Ana SayfaYazarlarBahadır AltanDeniz’in Katli!

Deniz’in Katli!

Bahadır Altan


Erdoğan’ın “Ne çözümü ya!” diyerek masayı devirmesiyle başlayan ve 7 Haziran 2015 seçimlerinde AKP ‘nin tek başına iktidardan düşürülmesiyle sistematik hale getirilen katliamlar serisinin sonuncusu HDP İzmir İl binasında yaşandı. Ve uzun süredir neredeyse günlük olağan hadiselerden sayılan “Kürdün Öldürülmesi”,  biraz da olsa ülke genelinde konu edildi!

Cizre’de, Şırnak’ta, Hakkari’de katledilenlerin kahvaltıları farklıymış gibi daha çok domates zeytinden oluşan tabağıyla; annesinin yerine işe gittiğiyle, çok genç bir “kızımız” olmasıyla, parti binasında tek başına oluşu ve masumluğuyla konuşuldu Deniz’in Katli. Katilin içeride daha öldürecek başkalarının olduğu düşüncesiyle ve kendisini koruyan yardımcılarının varlığını ispat edercesine rahat rahat, hiç çekinmeden yerde kanlı yatan cenazenin görüntüsünü “Leş 1” diyerek sosyal medyada paylaşması ise vahşetinden daha çok “tepki” aldı!

Binada yapılacakken son anda iptal edilen 40 kişilik toplantıyı neredeyse “Buna Şükür” lerle vurgulayanlar da vardı; “neticede bir teröristti” diyerek cinayeti açıkça övenler de. “Cinayeti onaylamıyoruz (hatta kınıyoruz) ama…” ile başlayan zavallılıklar ise en mide bulandırıcılarıydı. O yüzden bu satırları onlarla doldurmaya gönlüm razı değil…

AKP iktidarının son 6 yıllık teneffüsüz “Devlet Dersinde” hemen hepsini sonradan “Terörist” ilan ederek; kimisinin cenazesine bile ulaşılamayan, kimilerinin bodrumlarda yakılmış kemiklerinin bulunduğu; kimilerini döve döve, kimilerini yakınlarının gözleri önünde, kimilerini kaçırıp tenhalarda işkenceyle, hatta helikopterden atarak, bazılarında IŞİD-SADAT militanlarını taşeron olarak kullanıp, mermiyle, roketle, bombayla katledilen binlerce (evet binlerce) kadın, çocuk, yaşlı Kürt’ten sadece biri Deniz Poyraz. Bütün bu katliamlar, bu çıplak gerçek son 6 yıldır hepimizin gözleri önünde yaşandı. Kimsenin, hiç kimsenin görmedim, duymadım, bilmiyordum deme lüksü yok.

Sanki devlet, bütün organları ve imkanlarıyla HDP’yi hedef haline getirmemiş, parti binalarının kapıları polislerce kırılıp hunharca talan edilmemiş, halkın oylarıyla seçilen belediye başkanları, vekiller, eş başkanlar dahil binlerce siyasetçi tutuklanmamış, sanki diğer illerde benzer saldırılar olmamış gibi  tek başına bu cinayeti konuşmak nasıl bir iki yüzlülüktür?

Kameralardan kurtulur kurtulmaz katili alnından öpmek için sabırsızlanan polisin “abicim” demesi; savcının katliama bizzat katılan diğerlerini, kapıda nöbette bekleyenleri, teşvik edenleri gizleme çabası; Valinin vahşi faşist katili yalnız ve şirin göstermeye çalışan açıklamaları ve hatta İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı’nın “İzmir’in huzurunu bozmasınlar” vurgusu bu çıplak gerçeğin önünde paramparça oluyor. Devlet, Suruç’ta, Ankara Garında, Diyarbakır’da katledilenlere; yüzlerce yaralıya, sakat kalana ve katliamları protesto edenlere tavrıyla ve İzmir’deki yüzüyle neyi onayladığını ve neyi “çaktırmadan!” üstlendiğini yeterince gösteriyor! Bir de cenazede atılan sloganlardan rahatsız olan ve açıktan cinayeti savunamayan faşistler var. “Devletin katil olduğunu söyleyebilmek için işlenmiş bir provokasyon!” olduğunu söylüyorlar. Bunun için provokasyona ihtiyaç varmış gibi?

Astsubayken ordudan çıkarılıp Milli Emniyet ajanı yapılan Sabahattin Ali ‘nin katili Ali Ertekin’den, hatta Topal Osman ve Kahya Yahya’dan günümüze siyasi cinayetler hep bir sonrakinin zeminini oluşturdu. Daha yakınlara geldiğimizde ise Abdi İpekçi’nin katili M.Ali Ağca ve sonrakilere, parti yöneticisi ve milletvekili yapılanlara, Haluk Kırcı, İbrahim Çiftçi gibi savcı katillerine, toplu katliamcılara, Hrant Dink’in katili Ogün Samast, Yasin Hayal gibi bu iktidar döneminin tetikçilerine, Can Dündar’a kurşun sıkan Murat Şahin ve HDP ye saldıran daha yüzlerce sinsi faşiste kadar hepsinin arkasında devlet ve onun güvenlik güçleri sırıtmadı mı? Polisin her zaman onlara arka çıkacağından, yargılansalar da kolay sıyrılacaklarından emin olarak savunmasız insanları katlettiler, linçlere kalkıştılar. Cenazelere, hatta kabirlere saldırmayı “kahramanlık” saydılar!

Hırsız ve katillerin hepsinin ortak 2 özelliği var. Hepsinin elinde bozkurt işareti ve Erdoğan’la veya bakanlarla çekilmiş fotoğrafları bulunuyor! Bu 2 alameti farikadan yoksun bir caniye rastlamanın mümkün olmaması tetikçilerin yetiştiği bataklığı gösteriyor. Sedat Peker’in ortaya saçtığı pisliklerden öncesi de hafızalardan silinmedi elbet. Şimdi unutulmuş sanılsa da “PKK kıyafetleri giydirilen güvenlik güçlerinin Kürt köylerine saldırtıldığını” Özel Harekat polisi Ayhan Çarkın’ın itiraflarından duydu bu millet. Şimdi bütün bu gerçekleri unutup Deniz’in katlini sadece tek başına bir meczubun, bir “Yalnız Kurdun” gerçekleştirdiğine inanmamızı istiyorlar. Oysa kendilerini  benzeterek büyük haksızlık yaptıkları kurtlar, yalnızken korkaktır, saldırmaz. Sadece kalabalık sürü halindeyken, arkalarında destek olduğunda, ekip halinde, hatta taktikler uygulayarak ve iş bölümü yaparak adeta “devlet aklıyla” avlanırlar!

Bu akıl Nazi Almanya’sında işe yaradı. Sosyalizm, ezilen çoğunluğun umudu olarak yükselirken Almanya’da faşizm kendini “Nasyonal Sosyalist” olarak lanse etti. Böylece devlet aygıtını ele geçirip kullanarak ve kitleleri peşinden sürükleyerek milyonları katletti. Bizde her şeye rağmen, en tepeden her türlü kışkırtıcı teşvik edici mesajlara rağmen başaramadıkları budur. Faşizm halka saldırırken maaşlı tetikçiler dışında yeterli kitle desteği bulamıyor henüz. Ve gün geçtikçe kandırdığı insan sayısı küçülüyor. İzmir Büyükşehir Belediye Meclisinde 4 partinin (CHP-AKP-İYİP-MHP) ortak açıklamayla (bazıları pek gönülsüz de olsa) katliamı kınaması, Türkiye genelinde yapılan protestolar, cenaze törenine katılan binlerce İzmirli, iktidarın hiç hoşuna gitmedi. Katliamı yok sayamadıkları gibi 3 gün sonra da olsa samimiyetsizce “tepki” verdiler…

Kendi sonlarını görüyorlar ve bu sonu engellemek için daha fazla savaş naraları atıp daha da zalimleşecekleri kesin. Ama artık hava döndü. Ne söz bitti ne de iyi insanlar.

Brecht adaleti, “halkın ekmeği” olarak tanımlamış şiirinde…

“…bakarsınız bol olur bu ekmek, bakarsınız kıt, bakarsınız doyum olmaz tadına, bakarsınız berbat.

Azaldı mı ekmek, başlar açlık, bozuldumu tadı, başlar hoşnutsuzluk boy atmaya.

Bozuk adalet yeter artık! Acemi ellerle yuğurulan,iyi pişirilmemiş adalet yeter!

Yeter katıksız,kara kabuklu adalet! Dura dura bayatlayan adalet yeter!

Madem adaletin ekmeği bu kadar önemli, onu kim pişirmeli dostlar, söyleyin?               

Öteki ekmeği kim pişiren?

Adaletin ekmeğini de kendisi pişirmeli halkın, gündelik ekmek gibi.

Bol, pişkin, verimli.”

Evet hava döndü, faşizm yenilecek. Adalet eninde sonunda yerini bulacak. Usta ellerin yaptığı  sımsıcak, lezzetli ekmekler çıkacak fırınlardan.

Bölüşeceğiz birlikte, hep birlikte…




Önceki Haber
İran bir kolberi öldürdü
Sonraki Haber
Mevcut en güncel haber.