Depremde Hatay’ın Antakya ve Arsuz ilçelerindeki iki kilise tamamen yıkılırken, Tokaçlı ve Sarılar köylerindeki iki kilise de birkaç yıl önce restore edilmesine rağmen hasar gördü. Belen’deki kiliseler hakkında net bilgiye henüz ulaşılmadı. Nehna Editörü Emre Can Dağlıoğlu: Antakya yeniden yapılırken insansızlaştırılmasının ve orada yaşayan farklı toplumlardaki insanların mülksüzleştirilmesinin önüne geçilmesi gerekiyor.
6 Şubat’taki Maraş merkezli depremler 11 ilde ağır yıkımlara sebep oldu.
Çok fazla sayıda can kaybının yaşandığı Hatay’da kentin tarihi ve kültürel yapısı da ciddi biçimde zarar gördü.
Özellikle farklı inanç ve etnik grupların bir arada yaşadığı, sivil mimarisi ve tarihi yapılarıyla zengin bir kültürel mirası sahip merkez ilçe Antakya yıkımdan fazlasıyla etkilendi.
Neredeyse depremin ilk gününden beri Antakyalılar sadece yakınlarını, sevdiklerini kaybetmenin hüznünü değil kente ait pek çok değerin yok olmasına dair endişeyi de yaşadı. Şehrin tüm kültürel ve tarihi değerleriyle ayağa kaldırılması ise kolay olmayacak.
Antakya’nın yeniden imarı
Depremin üzerinden henüz 18 gün geçmişken, 24 Şubat’ta Resmi Gazete’de yayınlanan 126 no’lu Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ‘nde deprem bölgesindeki yerleşme ve yapılaşmaya ilişkin bazı düzenlemeler yer aldı.
Hem deprem bölgesinde hem de Antakya’da barınma problemine dair hala kalıcı bir çözüm bulunamazken kararnamenin bu kadar hızlı çıkması toplumda soru işaretlerinin oluşmasına ve tepkilere yol açtı.
Henüz bilgisine ulaşılamayan kiliseler var
Kentte arama-kurtarma ve depremzedelerin ihtiyaçlarını karşılama konusunda çalışmalar yürüten Antakyalı Ortodokslar tarafından kurulmuş olan Nehna’nın editörlerinden Emre Can Dağlıoğlu, Hatay ve merkez ilçesi Antakya’da 6 Şubat’tan sonra tarihi yapılara ilişkin bir rapor hazırladıklarını fakat durumun 20 Şubat depremi ile ağırlaştığına dikkat çekti. Raporlarla ilgili bilgi veren Dağlıoğlu, şunları söyledi:
O raporda da eksik kalan kiliseler vardı: Belen’deki Katolik Kilisesi, Yayladağ’daki Rum Ortodoks Kilisesi. Bunlar Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından son yıllarda restore edilmiş kiliselerdi. Üçüncüsü ise Antakya Samandağ arasında kalan Saint Simon Manastırı’ydı. Bu üç yapı hakkında bilgi sahibi değilken 20 Şubat’tan sonra hasar görmediğinden emin olduğumuz kiliselerin de zarar görmesi net bilgiye ulaşmamızı engelledi.
Antakya ve Arsuz’daki kiliselerin tamamen yıkıldığı bilgisini de veren Dağlıoğlu, bu enkazların koruma altına alınmasının biraz geciktiğini belirtti.
Dağlıoğlu, tarihi yapılarda enkazların sıradan bir moloz yığını olarak kaldırılmaması ve önceden incelenmesi gerektiğine de vurgu yaptı.
‘Yıkılan kimi kiliseler yeni restore edilmişti’
Antakya’da yıkılan kimi tarihi yapıların son yıllarda restore edildiğini kaydeden Dağlıoğlu, bu süreci şöyle açıkladı:
Bazı tarihi yapıların, geçtiğimiz dört sene içinde rölöve çalışmaları (bir yapının tüm boyutlarının çeşitli yöntemler kullanılarak ölçülmesi) tamamlanmıştı. Statik ve zemin yapısı çalışmaları planlandığı sırada deprem oldu. Ama onun dışında Altınözü’nde Sarılar ve Tokaçlı kiliselerinin restorasyon çalışmaları çok yeni yapıldı. Tokaçlı Kilisesi’nin restorasyonu 2020 veya 2021’de, Sarılar’daki kilisenin restorasyonu da 2022’de bitti. Bu kadar kısa zaman önce yenilenmiş olmasına rağmen bu kiliselerin yıkılması, restorasyon çalışmaları ile ilgili soru işaretleri doğuruyor.
‘Gündelik hayat, kültürel mirastır’
Nehna olarak, kilise vakıf başkanları ile sürekli temas halinde olduklarını belirten Dağlıoğlu, ‘‘Kültür Bakanlığı geçen hafta bizim vakıf başkanlarının da dahil olduğu 14 cemaat temsilcisi ile Antakya’da toplantı yaptı. Kültür Bakanlığı aracılığıyla orada bir çalışma sürüyor. Ayrıca mimari açıdan nasıl inşa edilmesi gerektiğine dair farklı bağımsız dernekler çalışma yürütüyor’’ dedi.
Antakyalılar için sadece tarihi yapıların değil, kentin dokusunun da önemli olduğunu kaydeden Dağlıoğlu, kültürel mirasın önemine dikkat çekti:
Kentlerin kültürel mirası dendiğinde tarihi binalar akla geliyor, buradaki toplum için tabii ki tarihi yapılar çok önemlidir. Ama Antakya’nın kültürel, demografik yapısını yansıtan gündelik hayatı da aslında bir kültürel miras.
‘Antakya insansızlaştırılmamalı’
Emre Can Dağlıoğlu, yeniden inşa çalışmalarına uluslararası uzman kişi ve kurumların da dahil olması gerektiğine vurgu yaparak sözlerini şöyle noktaladı:
Geçen hafta çıkarılan 126 no’lu kararname bir anlamda bu kültürel mirası yani gündelik hayatın olağan akışını etkileyebilecek niteliklere sahip. Bu anlamda Antakya yeniden yapılırken insansızlaştırılmasının ve orada yaşayan farklı toplumlardaki insanların mülksüzleştirilmesinin önüne geçilmesi gerekiyor. Ama bu kararnamenin maddeleri ve niteliği bizde endişe uyandırıyor.
Arkeolojik eserler korunurken kilise hakkında yıkım kararı verildi
Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdür Yardımcısı Yahya Coşkun 1 Mart’ta, Hatay Arkeoloji Müzesi’ndeki eserleri korumaya aldıklarına dair görüntüleri sosyal medya hesabından paylaştı.
Diğer yandan Hatay’ın Altınözü ilçesi Sarılar Köyü’ndeki 659 yıllık Aziz Georgios Kilisesi de hasar gören yapılar arasında yer aldı. İstanbul Büyükşehir Belediyesi Genel Sekreter Yardımcısı Mahir Polat, sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada yapı hakkında tarihi eser statüsünde olmadığı için yıkım kararı verildiğini yazdı. Polat, kilisenin iki yıl önce restore edildiğini açıklayarak Kültür ve Turizm Bakanlığı’na ‘yıkımı durdurun’ çağrısı yaptı.
Kamuoyunun baskısı sonuç getirdi
Bu arada Altınözü Sarılar Aziz Georgios Rum Ortodoks Kilisesi’nin kapısına, Çevre Bakanlığı’nın verdiği yıkım kararı üzerine oluşturulan kamuoyu sayesinde “Tescilli kültür varlığıdır! İzinsiz müdahale edilemez” yazısı asıldı.
Altınözü Sarılar Aziz Georgios Rum Ortodoks Kilisesi’nin kapısına, Çevre Bakanlığı’nın verdiği yıkım kararı üzerine oluşturulan kamuoyu sayesinde bu yazı asıldı👇🏽 pic.twitter.com/XBuacwtAue
— Nehna (@nehnabiz) March 3, 2023
Nehna platformunun amacı ne?
Nehna kendisini şöyle anlatıyor:
Farklı sosyo-kültürel sınıflardan ve siyasal düşüncelerden insanlar olarak bizi bir araya getiren, içine doğmuş olduğumuz toplumu tanıma, anlama ve anlatma isteğidir. Bu toplumun unutulmaya yüz tutmuş kültürünü ve adetlerini, yok olmakta olan dilini ve hemen hemen hiç yazılmamış tarihini araştırmak, bulmak, büyütmek ve yaşatmak için yola çıktık ve bu platformu kurduk… Platformun ismi Arapçadan geliyor ve ‘biz’ anlamına geliyor.