Arif Altan
Fazlası bunaltır ve ezer, sorumluluğunu kaldır, çıldırır insan. İş ve rutinden oluşan hayatın çekilir yanı yok. Efsaneyi ilk uyduran, zamanı bölmeyi de ilk başaran. Zamanı parçalayan neşeydi hep, yaşamın yükünden kurtaran coşku. Çıldırmasına izin vermeli insana; yılın belli zamanlarında, günün belirli saatlerinde. İş ve rutinden ibaret hayata karşı yükümlülüğü sürüp gitsin, uslu ve uyumlu kişiliği bozuma karşı dirençli kalabilsin diye. Benliğinin dışına çıktığı zamanlar yaratmalı, bütün zamanına hükmedilebilsin diye. İlk kabile törenleri, kavim eğlenceleri, “uygar” çağların törenleri. Zaman algıları değiştirilmeli, maskeler ve kostümlerle, masal kahramanları ve efsanevi ruhların kılıklarıyla, vahşi çağın çığlıkları eşliğinde. Müzik ve eğlence, haz ve coşku içinde, sınırlı bir zaman aralığında başka biri olmanın düşüyle dopdolu, acının ilişmediği güleç bir yüz biçimde.
Başka biri olduğun anlar, sana, yalnızca sana ait zamanlar. Kendindeyken cesaret edemediğin her şey. Gerçek olduğuna inanmış kalabilmek için gerçekdışı bir varlık suretinde gerçeküstü tüm zamanları dolaşıp dönebilmek. Aynı zaman ve mekân sınırları içinde, başka bir mekân ve zamanın insanı kılığında sarsılarak yürüyebilmek. Tekdüze yaşama ara vermek, rutinden sıyrılmak, apayrı bir deneyimin alacakaranlığında, bir rüya belirsizliğinde soluk alıp vermek. Sınırlar ve zorunluluklar! Kafa ve yüreği sıkıştıran, biçimsizliğin biçimini yaratan tüm yasaklar ve inançlar! Canlılığı alınmış varlığı kutsayan tüm bir tarih, alışkanlık ve gelenek! Yaşam yetersizini, cazibe yitiğini ve coşku yetimini umutlandırmak adına. Ritüeller ve şölenler, törenler ve bayramlar. Yalana soluk aldıran esnekliğin, tarih zincirinin halkalarını koparacak öfkeyi evcilleştiren gevşekliğin bütün yanılsamaları…
Belirtileriyle ölümden gelen ve parıltılarıyla yine ölüme yürüyen, yaşamdan gelmeyen ve yaşama yürümeyen bir esrime. Ama öyleymiş gibi görünen. Öyküsüyle birlikte bir yanılsama. Gerçek dünyada olmadığınıza ikna eden işaretlerle birlikte görsel dürtüleri harekete geçiren. Kanın akışını, yüreğin gücünü, ruhun devinimlerini sezdirmeyen. Düşünceye, şiire, azabın vicdani öğelerine, özlemin yaratıcı coşkularına, hüznün biriktirici genişliğine, suçluluğun muhakemesine yol açacak derinliğin alametlerinden kaçıp rüya sahnelerine, imge birikintilerine, ışık oyunlarına, müziğin dalgalarına, loşluğun ve belirsizliğin renklerine gömülü kalmak bir süreliğine. Bir eğlence mekânı oluşturmak, bir kendini yitirme zamanı örmek. Yaşamın aleyhine ilerleyen ölüme, gerçeğin zararına işleyen zamana, kalp çarpıntıları ve nabız atışlarının sıcak canlılığından verir gibi inleyen. Uçuculuğu ne kadar vurgulanırsa o kadar kalıcı, yapaylığı ne denli işlenmişse o denli sahici.
Kutlamalar, panayırlar, şölenler… Bir ara, bir teneffüs. Çemberin dışına çıkmanın, dileğince davranmanın, bir başka kişi gibi hissetmenin, yerçekiminden kurtulmanın, zemin duygusunu yitirmenin hafifliği. Mekânın duyulara yüklenmesi, zamanın düşünceden arındırılması. Geçiciliği, dengenin bozulmasından kaynaklanan bir bilinç dramına sürüklese de. Aynı hareketlerin bitmek bilmeyen tekrarlarıyla başlayan zorunluluklar, görevler ve yükümlülüklerden kısa süreliğine sıyrılmanın bedeli olan bitkinlik duygusuyla, dibe vurmuş bir yaşamın tortularıyla dönse de. Yanılsama, çözülme ve çöküş anlarını hızlandırsa da. Kendinden geçiren arzuya, en derinlere ötelenmiş nedamet eşlik etse de. Her zaman istenecek, her zaman özlenecek aldanışlar. Zaman, artık gerçek bir deneyim sunmadığından, çağımızda mekan artık saf ve lekesiz bir neşe uyandıramadığından.
Öngörünün ters imgesi. İnsanları bir araya getiren ve uzun süreye yayılan bir sıkışıklık, daralan ve azalan mekan, artan ve yoğunluk kazanan kalabalık. Bir baştan çıkarılma isteği, bir kendini yitirme dileği. Herkesin düşlediği, neredeyse herkesin kendinden geçerek ayartılmayı beklediği. Sıçrayıcı ve bulaşıcı dürtülerin unutmaya yetkili duyguya eriştirildiği. Şölen mekanı, kalabalığın teri, sıkışıklığın ritmi, içsel yıkımın ezgisi, zihinsel erimeyi hızlandırıcı psikolojik ısının aşırı yükselişi. Mistik havanın, sisli tenin dumanlı devinimlerinin kendine çektiği, gerçeği terk etmiş aklın ve ruhun yumuşak, uykulu gevşekliği. Yaşamın negatifi, ama yine de kanın dalgalanmasına, yüreğin daha hızlı atmasına, zihnin yanmasına, hafızanın tutuşup kül olmasına ve hatırlamamanın mutlu esnemelerine götüren gölgelerin tensel titreşimlere sadakati. Savunmasını indiren kurbanın gerçek düşüşte görmeyi sürdürdüğü yükseliş düşleri.
Sıkışıklığın son sınırı, coşkunun doruğu. Şölen mekanı, rutinin olmadığı, yükümlülüğün bulunmadığı; karnaval zamanı, başka biri olma imkanı. Kendinden geçen mutlu yüzdeki efendi çizmesini hissedememe rahatlığı. Öncesi umut, sonrası bitkinlik, bir adım ötesi sarhoşun gerçek can çekişmesi. Beklentiden çürüme, aşırılıktan çöküş doğar. Yanlış bir zamanın neşesi, yanılsamanın ezici birikimi. Yaşamanın artık elden gelmediği ama yine de yaşıyor görünmenin çözücü hazları, onun şiddetli esrimeleri. Uyandırmadan ve gerçek acıyı tattırmadan öldürmeyecek uçucu coşku ürpermeleri. Hafifliğin naif düşü, erimek ve çıldırasıya çözülmek, plastik tatlar ve sentetik lezzetler eşliğinde.