Küresel ısınmanın en kötü sonuçlarını azaltmak için Türkiye’nin de bir an önce büyük adımlar atması şart. İklim düşmanı diğer ulaşım seçeneklerine kıyasla daha az sera gazı üreten demiryolu taşımacılığının ulaşımdaki ağırlığının artırılması, iklim krizinin giderek artan etkilerini hafifletebilir.
Dünyamız hızla ısınıyor. Bu, sadece daha sıcak yaz günleri demek değil. Aynı zamanda buzulların erimesi, deniz suyu seviyesinin her geçen yıl daha da yükselmesi, yağış miktarının artması, dünyanın bir köşesi sel ve fırtınayla boğuşurken bir başka köşesinin giderek kuraklaşması, tarım alanlarının bozulması ve ilerleyen vakitlerde doğal dengenin hem de insan eliyle tamiri zor şekilde zarar görmesi demek.
Küresel ısınma, atmosferdeki sera gazlarının, (sanayileşme, ağaç kesimi, endüstriyel tarım/hayvancılık ve fosil yakıtların yaygın kullanımı gibi) çeşitli insan faaliyetleri sonucu artması ve güneş ışınlarını soğurması sonucu dünya yüzeyinin sıcaklığının yükselmesi anlamına geliyor. Sera gazları arasında en yüksek oranı yüzde 80 ile karbondioksit oluşturuyor.
Kömür, petrol ve doğal gaz gibi fosil yakıtların kullanımı sonucu açığa çıkan karbondioksite, ‘sera gazı emisyonu’, ‘karbon emisyonu’ veya ‘karbon salımı’ deniyor. Fosil yakıtların kullanımıyla atmosferde artan karbon ve metan gibi sera gazları, dünyanın daha fazla ısınmasına neden oluyor. Halihazırda ortalama sıcaklıkta 1 dereceyi bulan artışın 1,5 dereceyi geçmesinin, daha da büyük ekolojik sorunlar doğurmasından korkuluyor.
Fosil yakıt kullanımı ile gerçekleştirilen ulaşım faaliyetlerinin, iklim krizinin tetikleyicisi olan karbon emisyonunu artırmadaki payı ise hiç de az değil.
BM Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC) verilerine göre küresel sera gazı emisyonlarının yüzde 14’ü ulaşım sektöründen kaynaklanıyor. Çoğu petrol veya gaz ile çalışan ulaşım araçlarını kullandığımız her seyahat, atmosferdeki sera gazı miktarını artırıyor, ‘karbon ayak izimizi’ büyütüyor.
Fransa kısa mesafe uçuşlarını yasakladı
Uluslararası Enerji Ajansı’na göre havacılık sektörü, toplam küresel karbon salımının yüzde 2’sine neden oluyor. 2021 yılına ait bu oran Türkiye’de de benzer şekilde gerçekleşmiş. COVID-19 dönemi, emisyonlarda ciddi bir düşüşe yol açmışken uçak yolculuklarının yeniden kitlesel şekilde kullanımıyla beraber yukarı doğru çıkıp eski halini alacak gibi görünüyor. Bilgisine başvurduğumuz Ekosfer Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Özgür Gürbüz, bugün itibarıyla küresel emisyonların yüzde 5’inin havacılık kaynaklı olduğunu düşünebileceğimizi söylüyor. Gürbüz, “Bir yerden bir yere gitmeyi uçakla değil, başka bir araçla yaparsak karbon emisyonunu ne oranda düşürebiliriz, mesele bu…” diyor.
Fransa, geçtiğimiz günlerde, karbon emisyonlarını sınırlamak amacıyla trenle 2.5 saatte gidilebilen yerlere uçak seferleri yapılmasını yasakladı. Bu tedbir, 2021 tarihli bir iklim yasasına dahil edilmiş olsa da bazı havayolları şirketleri karara itiraz etmiş ve Avrupa Komisyonu’ndan bunun yasal olup olmadığını araştırmasını istemişti. Bu nedenle karar ancak iki yıl sonra uygulanabildi.
Fransa’da bundan sonra alternatif olarak hızlı tren olanağı varsa bu mesafelere artık uçakla seyahat edilemeyecek. Bu küçük bir adım ama iklim krizinin sıradan bir insanın gündelik yaşamı üzerindeki giderek artan etkisi düşünüldüğünde önemli bir karar.
Pandemide kapanma dönemlerinde hava kirliliği azaldı
COVID-19 pandemisinde küresel sağlık tedbirleri kapsamında insanların evlerinden çıkmadığı zaman dilimlerinde hava kirliliğinin azaldığı hem gözle görülen hem de bilimsel olarak ispat edilen bir durumdu. Salgın sırasında ulaşım kaynaklı hava kirliliğinin Türkiye’deki değişimi konusunda Ekosfer Derneği’nin yayınladığı Virüsten Kaçarken İklim Krizine Yakalanmak başlıklı raporda konuyla ilgili çarpıcı veriler mevcut. O dönemde örneğin Çin’de kapanma uygulamalarının hava kirliliğini ortalama yüzde 12 oranında azalttığı görülmüştü.
Havayolu taşımacılığının iklim olaylarına etkisini gösteren bir örnek de 11 Eylül 2001 saldırılarının ardından Kuzey Amerika’da yaşanmıştı. Saldırıdan birkaç saat sonra askeri uçaklar dışında tüm uçaklara yere iniş emri verilen 11 Eylül günü havayolu trafiğini izleyebilirsiniz:
ABD semalarını inceleyen bilim insanları, jet uçaklarının oluşturduğu ince yoğuşma bulutlarının iklim üzerinde önemli bir etkisi olduğunu savundu. Meteoroloji araştırmacıları, üç günlük ticari uçuş yasağı sırasında, ‘uçak kuyruk izi’ olarak bilinen bulutların neredeyse tamamen ortadan kalktığını ve yüksek ve düşük sıcaklıklardaki değişimlerin her gün 1,1 santigrat derece arttığını söyledi.
‘Havayolu taşımacılığına bütün ülkeler sınırlama getirmeli’
Gazete Karınca yazarı Bahadır Altan da ‘Seçimler bitti, ısınma devam ediyor’ başlıklı son yazısında Fransa’nın ölçü aldığı (trenle 2.5 saatte alınabilecek) mesafeyi İstanbul-Ankara arası uçuşlarına benzetmiş ve iklim değişikliğine katkısı düşünülerek havayolu taşımacılığına sınırlamalar getirmeyi bütün ülkelerin gündeme alması gerektiğini yazmıştı:
Yıllar önce henüz Pegasus’ta kaptanlık yaparken İstanbul-Ankara uçuşlarının yasaklanması gerektiğini savunmuş ve tabii tepkiler de almıştım. İstanbul Ankara arasında orta gövdeli bir uçak yaklaşık 40-50 dakikalık bir uçuşla 150-180 kişi taşır ve 2.5-3 ton yakıt tüketir. Aynı yakıtla kara yolundan otobüslerle yolcu taşınırsa 150 yolcunun yanına bir sıfır koyabilirsiniz, yani 1500 kişi taşınabilir. Demir yolunda ise çok kaba bir hesapla bir sıfır daha eklenebilir ve taşınacak yolcu sayısı 15.000’e ulaşır. İstanbul’dan havaalanına gidiş, orada bekleme ve inişten sonra Esenboğa’dan şehre gidiş de düşünüldüğünde yolculuk 3-4 saati bulur zaten. Yüksek hızlı tren ise aynı zamanda Ankara’ya varıyor, üstelik şehrin göbeğine ulaşıyorsunuz. Özetle 150 kişi, daha konforlu ve hızlı varacak diye 3 ton yakıtı harcama lüksümüz yok.
‘Üç büyük ili demiryolu ile birbirine bağlamamız lazım’
Yolcu taşımacılığının çoğunlukla karayoluyla yapıldığı Türkiye’de ise daha çevreci olduğu herkesçe bilindiği halde demiryolu oransal olarak daha az yolcu taşır durumda.
Ekosfer Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Özgür Gürbüz, Türkiye’de 2021’de yolcu taşımacılığının yüzde 92’sinin karayolu ile yapıldığını ve bu durumun son 20 yıldır hiç değişmediğini ifade ediyor: “Türkiye ne yazık ki hâlâ karayoluna yatırım yapan bir ülke. Demiryolu yolcu taşımacılığının oranı 2020’de yüzde 2,2 iken bugün yüzde 0,6’ya geriledi.”
Diğer yandan iklim krizini ağırlaştıran havayolu ve karayolu taşımacılığının ulaşımdaki payı giderek genişliyor; Türkiye’nin pek çok yerine Edremit, Kütahya gibi bir kısmı işlek olmayan havalimanları yapılıyor.
Gürbüz, 2016-17’lerde yüzde 9,6 olan havayolu taşımacılığının payının pandeminin etkisiyle 2021’de yüzde 6,3’e indiğini ancak bir-iki yıl içinde yüzde 10’a ulaşabileceğini ve bir an önce demiryolu taşımacılığına yatırım yapılması gerektiğini vurguluyor:
Bir an önce yolcu taşımacılığının yoğun olduğu üç büyük ili, İstanbul, Ankara ve İzmir’i yüksek hızlı trenlerle birbirine bağlamamız ve bu şehirler arasındaki havayolu taşımacılığını sınırlamamız lazım. Osmangazi köprüsünden Bursa üzerinden İstanbul ve İzmir hızlı trenle birbirine bağlanabilirdi mesela. Antalya gibi binlerce yolcunun her sene gittiği rotaya da üç büyük şehirden tren hattı olabilirdi.
Türkiye’nin ‘iklim düşmanı’ ulaşım uygulamalarının politik sebepleri bulunduğunu dile getiren Gürbüz, enerjide dışa bağımlılığı azaltmak için de bu politikaların gözden geçirilmesi gerektiğini savunuyor:
Mesela İstanbul’da bir yakadan diğer yakaya geçebildiğimiz demiryolu ulaşımı sadece bir tane iken dört ayrı yöntemle lastikli taşıtlar için geçiş mümkün. Marmaray’ı epeyce gecikmeli açmışken Avrasya Tüneli’ni hızla açabildiler. Türkiye bu yatırımları ya yapmıyor ya da çok geç yapıyor, sebebi politik… Karayoluna bu derece yatırım yapmanın nedeni otomobil lobisi, petrol satışından gelen dolaylı vergilere dokunmamaktır, bunlar ciddi gelir kaynağı. Sadece yolcu değil yük taşımacılığını da karayolu ile yapıyoruz. Demiryolu ile yük taşımak ise çok mantıklı ve kârlı bir iştir.
Enerjide dışa bağımlılık dendiğinde Türkiye’de hep doğalgaz konuşulur. Oysa en çok parayı petrole öderiz. Hükümetin bunu özellikle dile getirmediğini düşünüyorum. Enerjide dışa bağımlılığı azaltmak için petrol konusunun da konuşulması ve karayolu kullanımının, otomobil kullanımının azaltılması lazım.
Konuyla ilgili veriler ve bilimsel çalışmaların hepsi, küresel ısınmanın etkilerini azaltmak için sınırlı miktarda karbon emisyonu gerçekleştirmenin şart olduğuna işaret ediyor. Atmosferdeki karbondioksit yoğunluğu 2 milyon yılın zirvesinde ve 125 bin yıldır hiç bu kadar ısınmamış olan dünya için Türkiye’nin de yapması gereken pek çok şey var.