Ana SayfaKonuk YazarlarKadın Yoksulluğu: Samanın rengiyle bütünleşenler

Kadın Yoksulluğu: Samanın rengiyle bütünleşenler


Zuhal Atlan


40 derece sıcaklıktaki Urfa’dayız. Nedeni ise HDP Kadın Meclisi’nin “Kadın Yoksulluğuna Hayır” buluşmaları kapsamında mevsimlik tarım işçilerini ziyareti. Urfa’nın sıcaklığını bilerek giymişiz kıyafetlerimizi. Peygamber ve sahabelerin şehri Urfa’yı gözümde mağara ve eski duvar kalıntılarıyla canlandırırken ev satışlarının trilyonları bulduğu bir kent karşıladı bizi.

Ekonomik krizi iliklerine kadar yaşayan Urfalılar, en çok da ev kiralarından şikayetçi. GAP’ın merkezi ve tarıma uygun verimli toprakların olduğu bir kentte, geçim sıkıntısı yaşayan halkın olması da başka bir çelişki. İlk toplumsallaşmanın, bereketin ve buğdayın memleketinin açlık ile yüz yüze bırakılması da cabası. Tüm bunları ilk ağızdan dinlerken bir yandan da yol alıyoruz mevsimlik tarım işçisi kadınlarla buluşmak için.

İlk durağımız merkeze bağlı bir köy. Kadınların da çalıştığı bu köyde salatalık, domates, biber ve patlıcan ekimi yapılıyor. (Toprağa uzak olan biri olarak, bize sunulan salatalıkların kokusunu içime çekerek yiyorum. O kadar lezzetli ki… Marketten kilosunu 4 liraya aldığımız ve 3 gün sonra bozulan salatalıklar geliyor aklıma) Orada kadınlarla konuşuyoruz.

Kadınların ne tür zorluklara maruz kaldıklarını bir de kendilerinden dinliyoruz. Biz taleplerine ortak olurken kadınların derdi bambaşka! İçecek suları yok. Günlük 60 TL’ye 12 saat çalıştıklarını söylüyorlar. Bir genç kadın, eğitimini yarıda bırakmak zorunda kaldığını belirtiyor ve yanındaki kız kardeşini göstererek, “Ne olursa olsun kardeşimi okutacağım” diyor.

Başka bir kadın, eşinin çalışmaktan dolayı hastalandığını, kendisinin hem çalıştığını hem de ev işlerini yaptığını söylüyor. Oradan ayrılıp mercimek tarlasında patoz yapan kadınların yanına gidiyoruz. Kurumuş samanları çatal ile ayıklayan kadınları görünce yanaşıyoruz. Sadece gözleri görünen, sıcaklıktan dolayı kendilerini sarmalayan kadınlar, bizleri fark edince önce tereddüt ediyor daha sonra neden geldiğimizi anlatınca endişeleri yerini meraka bırakıyor. Bu tarlada çalışanların çoğu öğrenci. Kadın-erkek karışık olan
gençler, yaptıkları işten dolay emeklerini karşılığını almadıklarından dert yanıyor. Oysa ki tek istekleri güvenceli bir çalışma ve koşullarının düzeltilmesi.

Gençler o kadar umutsuz ki… Bu hayata razı olmuşlar gibi. Sabah 5:00’ten akşam 17:00’ye kadar çalışıyorlar ve günlük kazançları 55 TL. (Yemeği kendileri getiriyorlar ve sadece 15 dakika molaları var) İçlerinden bir genç kadın dikkatimi çekiyor. 20 yaşında. Üniversite sınavlarına hazırlanıyor. Kardeşlerine bakmak için çalıştığını söylüyor. O kadar utanıyor ki yaptığı işten, sadece merakımdan soruyorum ismini ama söylemiyor. Üzerindeki sarı giysiler samanın rengiyle bütünleşmiş. Dışı da içi gibi rengarenk. Dışarıdan ona bakınca bizler için “fotoluk” görünen genç kadının günlük yaşantısı böyle.

Bir gün belki onunla karşılaşırım diye yola koyuluyoruz ve ikinci durağımız Adıyaman oluyor. Tütün işçisi kadınlar… Güneşten korunmak için hasır şapkalarıyla bizi karşılayan kadınlardan biri önce tepkiyle yaklaşıyor kameraları görünce sonra sakinleşince anlatıyor: “Edebiyat Öğretmenliğini birinci sınıfta bıraktım ve daha sonra ikinci bir üniversiteye başladım. Onu da bırakmak zorunda kaldım. Lütfen ses olun, ama sadece ses olmayın, çözüm olun. İstediğiniz kadar bilinçli olun, istediğiniz kadar zeki olun; ama burada çürüyüp gidiyorsunuz. Hele bir de farkındaysanız her şeyin, daha da kötü oluyorsunuz. Oğlum bana diyor ki ‘Anne benim gözlerimin içine bakarak zeki ve başarılı olduğumu söylüyorsun, ama ben sende görüyorum ki neden kendini burada tüketiyorsun.’ Bir ağaç ya bir ağaç. Ama biz kadınlar ağaç değiliz. Kuş misali uçup her yere yetişmemiz lazım. Kadın olmak her şeydir” diyor.

Bu sözler karşısında duygulansak da gerçekliği yüzümüze vurunca, kadınların nasıl tütün ektiğini gözlemlemek için tarlaya doğru gidiyoruz. Kimine göre stresi azaltmak, kimine göre acıyı dindirmek, kimine göre yarasını iyileştirmek, kimine göre sadece keyif almak için içilen tütün, Adıyaman’da kadınların başta olmak üzere bu halkın geçim kaynağı. Şairlerin dizelerine, yazarların satır aralarına, müzisyenlerin şarkılarına konu olan tütün bu toprakların olmazsa olmazı… Öyle ki kadınlar, ellerine aldıkları fideleri toprağa koyarken ne zaman bu iş biter derdinde değiller. Çünkü mesainin ne zaman biteceği belli değil. Onları ilgilendiren tek şey, “Akşam olunca eve kaç para ile döneceğim” derdi. Bu da yetmezmiş gibi evde eş ve çocuklarla ilgilenme faslı başlıyor.

Tütün eken kadınlar, Urfalı kadınlara göre az daha “şanslı”. Günlük yevmiyeleri 100-120 lira arasında değişiyor. Sabah 7:00’de başlayıp mesainin ne zaman biteceğini bilmeden çalışıyorlar. Ektikleri tütün Ekim ayında olgunlaşınca hasat zamanı başlıyor. Kadınların yoksulluk ile karşı karşıya kaldığı bu ülkede, kimileri altından tuvaletler yaparken mevsimlik tarım işçisi kadınların gidecek tuvaletleri bile yok.

Kaderlerine razı edilmek istenen gençler, eğitimlerini yarıda bırakmak zorunda kalırken “daha fazla üniversite açacağız” naraları atanlar, genç işsizliğini görmüyor mu?

Yoksulluğa sadece ses olmamızı istemeyen kadınlar var. Ve buna çözüm isteyenler… HDP Kadın Meclisi de bu sesi duyurmak için kadınlarla buluşmalar gerçekleştiriyor. Daha önce Ege ve İç Anadolu bölgelerinde farklı kesimlerdeki kadınlarla buluşarak onların taleplerini Meclis’te dile getirdi ve getirmeye devam ediyor. Bu yeter mi? Elbette yetmez. Tütün işçisi kadının dediği gibi sadece ses olmak değil, milyar dolarlık koltuklarında oturup ülkeyi yönetenleri çözüme zorlamak gerekiyor. Bu da ancak kadın mücadelesi ve dayanışması ile mümkün görünüyor. Kadınlara dokunarak “Biz iktidara gelince şunları yapacağız” demeden, siyasi parti, farklı görüş ve inançtaki kadınları dışlamadan bütünlüklü bir politik hat çizerek kadınları yoksulluğa mahkum etmekten kurtarabiliriz.




Önceki Haber
Bakanlık verilerine göre vaka sayısı 6 binin altına düştü
Sonraki Haber
Bir kırılmanın tarihi: 7 Haziran 2015 Seçimi