Rusya’nın Ukrayna işgalinin gösterdikleri

Rusya’nın Ukrayna işgalinin gösterdikleri

Yüksel Genç

Üç gündür Rusya, Ukrayna’da gerçekleştirdiği işgal hareketi ile “Dünya hegemonya gücü” olma iddiasında bir eşiği daha atlamış oldu. Sovyetlerin yıkılışından bu yana bir nihai durum olarak lanse edilen “Çok kutuplu dünya” tezi parça parça dökülürken, dünya yeniden iki kutuplu bir güç dengesine doğru gerilip, dizayna zorlanıyor.

Dünya yerleşik düzeninin 2008 yılından bu yana içine girdiği büyük kriz; hegomonik güçlerin ve hegemonya iddiası olan güçlerin çoğu kez vekaletler eliyle yürüttüğü bölgesel ve yerel savaşlarla aşılamadığı gibi, bozulan her dengede Rusya, hegemonyasını güçlendirecek bir olanak yakalayarak ilerledi. Suriye ve Libya da yaşananlar buna son örneklerdendir.

Bölgesel ve yerel güç paylaşımlarında Rusya’nın müdahil olma ve güç devşirme süreçlerine karşı ciddi karşı koyuşlar ortaya çıkmadığı gibi, batı hegemonyasının (Irak, Afganistan, gibi örneklerde görüldüğü üzere) daha önce yaşanan bölgesel müdahilliklerindeki başarısızlığı ve ortaya çıkan yüksek maliyetin içinde bulunulan krizden çıkışı güçleştireceğine dönük inancı, Rusya’nın Ortadoğu, Asya ve Afrika hattında yeni etkinlik alanları kurmasını da kolaylaştırdı. Enerji kaynakları kadar enerji koridorlarına da hakim olmasını nispeten güçlendirdi.

Rusya’nın yanı sıra içinde Çin, Hindistan, İran gibi ülkelerinde yer aldığı blokun güç devşirme ve etki alanını genişletme pratiklerine karşı, Batı bloku daha ziyadesi ile İran ve Çin’e ekonomik ambargo uygulama, pazar daraltma, Rusya’ya karşı ise daha çok Doğu Avrupa’da güçlendireceği veya tahkim edeceği etki alanları ile kuşatma eğilimine oynadı. Öte yandan Küresel krizin derinleşmesine paralel olarak batı blokunun ikinci bir hegemonik yapıyla güç paylaşımına bir yere kadar olur verdiğini düşündüren pek çok gelişmeyi de atlamamak gerekiyor.

Buradan bakınca Rusya’nın Ukrayna’da ki işgaline Batı’nın çok da büyük tepki vermemesi beklenebilirdi. Ancak; Batı bloku hala işgale karşı etkili ve eşdeğerde bir tepki göstermemiş olsa da, hegemonik paylaşım sürecinde Ukrayna savaşının bir dönüm noktası olma olasılığı oldukça güçlenmiş durumda. Özellikle Batı blokunun Rusya’nın Avrupa içlerine etkisini kıracak, Rusya’nın politik ve etki alanı olarak doğudan kuşatılmasını sağlayacak kimi yönelimlerini, Rusya Ukrayna savaşı ile tersine çevirmiş görünüyor. Yani anlaşılan o ki; Batı bloku Rusya’yı Doğu Avrupa’da çerçeveleyemedi aksine Rusya Batı blokunu Doğu Avrupa da çerçevelemiş oldu!

İkincisi; Rusya Avrupa ve Batı bloku için sahici ve yakın bir tehdit olma pozisyonunu güçlendirdi.

Üçüncüsü; egemenlikli yapılara tanınan hukuksal güvence ve temayüllerin rahatlıkla yok sayılabileceği bir dünya düzenine doğru önemli bir mesafe kat edildi. Şimdi denecek ki, uluslararası güvenceler Asya’da Afrika’da, Orta Doğu da pek çok ülke için zaten yer yer yok hükmünde idi. Evet, ama ilk defa bu risk artık batılı ülkelerin hükümranlık sınırlarına da dayanmış oldu!

Bundan sonraki süreç Batı blokunun güç paylaşım “Olur”undaki sınırların aşılmamasına dönük politikalarına tanıklıkla geçebilir. Aynı zamanda bir tür güç zehirlenmesi yaşama olasılığı olan Rusya’nın daha ciddi hatalarla 3. dünya savaşında güçlülerin karşı karşıya geldiği aşamaya geçilebilir.

Rusların şimdiye kadarki ilerleme biçimi bana hep ünlü edebiyat ilkesini hatırlatıyor doğrusu: Eğer hikayenin başında duvarda asılı bir silah varsa o silah hikayenin bir yerinde mutlaka patlayacaktır. Bu nedenle yıllardır bölgesel ve yerel güçler arası savaşlarla sürdürülen 3. dünya savaşının, asillerin, esas güçlerin karşı karşıya geldiği bir aşamaya geçmesi hiç de beklenmeyecek bir durum değildir. Şu anda yaşananlar daha büyük bir savaşın ötelenmesi ya da Lavrov’un deyimi ile “önalınması” gibi görünüyor.

Bu noktaya gelinmemesinin en önemli koşulu bir yandan devletlerin sıcak çatışmadan uzak durmasını sağlayacak caydırıcı nedenleri güçlendirmekten geçtiği kadar kuşkusuz güçlü, küresel bir barış hareketinin tez elden oluşturulmasından geçmektedir

***

Tüm bu gelişmeler karşısında Türkiye’nin özgün pozisyonuna değinmeden geçmek olmaz. Rusya’nın Ukrayna savaşı ile yeniden hatırlanan boğazlar, Türkiye’nin batı dünyası nezdinde bir süredir değeri düşen jeostratejik konumunun yeniden değerlenmesine neden olabilecek bir jeopolitika üremesine de fırsat sundu.

Montrö Sözleşmesi nedeni ile Rusya-Ukrayna savaşında yakın inisiyatifli bir ülke pozisyonuna yükselen Türkiye, bir yandan ortaya çıkan fırsatı uzunca bir süredir uzaklaştığı Batı blokuna dönüş bileti olarak işlevlendirmeye çalışırken, diğer yandan son yıllarda Rusya’ya artan bağımlılığı nedeni ile Rusya’yı zora sokacak pratikler sergilememeye çalışıyor.

Özellikle Suriye politikaları ve bölgedeki Kürtlere karşı oluşturduğu strateji nedeniyle Rusya ile kurduğu bağımlılık ilişkisinden bir türlü kurtulamayan Türkiye için olanlar; bir yandan fırsat iken diğer yandan güçlükler barındırıyor. Rusya’nın Ukrayna’da olma gerekçesi ile Türkiye’nin Suriye’de, Rojava’da olma gerekçeleri arasındaki paralellik ve gayri meşru durum Türkiye’yi dikkatle davranmaya zorluyor.

Türkiye’nin, “Camdan evin varsa başkasının evine cam atamazsın” diyen Rus atasözündeki handikabı aşabilmesinin tek koşulu Kürt sorunu ile ilgili politikalarını değiştirmekten geçiyor

Bu handikabı aşmada ve kapıdaki savaşın yol açacağı yeni krizlerle baş etme de Türkiye’nin nasıl tavır sergileyeceğini izleyip göreceğiz. Şimdiye kadar dengeli ama kriz alanlarına değmeyen politikası ile yol alan iktidar, bu süreci ayrıca seçim arifesinde lehine de çevirme olasılığı kolluyor. Olası krizde muhalefetin milli çıkarlar gerekçesi ile yanına dizileceğinden emin görünen iktidar için, bu geriliminde seçmen konsolide etmesinde işine yaraması pekâlâ mümkün görünüyor.

Muhalefetin savaşın başından bu yana “Montrö’yü uygula, Meclis’i aç” demekten başka elle tutulur bir tavır geliştirmemiş olması bunun kanıtı gibi. Oysa olası bir büyük savaş ve kapıdaki yangın için iktidara eklemlenmeden yol almanın, politika üretmenin en önemli olanağını da muhalefet böylece ıskalıyor; O da büyük bir barış hareketi örgütleme, muhalefetini içerde ve dışarda barışı örgütlemek üzerine kurma olanağıdır!