“Milletvekili Seçimi Kanunu”nun 10 Haziran 1983 tarihinde kabul edilip, 13 Haziran 1983 tarihli Resmi Gazete’de 2839 kanun numarasıyla yayımlanıp, uygulamaya girmesinin üzerinden neredeyse 40 yıl geçti. 2839 sayılı Milletvekili Seçimi Kanunu, 40 yıl zarfında, sekizi 2003 yılı ve sonrasındaki AKP’li dönemde olmak üzere, 17 ayrı kanun ya da kanun hükmünde kararname ile dönemin iktidarının çıkarlarına daha uygun hale getirildi.
Türkiye’de 21. yüzyıl faşizminin sahiplerinin -meşruiyetlerini hâlâ seçimlerden aldığı bir dönemde- bu düzenlemelerden, Mart 2018 ve Nisan 2022 tarihlerinde uygulamaya giren son ikisinin, 14 Mayıs 2023 tarihinde gerçekleştirilecek olan 28. dönem milletvekili seçim sonucunu doğrudan iktidarın çıkarına en uygun hale getiren düzenlemeler içerdiği uzman değerlendirmeleri de dahil toplumun önemli bir bölümü tarafından paylaşılıyor.
Bilindiği gibi, 16 Mart 2018 tarihinde uygulamaya giren 7102 sayılı Yasa ile 2839 sayılı Yasa’nın 11, 12A, 16, 26, 29, 31, 32, 33 ve 34’ncü maddelerinde değişiklik ya da eklemelerle başta “genel baraj hesaplaması”, “seçime girecek siyasi partilerin ittifak oluşturabilmesi” ve “bir seçim çevresinde siyasi partiler, ittifaklar ve bağımsız adayların elde edecekleri milletvekili sayısının hesabı” ile ilgili düzenlemeler gerçekleştirildi. Ancak bu değişiklik AKP-MHP iktidarı tarafından yeterli görülmediğinden, 6 Nisan 2022 tarihinde uygulamaya giren 7393 sayılı Yasa ile 33 ve 34’ncü maddelerde bir daha değişiklik yapılarak, “seçim barajı” ve “bir seçim çevresinde siyasi partiler, ittifaklar ve bağımsız adayların elde edecekleri milletvekili sayısının hesabı” yeniden düzenlendi.
Söz konusu düzenlemeye göre ittifakı oluşturan siyasi partiler tek bir liste yerine, ittifakın içinde ancak kendi logolarıyla/listeleriyle seçime girdiklerinde;
- Ülke barajını geçebilmek için ittifakın oy oranından yararlanacaklar. Başka bir ifadeyle, bir siyasi partinin dâhil olduğu ittifak, aldığı toplam oy oranı ile ülke barajını (yüzde 7) geçmiş ise ittifaktaki tüm siyasi partiler de ülke barajını geçmiş olacak,
- Ancak her bir seçim bölgesinde milletvekilliği kazanabilmek için alınması gereken oy sayısını her biri ayrı ayrı sağlayarak, kendi listelerinden milletvekili çıkartabilecek.
Özetle, 2839 sayılı Yasa’da yapılan son düzenleme nedeniyle, yukarıda ifade edilen koşullarda seçime katılan ittifaklardaki partiler, milletvekili seçimlerine kendi logolarıyla/listeleriyle girdikleri her bir seçim bölgesinde birbirinin rakibi durumunda olacaklar. Diğer ittifaklar ve/veya diğer ittifaklardaki siyasi partilerle olduğu gibi. Ne bir fazla ne de bir eksik.
Kısa bir örnek üzerinden açıklamak gerekirse: Varsayalım, seçim sonucunda İstanbul birinci bölgede her bir milletvekilliği için 100 bin oy gerektiği hesaplandı. Buna göre, ittifak içindeki partiler oy pusulasında ayrı ayrı kendi logosu/listesiyle yer alırsa her bir parti kendisine verilen her bir 100 bin oyla bir milletvekilliği kazanacak. İttifak üyesi üç parti sırasıyla 280 bin, 135 bin ve 25 bin geçerli oy almış olsun. Bu sonuca göre, toplam 440 bin oy ittifakın ülke barajını geçmesi için birlikte sayılacak, işe yarayacak. Ancak, bu oy sayısı ile ittifak eğer tek liste olarak milletvekili seçimlerine katılmış olsaydı dört milletvekili çıkartabilecekken, üç ayrı parti olarak girdiklerinden ilki iki milletvekili, ikincisi bir milletvekili çıkartabilecek. Böyle olunca, seçim bölgesinde kazanılacak milletvekili sayısında yüzde 25’lik bir kayıp ortaya çıkacak. Tek liste girildiğinde dört milletvekili ile sonrasında 40 bin oy boşta kalacakken, üç ayrı parti olarak girildiğinde, 140 bin oy boşta kalacak. İstanbul birinci bölge için 100 bin oy/bir milletvekilliği kaybedilecek, “çöpe gitmiş” olacak.
Ülkenin içinde bulunduğu durum nedeniyle, cumhurbaşkanı adayı çıkartmayan Emek ve Özgürlük İttifakı’nda yer alan üç parti kendi logolarıyla/listeleriyle seçime gireceğini açıkladı. Bu durumun, birçok seçim bölgesinde daha önce HDP listesinden seçime girilerek kazanılmış milletvekili sayılarından daha azının kazanılmasına neden olacağı matematiksel olarak da ortadayken bu ısrar neden?
Seçim ittifakı olarak kurulmadığını, toplumsal eşitlikçi, özgür, barış içinde ve demokratik bir Türkiye’nin kurulması için ortak mücadele ve dayanışmayı sağlayacaklarını açıklayan ittifak partileri, seçim gündeminde de birlikte olma kararı aldıktan sonra, söz konusu hedeflerine ulaşabilmeleri, Erdoğan sonrasında kurulacak partili cumhurbaşkanı hükümeti döneminde çıkartılacak yasaların toplumsal eşitlik, adalet, özgürlük gibi değer ve hedeflere sahip olabilmesini sağlayabilmek için TBMM’de grubu bulunan yapılar arasında üçüncü, en fazla dördüncü sıradan daha geride olmamaları gerekiyor. Ancak böylelikle, cumhurbaşkanlığı seçimindeki anahtar rolünü TBMM’de de sürdürebilir. Bunu bilmeyen yok. Buna karşın üç ayrı logo neden? Haklı olarak, Türkiye halkları; kadınları, gençleri, emekçileri, köylüleri, engellileri, LGBT+’ları, küçük esnafı ve depremzedeleri; ezilenleri, ötekileştirilenleri için üçüncü bir seçenek olduğunu iddia eden Emek ve Özgürlük İttifakı’nın bileşenleri, cumhurbaşkanlığı seçimindeki ortak tutumlarının gerekçesinin milletvekili seçiminde ortadan kalktığını mı söylüyor bize?
Bunca yıldır toplumsal ve sınıfsal çıkarlar için, eşitlik, barış ve adalet için mücadele etmiş ve dayanışmış bu yapılar, bizlerin okuduğunu anlayan, matematik bilen, önceki seçimlerin sonuçlarını da önüne koyup değerlendirebilen, günümüzü olabildiğince objektif olarak gözlemleyip yorumlayabilen meziyetlere sahip olduğumuzdan tereddüt etmesinler. Bu ülkenin çocuklarına, gençlerine, kadınlarına, derelerine, ağaçlarına, kuşlarına olan sorumlulukları devam ediyor.
Emek ve Özgürlük İttifakı’nın seçim süreci için öneri götürdüğü sol yapıların tümü “evet” diyebilseydi ve ittifakta yer alacak bu partiler tek liste ile seçime girebilseydi yaratacağı sinerjinin sandığa yansımasını ölçebilecek herhangi bir olanağa elbette sahip değiliz. Ancak, bu ülkedeki seçmen davranışıyla ilgili gözlemlerimize dayalı olarak pozitif yönde ve 2018 seçimlerinden çok daha fazla sayıda milletvekilliğine sahip olabilecek bir etkileşimin gerçekleşme olasılığının kuvvetle muhtemel olduğunu söylemek hiç de yanlış olmayacaktır. Ancak sözünü ettiğimiz sinerjinin tümünü olmasa bile önemli bir kısmını yaratabilmek hâlâ ellerimizde. Cumhurbaşkanlığı adaylığı için tanımlanan, “geçiş dönemi”ne dayalı gerekçelerin milletvekili seçimleri için de geçerli olmadığını söyleyebilmek mümkün mü?
Henüz vakit var. 45 gün sonra “keşke … …!” demeyin, demeyelim…
Lütfen, kazanabileceklerimizden daha azını getirecek adımlardan sakının. Umudumuzu, heyecanımızı, güvenimizi eksiltmeyin. Aksine hep birlikte büyütelim, çoğaltalım. Mücadelemiz ve dayanışmamızın parlamentoda da devam etmesini anlamlı ve gerekli bulan ve bunu kamuoyuna da açıklamış olan siyasi yapılardan bunu beklemek hakkımız. Aksi takdirde göz göre göre, bile bile AKP-MHP iktidarının seçim yasasıyla kurduğu tuzağa düşmüş olacağız. Bilimsel bilgi, bilimsel yöntem, tarihsel deneyimlerimiz ve toplumsal sorumluluğumuz bu tutuma bugün engel olamayacaksa ne zaman olacak?
Onur Hamzaoğlu kimdir?
Gülhane Tıp Fakültesi’nden mezun olduktan sonra Halk Sağlığı ile Epidemiyoloji uzmanlık eğitimlerini tamamladı. 1988 yılından itibaren tabip odaları ve TTB’nin komisyon ve kollarında çalıştı. Dilovası’nda sanayinin neden olduğu çevre ve sağlık sorunlarının ortaya çıkartılması için bilimsel çalışmalar yürüttü ve Kocaeli’nde Sanayi Doğa ve İnsan kitabını hazırladı. Barış Akademisyenlerinden olduğu için Eylül 2016’da KHK ile üniversiteden çıkartıldı. Kurucuları arasında yer aldığı Kocaeli Dayanışma Akademisi (KODA) ve Karaburun Bilim Kongresi Düzenleme Kurulu üyesidir.