Enkaz altında on binlerce kişinin kaldığına ve bu sistemi ayakta tutan herkesin ölümlerden sorumlu olduğuna dikkat çeken KHK’li mimar Alev Şahin, “Halkın çıkarına uygun politikalar üretilmeli ve halk geleceğini kendi elleriyle kurmalı” dedi.
Görev yaptığı süre boyunca, yaptığı denetimler ve kestiği cezalar nedeniyle sık sık görev yeri değiştirilen ve ardından Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile ihraç edilen Mimar Alev Şahin, yaşadığı süreci ve depremlerin ardından yaşanan ihlalleri Gazete Karınca’ya anlattı.
Görevini yaptığı için ihraç edildiğini vurgulayan Şahin, “Soruları çalmadan, hakkımla KPSS ile atanarak girdim. Deprem bölgesi olması itibariyle, Düzce isteyerek tercihlerime yazdığım bir yerdi” dedi ve ekledi:
Atandıktan sonra gördüm ki işler benim düşündüğüm gibi değildi. Rant politikalarıyla yönetildiğimizi, sömürü düzeni içerisinde var olduğumuzu sol değerlere sahip biri olarak elbette biliyordum. Ancak kamuda işlerin nasıl yürüdüğünü dair bir fikrim yoktu.
‘Kamu binalarını denetlemeye başladıktan sonra sorunlar yaşadım’
Kamu binalarının denetiminde görevlendirildikten sonra müteahhitlerle sorun yaşamaya başladığını şu sözlerle anlattı:
İhaleyle bir müteahhide verilmiş kamu binalarının, projelerine uygun yapılıp yapılmadığını denetlediğim bir süreç oldu. Usulüne, şartnamesine, tekniğine, bilim, fen ve sanat kurallarına uygun yapılması noktasında titiz ve ısrarcı davranıyordum. Bu alışılmış bir yöntem değildi. Genelde ortayı bulmaca ile yürütülen bir düzen vardı.
Rıfat Ilgaz’ın bir sözü vardır, ‘Ya ezenden yana olacaksın ya da ezilenden. Bu işin az şekerlisi çok şekerlisi olmaz.’ Teknik şartnameye göre yapacağınızı taahhüt ettiğiniz için bu ihaleyi aldınız. O halde kamu adına karşılığını bekleme ısrarımın altında başka bir şey aramamak gerekiyor. Uygun olmayan yerleri söktürüp yeniden yaptırmam, bunlara dair rapor tutmam ve şantiyede çalışan işçilerin hiçbir alacağı olmadığına dair belgeler istemem gibi sebeplerle müteahhitlerle çatışmaya başladım.
‘Sermaye baskın çıkmaya çalışıyordu’
Yazılı olmayan çeşitli şikayetlerle şubesinin değiştirildiğini, daha sonra beton firmalarını denetlemeye başladığını söyleyen Şahin, “Aslında onları denetleyen bir kamu emekçisi olarak elinizin daha güçlü olması gerekirken, sermaye daha baskın çıkmaya çalışıyordu. Malzeme denetimlerinde de daha çok beton firmalarıyla sorun yaşamaya başladım” diye konuştu.
‘Görevimi yerine getirdim’
Malzemenin numunesini alarak teste tabi tuttuğunu, ibraz edilen beton sınıfının altında değerler çıktığında para cezaları uyguladığını ve firmaların denetimin artmasından rahatsızlık duyduğunu söyleyen Şahin, sözlerini şöyle sürdürdü:
Şantiyede bulunan 5 beton mikseri varsa, kendi istedikleri mikserden numune almamı istiyorlardı. Kılıfına uydurma çabalarına karşı kurulu düzene uymadım ve numuneyi alarak görevimi yerine getirdim. Aldığım numune düşük çıktıysa bunun karşılığında öngörülen yasalarla para cezalarına uyguladım.
KHK ile ihraç edildi
Sürekli şubesinin ve görev tanımının değiştirildiği aktaran mimar Şahin, yoğun mobbinge maruz kaldığını ve görev verilmeyerek pasifize edilmeye çalışıldığını söyledi.
Olağanüstü Hal (OHAL) kapsamında yayımlanan KHK’nin birinde ismini gördüğünü belirten Şahin, “İş yerinde sürdürdüğüm fiili direniş sokağa taşmış oldu. Oturma eylemi başlatarak, halkın çıkarını korumak için beton firmaları sermayedarları ile müteahhitlerle verdiğim mücadele sonucunda atıldığımı ve KHK’de ifade edildiği gibi herhangi bir terörle iltisak ve irtibatımın olmadığını halka anlattım” dedi.
‘Düşük kalite betonlara ceza yazdığım için ‘hain’ oldum’
Şahin, “Düzce’de denetleyip ceza kestiğim ‘FETÖ’ itirafçısı beton şirketi patronunun gizli tanık olarak ifadeler verdiği sonradan ortaya çıktı” dedi ve devamla şunları anlattı:
Kestiğim beton cezalarından dolayı ve terör eylemlerine katıldığım gibi iddialarla ifade verdiğini öğrendim. İktidara ve devlete bağlılığını ifade etmek için savcılığa gittiğini ve bildiklerini anlatmak istediklerini söylüyordu ancak düşük kalite döktüğü betonların karşılığında devlete ödediği paradan daha fazla hiçbir şeyi sevmediği ortaya çıkıyor. Kalitesiz beton döküyor ve bağlılık ifade ediyor. Bense düşük kalite betonlara ceza yazıyorum ve hain oluyorum.
‘Sermayenin, kendi çıkarına göre hareket ettiğini depremde de gördük’
Sadece inşaatta değil, pek çok alanda sermayenin kendi çıkarına göre hareket ettiğini belirten Şahin, “Sermaye her zaman daha çok kar elde etmek ister. Bunu yapacağı en büyük kalemlerden bir tanesi de elbette ki malzemedir. Statik projeye uymadan, alt sınıfta bir beton dökersiniz, halkın deyimiyle ‘betondan çalarsanız’ ya da demiri projesinde olan sıklıkta, kalınlıkta döşemezseniz bugünlerin zeminini hazırlamış olursunuz. Depremde de gördük, bu bir cinayettir” şeklinde konuştu.
Liyakatsiz kadrolarla, kamu kaynaklarının halkın değil sermayedarların çıkarına kullanıldığına dikkat çeken Şahin, Kızılay’ın çadır satmasının buna örnek olduğunu söyledi.
Ülkenin şirketler grubu gibi yönetilmesi, bakanların CEO’lar gibi atanması, tek kişinin ağzından talimat bekleyerek yangın söndüren ya da afetlere müdahale eden bir sistemin yürümediği depremle birlikte daha da görünür oldu.
‘Halka yardım yapmakta geciken iktidar inşaatta acele ediyor’
Deprem bölgesinde hızla inşa çalışmalarına girişilmesine de değinen Şahin, şunları söyledi:
Zeminin bu kadar hareketli olduğu süreçte beton dökmek, donatıları bağlamak, inşaata girişmek teknik açıdan sakıncalı. Betonun belli bir dayanıma ulaşması için hava koşulları dahi çok önemlidir. Sürekli artçılarla sallanan bir zeminde inşaata girişilmesi doğru değil. Kentte çok büyük ölçekte yıkımlar gerçekleşti. Zemin etütlerinin yeniden yapılması, buna göre akıl ve bilim ışığında yeni kent planlanmasına ihtiyaç duyulacaktır. Halka ilk günlerde ulaşamayan, hala çadır, su, yiyecek yetiştirmekte geç kalan iktidarın inşaatta neden bu kadar acele ettiğini anlamak mümkün değil.
‘Halkın çıkarına uygun politikalar üretilmeli’
Kent planlamalarının merkezinde mutlaka halkın olması gerektiğini vurgulayan Şahin, eğitimden sağlığa, gıda üretimine kadar tüm planlamanın halkın çıkarına olması gerektiğini ifade etti.
Şahin, “Artık sermayenin, zenginin çıkarını değil bu toprakları eken, biçen, üreten alın teriyle, emeğini satarak var olmaya çalışan milyonların çıkarına uygun politikalar gerekiyor. Başka kaygılarla hareket edildiği zaman bugün olduğu gibi enkazların altında on binlerce insanı kaybetmekle sonuçlanıyor” dedi.
‘Bu sistemi ayakta tutan herkes ölümlerden sorumlu’
Kâr etrafında odaklanan sermaye gruplarının ve siyasilerin göz görerek yıkım yarattığına dikkat çeken Şahin, ‘sadece üç beş müteahhidin değil, bu sistemi ayakta tutan herkesin ölümlerden sorumlu olduğunu’ vurguladı.
Depremden önce herkesin gündeminde birinci sırada ekonominin, açlığın ve yoksulluğun olduğuna değinen Şahin, “Depremlerde, madenlerde, tren kazalarında ölmek, yoksullukla mücadele etmek zorunda değiliz. Halkın da içinde olduğu bir yönetimle, emekten yana politikalarla geleceğimizi inşa etmemiz gerekiyor. Halkın mutlaka geleceğini kendi elleriyle kurması gerektiğini düşünüyorum. Halkın bir oy sandığından daha fazlasıyla bunu yapabileceğine inanıyorum” dedi.
‘Dayanışma umut verici’
Her yerden, farklı görüşlerden insanların bir araya gelerek, yardım organizasyonlarına koşmasının kıymetli olduğunu söyleyen Şahin, sözlerini şöyle tamamladı:
Emekçi sınıfların ve dünya halklarının kardeşliğinin büyük bir felakette en büyük tedavici edici unsur olduğunu gördüm. Halklar arasında düşmanlık, ayrımcılık yaratarak iktidar koltuklarını korumaya çalışanlara rağmen halkın dayanışma içinde olması umut verici. Bugün hiç tanımadığımız insanların canlarına can olurken yarınları da aynı omuzdaşlıkla var edebiliriz.
Ne olmuştu?
2011 yılında Düzce Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü’nde çalışmaya başlayan Mimar Alev Şahin, inşaatlarında kalitesiz beton kullanan firmalara ceza kestiği için, bazı inşaat firmaları tarafından şikâyet edildi.
6 Ocak 2017’de yayınlanan 679 sayılı KHK ile Düzce Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü’ndeki görevinden ihraç edilen Şahin’e, “İşimi, ekmeğimi geri istiyorum” talebiyle başlattığı eylemler nedeniyle 67 bin lira para cezası kesildi, 235 kez gözaltına alındı, 10 ay tutuklu kaldı.
Kamuoyu tarafından “Yüksel Direnişi Davası” olarak bilinen davada Acun Karadağ, Nazan Bozkurt, Mehmet Dersulu, Selvi Polat, Mahmut Konuk, Alev Şahin ve Cemal Yıldırım KHK’lere karşı direnen kamu emekçileri olarak 2018 yılından bu yana yargılanıyor. Önümüzdeki duruşma, 14 Mart günü saat 10.00’da Ankara 28’inci Ağır Ceza Mahkemesi’nde yapılacak.