Sedat Şenoğlu
Türkiye’de küresel kapitalist sistemle bağlantılı ancak kendi sermaye egemenliğinin yapısı, biçimi ve işleyişinin özgün karakterinin de belirlediği çoklu kriz süreci yaşanmaktadır. Kriz dinamikleri, sistem ve devlet yapılanması, mevcut rejimin işleyişi, ekonomik yaşam koşulları, toplumsal yaşam ilişkileri ve politik var oluş zeminleri bütünlüğünde sarsıcı ve yıkıcı etkilerini sürdürmeye devam ediyorlar.
Krizin ikili karakteri
Krizin derin yapısal karakteri ve etki kapsamından doğan hali hazırda oluşmuş ve iç içe geçmiş iki temel sonucu olarak; yönetici egemen sınıfların eskisi gibi yönetememe ve halk sınıf ve kesimlerinin de eskisi gibi yönetilmek istememe hallerini tespit edebiliriz.
Toplumsal ve politik düzeydeki saflaşma eğilimlerini ve ivmelenme seyrini de biçimlendiren bu olgular, bize, Türkiye’nin radikal bir değişim ve dönüşüm gerilimi içinden geçmekte ve bir yol ayrımı kavşağına doğru ilerlemekte olduğunu göstermektedir. Fakat bu gidiş, her iki cephe bakımından da esasen bir sürüklenme halinde seyretmekte, ne yönetemeyenler ne de halklar ve ezilen sınıflar kendi amaçları ve çıkarları bakımından sürece çözüm gücü oluşturucu yön kazandıran bütünlüklü bir müdahalede bulunabilmektedirler. Bu minvalde, iç parçalılık halinin her iki cephe için de belirleyici saik olmaya devam ettiğini söyleyebiliriz. Bu durum aynı zamanda, kriz olgusunun eş zamanlı seyreden ve iki eksenli biçimlenen özgün kaotik karakterini de tanımlamaktadır. Tam da bu nedenden, her iki cephenin hem kendi iç çözümsel arayış gerilimlerinde, hem de cepheler arası çatışma zeminlerinde radikal karşıtlıkları ve tutumları besleyen ve açığa çıkaran gelişmeler yaşanmaktadır.
Kriz, sermaye ve devlet ilişkisi bütünlüğüne dayalı olarak varlıklarını sürdüren, yönetici egemenlik haklarını ve hegemonyacı mevzilerini buradan devşiren sistem güçleri ve partilerini mevcut durumda iki temel blokta saflaştırmış bulunuyor: İktidardaki Cumhur İttifakı ve muhalefetteki Millet İttifakı.
Sistem partilerinin demokrasisiz ittifak uzlaşmaları
Sermayenin genel çıkarlarının korunması ve sürdürülmesi; devletin geleneksel yapısı ve özelliklerinin güvence altında tutulması temelinde tarihsel olarak uzlaşmış bulunan bu iki blok, tam da bundan dolayı kriz karşısında aynı özsel pozisyonda durmaktadırlar.
Çatışmalarını ve saflaşmalarını zorunlu kılan boyut, sermayeyi ve devleti krizden çıkarma/kurtarmada ortaklaştıkları hedefe farklı yollardan ulaşma stratejilerine sahip olmalarıdır. Cumhur İttifakı, iktidar olmanın gücü ve araçlarıyla toplumsal tepkileri bastırarak krizi yönetmeye ve demokrasisiz tek adam rejimi yapılandırmaya yönelirken; Millet İttifakı, krizin açığa çıkardığı toplumsal, siyasal tepkileri ve beklentileri yanılsamalı bir değişim politikasına yedekleyip kendi stratejisinin gücü haline getirerek, demokrasisiz parlamentarist-restorasyoncu iktidar yolunu açmaya çalışıyor. Sistem açısından her durumda demokrasisiz “kazan-kazan” denklemi, kendi içinde böyle “garantiye” alınmış oluyor.
İster emek-sermaye çelişkisi bağlamından biçimlensin, ister devlet-halk çelişkisi boyutundan çeşitlensin, kriz sürecinin toplamda sömürülenler ve ezilenler cephesine düşen karşılığı, topyekûn saldırı, baskı ve sömürü altına alınmış olmasıdır. Ancak, toplumu açlık ve yoksullukla terbiye etme; örgütsüz, savunmasız, direnişsiz kılarak nefessiz bırakma, güçsüzleştirme ve biata zorlamaya dayanan bu krizi yönetme stratejisi, amacına ulaşamamış, tıkanmış ve çözülmeye yüz tutmuştur. Toplumsal ve siyasal örgütlü güçlerin iradi olarak yürüttüğü ve halk kitlelerinin kendiliğinden harekete geçtiği irili ufaklı ve sayısız biçimde açığa çıkan itiraz, tepki ve direnişlerin toplam etkisi iktidar güçlerinin hesaplarını bozmuştur.
Toplumsal ittifak zemini olarak HDK paradigmasını güçlendirmek
Ne var ki, emeğin, demokrasinin ve özgürlüğün güçleri, hem kendi politik ve örgütsel krizlerinin esasını oluşturan parçalılık gerçeğini aşan, hem de devrimci demokratik temelde inşa edilmiş toplumsal ve politik dönüşüm seçeneğinde halkları örgütlendiren ve birleştiren çözüm yolunu güçlüce inşa edememiştir. Başka bir ifadeyle, esasen tam da bu ihtiyacın ve çözümün fikriyatı, programı, siyaseti ve örgütlenmesi olarak varlık kazandırılan 3. yol ittifakını bir strateji ve çizgi gücü olarak yeterince sahiplenememiş ve uygulayamamıştır. Bu gerçeklik zemininden bakılınca, şimdi oldukça aktüelleşmiş ve değişik sıfatlar kazanmış ittifak seçenekleri üzerinden yürütülen girişimlerin ve tartışmaların anlamını doğru çözümlemek büyük önem kazanmaktadır.
HDK olarak biz, “demokratik, ekolojik, kadın özgürlükçü” toplumsal örgütlenme paradigmamızın program-politika örgütlenme bütünlüğünün pratikleşme karşılığı olan stratejik 3. yol ittifakı çizgisinin, ‘zamanın ruhu’na uyan en kapsayıcı, birleştirici ve dönüştürücü zemin olduğunu savunmaya devam ediyoruz.
Buradan hareketle, 3. Yol seçeneğimizin ve birleşik yürüyüşümüzün sorunlarının çözüme kavuşturulmasına, zaaflarının aşılmasına, yetmezliklerinin tamamlanmasına hizmet edecek kolektif eleştirel akıl ortaklaşmasını açığa çıkaracak ve geliştirecek değerlendirme zeminlere ihtiyaç olduğunu da düşünüyoruz.
HDK’nin içinden doğan ve onunla ortak paradigmasal zemine sahip olan HDP’yle de iletişim ve eşgüdüm içinde geliştirmeye çalışılan bu kolektif zemin ve çabaya paralel olarak, HDK esasen kendi bileşen ortaklığı ve örgütsel yapısı içinde sorunu masaya yatırmayı ve sonuç alıcı çözüm ve gelişmelere ulaşmayı amaçlayan bir süreci başlatmış bulunuyor.
Faşizme karşı demokrasiyi savunmak ve kazanmak
Hali hazırda süren güncel ittifak tartışmaları, arayış ve girişimleri zemini bakımından, üzerinde düşünmeye katkı sunma amacıyla koşullar, ihtiyaçlar ve çözümler çerçevesinde bazı yaklaşım ve belirlemelerimizi vurgulayarak ilerleyelim ve noktalayalım düşüncelerimizi.
Faşizme karşı demokrasinin savunulması ve kazanılması mevzisinde, toplumsal mücadele ve direniş güçleri, parçalı konumlanışlarını esasen ve henüz aşabilmiş değiller. Olduğu kadarıyla da kurumsal siyasal ortaklaşma düzeyi, örgütlü toplum ilişkilerini inşa eden, güçlendiren bir birleşik halk hareketi açığa çıkarma somutluğuna kavuşturulmuş değil. Burada, sorunun ve durumun, ideolojik ve örgütsel boyutlarıyla ilgili olarak bazı şeylere dikkat çekmek isteriz.
Demokrasi sorununa, toplumsal ilişkiler ve örgütlülük temelindeki inşa edilişiyle bağı zayıflamış ya da koparılmış, haliyle, darlaştırılmış ve temsilleştirilmiş siyasal niteliğiyle önceleyerek yaklaşma eğilimi, bunlardan biridir. Bu aynı zamanda, sorunun esasını ve çözümünü genel olarak devlet-iktidar-hiyerarşi ilişkilerinin inşa edilmiş geleneksel yapılarıyla ilişkisi/çelişkisi boyutuyla sınırlama ve dolayısıyla ilerleme ve çözümü de bu zemindeki değişim/dönüşüm süreçlerine bağlı olarak ele alma ve indirgeme eğilimidir. Böyle konumlanınca, demokrasi için güç mevzilenmesi, siyasi parti mekanizmalarının girişim zeminine ve becerilerine bağlı kılındığı gibi, mutabakat ilke ve ölçüleri stratejik değer ve anlamını yitirebilmekte, konjonktür dengelerine bağlı “taktiksel” uzlaşma ve anlaşmalara eğilim gösterilebilmektedir.
Üstelik bu ilke ve ölçüler, egemen sistem yapılanmasının bütünlüklü mantığını ve işleyişini anlamaktan ve görmekten uzak kaldığı ölçüde de, sistemin bir parçasının/mekanizmasının “demokratik” değişimiyle ilişkili ve sınırlı tarzda öne sürülebiliyor. Burada daralan ya da kaybedilen ufuk; faşizme karşı mücadelenin adım adım yürütülmesiyle eş zamanlı olarak, demokrasinin kazanılmasının da adım adım olabileceği yanılgısıdır. ( Örneğin; askeri darbe ve diktatörlüklere ya da sivil darbe ve tek adam diktatörlüğüne karşı parlamenter rejimin/ yönetimin savunulması gibi)
Demokrasiye, eğer, insan toplumsallığının özgürleşmeye dayalı en kökensel/tarihsel eylem ve bilinç sürekliliğinin bir gelişim uğrağı ve tarih içinde zenginleşen kavram gücü olarak bakacaksak, demokrasinin olmadığı yerde, toplumsallık da gelişemez ve yıkıma uğrar.
Burjuva demokrasisi ya da cumhuriyeti, toplumsal yıkımın ve aynı anlama gelmek üzere özgürleşme yıkımının, ezilenlerin toplumsallık dayanışması, mücadelesi ve direnişinin yarattığı tarihsel birikim engelleri nedeniyle henüz mantıki sınırlarına tümüyle varmadığı bir “sınıflı denge” durumudur. Faşizmler ya da benzeri diktatöryal rejimler ( her biçimiyle), burjuva demokrasisinin işte bu temel siyasal çelişkisinin zorunlu ve kaçınılmaz ürünleri olarak tarih sahnesine çıkan, “mantıksal sürecin” tamamlanma uğraklarıdır. Dolayısıyla, eğer faşizm aşılacaksa, bu, burjuva demokrasisinde ( kapitalist toplumsal formasyonda) içkin olan toplumsal yıkım ve kıyım dinamiklerine ve onların hegemonya kurucu tüm ideolojik araç ve biçimlerinin karşısına, özgürleştirici bir toplumsallık ilişkisi üretimi mücadelesi ve kültür inşasını şimdiden dikmeyi de gerektirir.
Ezilenlerin özgürlüksel var oluş tarzı olarak demokratik siyaset
Demokrasi ittifakının öz güçleri, tam da bu stratejik bağlamından dolayı, özgürlüksel var oluşunun dayanakları ve koşulları sistem yapısı dışında bulunan, sistem karşıtında konumlandığında tarih yapabilme gücü kazanabilecek olan ezilenler ve onların toplumsal örgütlü varlıklarıdır. Siyaset, ezilenlerin toplumsal kurtuluş konumları bakımından özgürlüksel var oluş iradesi ve hedefi dışında burjuvazinin uğraşıdır.
Demokrasi için siyaset, demokratik siyasettir; demokratik siyaset, toplumun özgürlüksel eylemiyle doğrudan katıldığı, yaptığı örgütlü siyasettir, devrimcileştirici örgütlü toplum siyasetidir. Demokratik ittifak siyaseti, özü ve zemini bakımından toplumsal örgütlenme temelli olmak zorundadır. Toplumsal ittifaka ve mutabakata dayanmalıdır, bunu inşa etmelidir.
Stratejik oluşu, radikalliği ve yeniliği buradan gelir, gelmelidir. Sistemin, kendini üzerinde kurumlaştırdığı ve sürdürdüğü ulus devletçi, iktidarcı, hegemonyacı ideolojik-politik iki kutup temsiliyeti denkleminin dışında, tüm bileşimiyle halkların ve ezilenlerin eşitlikçi, özgürlükçü, demokratik var oluşlarına dayalı ittifakı ve mutabakatı olarak 3. Yol/kutup, demokratik ittifakın tam merkezindedir. Dolayısıyla, demokrasi ittifakı, 3. Yol’un stratejik genişleme ve güçlendirilme çabasından başka bir şey değildir ve olamaz.
3. Yol/kutup, sistem karşıtı ve dışı toplumsal örgütlenme inşası ve siyasal rejim yapılanması hedefiyle hareket eden güçlerin kurucu çizgi buluşması olduğu için, demokrasi ittifakı siyaseti de parlamenter mevzi ya da seçim zeminli politik gündemlere indirgenerek yürütülemez. Başka bir ifadeyle, bu eksenli ihtiyaçların gerektirdiği esnek taktik-politik ilişkiler (iş birliği ve güç birliği, blok, vb.) 3. Yol’un temel ilkelerine karşıtlık içeremeyeceği gibi, demokratik toplumsal ittifakın yerine de ikame edilemez.