Seçim zemini Erdoğan ve Bahçeli’nin istediği zemine oturdu. Artık işsizlik, yoksulluk, yolsuzluk, hırsızlık, faşizm, özgürlük her şey teferruattır. Seçmenin aklı da burada sıkışmış durumda; kim daha az “teröristlerle” görüşüp iş birliği yapmış, kim Kürtlere ve sığınmacılara karşı daha şahin olacak bunun ayırdına varmaya çalışıyor! Soğan fiyatları bile buharlaştı! Ülkenin temel ihtiyacı barış, adalet, özgürlük, bir başka “bahara” kaldı…
Millet İttifakı’nın seçim güvenliği konusunda sınıfta kaldığı, sonuçların alınıp işlenmesini emanet ettikleri içlerindeki Ergenekon eliyle ilk turun iktidara hediye edildiği en yalın gerçek. “Eğer oy vermek bir şeyi değiştirseydi, bunu yapmamıza izin vermezlerdi!” sözünü Türkiye için, “Sonuçları kontrol edip belirleyemeselerdi, seçimler yasaklanırdı!” şeklinde değiştirmeli mi ne dersiniz?
Oğan-Özdağ grubunun bir hafta sonraya, bugüne erteledikleri ikinci turda kimi destekleyecekleri kararının her türlü pazarlığa açık olduğu belli. Bu son derece önemli konuda, Soylu’yla küfürleşmeleri bile ortadayken, net bir tavırlarının olmaması, dillerinden düşürmedikleri “vatan millet sevdası” hakkında da fikir veriyor. “Tercihleri” ne olursa olsun bu pazarlıklar gerçekten mide bulandırıyor. Bu da “milliyetçiliğin” şanından olsa gerek!
İlk turun ortaya koyduğu ikinci gerçek, Millet İttifakı’nın bir “B planının” dahi olmamasıydı. Bu nedenle şaşkınlıkları bir haftaya yakın sürdü. Son beş günde toparlanıp oylara sahip çıkmayı başarırlarsa parlamento aritmetiğine rağmen Kılıçdaroğlu’yla Türkiye nefes alacak. Erdoğan’ın ise her şeyi göze alarak iktidarda kalmaya odaklı C, D, E planlarının olduğu; her ihtimale karşı kaçış rampasının bile hazırlandığı, bitmeyen oyunlarından bellidir. Soylu’nun söylemi, devrimcilere yönelik bitmeyen “operasyonların” şimdiki hedefinin avukatlar olacağını gösteriyor.
Odağında Kürt düşmanlığı olan “milliyetçiliğin” daha uzun süre siyasetin paylaşım kavgasının sermayesi olmaya devam edeceği açıktır. Savaş, iktidarların nemalandığı bereketli toprak olmayı sürdürecek. Bunun için bir düşmana ihtiyaç duyacakları da açık. “Ben daha milliyetçiyim” yerine “Neden her Türk asker doğsun?” sorusunu tabanda sordurarak barış rüzgarları estirecek cesur bir aklın eksikliğini sanırım en fazla bu seçim döneminde hissettik. Hatta sol/sosyalist olma iddiasındaki birçok parti ve hareketin bundan fazlasıyla nasibini aldığını da bu dönemin kutlama mesajlarında gördük.
Yeni bir yaşamı kurmanın, eşitlik, adalet ve özgürlüğün şapkadan tavşan çıkar gibi sandıktan çıkmayacağını iyi biliyoruz. Ama her şeye rağmen ve çözüm olmayacağını bilsek de Kılıçdaroğlu’na oy verip sandıklara sahip çıkacağız. Ve sonuç ne olursa olsun, bedeli ne olursa olsun eşitlik, adalet, kardeşlik ve özgürlük için yeni yaşamı kuracak mücadele, “içerde, dışarda” inatla devam edecek. Ne güzel sözdür: “Uçurtmalar rüzgâr gücü ile değil, o güce karşı koydukları için yükselirler!”
Bahadır Altan kimdir?
Hava Harp Okulu’ndan mezun oldu. Hava Kuvvetleri, Anadolu Üniversitesi SHYO, THY ve Pegasus’ta pilotluk ve öğretmenlik yaptı. 12 Eylül döneminde üsteğmen rütbesindeyken iki kez gözetim altına alındı. THY’den sendikal çalışmaları nedeniyle işten atıldı, Gökkuşağı Hareketi adıyla sendikal bürokrasiye karşı alternatif bir model kurarak mücadele etti. Çözüm Süreci ve sonrasında barış mücadelesinde aktif rol aldı. İki dönem Barış Bloğu’nun eş sözcülüğünü yürüttü. ADAM-Der üyesi. Airkule’de havacılıkla ilgili yazılar yazdı, halen Gazete Karınca’da yazıları yayınlanıyor.