İbrahim Aslan
“3 Kasım 1996, saat 19:25 sularında Balıkesir-Bursa karayolunda Susurluk ilçesi Çatalceviz mevkiinde meydana gelen trafik kazası sonucu, devlet-polis-mafya ilişkilerinin ortaya çıkması ile patlak veren skandal. Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en önemli skandallarındandır.
Kazanın ardından kamuoyu, ‘devlet, siyaset, mafya’ üçgeninde yasa dışı ilişkilerin ortaya çıkartılmasını talep etti. ‘Sürekli Aydınlık İçin Bir Dakika Karanlık’ ismi verilen sivil toplum eylemleriyle ve medyanın desteği ile üstü örtülen ilişkilerin ve faaliyetlerin açıklanması talep edildi…”
Yukarıda alıntıladığım iki paragraf, Wikipedia’da Susurluk kazasına ilişkin verilen bilgilerin giriş paragrafında yer alıyor.
Olayı veya skandalı hatırlamayanlar veya bu skandal kazaya ilişkin bilgisi olmayan gençler, ayrıntılarına buraya tıklayarak bakabilirler.
***
Susurluk kazasında pisliğin ortaya saçılmasıyla büyük bir kamuoyu duyarlılığı oluşmuştu.
Türkiye’nin her tarafından milyonlarca kişi, ortalığa saçılan devlet-siyaset-mafya pisliğinin temizlenmesi ve sorumluların yargılanması için yaklaşık bir ay süren ‘Sürekli Aydınlık İçin Bir Dakika Karanlık’ eylemleri gerçekleştirdi.
28 Şubat 1997 tarihinde DYP ve Refah Partisi’nin oluşturduğu dönemin koalisyon hükümetinin düşmesi sonucu, ‘Sürekli Aydınlık İçin Bir Dakika Karanlık’ eylemleri de sonlandırıldı.
***
Susurluk kazasının üzerinden yaklaşık 26 yıl geçti.
Bu 26 yılın ardından son yıllarda yaşananlara, ortaya çıkanlara baktığımızda yerin altıyla üstüyle tamamen mafyalaşmış bir sistem ile karşı karşıya olduğumuzu söyleyebilirim.
Önceki gün yine bir mafya liderinin afişe etmesiyle daha yakından tanımaya başladığımız Kıbrıslı olan ve hesaplara göre bulaşmadığı veya bulaştırılmadığı pislik (kara para, kokain ticareti, yasadışı bahis, haraç…) kalmamış Halil Falyalı, aracının taranması sonucu şoförüyle birlikte öldürüldü.
Halil Falyalı’nın öldürülmesiyle birlikte hem Türkiye’nin adeta kirli arka bahçesine dönen Kuzey Kıbrıs’ta hem de Türkiye’de devlet-siyaset-mafya ilişkileri yeniden konuşulmaya, yazılıp çizilmeye başladı.
Tabi Falyalı’nın öldürülmesi bu şekilde gündem olurken, zaten Türkiye’deki devlet yapılanması, her türlü pis işin bakanlarından bilmen en alt birimdeki hangi yetkilisine kadar işlerin nasıl döndüğünü mafya lideri Sedat Peker, iyi hazırlanmış bir oyuncu olarak açıklamıştı. Bu açıklamaların yankıları da devam ediyor.
Peker’in açıklamaları da deyim yerindeyse kamuoyunda Susurluk kazası sonrası yapılan ‘Sürekli Aydınlık İçin Bir Dakika Karanlık’ eylemlerine olan ilgiye benzer bir ilgiye mazhar olmuştu. Hala dört gözle Peker’in pislik düzenine ilişkin yayınlayacağı videoları bekleyen milyonlar var dersem kimseyi yanıltmış olmam.
***
Peker’in, Kuzey Kıbrıs’taki pis işlerden sorumlu olan Halil Falyalı’yı afişe etmesi ve bunun ardından gelen ölümün kriminal boyutuna ilişkin epey şey ortaya çıkacaktır zaman içinde.
Susurluk kazası sonrası da birçok kriminal boyut ortaya konulmuştu. Ancak geldiğimiz noktada Susurluk’tan 26 yıl sonra memleketin ‘ana vatanından yavru vatanına’ her türlü karanlık ve pis işin gayet aleni bir şekilde devlet-mafya-siyaset bütünlüğüyle yürütüldüğünü görüyoruz.
Dönem dönem bu bütünlük içerisinde bazı figüranlar harcanıyor, bazı figüranların yeri değiştiriliyor. Yer altı ve yer üstüyle bütünleşmiş, pislik düzeni ise yoluna devam ediyor.
***
Hani şu Yalıkavak Marina’da poz veren yine Sedat Peker’in açıklamalarında başrollerden birini oynayan eski İçişleri Bakanı ve eski Emniyet Müdürü Mehmet Ağar’ın, Uğur Mumcu cinayetine ilişkin eşi Güldal Mumcu’ya söylediği sözleri herkes bilir:
“Öyle bir iş ki… Bir tuğla çekersek duvar yıkılır”
İşte o tuğla çekilmediği gibi devlet-mafya-siyaset işbirliğiyle o duvar, yükseldikçe yükseliyor. Artık yer altı ve yer üstünün tüm figürleri hiçbir şeyi gizlemeden, hiçbir kaygıya düşmeden fotoğraf veriyor.
Ağar’ın duvar-tuğla sözlerine ve bu kirli hesaplaşmadan medet umanlara Türkiye sinemasının emektarı, muhalif sanatçı Tuncel Kurtiz’in Ezel adlı dizideki Ramiz Dayı karakterinin dilinden yanıt vererek bitireyim yazıyı:
“Kardeşş,
O duvarı inşa ettikleri tuğlaların harcı kan ve zulüm ile karıldı.
O duvar nice pisliğin üstünü örtü ve örtmesi için örmeye devam ediyorlar.
Kaç amele kaç usta harcandı duvar örülürken ve daha kaçı harcanacak…
Biliyor musun kardeşş,
Bırak o duvarı örmek için dönen dolapları, birbirini yiyen usta ve ameleleri.
Birbirlerini yerler ama bize ekmek çıkmaz oradan kardeşş,
Yediklerinin yerine bulurlar kendi ustalarını da kendi amelelerini de.
Yıkmazlar o duvarı kardeş,
Çünkü her tuğlasında çektirdikleri zulüm ve akıttıkları kan vardır kardeşş…
O duvarı onlar yıkmazlar,
Ancak sen yıkabilirsin kendi ustaların ve kendi amelelerinle kardeşş…”