Jandarmalar tarafından ağır işkencelere maruz kalan Ahmet Güreşçi ve Sabri Güreşçi kardeşlerden biri yaşamını yitirirken, diğeri adli kontrol şartıyla serbest bırakıldı. Jandarma ‘durumları iyi’ dedi ancak kardeşlerden birinin cenazesi morgda bulundu. Dava sürecini ve bölgedeki durumu aktaran Avukat Mehdi Zana, OHAL ile birlikte bu tür vakaların arttığını ve tüm kentte tedirginlik hakim olduğunu söyledi.
Maraş merkezli gerçekleşen iki büyük deprem sonrası Hatay’da “yağmacı” olduğu iddiasıyla gözaltına alınan iki kardeş, jandarmalar tarafından yoğun işkencelere maruz kaldı. Ahmet Güreşçi, götürüldüğü jandarma karakolunda ölürken, otopsi raporunda burnunda kırık olduğu ve beyin kanaması geçirdiği belirlendi. Kardeşi Sabri Güreşçi ise adli kontrol şartıyla serbest bırakıldı. Antakya bölgesinde hukuki destek için çalışmalarını sürdüren Özgürlük İçin Hukukçular Derneği (ÖHD) Mersin yöneticisi Mehdi Zana, konuya dair detayları Gazete Karınca’ya aktardı.
‘Jandarma aracına bindikleri an darp edildiler’
Şiddet ve işkence olaylarına dair, bizzat kendilerine yansıyan 4-5 vaka olduğunu belirten Zana, “Hepsi çok sert vakalar. Bunlardan birini Güreşçi ailesi yaşadı. 11 Şubat, sabah 10.30’da Türk kökenli depremzede iki kardeş, evlerinin önündeki çadırdan gözaltına alınıyorlar. 7 Şubat tarihinde, Antakya merkezde yaşanan bir hırsızlık olayıyla ilgili gözaltı işlemi yapılıyor. Sağ salim alınıp, Jandarma aracına bindiriliyorlar. Soruşturmanın ilerleyen aşamalarında öğrendik ki jandarma arabasına bindirildikleri an darp edilmeye başlıyorlar” dedi.
‘Durumu iyi’ denildi, morgda bulundu
Aynı gün babalarının, bilgi alabilmek için birkaç kez Altınözü Jandarma Karakolu’na gittiği ancak görüştürülmediği ve “Durumları iyi, sizi görüştüreceğiz” cevabı aldığı bilgisini veren Zana, şunları paylaştı:
Saat 19.30 sularında baba karakola tekrar gidiyor. Battaniye içerisinde hareketsiz yatan birinin, Jandarma tarafından arabaya yüklendiğini görüyor. Baba, kendi oğlu olmasından şüphelendiği için onları takip ediyor. Hastaneye gidiliyor ve doktorlara teslim ediliyor. Müşahede altındayken bir fırsat bulup bakıyor ve kendi oğluna benzetiyor. Oradan tanıdığı kendi ilişkileri üzerinden bir morg görevlisi ile morga kontrole gidiyor ve ölen kişinin 27 yaşındaki oğlu Ahmet Güreşçi olduğunu görüyor.
Üç saat boyunca ağır işkenceler yapıldı
Babanın hukuki olarak yardım arayışına girdiğini ve kendilerine bilginin ulaştığını söyleyen Zana, Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD) avukatları, ÖHD avukatları ve HDP İstanbul Milletvekili Züleyha Gülüm ile birlikte Altınözü’ne geçtiklerini ifade etti. Ailenin olaya dair yaptığı aktarımı aldıktan sonra iki savcıyla görüştüklerini ve ölüm dosyasıyla ilgili soruşturmanın açıldığını öğrendiklerini belirten Zana, şu bilgileri paylaştı:
Aile, bize diğer oğulları Sabri Güreşçi’nin Adana’da hastanede olduğu bilgisini vermişti. Savcılık ise, jandarma karakolunda hala gözaltında olduğunu ve istersek görüş yapabileceğimizi söyledi. Savcıların izni ve talimatıyla babasıyla beraber jandarma karakoluna geçtik. Odaya girdiğimizde, Sabri Güreşçi yüzükoyun vaziyette betona serilmiş ince bir yorgan üzerinde yatıyordu. Elektrikli soba vardı ve başında iki jandarma bekliyordu. Güreşçi’yi 10 dakika boyunca başını kaldırmaya ve bizimle konuşmaya ikna etmeye çalıştık. Yüzünden, herhangi bir incelemeye gerek kalmaksızın ağır darp edildiği, burun kırığının olduğu, işkenceye dair şişliklerin bulunduğunu çıplak gözle görebiliyorduk. Olayı kendisinden öğrenmeye çalıştık. Gözaltına alındıktan hemen sonra arabada yaklaşık 8-10 kişilik jandarma ekibi tarafından darp edilmeye başlandıklarını, jandarma karakolu bahçesinde bulunan bir yere götürüldüklerini ve kardeşiyle beraber 2-3 saate varan bir işkenceye maruz bırakıldıklarını aktardı. Kaba dayak, jop, sopa gibi şeylerle işkence yapıldığı, botlarla yüzlerine bastırıldığı, çırılçıplak soyarak haya bükme, sıkma ile tecavüz tehdidi ve girişimi şeklinde işkencelere maruz kaldıklarını söyledi. İşkence bittikten 15 dakika sonra kardeşi Ahmet’in sürünerek kapıya gittiğini, kusmaya çalıştığını bir süre sonra kan kustuğunu ve hareketsiz şeklinde yattığını, ardından jandarmanın gelerek Ahmet’i götürdüğünü söyledi. Bir daha Ahmet’i görmediğini ancak son halinden öldüğünü ya da öleceğini anladığını aktardı.
‘Sabri Güreşçi’yi gözaltında tutan ekip, işkence yapan jandarma ekibi’
Karakolda tutulan Sabri Güreşçi’yle ilgilenen jandarma ekibinin, iki kardeşe gözaltı işlemi ve işkence yapan aynı jandarmalar olduğunu ifade eden Zana, Güreşçi’nin güvenli bir alana alınması için girişimlerde bulunduklarını, evraklarını görmek istediklerini ancak savcılık tarafından, evrakların manuel yapıldığı ve uyap sisteminin çalışmadığı cevabını aldıklarını söyledi. Güreşçi ailesinin, aynı soruşturma kapsamında 4 akrabasının da farklı yerde gözaltında tutulduğunu söyleyen Zana, güvenlik açısından aynı odada kalmaları için savcıyı ikna ettiklerini ve beraber kalabildiklerini ifade etti.
İşkenceci jandarmalardan 5’i teşhis edildi
Ertesi gün, Güreşçi’nin hem şüpheli olduğu dosyadan ifade ve sevk işlemlerinin yapılabilmesi için hem de işkence konusunda şikayetçi olmak adına müşteki olduğu dosyadan beyanı alındığını söyleyen Zana, babanın da ölen oğlu Ahmet Güreşçi için, savcılığa şikayette bulunduğu ve beyanını verdiğini aktardı. Savcının, avukat talebini kabul ederek, Sabri Güreşçi’nin şikayetçi olduğu dosyayla ilgili ara karar kurup, şüpheli olduğu dosyayla ilgili sevk işlemini durdurduğunu ve tam teşekküllü bir hastaneden sağlık raporu alınması için işlem başlattığını belirten Zana, devamında şunları söyledi:
Sabri Güreşçi, Adana’ya götürülerek, teşekküllü bir hastaneden sağlık raporu alındı ve şüpheli olduğu dosyadan adli kontrolle serbest bırakıldı. Müşteki olduğu dosyadan ise beyanı alındı ve tanıklar dinlendi. Teşhis işlemleri yapıldı, şimdilik serbest.
Zana, Sabri Güreşçi’ye yapılan test işlemleri sonrası, üç jandarma personelinin açığa alındığı bilgisinin savcılık tarafından baba Güreşçi’ye verildiğini söyledi. Sabri Güreşçi tarafından, işkence yapan jandarmalardan 5 tanesinin teşhis edildiğini aktaran Zana, önümüzdeki süreçte diğer tanıkların savcılık tarafından dinleneceği bilgisini verdi.
‘Sistematik ve yaygın bir saldırı söz konusu’
Yaşanan şiddet vakalarının, yaygınlaşan ırkçı söylemlerle ilişkisine değinen Zana, konunun sadece bununla ilişkili olmadığını, bölgede farklı durumların da devrede olduğunu ve anlamlandıramadıklarını belirtti. Zana, sözlerini şöyle sürdürdü:
Tek bir sebepten doğru olmadığını, sistematik ve yaygın şekilde yapıldığını biliyoruz. Bizim olduğumuz yerdeki sağlık kabinine göçmen, mülteci pozisyonunda olan vakalar geliyor. Hepsinde kaburga, burun kırığı, ağır darp bulunuyor. Hepsi de, jandarma ve polis tarafından yapıldığını söylüyor. Bahsettiğim vakalardan 2 tanesinde ‘yağma’ vesaire yok. Kendi ailesinden enkaz altında olan bireyler, binaların önünde enkazdan çıkarılmalarını beklerken sorgusuz sualsiz bir şekilde gelip paralarına, telefonlarına el konuluyor. Ağır şiddete uğradıkları durumlar yaşanıyor. Bazılarının mülteci fobisinden geliştiğini, bir kısmının ise sosyal medyadaki linç tahrikinden yaşandığını biliyoruz. Doğrudur; eve girme, ‘yağma’ gibi olayların yaşandığını biliyoruz ama bunların birçoğunun yerliler ya da dışarıdan gelen Türk vatandaşları tarafından yapıldığını da biliyoruz. Evet, bu olaylar yaşanıyor ama sadece mülteciler üzerinde yaşanan bir olay değil.
‘Göçmen ve mülteci statüsündekiler şikayetçi olmaktan korkuyor’
Saldırılara maruz kalanların çok korktuklarını, sağlık hizmeti almaya gelmekte dahi çekindiklerini ifade eden Zana, “Birçoğu bir an önce yüzünü, gözünü sarıp gitme derdinde oluyor. Asla şikayetçi olmak istemiyorlar. Şikayetçi olurlarsa deport edilebileceklerini ya da işkence muamelesini yapan kolluk görevlilerinin peşlerine düşeceği ile ilgili tedirginlikleri var. Danışmanlık vermek istediğimizde, haklarını ilettiğimizde kesinlikle istemediklerini söylüyorlar. Hatta ‘yaşananları raporlamak istiyoruz, bizde kalacak’ dediğimizde bile isimlerini söylemeye çekiniyorlar” şeklinde konuştu.
‘Kentin tamamında güvenlik sorunu ve tedirginlik hakim’
Zana, mültecilerin yaşadığı tedirginliğin yanı sıra, kentin tamamında ciddi biçimde tedirginlik, tehlike ve güvenlik sorunu yaşandığını bu durumun insanların psikolojilerini olumsuz etkilediğini söyledi.
Sivil toplum örgütlerine, siyasi partilere ve tüm kamu otoritelerine çağrıda bulunan Zana, barınma, sağlık ve güvenlik sorunlarıyla ilgili bir an önce tedbirler alınması gerektiğini söyledi. Kolluk tarafından gerçekleşen fiillerin çoğunun, OHAL ilanıyla olmaya başladığına da dikkat çeken Zana, “Güreşçi ailesinde olduğu gibi, hiçbir şey olmaksızın havaya 3-4 el ateş edilmesi söz konusu. Elektrik yok, kamera yok. Halk arasında ‘askere vur emri verilmiş, dışarıda görürse vurabilirler’ gibi konuşmalar yaşanıyor. Avukatlar olarak biz de benzerini jandarma karakolunda yaşadık, Güreşçi ailesinin hukuki sürecini takip ederken ‘Aynısı sizin başınıza da gelir’ şeklinde tehdit edildik” ifadelerini kullandı.
Ortak bir koordinasyona ihtiyaç olduğunu vurgulayan Zana, STK’ların, baroların ve hukuk örgütlerinin özellikle Hatay ve Adıyaman’da bulunmaları, sahada raporlama yapmalarının önemine dikkat çekti.