uğrayandan yana olmak zorundasın. Özgür basın çalışanları olarak gerçeği haberleştirme iddiasından dolayı katledilen meslektaşlarımıza borcumuz ezilenlerin safında, direnlerin yanında olmaktır. Dayanışmayla ve mücadele ile bu saldırıların üstesinden gelebiliriz. Bugün çok sayıda tutsak arkadaşımız var ve maalesef isimleri bilinmeyenler de var. Dayanışmayı her bir gazeteci için yapmalıyız. Kalemlerimiz birbirimize emanet diyorsak eğer tutsak meslektaşlarımızla dayanışma içinde olmalıyız. Bunu aynı şekilde basın meslek örgütlerine de söylüyorum. Sadece adı bilinen, ‘ünlü’ olanlarla değil aksine yaşadıklarından bihaber olunan gazetecileri sahiplenmeli, dayanışma içinde olmalı. Kalemlerimiz özgür olana, gerçekleri bedel ödemek zorunda kalmadan haberleştireceğimiz güne kadar gazeteciler olarak bizim de mücadelemiz sürecek.

Taylan Öztaş: Gerçekleri milyonlara aktarmaya devam edeceğiz

Özgür Gelecek muhabiri Taylan Öztaş da halkın haber alma hakkının önemine dikkat çekiyor. Özgür basın olmadan özgür toplumun da olmayacağını vurgulayan Öztaş, şunları söylüyor:

Biz Özgür Basın emekçileri esasta bugün halkın en çok ihtiyacı olan şeyi yapıyoruz. Halkın doğru haber alma hakkını savunuyoruz. AKP’nin havuz-pelikan medyasına, sırtını burjuvaziye yaslayanlara ve onların satılık kalemlerine karşı biz her alanda halkın içerisinde, onların mücadelesindeyiz. Bu denli baskı, sansür ve saldırıya maruz kalmamızın nedeni de budur zaten. Biz iktidarların, muktedirlerin değil halkın gazetecileriyiz. Halka da her zaman şunu söylüyoruz; Bizim sesimiz kesilirse sizi yalanlarla baş başa bırakırlar. 2021 Türkiye’sinde yazılı, görsel basın ve sosyal medyanın neredeyse yüzde 90’ı iktidar veya sözde muhalefetin finansmanıyla yürüyen basından oluşuyor. Biz ise gücümüzü halktan alıyoruz ve onlar adına sahada, alanda, eylemlerde bulunuyoruz. Eylem alanlarında polisin eylemciden önce gazeteciye saldırmasından, çıkardıkları genelgelerle görüntü almamızı engellemelerinden de anlaşılacağı üzere gerçeğin sesini susturmak isteyenlere karşı biz mücadele ediyoruz. Yani özgür basın varsa özgür toplum vardır. Tüm saldırılara karşı biz Özgür Devrimci basın emekçileri de Türkiye’de emeği için mücadele eden işçi sınıfının, toprağını savunan köylülerin, cinsiyetçiliğe maruz kalan kadınların, fobiye maruz kalan LGBTİ+’ların sesi olmaya devam ediyoruz.

Devletin sansür aygıtı varsa, biz devrimci basının da bu sansür aygıtına karşı alternatif yaratacak bir gücümüz var. Gazetemiz Özgür Gelecek’in internet sitesi tam 22 kez kapatıldı. Şu an ozgurgelecek23.net’i kullanıyoruz. Belki bu haber yayımlandığında ozgurgelecek24.net’e geçmiş oluruz. Sansürün yanında baskılara karşı en büyük silahımız elbette direnişimiz. Biz sahada emek veren gazeteciler olarak baskının ve saldırının her haline maruz kalıyoruz, buna karşı da tüm emek veren yoldaşlarımla direnişi sürdürüyoruz. İşkenceleri belgeliyoruz, hak gasplarını ortaya çıkarıyoruz, devrimci basın emekçileri olarak birbirimizin kalemlerinden güç alıyoruz. Aramızdaki bu yoldaşlık kültürü baskılara karşı aldığımız tutum, geleneğimizin bize bıraktığı mirasın ürünüdür elbette. Musa Anterlerin, Metin Göktepelerin, Suzan Zenginlerin yolunda yürüyen bizler için direniş olmazsa olmazımızdır.

Tutsak gazeteci yoldaşlarımıza şu sözü veriyorum; kalemlerinizi devraldık ve devraldığımız bu kalemlere layık olmak için mücadeleyi sürdüreceğiz. Elbette sizin özgürlüğünüz için de mücadeleyi sürdürmeye devam edeceğiz. Biz tüm baskı, saldırı, gözaltı ve tutuklamalara karşı işimizin başında olmaya, gerçeklerin sesini milyonlara aktarmaya devam edeceğiz.




Önceki Haber
IIF: TL'nin dolar karşısındaki ‘adil değeri’ 9,50
Sonraki Haber
Direniş sürerken: İkizdere'de Cengiz İnşaat'a ikinci taş ocağı izni