Mehmet Nuri Özdemir
Devletin baskısı ve kapitalizmin sömürüsüne karşı mücadele etmek için işbirliği ve dayanışma üzerine kurulu bir çatı altında toplanmak politik ve ahlaki bir tutumdur. Mevcut durumda kimilerinin otoriter popülizm, kimilerinin faşizm, kimilerinin monarşi veya sultanik rejim dediği iktidara karşı Demokrasi İttifakı, işbirliği ve dayanışmaya dayalı hayati düzeyde önemli olan bir çatı görevi görebilir. Sol ittifak, Kürdi ittifak, kadın İttifakı, emek ittifakı ve ekoloji ittifakı yine bu çatının altında temsiliyet bulabilir. Bu çatıyı dar bir kesimle sınırlandırmamak gerekiyor; platformlar, siyasi partiler, kongreler, sivil toplum yapıları rahatlıkla ifadesini bu çatı altında bulabilir. Demokrasi ittifakının bileşenleri, parlamento seçimlerinde en az yüz vekil hedefleyerek demokrasinin, hukukun ve barışın geri dönüşü için güçlü bir blok kurabilirler; Cumhurbaşkanlığı seçimlerini de demokratik bir müzakere alanı ve ortak bir gelecek tahayyülünün zemini haline getirerek, cumhurbaşkanlığının yetkilerini istismar etmeyecek bir aday üzerinde uzlaşabilirler.
Buraya kadar özetle; Demokrasi İttifakı önümüzdeki seçimlere damgasını vuracak bir ittifak olabilir. Lakin bu ittifakın başarı şansı, önündeki riskleri tespit ederek bir an önce bu risklerden kurtulmasına bağlı. Risklerin başında bilinçli-bilinçsiz Demokrasi İttifakının ne söylediğine değil ne olduğuna odaklanan, örgütlemekten, genişletmekten ve işleri kolaylaştırmaktan öte örgütsüzlüğe iten, daraltan ve işleri zorlaştıran bir kesim var. Bu kesim aslında çözüm sürecinin bitişiyle birlikte iş başında. Peki ne yapıyorlar? Yazıya devam edip anlamaya çalışalım.
Kendini Bilmek
Her siyasetin bu dönemde yapabileceği en önemli şey belki de önce başkasına değil kendine basit sorular sormasıdır. Neden siyaset yapıyoruz, kimin için ve ne için? Yaptığımız siyasette dostlarımız kim, rakiplerimiz kimler? Ama en önemlisi biz kimiz? Şairin dediği gibi “Hangi duvar yıkılmaz sorular doğruysa!”
Barış zaman zaman savaş ile yer değiştirse de taraflar ilk fırsatta yeniden görüşmeye başlarlar; çünkü işin doğasında bu hakikat var. Lakin bu geçiş süreçlerinden geriye insanın yüreğini inciten hakikatler kalır.
Çözüm süreci bittikten sonra devlet ve AKP, Kürt muhalefetinin çalışmalarına ve kurumlarına başka anlamlar yüklemeye başlamıştı; böylece bir zamanlar bir delegelik için araya kanaat önderlerini, milletvekillerini koyan bir kesim de Kürt siyasetini ve Kürt kurumlarını yeniden tanımlamaya başlamıştı. Patagonya’yı yeniden keşfeder gibi.
Elbette siyasette koşullara göre kimi yapısallıklar gözden geçirilir; gerekirse dönemin koşulları doğrultusunda birçok şey yapılandırılır ve toplumsal sorunların çözümüne yeniden en güçlü şekilde çözümler aranabilir; lakin bu yapılırken kütüğü değiştiremezsiniz, hafızayla oynayamazsınız; günlük dilde kullandığınız kelime dağarcığına kadar değişime giderseniz hem görünenden farklı bir şey görürsünüz hem de kendiniz başka bir şey olursunuz.
Aşırı tanımlama gereği duymak anlamanın değil anlaşılmaz kılmanın, dahası isteksizliğin belirtisidir; bir hastanın kendine göre yan etkiler, kendine göre belirtiler ve tedaviler icat etmesi gibi.
Egemenin görmezden gelme ve tanımama politikasına karşı bir muhalifin alabileceği tutum, hakikati yeniden tanımlamakla oyalanmak, bilmiyormuş gibi yapmak değil hakikati savunmak olmalıdır. Bir şeyin ne olduğu apaçık ortadayken onu yeniden tanımlama gayreti içine düşmek, onu başka bir şeymiş gibi göstermek, aslında Kürt meselesinin kendisinden başka bir şey değildi.
Bunca savaş ve ölümden sonra bir Kürdün nasıl durması gerektiği yeterince açık değil mi, peki bir solcunun, demokratın, bir işçinin nasıl durması gerektiği? Mesele artık açıklayıcı olmaktan çıkıp eyleyici aşamaya geçmeli.
Yakın zaman önce Kürt siyasetine yönelik yaşanan kimi talihsizlikler bugün Demokrasi İttifakı ve üçüncü yola kafayı takmış durumda. Demokrasi İttifakı anlaşılmıyormuş, muğlakmış; üçüncü yolu hakeza aynı şekilde anlaşılmaz kılmak için adeta bir çaba söz konusu. Her şeyi tanımlamaya çalışırken enerjiyi yanlış yere yönlendiren, toplumdan uzaklaşan ve yeniden antagonizmanın kıyılarında yaşamak isteyen bir akıl var. Bu akıl kendisine bir rota çizemediği gibi rota çizenlerin de kafasını bulandırmaya çalışıyor.
Oysa bazen ateşe atılan İbrahim’e su taşımaya çalışan karınca gibi olmak yetiyor. Zulüm karşısında tutulacak yol bazen detaya ihtiyaç duymaz. Karşısında yer alırsınız olur biter. Bu bir siyasi duruştur. Kürtlere uygulanan zulme ve şiddete karşı mısınız değil misiniz, eşitlik ve özgürlük istiyor musunuz, istemiyor musunuz, Faşizmle aranıza mesafe koyuyor musunuz, koymuyor musunuz? Bu sorular çoğaltılabilir; tarihte bazen her şey sadeleşir, berraklaşır; bütün mesele karınca gibi safını belirleme meselesine indirgenir. Saf belirleme aşaması tez yazma mevzusuna indirgenirse gelecek karanlık olur. Politika yerini lafazanlığa bırakır. Bazen gerekli olan duruştur, politik tutumdur. Şayet sağlam bir duruş veya tutum yoksa siyasetin temeli çürük olur; üzerine koyacağınız her şey devrilir.
Demokrasi ittifakının tam olarak ne olduğu veya kaç bileşenli olduğu değil politik olarak ortak geleceği nasıl tarif ettiği, Kürdün savaşını ve barışını, emeği, kadını, genci, ekolojik yıkımı nasıl anladığı ve bunun için “ne söyleyeceği” önemlidir. Haliyle demokrasi İttifakının mevcut bileşenleri bir an önce hem tarihsel meselelerde hem de güncel sorunlarda topluma ne vaat ettiğini açıklamalı ve halka gidip programını anlatmalı. Eksik kalanı halk tamamlayacaktır. Dolayısıyla var olan bileşenlerle daha fazla zaman kaybetmeden dört tarafta konferanslar, çalıştaylar, mitingler ve buluşmalara başlamalı, halka gitmeli, halkın sorunlarını siyasete taşımalı: Halkı ne millet ittifakının gevşek ve keyfi siyasetine ne de iktidarın boş vaatlerine teslim etmeli.
Hegemonik bir söylem etrafında yan yana gelerek demokratik bir toplum tahayyülüyle Kürt meselesinde barış, ekonomide sınıfsız-sömürüsüz bir düzen ve tüm kimlikler için eşit, özgür ve onurlu bir gelecek hedefini içeren bir program ile yürümeye başlamalıdır. İdeal olanı değil rasyonel olanın etrafında bir araya gelmek toplumsal bir sorumluluk artık. Reddettiğimiz dünyaya karşı hayalini kurduğumuz ve umut ettiğimiz dünyayı savunmak en büyük ittifaktır.