Gel zaman git zaman sonuçlar açıklandı. İktisat değil, işletme değil tek kabul edilen ben oldum(!) Neyse gittim, bir masa etrafında toplandık, kalabalık bir grup. Adam tek tek soruyor “Niçin geldiniz?” diye. 15-20 kişilik kadınlı erkekli grup tek tek nasıl “büyük adam” olacaklarını saydı. Dinledikçe dinledim, sıra bana geldi. “Siz ne için geldiniz, burada ne işiniz var?” dedi hoca.
Durdum, bütün samimiyetim ve dehşetimle “İnanın ben de bilmiyorum! Çünkü bu dinlediğim ve sizin anlattığınız dünya ile hiçbir ilgim yok ve öyle bir ‘kariyer’ amacım da” dedim. Herkes gülmüştü. Gaza gelmiş, ilgim ve en önemlisi bilgim yokken, yazmış ve en saçması da kabul görmüştüm, durum sadece buydu aslında!
Sonraki günlerde, okulu bitirince ne olacağımı bilemedim ama ne olamayacağıma karar vermiştim artık! Bu benim safım, dünyam, masam ve tarafım değildi.
Aradan yedi yıl geçti. Yine bir masaya oturdum. Kadınlı erkekli yine, renkleri, zevkleri ve sanırım belki öncelikleri de farklıydı. Bu kez abim sordu; “Ne işin var orada?” diye… Yadırgadığından değil, emin misin idi sorusu daha çok. Ve o gün, o masada önce etrafıma baktım, sonra kendime sordum; “Senin burada ne işin var?” diye. Emin olmam gerekti çünkü kendimden…
Bir bakınca masaya, etrafımdaki herkesin bir hesabı olduğunu gördüm. Kimi babası, kimi kardeşi, ablası, arkadaşı için kimi de hiç tanımadığı ama öfkesine ve acısına ortak oldukları için oradaydı… Ben de çocukluğu çalınmış binlerce çocuktan biri olarak oradaydım… Düşündüm, bu kez safım netti ve ben tam olarak buraya, bu cepheye, bu masaya aittim.
Sonrası, yorgunluk, yoğunluk, öfke, yas, gözaltı, tutuklama liste uzadıkça uzadı ama ben her geçen gün daha çok burada olmam gerektiğine ikna oldum… Ve o genç kadının dediği gibi zaman içinde daha çok “gücümü öfkemden aldım”.
Etrafında oturduğumuz masa önemli o yüzden. Çünkü amaç birliği var hiçbir şey olmasa bile ve bunun da getirdiği sorumluluklar elbette… Hepimiz, herkes için…
Elbette “sıradan” bir seçmen olarak bile diyecek o kadar sözüm var ki olanlar için ama ‘Talimat esastır, eleştiri hakkı baki’ye inanan ve ikna olan biri olarak şu an tek odaklandığım, soracak hesabımın olması açıkçası.
Parlamenter sistemin çözüm olmadığına inanan biri olarak yıllarca oy bile kullanmadım ama ne zaman ki bir mümküne inanmayı mümkün kıldı “inandığım”, o gün dedim ki bu fikre, bu çabaya, bunca bedele neden hizmet etmeyeyim ki! Ve gece yarılarına kadar aç kaldığımız, ayaklarımızın su topladığı bir çalışma ile evet başarmıştık. Biz çoktuk tek’ten demiştik… O gece her akşam kavga ettiğim, eve girmek için uyumasını beklediğim annem bile beni beklemişti. Ve ben gecenin bir yarısı geldiğimde kapıyı açmış, ağlamaktan kıpkırmızı olmuş gözleriyle “Sizin emeğiniz sayesinde,” demişti…
Oysa benim değildi; Bingöl’de katledilen seçim aracı şoförü Hamdullah Öğe’nin emeğiydi, dövülen Rizeli öğretmenin, elinde küçük kızı ile kapı kapı dolaşan Yeter’in, darp edilen inşaat işçisinin, oy vereceğini söylediği için işinden atılan fabrika işçisi kadının, arkadaşlarının yemek getirmeyi unuttuğu ve gururuna yedirip ikram edilen yemeği yemeyen, yemeğe gidiyorum deyip lavaboda yarım saat bekleyen müşahit kardeşimin emeğiydi…
Ama annem işte! O gece onca vekil çıkarınca sandı ki tüm acıları bitti. Ülkeye barış geldi, Kürtler özgür oldu, halklar barışa kavuştu, kadınlar “özgürleşti”, çocuklar artık ölmeyecek ve kimse aç yatmayacaktı… Sadece iki ay sonra kavga ve kıyamet başladı yine, yeniden!
Uzun uzun kayıplar, yaşananları saymayacağım lakin çok çekti bu halk ve çok bedel verdi bu halklar. Kış uzun sürdü, bahar geç geldi, karanlık bitmek bilmedi, sabahları soğuk çok soğuk doğdu güneş. Ve bir “sesi duymak” uzadıkça uzadı… “Eksik yoldaşlık”, evet tanımı buydu tam olarak. Bu rehavetin, bu çözüm üretememenin başka adı olmazdı zira.
Yani velhasıl soracak çok hesabım/hesabımız var. Son üç ayda depremle bağırta bağırta ölümlerine göz yumdukları binler dahi yeter hesap sormak için! O duyduğum seslerin, gördüğüm yüzlerin bir hesap vereni olmalı, olacak.
Yani az değiliz, çoğuz ve hangi masada olduğumuzu biliyoruz, hangi safta olmak istediğimizi de ve en önemlisi ikna olduğumuz çok şey var. O zaman bu rehavet neden! Bu tartışma, bu yılgınlık ve eksik çaba neden!
Kınamakla yıkılmayacak bir faşizm için iki seçenek var sadece; ya ölmek ki yapan var, yıllardır aylardır ya da “demokratik yollar”ı zorlamak. Onlardan biri de seçimler ve bu seçimler dediğimiz periyodik süreçlerle olur.
Madem geldik öyle bir eşiğe o zaman hiç acımadan, gözünü bile kırpmadan son tekmeyi atmak için çalışmak gerek. Uçurumdan düşerken saltanatları, sarayları dönüp bakacak kimse bile yok artık. O zaman öfke kuşanmışken, soracak hesap varken, durmak ölümdür. Çalışmak çabalamak lazım ve bir yoldaşımın daha burnu kanamasın diye madem düştük bir yola o zaman bu zamansız uykular, bahar sarhoşlukları, durup durup tartışmalar, eleştiriler neden!
Bize yol gösterecek “şahıslar” değil, etrafında toplandığımız ilkelerdir. İlke nettir, katıdır ve öz’dür. Politikada esnek olmaktan ise korkmamak gerek. Yeni yollar, yeni isimler, yeni yüzler denenmeli, yapılmalı. Mesele şahıslar değil, ilkelerdir. Bunda net isek bu yol, illa bizi düze çıkarır bundan eminim. Ancak ilkede net değilsek politikada esneklik bizi kaygan bir zemine sokar ve bu geri dönülmez bir zarardır ki bunda da uyanık olmak, uyumamak gerek.
İlke nettir, ilke tektir ve ilke bellidir, katman katman oluşmuş bir zırhtır. İlk değil bu süreç, son da olmayacak, o “Allahın” emri. Ama “şahı” devirmek için hamle sırası bu kez halklarda! Çünkü biz doğru ve kazanacak masadayız.
Ve halkımız hep olduğu gibi yine bizleri çok aşan noktada; bunu da görmek gerek, onlara yetişmek, onların emeğine denk düşen bir pratikte olmak gerek. Zira annemin gündeminde bile değil adaylar, isimler, gelenler, gidenler, söylenenler. Onun tek gündemi şu an, çok unutkan olduğu için yeni söktüğü okuma yazma ile “yeni” partisinin adını ezberlemek.
Reyhan Hacıoğlu kimdir?
Balıkesir Üniversitesi Kamu Yönetimi ve Siyaset Bilimi mezunu. Aynı üniversitede Sosyal Bilimler Enstitüsünde Siyaset Bilimi yüksek lisansı yaptı. 2015’te başladığı gazeteciliğe Özgür Gündem, Özgürlükçü Demokrasi ve şimdilerde Yeni Yaşam Gazetesi’nde devam ediyor. Özgür Blog’ta başladığı yazılara 2019’dan beri Gazete Karınca’da devam ediyor. Çok istediği halde henüz bir akademik bir çalışması bulunmayıp, gazeteciliğe ise asistanlık başvurusu dosyasına “tehlikeli” yazıldığı için karar verdi.