Arif Altan
Yüreğiyle görürdü, artık kafasıyla. Duyguları hasar görünce, düşünceleri katılaştı. Gözleri kısıldı, bakışları daraldı. Ensiz ve küçücük bir şey olsa da düşünce soğuyup gözün odaklandığına sızınca görünen büyüyüverdi. Geniş bir ideal, devasa bir fikir halini aldı. Yürek gerektiren iş, artık kafa isterdi. Dayanıklılığına bakıp zekâ demek mümkündü belki, ucuzluğu yersizliğini vakitlice örtebilse. Aldırdığı şey, kusurları olmadı. Maddi yönelimi, manevi uzaklığı üstüne kurulu. Gidişat tersine döneli tüm yaptığı kazıyıp durmak, yüreğinden eksiltip benlik duygusunu doyurmak. İlginç bir deneyim. Nafile! Yürek noksanlığı, kişilik bütünlüğüne engel. Tamamlanamamak büyük eziyet, bitmek bilmeyen çile.
Çıkarına sayınca, çıkarınca kavranacağını sanıyor. Sömürgede çıkar yasası, karmaşık bir kurgu varsayılır. Hâlbuki yalındır, düzden düz, basitten basit. Getiri sıfırdır, sonra da hiç. Kıt yüreğin ayrıcalığı, sığ kafanın yatırıldığı gelenek başkalığı, hem hayatta kalmanın direnci hem de ummadık anda telef olmanın nedeni. Var olan her an yok olana, biriken eriyene, kazanç zarara, yengi yenilgiye, erinç azaba tutkun. Kaderin buyruğu sanıyor, ama tanımak istemediği zorunlulukları. Onu hayata bağlayacak, ayakta tutacak ipi bıraktı, akıntı da sürükleyiverdi. Devrildiği uçurum değil, yokluk. Vaktinde görmeliydi! Kesinlikle öyle! Ama kanun, kanundur. Boşluğun üstünde tepinirsen, o da içinde. Fiziğin değil, hükümranlığı süren sömürge yasası: Ağır çeken sen değil, boşluktur orada.
Anlaşılmayacak yanı yok. Bolluğun sisli, kıtlığın gri, azabın müphem, neşenin netameli yılları vardır; huzurun ayrı dili, huzursuzluğun başka sesi, tenin garip titreşimleri, kafanın farklı yankıları, kalbin değişik çarpıntıları… Aynı anda, aynı yerde, aynı kelimeler, aynı anlamlara gelmez. Düşünceler de öyle duygular da, tasarılar da öyle eylemler de. Bir şey başka bir şeyin içinde değil, kendisidir ve değildir, karşıttır ve özdeştir de aynı zamanda. Yalınlık bunun neresinde öyleyse? İnançta ve kurguda. Sömürgede kurguya inanılır. Oyun ve gerçek birdir de ondan. Kan ve şarap, deha ve delilik aynı mecrada akar. Sarılırken kırar sömürgeci, giydirirken soyar, içirirken ağılar, doyururken boğar. Sonuca değil, kurban başlangıca kanar. Sesler, kelimeler, yankılar birbirini izler, anlamlar ve çağrışımlar da apayrı kılıklarda farklı yollar tutar. Efendiyle yan yana durunca, zaman, bitmeyen bir gün gibi ışıldar. Gece, aydınlık bir sabah tadında açılır, mutlulukla eşdeğer çağlayanlar dökülür, ama kesik boğazlardan.
Haklı bir muhakemesi vardır: Bu, kalbini cesaret diye kötülükle, kafasını zekâ diye ahmaklıkla doldurduğunda sonucun her türüyle bağdaşacak tüm sebepleri kapsar. İtibarlı bir sanat, ipince bir bilim, aksi ne mümkün! İnkâra gelmez, ahmakların da şaşmaz öngörüleri vardır, gerçekleştiğinde kendisini vuracak türden olsa da. İlgisiz gibi, ama gizli bir heyecanla izlediği son kuşatma. Nasıl biterse bitsin, sonuç belirdiğinde, kazancı hesabıyla uyuşur. Öyle sanıyor. Kuşatma kırılırsa ne ala! Suçsuz bulacak, sevgili ve cömert çocukları bir ülke bağışlayacak. Son çalılık yandığında, son kayalık devrildiğinde, son mağara göçtüğünde, son Mohikan kanlar içinde gökyüzüne gülümsediğinde ise onu bekleyenin yine bir saadet sofrası, bir neşe patlaması olacağını düşünmekten alıkonamaz. Boynu üstünde tam da o sırada efendi bıçağı usulca bilense bile. Ne zekâ ama! Her ihtimale hazırlıklı, ziyandan muaf uz bakışlı mükemmel yatırım. Kusuru bilgisizliğinde, çıkarlarının bütünü üzerinde hiçbir görüşü bulunmayışında değil sadece, içindeki suç tertibatı ve kötülük düzeneği. Elindekinin de alınacağı besbelli bir bugün için, her şeye sahip olduğu ve hiç kimsenin almaya cüret edemeyeceği kesin bir yarını boğuvermek. Sömürgede kadim ilke, netice her zaman kölenin beklenti ve arzu dinamiğinin tersine.
Saflığa meyilli bir öfkesi vardı, yüreğiyle görmesini sağlayan. Uzaktan bir şeye, yaklaştığında ise hiçbir şeye benzemeyen, ama geldiğinde yükseğe oturtulan şu çabasız büyüyenlerin kötü nefesine kapılınca sönüveren bir öfke. Tatlı bir uyuşukluk içinde şimdi bekliyor ve izliyor, ama yüreğiyle değil, kafasının tüm yıkıcı güçleriyle. Anlık hesaplarını, gelecek tasarımlarını ikili bir hesapla, ruhunu saldığı fenalıkla uyumlu bir rüya içinde geliştirme isteği dinmiyor. Çünkü ancak bu kesif kokulu rüya içinde bir yerleri var. Orası utanıp sıkılmadan, ürperti duymadan dolaşabildikleri, sonra kişisel tutkularına kapılmayı alçalma olarak görenlerle karşılaşmayacakları tek yer.
İblisle kafası üzerine bahse tutuştu, kumara kapıldı, yalanlarla sürüklendi, talih ipi üzerinde çok uzun süre oynadı, bütün güç bunlarda sanarak. Kurumsal yapılarından sıradan fani ruhlarına günahlarıyla birbirine düğümlenenmiş devasa bir yumak halini alırsa, her şekilde sonucun lehine olacağına inandı. Kuşatanlar umdukları ganimetle dönerse, vaktinde refaha karşılık kafatasları içinde ılık kanlar sundukları için katilden bekledikleri tek şey zafer şöleninde onurlandırılmaları. Kuşatma kırılırsa endişenin her biçimi yersiz. Zaten onları bekleyen Aden bahçeleri, Babil sarayları. Çünkü kıyaslandığında tanrıların bile yanlarında hoyrat ve cimri göründüğü çocukları akıl almaz derecede hoşgörülü, çıldırtacak kadar cömert, insan ruhunun ve varlığının dayandığı denklemin bütün terimlerini altüst edecek kadar bağışlayıcı.