Yöneylem Sosyal Araştırma Merkezi Genel Koordinatörü Doç. Dr. Derya Kömürcü, genel seçim sürecinde HDP’nin en kritik düğümü çözecek parti konumunda olduğuna işaret ediyor: “HDP oyları çantada keklik değil. HDP’nin Altılı Masa’dan beklentileri de üzerinde konuşulamayacak, aşırı talepler olmadığı için belli düzeyde bir ilişki ve saygı bekliyorlar. Bu uyarıyı Altılı Masa’nın alabileceğini düşünüyorum.”
Seçim tarihi henüz belirsizliğini koruyor. Fakat AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan geçtiğimiz haftalarda erken seçim sinyali verdi.
HDP kendi adayını belirlemek için çalışmalara başladığını ve seçime kendi adayı ile gireceğini duyurdu. Öte yandan HDP Kapatma Davası ülke gündeminde.
Altılı Masa’nın kimi aday olarak göstereceği ise hala belirsizliğini koruyor.
Genel seçim sürecinde Altılı Masa’nın durumunu, HDP’ye karşı tutumunu ve HDP’nin kapatılması ihtimalinin seçimlere nasıl yansıyabileceğini Yöneylem Sosyal Araştırmalar Merkezi Genel Koordinatörü Doç. Dr. Derya Kömürcü ile konuştuk.
Altılı Masa, cumhurbaşkanı adayını hala netleştirememiş olmaktan dolayı eleştiriliyor. Bir yandan da adaylık konusunda en baskın ismin Kemal Kılıçdaroğlu olduğu anlaşılıyor. Altılı Masa, adaylığı durumunda Kılıçdaroğlu’na tam destek verir mi?
Altılı Masa’nın cumhurbaşkanı adayı hala belirsiz. Belki de toplumun şu anda Altılı Masa’dan beklediği yegane şey bir ortak aday belirlemesi. Diğer vaatler, politika önerileri, geçiş sürecinin nasıl olacağı, yeni Türkiye’nin kurumsal yapısı gibi konuların hiçbiri aslında seçmenlerin gündelik hayatında çok da merak ettiği konular değil. Ama cumhurbaşkanı adayının kim olacağı ve seçimi kazanıp kazanamayacağı seçmenler arasında en önemli konu olarak görülüyor. Altılı Masa, uzunca bir süre cumhurbaşkanı adayımız yıpranmasın, seçime daha çok var, bu süreçte yıpranır gibi argümanlarla ismi açıklamayı ertelediğini dile getirdi. Son iki üç ayda ise adayın yıpranmasından çok, aslında bir isim üzerinde uzlaşılamıyor hissi yarattı seçmende. Ve bu durum, yıpranmasın diye ismi açıklanmayan cumhurbaşkanı adayını daha ismi belli olmadan yıpranır hale getirdi.
Kemal Kılıçdaroğlu şu anda herhalde ortak cumhurbaşkanı adayı olmaya en yakın isim. Altılı Masa’daki partilerin tamamı Kemal Bey’in cumhurbaşkanı adayı olarak gösterilmesi durumunda tam destek verir mi? Vermek zorundalar. Yani Altılı Masa’nın, hatta bunu Altılı Masa dışında kalan muhalefeti, Emek ve Özgürlük İttifakı’nı ekleyerek söylemek gerekir: Bütün muhalefetin bir arada destek vermediği bir aday cumhurbaşkanı seçilemez. Dolayısıyla burada bir kere isim belli olduktan sonra muhalif partilerin tamamının o ismin arkasında güçlü bir şekilde durması hatta kamuoyunda cumhurbaşkanı adayı olarak ismi geçen Ekrem İmamoğlu, Mansur Yavaş gibi siyasi figürlerin de aktif bir şekilde, açıklanan isme destek vermesi gerekir ki sonunda esas amaca ulaşılabilsin. İktidar değişikliği seçim yoluyla gerçekleştirilebilsin, Türkiye’deki tek adam rejimi son bulsun.
İçinde pek çok farklılığı barındıran Altılı Masa’nın Türkiye için umut vaat ettiğini düşünüyor musunuz? Seçim süreci ve seçim sonrasında Altılı Masa’nın sürdürülebilirliğini nasıl yorumluyorsunuz?
Altılı Masa’nın son birkaç ayda sergilediği dağınık görüntünün, ortak adayın açıklanması ve kampanyanın başlaması ile birlikte ortadan kalkabileceğini düşünüyorum. Yeni bir rüzgar yakalanabilir. Bu rüzgar Türkiye’nin sorunlarını çözecek bir özne vaadini içinde barındırır mı, insanlar Altılı Masa’ya ya da ortak cumhurbaşkanı adayına baktığında, Türkiye’nin sorunlarını ortadan kaldıracak siyasi yapı buradadır diyebilir mi diye soracak olursak; bu çok mümkün değil.
Önümüzdeki seçimin niteliğini iyi kavramamız gerekiyor. Önümüzdeki seçim aslında bir ara seçim niteliğinde yani rejimin oylanacağı bir seçim. Türkiye ‘tek adam’ rejimi ile mi yoluna devam edecek yoksa bunu sonlandırıp, yeni bir başlangıç yapabilecek mi? Bugün, umut veren şey değişiklik vaadi, iktidarın seçim yoluyla değiştirilmesi ve yeniden güçlendirilmiş bir parlamenter sistemin ortaya konması… Sonrasında sorunlarımızı nasıl çözebileceğimizi tartışır hale geleceğiz. Altılı Masa da zaten bu değişim, iktidar değişikliği gerçekleştirildikten sonra büyük ölçüde misyonunu tamamlamış olacaktır. Evet belli bir vadede geçişi tamamlamak açısından yerine getirilmesi gereken politikalar, alınması gereken kararlar olacaktır. Bunların da hızlıca alınabileceğini düşünüyorum. Ama sonrasında, AKP’nin iktidardan düştüğü bir tabloda, Türkiye’de siyaset yeniden olgunlaşırken, açıkçası bu partiler de kendi programlarını, çözüm önerilerini, toplum öngörülerini geliştirip, seçmenlerle paylaşacak ve birbirleri ile yarışacaklardır diye düşünüyorum. Yani burada, Altılı Masa, Türkiye’yi bir yerden bir yere getirecek yeni siyasi oluşum olarak ortaya çıkmadı. Cumhurbaşkanlığı seçiminin kazanılması, buna ilaveten de belli yerlerde milletvekilliği sayılarının arttırılması için bir işbirliği yapıyor aslında. Bir ittifak bile olduğu söylenemez Altılı Masa’nın.
Son araştırmanızın ardından “AKP 1,5 yıl boyunca devam eden istikrarlı oy kaybını durdurmayı başardı, üç aydır oyları artıyor” değerlendirmesini yapmıştınız. Bu değişimdeki etkenler neler? Muhalefetin ne yapması gerekiyor? Bu tablonun değişip değişmeyeceğinize dair öngörünüz ne?
AKP ve MHP’deki oy gerilemesi birdenbire olmadı. Son bir buçuk, iki yıl boyunca, ölçümlerimizde bizim gördüğümüz her ay küçük küçük ama istikrarlı bir oy kaybı olduğu… Bir aydan diğer aya geçerken baktığınızda çok büyük bir fark yokmuş gibi görünüyordu ama toplamda o küçük istikrarlı kayıpların anlamlı bir oy kaybına varmış olduğunu gördük. Hatta AKP’nin yüzde 30’ların altına indiğini, yüzde 28 civarında ölçüldüğünü bu yaz aylarında görmüştük. Tabii burada AKP’ye, MHP’ye oy vermekten vazgeçen yaklaşık 13 – 14 puanlık bir seçmen kitlesinden bahsediyoruz. Yani milyonlardan bahsediyoruz.
24 Haziran 2018’de AKP ve MHP’nin oy toplamı yüzde 52’nin üzerindeyken bugün bu rakamın toplamda yüzde 40’ın altına inmiş olması çok çarpıcı bir durum tabii. Dolayısıyla bu kaybın, vazgeçen seçmenlerin, nereye gittiği de önemli. Muhalefete gitmediler denemez ama ağırlıklı olarak bunlar gidecek bir yer bulmakta zorlanarak kararsızlar ve oy kullanmayacaklar içinde kendilerini konumlandırmaya başladılar. Son üç ayda gördüğümüz AKP oylarındaki bir miktar toparlanmanın da aslında bir seçim kampanyasının başlamasıyla beraber, kararsızlar ve oy kullanmayacaklar için, eski AKP ve MHP seçmenlerinin partilerine geri dönmesinden kaynaklandığını görüyoruz. Bu oran çok yüksek bir oran değil, seçim kazandırabilecek bir oran değil. Ama birtakım seçim ekonomisi uygulamalarının, birtakım popülist uygulamaların ve seçim şekerlerinin seçmenleri, özellikle de geçmişte bu partiye yakın, şu anda da kendini yakın hissettiği halde tepki duyan bazı seçmenleri ikna edebildiği görülüyor.
Ancak bunu muhalefet açısından değerlendirecek olursak, muhalefet kanadından iktidar kanadına bir geçişten söz edemeyiz. Muhalefetin oylarında bir kayıp görünmüyor. Dolayısıyla seçimi kazanabilmek için oylarını arttırmak ve bu kadar kutuplaşmış bir ortamda karşı tarafı ikna edip kendi tarafınıza geçirmek de çok mümkün görünmüyor. Burada muhalefet neler yapabilir; muhalefetin ortak cumhurbaşkanı adayı belli olup, partiler de kendi kampanyalarını başlattığında gözlemlemek, ölçmek, o zaman karşılaştırmak gerekir.
Şu anda muhalefet sadece iktidarın yaptıklarını eleştirmekle sınırlı tutuyor kendini. Çok ciddi bir kampanyaya başladığı görülmüyor. Bunun belki pozitif etkisi olacaktır. Bundan daha önemlisi, muhalif seçmenler çok kırılgan çok kaygılı, seçimin bir daha kaybedilmesi durumunda bunun geri dönüşü olmayacak sonuçları olabileceğinden endişeli. Tam da bu yüzden psikolojik üstünlüğü kaybetmemek gerekiyor. Yani muhalefet liderlerinin de Altılı Masa’nın da genel olarak tüm kamuoyunun buna çok özen göstermesi gerekiyor. Siz ne kadar dağınık bir görüntü sergilerseniz seçmenlerde kazanamama kaygısını o kadar tetiklersiniz. Bu da beraberinde yılgınlığı hatta sandığa gitmeme durumunu getirebilir. Bu sebeple bence muhalefet açısından en önemli şey, kazanma inancını ve özgüvenini taze tutmak ve buradan ödün vermemek.
Araştırmanıza göre “Erdoğan’a asla oy vermem” ve “muhalefet adayına oy veririm” diyenlerin oranı %50 ve bu oran kemikleşiyor gibi görünüyor. Bu tablo seçime kadar bozulur mu, yoksa bu şekilde devam eder mi?
Önümüzdeki seçim öncelikli olarak bir cumhurbaşkanlığı seçimi. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi adı verilen ‘tek adam’ rejimi kurulduğu andan bu yana tek bir kişiye, cumhurbaşkanına, bu kadar yetki verildiği andan itibaren parlamento, partiler hatta bakanlıklar bile önemini yitirdi. Tek kişi her şeyi belirler hale geldi. Bu sebeple cumhurbaşkanlığı seçimi konusunda seçmenlerin çok daha net kararları olduğunu görüyoruz.
Yaklaşık iki yıla baktığımızda, “Cumhurbaşkanı Erdoğan’a yeniden aday olması durumunda oy verir misiniz” diye sorduğumuzda yüzde 52’nin neredeyse hiç altına düşmeyen oranda seçmen kümesinin şu an “asla oy vermem” dediğini gördük. Bunlar karşısında Erdoğan’a kesinlikle oy veririm diyenler yüzde 40 civarına gelemedi. Hep yüzde 10-15 aralığında bir kararsızın var olduğunu gördük. Bu anlamda seçmenlerin yarısından fazlasının Erdoğan’ı desteklememek konusunda çok net olduğu söylenebilir. Bunu da belki şu şekilde değerlendirebiliriz; aslında Türkiye’nin en büyük siyasal gücü, ‘Erdoğan gitsin cephesi’ diyebileceğimiz bir cephe. Bu yüzde 52’nin üzerinde, bazen yüzde 60’a yaklaşan bu tepkisel kitlenin genel karakteri ise tamamen bir şeye karşı olmak aslında. Erdoğan’ın 20 yıldır süren iktidarına net bir şekilde karşılar. Dolayısıyla bu yüzde 50’nin üzerindeki muhalif kitlenin bir arada hareket etmesini sağlayacak bir muhalefetin seçimi kaybetme ihtimali yok.
Benim öngörüm seçim sürecinin bahsettiğim oranlarla devam edecek olması. Önümüzdeki dönemde de kampanyaların bir miktar etkisi olacaktır. Ama muhalefet dağılmadığı, bölünmediği, birbirleriyle rekabete düşmediği sürece ve HDP seçmenini küstürüp dışlayacak bir senaryo ortaya konmadığı sürece cumhurbaşkanlığı seçiminin kaybedilme ihtimalinin çok fazla olduğunu düşünmüyorum. Zaten araştırmalarımızın da gösterdiği şey şu; Cumhurbaşkanı Erdoğan oylarını arttıramıyor. Bir miktar kararsızı, oy kullanmayacağı ikna etse bile; karşı cepheyi zayıflatamadığı için hiçbir zaman yüzde 50+1’i bulabilecek gibi görünmüyor. Karşı tarafı ikna edemediğinizde yapabileceğiniz şey ki bence Erdoğan’ın en başarılı olduğu konu, siyasi mühendislik hamleleri. Bunun içinde seçim kanunu değiştirmek de var, çok çeşitli mekanizmaları devreye sokmak da var, muhalefeti bölecek çeşitli tartışmaları tetiklemek de var.
Burada en açığı; HDP ve Altılı Masa arasında bir anlaşmazlık ortaya çıkarmak ve HDP’nin kendi adayını çıkarmasını hatta cumhurbaşkanlığı seçiminin ikinci turunda seçimi boykot etmesini sağlamak. İşte o zaman muhalefet ve Erdoğan’ın oy oranları belli bir dengeye gelir. HDP de dahil, tüm muhalefetin bundan kaçınmak için her şeyi yapması gerekiyor önümüzdeki dönemde. En büyük riskin burada olacağını düşünüyorum.
Geçtiğimiz günlerde Cumhurbaşkanı Erdoğan, seçim tarihinin erkene çekilebileceği sinyalini verdi. Seçim tarihi Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın şansını artırmak veya azaltmak açısından belirleyici bir faktör mü?
Erken seçim tartışmasının, seçmen tercihlerini belirlemek ya da partilerin cumhurbaşkanı adaylarının oy oranlarını etkilemek gibi bir etkisi olduğunu düşünmüyorum. Yani hangi tarihte yapıldığından bağımsız bir şekilde, oy oranları belli bir dengeye oturdu. Seçim kampanyaları sürecinde de belli değişiklikler olabilir. Ama bundan sonra seçimin tarihi esas belirleyici olmayacaktır.
Neden bir erken seçim tartışması yapıyoruz? Bunun birkaç boyutu var. Birincisi, Cumhurbaşkanı Erdoğan yeniden aday olabilir mi olamaz mı? Yeniden aday olması için hangi formüller gerekir? Böyle bir tartışma var. Bu tartışma da siyasetçilerin tartışması… Çok da ciddiye alınıp üzerine yorum yapılacak bir şey değil. Hukuken görünen bir tablo var, hukukun uygulanıp uygulanmadığından emin olamadığımız bir ülkede yaşadığımız için de sadece birtakım varsayımlar üzerine yorum yapmamız gerekiyor. Ben de bunu çok tercih etmiyorum. İkincisi seçimin erken bir tarihe alınması yeni Seçim Kanunu’nun uygulanıp uygulanmayacağının belirlenmesi açısından önemli olacaktır. Çünkü yeni Seçim Kanunu’nun devreye girmesi için bir yıllık bir süre geçmiş olması gerekiyor. Eğer bir yıllık süre geçmeden seçim süreçleri başlatılırsa, seçimi eski yasa ile yapabiliriz, denebilir. Ama yine hukuken yazan şey ile pratikte uygulanan şeyin nasıl işleyeceğini bilmediğimiz için yine sadece yorum yapabiliyoruz. Ama şunu biliyoruz ki eski seçim yasası uygulanırsa bu muhalefetin işine gelecektir. Çünkü ittifakları anlamsızlaştıran yeni yasa yerine eski yasanın uygulanması, özellikle de Emek ve Özgürlük İttifakı için pozitif katkı sağlayacaktır. Çünkü eski yasayla oyların da devreye girmesiyle beraber ittifakın bir anlamı olabiliyordu. Şu durumda sadece barajı geçmeyi sağlamanın ötesinde milletvekilliği sayısına bir katkısı olmuyor küçük partilerin getirdiği oyların.
Hemen tüm anketlerde anahtar ya da belirleyici parti olduğu görülen HDP kendi adayını çıkaracağını duyurdu. Bir yandan da HDP’nin kapatılması gündemde. HDP’nin kapatılması seçimleri nasıl etkiler?
Evet gerçekten de özellikle cumhurbaşkanlığı seçimi söz konusu olduğunda HDP en önemli, en kritik düğümü çözecek parti konumunda şu anda. Seçim yaklaştıkça, bu durumun ciddiyeti de herhalde herkes tarafından daha fazla idrak edilecek diye düşünüyorum. HDP’nin kapatılması, özellikle cumhurbaşkanlığı seçimi söz konusuysa, çok büyük bir fark yaratmayacaktır. Buradaki önemli nokta Altılı Masa’nın böyle bir kapatmaya nasıl tepki verdiği ve ne kadar HDP ile dayanışabildiği… Çünkü bu tür bir mağduriyet karşısında HDP’li seçmenlerin kırılmasına, alınmasına, küskünleşmesine yol açabilecek tavırların sonuçta seçim tercihleri üzerinde de etkili olabileceğini öngörüyorum. Dolayısıyla burada, bütün muhalefetin özenli, dayanışmacı olması gerekiyor. Aksi takdirde kırgınlıklar kopuşu da beraberinde getirebilir.
Milletvekilliği seçimi söz konusu olduğunda, HDP’nin kapatılması bir handikap HDP açısından. Ama B planı, C planı, ittifak içinde çeşitli çözümler mutlaka üretilecektir. Sonuçta HDP seçmeni belki de Türkiye’deki en parti aidiyeti yüksek seçmen olarak değerlendirilebilir. Bu sebeple partisinin işaret edebileceği başka bir parti üzerinden de çok rahatlıkla, normalde HDP olarak girdiğinde alacağı oy oranına yakın bir oy alabileceğini öngörebiliriz.
Son seçime baktığımızda HDP, Türkiye’nin 3’üncü büyük partisi. Ve bu kadar kitlesel büyük bir partinin kendi siyasetini izlemesi de bütün siyasi imkanları kullanarak kendi siyasi çizgisini hakim kılmaya çalışması da çok doğal. Cumhurbaşkanlığı seçimi de bunlardan birisi. Tam da bu yüzden cumhurbaşkanı adayı çıkarmayı düşünmeleri kadar doğal bir şey olamaz. Ama bunun ötesinde, burada tabii ki Altılı Masa’ya bir uyarı olduğunu, mesaj olduğunu da görmek gerekiyor. HDP oyları çantada keklik değil. HDP’nin Altılı Masa’dan beklentileri de üzerinde çok konuşulamayacak, aşırı talepler olmadığı için belli düzeyde bir ilişki ve saygı bekliyorlar haklı olarak. Bu uyarıyı Altılı Masa’nın alabileceğini düşünüyorum.
Altılı Masa’da da aday ile ilgili birtakım müzakereler var, bakanlıklarla ilgili bazı görüşmeler yapılıyor. Eğer Altılı Masa gerekli mesajı alır ve buna uygun şekilde davranabilirse HDP’nin önümüzdeki süreçte son düzlükte, Altılı Masa’nın ortak adayı lehine adayını geri çekmesi de söz konusu olabilir. Hele de Kemal Kılıçdaroğlu gibi üzerinde daha kolay uzlaşılabilecek bir isim aday gösterilirse bunun olma ihtimalinin daha yüksek olduğunu düşünüyorum. Nasıl olsa ikinci turda seçim kazanılır, o yüzden bu kadarla da girilse bir şey olmaz düşüncesini çok sağlıklı bulmuyorum iki nedenden dolayı… Birincisi; ilk ve ikinci tur arasında geçecek iki haftalık süreçte Türkiye seçim güvenliğini tehlikeye atabilecek, istikrarsızlığı arttırabilecek çok çeşitli şeyler yaşayabilir. Benzer örneklerini daha önce yaşadık. Bundan daha ciddi risk ise ilk turda cumhurbaşkanlığı seçimi yapılırken eş zamanlı olarak parlamento seçimleri de yapılacak. Eğer mecliste muhalefet, Anayasa değişikliğini gerçekleştirebilecek ya da bunu referanduma götürebilecek bir çoğunluğu elde edemezse, bu durumun bir dengesizlik, istikrarsızlık yaratacağı vurgusuyla Erdoğan, ikinci turda kendisine oy isteyerek cumhurbaşkanı olabilir. Sonuçta Altılı Masa’nın vaadi güçlendirilmiş parlamenter sisteme geçmek iken eğer AKP ve MHP’nin oyları bunu engelleyebilecek sayıda milletvekilini meclise yerleştirecek orana ulaşırsa, o zaman ikinci turda seçmen halihazırda yüzde 80 olan enflasyonun yüzde 180’e çıkabileceğini düşünerek oy tercihlerini değiştirebilir. Buna da dikkat etmek gerekir.