Türkiye, tarihinin en kritik seçim sürecini yaşadı. Süreç daha bitmedi. Devam ediyor. Gelen sonuçların rejimin değişmesini isteyenler için istenilen düzeyde olmadığı açık. Gerçekliği görmek aklıselim olmanın gereği olduğu kadar bundan sonrası için nasıl yol alınacağı konusunda da hayati önemdedir. Nitekim rejimin değişmesi için çalışanların bazı noktalarda isabetli tespitler yapmadığı, hazırlığını ve beklentileri buna göre ayarlamadığı görüldü. Bu da beklenenden daha fazla bir moral ve motivasyon düşüklüğü yarattı. Rejimin değişmesine bu kadar motive olmuş kesimlerin bu sonuçlar karşısında kısmen motivasyon kaybı yaşaması da anlaşılırdır. Ancak bunu melankolik bir ruh haline çevirme, her şeyin sonu olarak değerlendirme ve yılgınlığa kapılmanın anlaşılır bir yanı yoktur.
Siyasal mücadele süreçlerinde bu durumlar sıkça görülür. Yakın tarihimizde de Kürt halkı, sol ve sosyalist kesimlerin seçim serüvenleri biliniyor. 1990’lı yıllardan beri seçim süreçlerine güç birliği yapılarak girilir. Kimi zaman önemli kazanımlar elde etse de istediği sonuçlara, hedeflere ulaşmadığı çok oldu. Hiçbir zaman da seçimleri bir ölüm kalım, varlık yokluk meselesi haline getirmedi, getirmez de. Elbette seçimler siyasal mücadele süreçlerinin önemli aşamalarındandır. Ancak o kadar. Sadece bir merhaledir. Bir aşamadan ibaret bir süreci mücadelenin temeline koymak ve mücadeleyi bunun üzerine bina etmek büyük yanılgıdır. Devrimci demokratik mücadele geleneğinden gelenler için bu daha da geçerlidir.
Seçim süreci genel mücadele sürecinin bir basamağıdır. Seçimler halka ulaşma ve örgütleme zeminidir. Nicel sonucun iyi ve başarılı olması elbette mücadele açısından yeni olanaklar yaratır. Yeni mevziler elde edilir. Bu yönüyle kesinlikle önemsenmesi gerekir. Ancak istenilen sonuç alınmadı diye de elde edilen başarıyı ve kazanımı yadsımak, moral ve motivasyonu bozma anlamına gelmez, gelmemelidir. Kürt halkı başta olmak üzere devrimci hareketler için eskiden beri istenilen sonuç alınmadığında öncelikle eleştiri ve özeleştiri yapılır ardından aynı moral, coşku ve motivasyonla, “nerede kalmıştık” denilerek daha güçlü mücadele süreci başlatır. Zira beslendikleri ve dayandıkları kültür, “Ya bir yol yapmayı ya da bir yol bulmayı”, “Yüz defa düşse de yüz birinci defa aynı inançla ayağa kalkmayı” gerektirir.
Şimdi tam bu kültürü daha fazla hissetmek, gereğini yerine getirmek ve “nerede kalmıştık” diyerek mücadeleye dört elle sarılma zamanı. İşimizin zor olduğu inkar edilmeyecek bir gerçek ancak zaten hiçbir zaman kolay olmadı. Bu zorluklara karşı üstatlarımızın söylediği gibi, “dağlarımız, ovalarımız ve ırmaklarımız var” bizi bekleyen. Umut bağladıklarımız ve bize umut bağlayanlar var. Daha önce nasıl her yetersizliği büyük başarıların gerekçesi yapmışsak, bundan sonra da bizi geriye düşüren, zayıflatan ne varsa başarı gerekçesi yapma günüdür. Yine ve yeniden diyerek faşizmin üstüne üstüne yürümek ve yenmek her zamandan daha olanaklı ve mümkündür.
Mücadelemiz karşısında yenilmeyecek bir rejim de yok. Son on gün içinde muktedirin benzi betinin nasıl attığına, konuşamaz hale geldiğine hepimiz yakından şahitlik etti. Çünkü çürümüş, çürütmüş, hile, tehdit ve küfür dışında ne yapacağını bilmeyen, bilemeyen bir tek adam rejimi var. Daha önce yendik yine yeneceğiz. Bugün olmazsa yarın yarın olmazsa bir yıl sonra. Ancak bugün yenebiliriz. Bu işi uzatmamak elimizde. Mutlaka kazanmamız gereken ve kazanacağımız dar bir süreçten geçmekteyiz. Bir an önce silkelenip “nerede kalmıştık” demek ve son fiskeyi vurmak gerekir. Şimdi dün yapılan eksikliklerin muhasebesini iki hafta daha ertelemek ve bu süreçte yani ikinci turda faşizmin yenilgisine odaklanmak lazım.
Elbette iki hafta sonra oturup bu kadar çürümüş ve çürütmüş, çökmüş bir rejim karşısında başarıyı niye bu kadar ertelediğimizin muhasebesini de asla ihmal etmemek şart. Öyle ortaya çıkan marjları da büyütmemek gerekir. Mart 2019 İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin yenilenmiş seçimlerinde kısa sürede 800 bin insanın nasıl fikir değiştirdiğine hepimiz tanıklık ettik. Sandığa gitmeyen 10 milyon insanın yüzde 20’sini ikna etmek ve sandığa götürmek bile yeter. Zaman, gurbet türkülerini söyleme ve moralsizliğe kapılma zamanı değil. Unutmayın tüm devlet olanaklarına, baskıya, yalana, iftiraya, sandık hile ve manipülasyonlarına rağmen faşizm halklardan onay almamıştır.
Halka sinirlenmek, halkı suçlamak, alınganlık yapmak yerine hedefe ve önümüzdeki fırsata odaklanmalıyız. Ve sakın unutmayalım sandığa giden insanların yarısı senin gibi, senin durduğun yerde yani değişimden yana, diğer yarısının da yüzde 99’u ise seslenmen, ikna etmen gerekenler. Yeter ki “nerede kalmıştık” deyip gülmek, moral vermek, motivasyon sağlamak için harekete geçelim. Mutlaka kazanacağız.
Abdulmelik Ş. Bekir kimdir?
İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde gazetecilik, Fen-Edebiyat Fakültesi’nde Hititoloji okudu. Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde yüksek lisans yaptı. Gazetecilik mesleğine 1999’da başladı. Azadiya Welat, Özgür Gündem ve Dicle Haber Ajansı’nda dış politika, siyaset, kültür ve dil üzerine yazı ve analizleri yayınlandı. 2016’dan bu yana Gazete Karınca’da yazmaktadır.