Ülke genelinde tüm sınıf ve katmanlar tarafından hissedilen, faturası emekçilere, ezilenlere çıkartılmak istenen ekonomik ve siyasi kriz dolu dizgin devam ediyor. Aralık 2021’i çok büyük değer kaybıyla kapatan TL, yılbaşından bugüne kadar %25’ler civarında değer yitirdi. AKP-MHP iktidarı, ülke tarihinin en büyük krizini bir yandan kendi yandaşlarına yönelik kazanımlara dönüştürmeye gayret ederken diğer yandan da becerebildiği kadarıyla zaman kazanmaya çalışıyor. Hem de iktidara geldiği günden itibaren dahil olmak için büyük çaba gösterdiği küresel kapitalist sistemin bilinen uygulamalarını reddederek. Bunca sorun yaşanırken, geçen zaman çok daha aleyhte sonuçlar doğuracak olduğundan bir yandan da “seçim” hazırlıklarını sürdürüyor.
Cumhurbaşkanı kendi adaylığını açıkladı. Ancak yeniden aday olabilmesi için seçimlerin 18 Haziran 2023’den önce yapılması gerektiğini de biliyor. Bu durumu polemik konusu yapabilecek koşullarını bir süredir yitirdiği için erken tarihte bir seçim kendisi için de en uygunu gibi görünüyor. Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısı ile başlayan savaş son güne kadar ABD ve AB ülkelerinde büyük varlıklara sahip olan Rusyalı oligarkların dışlanması ve mal varlıklarına el koyma tehdidi sonrasında kendilerinin Türkiye’ye davet edildiğini basından öğrendik. Hedef gerçekleşirse yüklü miktarda sıcak para girişi sağlanmış olacak. Yanı sıra, ülkenin mal varlıklarının ve kamuya ait şirketlerinin BAE, Katar başta olmak üzere Arap sermayesine peşkeş çekilmesiyle de bir miktar sıcak paranın yine yakın vadede giriş yapacağı ile ilgili bilgiler herkesin malumu. Bu girişler, çalışanlara yılın ikinci yarısı için yapılacak zamlara bir miktar “seçim zammı”nın daha eklenmesini sağlayabilecek gibi görünüyor. Özellikle doğalgaza ve elektriğe yapılmış olan ve yapılacak zamlar kışın, “kara kış” olarak geçmesinin ön koşullarını şimdiden hazırladı bile. Çok özet olarak sıralanan başlıklar nedeniyle, kıştan önce bir seçim olasılığı oldukça yüksek görünüyor.
Bu nedenle olsa gerek iktidar toplumun haber alma özgürlüğü üzerindeki sınırlılıkları daha da artırmaya gayret ediyor. İşini şansa bırakmamak adına, “iktidarın sesi” gazeteci, televizyon ve gazetelerin dışında iki elin parmaklarını geçmeyen sınırlı sayıdaki “bağımsız”lara da tahammül göstermeyen iktidar, bugünlerde sosyal medya yasaklamalarını sağlayacak bir yasal düzenlemeyi tamamlamak üzere. İktidarın buyruğu ile “dezenformasyon” olarak tanımlandığında kişilere üç yıl hapis cezası verilebilecek.
Ancak, iktidar bununla da yetinemiyor. Geleceği için riskli bulduğu bütün alanları seçim öncesinde dikensiz gül bahçesine dönüştürme gayretinde. Muhalif gazetecilerin sudan nedenlerle tutuklanması uygulamasına büyük bir hız verdi. Diyarbakır’da geçtiğimiz günlerde topluca gözaltına alınan 16 gazeteci, “suç işlemelerini önlemek” amacıyla tutuklandı. Hem sansür yasası hem de tutuklamaların özellikle ana muhalefet tarafından yeterince gündem yapılmadığına tanıklık ediyoruz. HDP’li milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması sürecindeki tutumuna benzer bir tutum hâkim gibi görünüyor. Ancak hem ana muhalefet hem de muhalefet bilmeli ki, bu sefer sahiden geç olacak ve sandık hezimete dönüşecek. O nedenle, iktidarın medya ve sosyal medya alanındaki oyunlarını toplumun öncelikli gündemi yapmaları ve iktidarın geri adım atmasını sağlayacak kitlesel eylem programlarını bütün muhalefetin katılımıyla gerçekleştirmeye çalışmaları gerekiyor.
Aksi halde, bu tutum, öncekinden farklı olarak, kendilerini de en başından itibaren kaynayan kazanın içine atacak gibi görünüyor. Maalesef…