Kadıköy’de zengin kulüpler arasında derbi oynanacağı gün, güzelim sokaklar, parklar girilmez hale gelirdi. Maçtan sonra Yoğurtçu Parkı’nı temizlemek için çok uğraşırdı temizlik işçileri. Maç bittiğinde mağlup olan taraf kös kös dağılsa da kazananların bir de “kutlama” şovuna, hoyratlığına maruz kalırdık. Keşke ikisinin de mağlup olması gibi bir seçenek olsa, derdim içimden. Bu gerçek oldu. Son maçın uzatma dakikalarında Meral Akşener’in Altılı Masa’ya ofsayttan attığı gol, iki takıma da kaybettirdi. Rakiplerinin 2’şer puan kaybetmesiyle arayı kapatma şansı yakalayan bir önceki şampiyon keyifle göbeğini kaşıyor!
Kuralları istediği gibi belirlemiş, hakemleri çoktan bağlamış, turnuvanın aykırı, centilmence mücadele eden, zengin kulüplerin değil halkın takımının taraftarlarını, futbolcularını dövdürmüş, çoğu oyuncularına maçlara çıkamayacak cezalar verdirmiş ve kaybedeceğini anladığında sahaya sürdüğü vandallarla kavga çıkaran “devlet kulübü” ne yapıp edip yine şampiyon olmaya çalışıyor! Ekranlar ise bütün bu kuralsızlıkları değil golün ofsayt olup olmadığını ve transferleri tartışıyor! Bu adaletsiz turnuvayı yakından izleyenlerin dışındaki sessiz çoğunluk ise şimdilik deprem ve hayatta kalma derdinde…
Farkında değiliz belki ama futbol ve stadyumlar yaşamımızda çok önemli bir yer tutmuş, ki siyasi gelişmeleri bile onunla tarif eder olduk. Sokaklarda duyulması beklenen “Hükümet İstifa” sloganları tribünlerden yükselince başka da seçenek kalmıyor elbet. Çünkü “Hükümet” de tehditlerini yine bu sahneden, Bursa-Amedspor maçında olduğu gibi tetikçi ve işkencecilerin posterleri ve renkleriyle savuruyor. (Bursaspor renkleri, “Yeşil” kod adlı kaybedilen tetikçi ve 90’ların insan kaçırıp kaybetmesiyle bilinen “Beyaz” Toros’u)
Akşener’in yazmaya soyunduğu “tarih” kişisel tarihinin devamı aslında. Geçmişinden söz ederken, çoğunlukla oradan oraya zikzak çizen, gittiği yeri dağıtan bir iz anlatılsa da Çiller’den Ağar ve Bahçeli’ye kadar bence son derece istikrarlı bir siyasi figür. Her dönemde iktidarın yanında, sağ-faşist çizgide kendine yer edinmiş. Ana dürtüsünün devlet ve iktidar hırsı olduğu çok net. MHP’den kopan ülkücü tayfaya yakışan bir “Asena!” Asıl çelişki, bu figürün ülkenin ihtiyacı olan görece demokratik bir iktidarda yer alacağını beklemekti.
Komplo teorilerine ben de aylar önce Megafon TV’de söylediğimi tekrarlayarak katkı sunayım: Akşener’in hedeflediği iktidar, kendisinden hesap sorulmaması koşuluyla Başkanlık Sistemi’nden eskiye doğru tavizler verecek bir Erdoğan’ın “Başbakanı” olmaktır. Bunu, tabanına “Erdoğan’ı bizim çizgimize getirdik” diyerek kolaylıkla açıklayabilir. Ortaklaşacakları ana konunun, çatışmacı Kürt düşmanlığı olacağını söylemeye bile gerek yok. Artık önünde bundan başka bir siyasi gelecek olasılığı da sanırım kalmadı…
Maçları sessizce izleyen kitlelerin sahaya ineceği güne kadar bu kirli, çirkin turnuva sürecek. Bursa’da Amedspor taraftarı Kürt çocuğa devletin açıkça teşvik ettiği ırkçı-faşist şiddet ekranlara da yansıdı, bu şiddeti her alanda tekrar tekrar yaşamak istemiyorsak, tribünlere değil halkın ligine odaklanmalıyız. Halkın deprem sonrası kendi gücüyle oluşturduğu dayanışma ile açığa çıkan enerji, her türlü zorluğun üstesinden gelmeye yetecek kaynaktır. Emek ve Özgürlük İttifakı’ndan beklenen şey bu enerjiyle Üçüncü Yol’un sokaklarını örmesidir. Ne dersiniz, kendi adayı da dahil olmak üzere özgüvenle ve yüksek sesle halkın önüne bu seçeneği koymanın zamanı gelmedi mi?
Bahadır Altan kimdir?
Hava Harp Okulu’ndan mezun oldu. Hava Kuvvetleri, Anadolu Üniversitesi SHYO, THY ve Pegasus’ta pilotluk ve öğretmenlik yaptı. 12 Eylül döneminde üsteğmen rütbesindeyken iki kez gözetim altına alındı. THY’den sendikal çalışmaları nedeniyle işten atıldı, Gökkuşağı Hareketi adıyla sendikal bürokrasiye karşı alternatif bir model kurarak mücadele etti. Çözüm Süreci ve sonrasında barış mücadelesinde aktif rol aldı. İki dönem Barış Bloğu’nun eş sözcülüğünü yürüttü. ADAM-Der üyesi. Airkule’de havacılıkla ilgili yazılar yazdı, halen Gazete Karınca’da yazıları yayımlanmakta.