Ana SayfaYazarlarOnur HamzaoğluGelsin Dolar, Gelsin Avro, Gelsin Varyantlar!

Gelsin Dolar, Gelsin Avro, Gelsin Varyantlar!

Onur Hamzaoğlu


Aşı, bulaşıcı hastalıklarla mücadelede insanlığın neredeyse en önemli kazanımı olma özelliğini koruyor. Yıllardır başta bebekler ve çocuklar olmak üzere, insanların difteri, boğmaca, tetanoz, çicek, kızamık, çocuk felci gibi pek çok hastalığa yakalanmasını ve bu hastalıklardan doğrudan ya da dolaylı olarak zarar görmesini hatta ölmesini engelliyor. Oldukça nadir görülen yan etkilerini ve komplikasyonlarını, yararlarını dikkate aldığımızda kolaylıkla göz ardı edebiliriz. Bilimsel araştırma süreci tamamlanmış olan aşıların kazanımlarının her zaman için çok fazla olduğu biliniyor.

Aşı, pandemi ile mücadelede de önemli bir araç. Bununla birlikte, tüm dünyada yaygın hale gelmiş, hastalandırdığı insan sayısı ve yayıldığı coğrafya arttıkça özellikleri değişen (ilk/orijinal etkenden farklılaşan) etkene sahip bir bulaşıcı hastalıkla mücadele için tek başına yeterli olması mümkün değil. Zaten olamıyor da… Ancak, gerekli. Herkesin aşıya ulaşabilmesi ve aşılanmasının toplumsal ve bilimsel bir sorumluluk olduğunu kimse aklından çıkarmamalı.

Türkiye salgınla mücadelede başarısız ülkelerin ön sıralarında yer alıyor. AKP Hükümeti, başlangıç döneminde yaptığı hatalardan ders çıkarmadığı gibi, bugün de benzer hatalarda ısrar ediyor. Çin’de bu salgının varlığı ortaya çıktığında ve ülkelere yayılacağından emin olunduğunda gerekli tedbirleri almadı. Aynı dönemde Suudi Arabistan’da hastalığın varlığı biliniyor olmasına karşın, umreden dönen yurttaşlarımıza karantina uygulamadan, evlerine gönderdi. Böylece, COVID-19 etkeni sadece Türkiye’ye girmedi, aynı zamanda neredeyse bütün illere yayıldı. Yetmedi, Suriyeli mülteciler, Avrupa Birliği’ne karşı bir tehdit olarak, otobüslerle Yunanistan sınırına taşındı. Yaklaşık bir hafta orada tutulduktan sonra, getirildikleri illere geri götürüldü. Hem bu insanların yaşamları riske atıldı hem de salgının yayılmasına yetkililer doğrudan katkı sunmuş oldu.

Mart 2020’den bugüne kadar milyonlarca insanımız hastalandı, on binlercesi yaşamını kaybetti, hastalığı geçirmiş olanlarda ne gibi kalıcı organ tahribatının geliştiğini henüz tam olarak bilemiyoruz. Buna karşın, Temmuz 2021’de de COVID-19’un bulaşma, hastalık vb. özellikleri yönünden değişim göstermiş tiplerinin (varyantlarının) yaygın olduğu bilinen ülkelerden gelen turistlere karantina uygulanmıyor. Gelmeleri teşvik ediliyor. Bilimsel bilginin ve deneyimlerin yol göstericiliği reddediliyor. Türkiye’nin kapıları cebinde doları, avrosu olana sonuna kadar açık. Yeter ki gelsinler, döviz getirsinler.

Salgınlar, doğası gereği hasta sayılarında zaman içinde artış ve azalış göstererek ilerler. Hasta sayısındaki artışın durması ya da azalışa geçmesi “sona gelindiği” gibi erken karar verme yanılgısı yaratmamalıdır. AKP Hükümeti, bu bilgiyi görmezden gelip toplumu “kandırmaya” çalışıyor. Günümüz verilerine göre, ancak, günlük doğrulanmış yeni hasta sayısı 300’ün altına düşürüldüğünde “salgın kontrol altına alındı” diyebileceğiz. Oysa, bu düzeyden fersah fersah uzaktayız. Hatta artış yeniden başladı. Öyle görünüyor ki bu artışın nedeni COVID-19’un etkeni SARS-CoV-2’nin orijinal hali de değil, başta delta olmak üzere varyant(lar)ı. O nedenle her şeyi sil baştan, “yeni bir salgın” gibi en baştan yaşayabiliriz!

Salgınla mücadelede sağlıklı kişilerin hastalanmasının önlenmesi önem ve öncelik taşımaktadır. Bunu sağlayabilmek için de salgın yönetiminin bilimsel bilgiye dayalı, konunun tüm taraflarının katılımını sağlayarak ve şeffaf bir biçimde yönetilmesi önemlidir. Etkenin daha önce biliniyor olmaması nedeniyle, tanı ve tarama testlerinin kamusal olarak geliştirilmesi, yaygın üretiminin ve uygulanmasının sağlanması da bu öncelikler arasında yer almalıdır.

Sağlık hizmetleri yönüyle, salgın yönetiminin birinci aşaması aktif veri toplama (sürveyans) sisteminin kurulması ile insanlara yaşam ve çalışma alanlarında ulaşıp, sistematik bir biçimde tarama testleriyle şüpheli hastaların ve bunlarla temas etmiş olanlarla, şüpheli temaslıların saptanması (filyasyon) için gerekli planlama ve uygulamanın yapılmasıdır. Şüpheli hastalara tanı testi uygulayarak hastalık tanısını kesinleştirme, hastalık tanısı konmuş olanlardan hastanede destek tedavisi ve bakımı gerekenlerin hastaneye yatırılması, yatışı gerekmeyenlerin de hastalığı sağlıklı kişilere bulaştırmaması için, hastalığın bulaşıcılık süresi kadar bir zaman dilimi için ayrı tutulması (izolasyonu) gerekir.

Özellikle salgının henüz o ülkede, o bölgede ya da o kentte görülmediği, yaygın olmadığı dönemlerde, hastalık şüphesi olanların, hastalarla temas etmiş olduğu bilinen ya da düşünülen kişilerin, bu yerleşim alanlarındaki sosyal yaşantıya girmeden önce, o hastalığın etkeninin en uzun kuluçka süresi kadar bir zaman diliminde, uygun koşullarda, sağlıklı kişilerle temasının önlenmesi, onlardan ayrı yerlerde kamusal olarak tutulması gerekmektedir. Bunun da adı karantinadır. Bir de henüz hastalanmamış, salgın hastalık yönünden sağlıklı olduğu bilinen  kişilerin hastalanmamaları için ayrı tutulması, tecrit uygulaması da söz konusudur. Ne yazıkki söz konusu önlemler Türkiye’de gerektiği gibi uygulanmamıştır.

COVID-19’un etkeni küçük tükrük damlaları (damlacık yolu) ile taşınıp, bulaşıyor. Bu özelliği etkenin sağlıklı kişilere bulaşmaması için kişiler arasında sağlanması gereken en kısa mesafe, fizik mesafe olarak adlandırılıyor. Fizik mesafenin normal koşullarda yaklaşık 1,5-2 metrelik uzaklık sağlandığında işlevsel, koruyucu olduğu kanıtlanmıştır. Hastalanan kişilerin çok büyük bölümü herhangi bir belirti göstermediğinden, herkesin maske takarak, bilmeden başkalarına hastalığı bulaştırmalarının engellenebilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bu iki önlemin yararlı olabilmesi için kalabalık ortamlarda bulunmamak da ayrıca önemlidir. Maskenin niteliği ile ilgili denetimsizlik bir yana çok kısa bir sürede Hükümet’in de teşviki ile sermaye tarafından metaya dönüştürülmüştür.

Yukarıda özetlediklerimiz salgınla mücadelede önemli araçlar olmakla birlikte, yeterli değildir. Esas olan aşı dahil, bunların yanı sıra, her türden toplu taşım araçlarının, okulların, üniversitelerin, alış veriş mekânlarının, kamu ve özel fabrikaların-madenlerin-çalışma alanlarının ve çalışma saatlerinin etkenin bulaşma özellikleri dikkate alınarak hükümet tarafından kamusal olarak yapılandırılması ve düzenlenmesidir. Yasaklar değil.




Önceki Haber
Doğu Karadaeniz'de sel felaketi: Dereler taştı, yollar kapandı
Sonraki Haber
Mevcut en güncel haber.