Manşet - Gazete Karınca https://gazetekarinca.com Sözün yükünü taşır Wed, 01 Feb 2023 09:53:28 +0000 tr hourly 1 https://wordpress.org/?v=6.1.1 https://gazetekarinca.com/wp-content/uploads/2020/07/cropped-karincalogo-512x512-1-32x32.jpg Manşet - Gazete Karınca https://gazetekarinca.com 32 32 Millet İttifakı’nın 9 başlıklı metni, Demokratik Cumhuriyet Konferansı’nda aşılır https://gazetekarinca.com/millet-ittifakinin-9-baslikli-metni-demokratik-cumhuriyet-konferansinda-asilir/ Wed, 01 Feb 2023 09:53:28 +0000 https://gazetekarinca.com/?p=240871 Millet İttifakı tarafından hazırlanan ‘Ortak Politikalar Mutabakat Metni’ 30 Ocak’ta 6 siyasi partinin genel başkanların katılımıyla açıklandı. Millet İttifakı’nın, 9 ana başlık 75 alt başlık ve 2000’den fazla maddeden oluşan 250 sayfalık metni, iki gündür hatırı sayılır bir kesim tarafından tartışılıyor ve üzerine yazılar yazılıyor. Metni ele alırken AKP’nin ülkeyi getirdiği tek adam rejimi üzerinden […]

The post Millet İttifakı’nın 9 başlıklı metni, Demokratik Cumhuriyet Konferansı’nda aşılır first appeared on Gazete Karınca.

]]>
Millet İttifakı tarafından hazırlanan ‘Ortak Politikalar Mutabakat Metni’ 30 Ocak’ta 6 siyasi partinin genel başkanların katılımıyla açıklandı. Millet İttifakı’nın, 9 ana başlık 75 alt başlık ve 2000’den fazla maddeden oluşan 250 sayfalık metni, iki gündür hatırı sayılır bir kesim tarafından tartışılıyor ve üzerine yazılar yazılıyor.

Metni ele alırken AKP’nin ülkeyi getirdiği tek adam rejimi üzerinden değerlendirirsek, olumlu tarafları elbette var. Güçlü parlamenter sisteme vurgu yapması, tek adam rejimini sonlandırmayı, güçler ayrılığını yeniden ayakları üzerine oturtmayı hedeflemesi gibi, AKP’nin tek adam rejiminden bıkmış kitlelere umut verebilir bu metin. Bu yönüyle olumludur denilebilir.

Ancak 100 yıllık cumhuriyetin yarattığı temel sorunların çözümünün yakınından dahi geçmiyor 250 sayfalık bu mutabakat metni. Kürt sorunundan kadın sorununa, kadın sorunundan emek sorununa, emek sorunundan ekoloji sorununa, ekoloji sorunundan ötekileştirilen kesimlerin sorunlarına kadar pek çok önemli meselede ‘nasıl bir çözüm’ sorusuna metinde yanıt bulamıyoruz. Yanıt bulamadığımız gibi, bu sorunlar yokmuş gibi de meseleyi ele almış, Millet İttifakı’nın metnini kaleme alanlar…

***

Metin üzerine çok fazla şey söylenebilir ancak özü itibariyle yüzyıldır süregelen tekçi, inkarcı rejim değil, AKP’nin son 21-22 yılda yarattığı tahribatı gidermeyi hedefliyor Millet İttifakı. Yani yaraları tamamıyla iyileştirmeyi değil cumhuriyetin yüzüncü yılında aslında yaraları görmemeyi tercih ediyor ve biz Millet İttifakı’nın aldığı bu tavrın yaralara pansuman etkisi bile sağlamayacak oluşunu görüyoruz.

Açıklanan bu metinden önce de, deklare ettiği başka metinler ve bileşen yapısı itibariyle zaten bu ittifakı, memleketin köklü sorunlarını çözebilecek bir ittifak olarak görmediğim için kendi adıma öyle büyük beklentilerim de yok Millet İttifakı’ndan.

En fazla AKP’den veya Erdoğan rejiminden bıkmış ve nefret etmiş kitleler açısından bir anlam ifade ediyor Millet İttifakı. Yüzyıllık sorunlar, Millet İttifakı’nı oluşturan  siyasi partilerin ideolojik ve politik hattıyla çözülemez. Bunu açık bir şekilde ifade etmek gerekiyor.

***

Millet İttifakı’nın 250 sayfalık metninden ziyade, HDP’nin Cumhuriyetin 100’üncü yılı vesilesiyle 4-5 Şubat tarihinde İstanbul’da gerçekleştireceği Demokratik Cumhuriyet Konferansı’nda yürütülecek tartışmaları ve bu konferansın sonuç bildirgesinin, mevcut seçim gündeminin ötesine geçmiş 100 yıl ile hesaplaşma ve yüzleşmeyle, gelecek yüzyılı nasıl inşa edebiliriz sorusuna yanıt olarak, çok daha büyük bir öneme sahip olduğunu düşünüyorum.

İki gün sürecek konferansta, farklı bakış açılarına sahip ancak cumhuriyetin kuruluş felsefesinden tutalım da, yarattığı yüzyıllık sorunlara yapısal çözümler arayan aydın, yazar, akademisyen ve siyasetçiler tartışma yürütecek.

Konferansta; ‘Cumhuriyet: Yüzyılın Muhasebesi, Cumhuriyet’in Kuruluş Dinamikleri, Cumhuriyet’in Anayasal Serüveni, ­­ 2. Yüzyıla Girerken: Demokrasi ve Cumhuriyet, Demokratik Cumhuriyet ve Siyasal – Toplumsal Güçlerin Mücadele Arayışı, Nasıl bir Gelecek, Nasıl Bir Cumhuriyet’ başlıkları çerçevesinde oturumlar yer alıyor.

***

Konferansın oturum başlıkları noktasında öncelikli olarak Ermeni Soykırımı meselesinin başlık olarak yer almamasını, temel bir eksiklik olarak gördüğümü ifade edebilirim. Çünkü Ermeni Soykırımı üzerine inşa edilen yüzyıllık bir cumhuriyet gerçeği var karşımızda. Bu açıdan yüzüncü yılında hataları ve doğrularıyla bir cumhuriyet tarihi değerlendirilecek ve gelecek yüzyıl için bir söz kurulacaksa, 100 yıllık cumhuriyet, Ermeni Soykırımı ile ele alınmalı, yüzleşme, hesaplaşma ve helalleşme buradan başlatılmalıdır.

Türkiye’de Demokratik Cumhuriyetin oluşmasının yolu budur. Ermeni Soykırımı ile yüzleşildiği noktada, Kürt sorunu, Alevi sorunu ve diğer tüm ötekilere yönelik sorunlarda yüzleşme, hesap verme ve helalleşmenin yolu açılacaktır. İşin nirengisi Ermeni Soykırımı’dır.

***

Bu temel eksikliğin yanı sıra konferansta, Ermeni sorunu da dahil olmak üzere tüm sorunlara dair konferans konuşmacılarına baktığımda geniş bir tartışmanın yürütüleceği ve bu tartışmalar sonucunda açıklanacak sonuç bildirgesinde, önümüzdeki yüzyıla ilişkin yapısal sorunların çözümü için esaslı bir metnin topluma sunulacağını düşünüyorum.

Yüzyıllık tarihi seçimler denilen bu süreçte, ülke halklarının yaralarını geçici pansuman edecek, okumakta dahi zorlandığımız 250 sayfalık metinlere değil, yapısal sorunlara köklü çözümler üretecek, geçmişin acılarıyla gerçekçi ve doğru bir temelde yüzleşecek ve geleceğe umutla bakabilmelerini sağlayacak 2-3 sayfalık nitelikli ve sade metinlere ihtiyacı var.


İbrahim Aslan kimdir?

1980 yılında Dersim’in Xozat ilçesi Pakire köyünde doğdu. İlk, orta ve lise öğrenimi Xozat’ta tamamladı. 2004 yılında Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü’nden mezun oldu. Üniversite yıllarında KHK ile kapatılan Dicle Haber Ajansı’nda çalışmaya başladı. Dicle Haber Ajansı’nda uzun süre muhabir, haber şefi ve editör olarak emek verdi. DEM TV’de editörlük, KHK ile kapatılan JIYAN TV’de haber koordinatörlüğü yaptı. 1HaberVar Platformu’nda editörlük yaptı. 2019 yılından bu yana Gazete Karınca’da yazmayı sürdürüyor.

The post Millet İttifakı’nın 9 başlıklı metni, Demokratik Cumhuriyet Konferansı’nda aşılır first appeared on Gazete Karınca.

]]>
Kadınları oyalama mutabakatı https://gazetekarinca.com/kadinlari-oyalama-mutabakati/ Wed, 01 Feb 2023 09:50:30 +0000 https://gazetekarinca.com/?p=240898 Altılı Masa diye tabir edilen Millet İttifakı, Ortak Mutabakat Metni’ni açıkladı. Eleştiriler ve değerlendirmelerin odağı haline gelen metnin kapsamlı bir şekilde hazırlandığı aşikâr. Böylesi vaatlerle dolu metinler heyecan yaratır. Toplum, iktidardan farklı, radikal bir politika, söz beklentisi içinde ekrana kilitlenirken gelen sonuç ise pek şaşırtıcı olmaz. Beklentinin aksine, merkezden yönetim anlayışı üzerine kurulu olan ittifak […]

The post Kadınları oyalama mutabakatı first appeared on Gazete Karınca.

]]>
Altılı Masa diye tabir edilen Millet İttifakı, Ortak Mutabakat Metni’ni açıkladı. Eleştiriler ve değerlendirmelerin odağı haline gelen metnin kapsamlı bir şekilde hazırlandığı aşikâr. Böylesi vaatlerle dolu metinler heyecan yaratır. Toplum, iktidardan farklı, radikal bir politika, söz beklentisi içinde ekrana kilitlenirken gelen sonuç ise pek şaşırtıcı olmaz. Beklentinin aksine, merkezden yönetim anlayışı üzerine kurulu olan ittifak ve partilerin genel geçer sözler kullanması olağandır. Millet İttifakı’nın Ortak Mutabakat Metni’nde de benzer bir durum yaşandı. Halihazırda Kürt seçmeni ikna etmek için kullanılan ‘kayyum atamalarına ve OHAL KHK’larından kaynaklanan mağduriyetlere son vereceğiz’ gibi bazı argümanlara Mutabakat Metni’nde de yer verilmiş olması durumu pek değiştirmiyor. Kürt sorununun çözümü konusunda HDP dışında radikal bir siyaset yürüten başka bir siyasi parti olmadığından bu konuyla ilgili maddeleri es geçiyorum.

Bu yazının konusu olan, Mutabakat Metni’nin kadınlara ilişkin vaatleri de pek şaşırtıcı değil ve en önemlisi Altılı Masa’nın meseleye bakış açısında iktidardan ciddi bir farklılık görünmüyor. İlk maddenin “Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığını ‘Kadın, Aile ve Çocuk Bakanlığı’ şeklinde yeniden yapılandıracağız” olmasından anlaşılıyor ki mesele, kadını aile ve çocuğa sıkıştıran ve toplumsal cinsiyet rollerini pekiştiren bir tarzda ele alınmış.

Öncelikle tüm dünyada yükselen kadın mücadelesini ve direnişini görmezden gelerek hazırlanan metinde “cinsiyetçi söylemlerin ortadan kaldırılması için gerekli düzenlemeleri hayata geçireceğiz” vaadinden başka ciddi bir farklılık görünmüyor. ‘Cinsiyetçi’ kelimesi de kadın hareketinin uzun yıllar süren mücadelesiyle literatüre girmiş ve Millet İttifakı gibi erkeklerle dolu bir oluşumun gündemine gelmişse bunun nedeni kadınların değiştirme gücü olsa gerek…

İyi, hoş cinsiyetçilikle mücadele denmiş de bunun altında sıralanan maddelere baktığımızda kadının özgür birey olması, çalışma hayatında aktif bir şekilde yer almasıyla özdeşleştirilmiş. Halbuki “Uluslararası standartlara uygun olarak çalışma hayatı ve özel hayat dengesinin kurulmasını sağlayacak tedbirleri alacağız” maddesinde yer alan ‘özel hayat dengesi’ çok muğlak kalıyor. Yani kadınlara ‘anne olmalarının önündeki engelleri dengeleyecek bir çalışma hayatı vaat ediyoruz’ mu denilmeye çalışılmış? ‘Özel hayat dengesini’ kurmak neden sadece kadının görevi olsun?

Kadınları ekonomik anlamda güçlendirmek, teşvik politikalarıyla istihdamda yer almalarını sağlamak, sosyal güvence sunmak, kamusal alanda daha çok görünür olmalarına destek olmak çok önemli hamleler elbette. “Eşit işe eşit ücret” vaadi de kadın örgütlerinin yıllardır mücadelesini verdiği bir hak zaten. Ancak kadın başlığını ‘sosyal politikalar’ ile sınırlandırmak, kadınlar ekonomik olarak güçlenirse erkek egemenliği, ataerkil yapı, toplumsal cinsiyet eşitsizliği son bulacakmış gibi bir izlenim veriyor.

Şu örnekte olduğu gibi, “Yaşlı ve engelli bakımı hizmetlerinin etkinliğini artıracak, nitelikli, güvenli ve yakın mesafede kreş, tam gün ya da okul sonrası eğitmenli aktivite merkezlerinin hizmetlerini artırıp, yaygınlaştırarak kadınların işgücüne katılımını artıracağız” vaadi başlı başına kadına ‘evet bakım yükü senin görevindir ama işte bak biz gelince bu yükü azaltacağız ve böylelikle seni işgücüne katacağız’ mesajı veriyor. Kadının mesai bitiminin ardından bakım yükü altında ezilmeyeceğinin garantisi kadını iş yaşamına katıp bakım hizmetlerinin etkinliğini arttırmak olabilir mi sadece? Yaşlı ve engelli bakım hizmetlerinin çoğunda kadınların çalışmayacağının garantisi nedir? Cinsiyetçilikle mücadele söylemini önemseyen ittifak, bu vaadin toplumsal cinsiyet eşitsizliğini pekiştirecek bir politika olduğunun farkında değil sanırım.

“İlham veren başarılı kadınları ön plana çıkaracağız” vaadi tam da kapitalist ataerkil politikanın yansıması… Kadınlara başarı, kariyer gibi rekabetçi bir anlayışı dayatan bu söylem, kadın dayanışmasından yoksunluğun açık reçetesi. Toplumsal, siyasal, kamusal alanda ötekinin ötekisi olan kadınlara yönelik güçlendirme, dayanışma çalışmaları yapılması gerekirken kolektivizmden uzak bu bakış açısının, beyaz ve egemenle işbirliği yapan zihniyetten beslendiği belli.

Metinde kadınların siyasete katılımını destekleyecek girişimlerden bahsedilmesi de dikkat çekici… “Cinsiyet eşitliğini esas alarak parlamento, yerel yönetimler, siyasi partiler ve kamu kurumlarında kadınların karar ve yönetim süreçlerine katılımını destekleyecek, kadın temsilini artıracak, kadın haklarının korunmasını öncelikli tutan bir politika izleyeceğiz” vaadi ise çok muğlak. Bu konuda somut olarak neler yapılacak? Örneğin siyasette kadın temsilini arttırmak erkek siyaset tarzına çözüm olacak mı? Parlamentoda, yerel yönetimlerde bu vaadi garanti altına alacak nasıl bir yönetim anlayışı hakim kılınacak?

Kadın başlığı altında ilk gündem kadına yönelik erkek-devlet şiddeti ile mücadele olması gerekirken metinde kadına şiddeti sadece erkek şiddetine indirgeyen bir anlayışın olduğunu görüyoruz. Erkek şiddetini de münferit vakalarmış gibi ele alan ve bu şiddeti önleme yöntemi olarak sadece anayasal düzenlemelerle yetinen bir bakış açısı söz konusu.

Kadınların örgütlenme özgürlüklerinin teminat altına alınması, kadın örgütleriyle birlikte çalışmalar yapılması, kadın merkezlerinin desteklenmesi uygulamalarının olmadığı bir metinde kadınların özgürleşmesinden söz edilemez. Kısaca kadınlara yönelik umut verici vaatler olsa da kadının özgürlüğünü ve eşitliğini çalışma yaşamına indirgeyen, aileye sıkıştıran, somut politikalardan ve yapısal bir değişimden ziyade kadın seçmeni oy potansiyeli olarak gören bir oyalama mutabakatı ile karşı karşıyayız. Bu vaatler, kadınlardan nasıl bir geri dönüş alacak, ona da 14 Mayıs’ta şahitlik edeceğiz.

 


Zuhal Atlan kimdir?

İstanbul Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden mezun oldu. Çeşitli medya yayın organlarında, Mezopotamya Ajansı’nda ve KHK ile kapatılan Dicle Haber Ajansı’nda muhabir, haber şefi, editör olarak çalıştı. Kadınların hak mücadelesine ilişkin çalışıyor.

The post Kadınları oyalama mutabakatı first appeared on Gazete Karınca.

]]>
EYT’liler prim konusunda yanıltıldı mı? https://gazetekarinca.com/eytliler-prim-konusunda-yaniltildi-mi/ Wed, 01 Feb 2023 08:32:51 +0000 https://gazetekarinca.com/?p=240868 Çalışma Ekonomisi uzmanı Prof. Dr. Aziz Çelik, Meclis’e sunulan EYT teklifi ile yaş koşulunun kaldırıldığını, ancak 5 bin gün prim vaadinin yerine getirilmediğini belirterek EYT’lilerin yanıltıldığına dikkat çekti: Prim koşullarını yerine getiremeyenler emekli olamayacaklar, bekleyecekler. O nedenle bunlara Emeklilikte Prime Takılanlar adını verdim. Milyonlarca kişiyi ilgilendiren ve toplam 4 maddeden oluşan Emeklilikte Yaşa Takılanlar (EYT) […]

The post EYT’liler prim konusunda yanıltıldı mı? first appeared on Gazete Karınca.

]]>
Çalışma Ekonomisi uzmanı Prof. Dr. Aziz Çelik, Meclis’e sunulan EYT teklifi ile yaş koşulunun kaldırıldığını, ancak 5 bin gün prim vaadinin yerine getirilmediğini belirterek EYT’lilerin yanıltıldığına dikkat çekti: Prim koşullarını yerine getiremeyenler emekli olamayacaklar, bekleyecekler. O nedenle bunlara Emeklilikte Prime Takılanlar adını verdim.

Milyonlarca kişiyi ilgilendiren ve toplam 4 maddeden oluşan Emeklilikte Yaşa Takılanlar (EYT) düzenlemesi 30 Ocak Pazartesi günü AKP ve MHP milletvekilleri tarafından Meclis’e sunuldu.

EYT teklifine göre daha önce emekli olabilmek için 5 bin olan prim günü 5 bin 975’e kadar çıkarıldı.

Gazete Karınca’ya konuşan Çalışma Ekonomisi uzmanı Prof. Dr. Aziz Çelik, EYT’lilerin 5 bin prim günü denilerek yanıltıldığını söyledi.

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Bilgin ve hükümete yakın medyanın uzunca bir süre yaş şartının kalkacağını ve 5 bin prim gün koşulunun değişmeyeceğini yazdığını hatırlatan Çelik, “Oysa Meclis’e sunulan kanun teklifi ile yaş koşulu kaldırılırken, prim konusunda 5 bin gün prim vaadi yerine getirilmedi” dedi ve ekledi:

Yaklaşık 5750-5975 gün arasında bir prim koşulu korundu. Böylece 5 bin prim gününe göre hazırlık yapan EYT’liler yanıltılmış oldu.

‘Emeklilikte Prime Takılanlar’

Prof. Dr. Aziz Çelik

Twitter hesabından söz konusu duruma ilişkin “Emeklilikte Prime Takılanlar” ifadesini kullanan Çelik, bunu şöyle açıkladı:

Emeklilikte Yaşa Takılanlar yaş nedeniyle emekli olamayanları ifade ediyordu. Şimdi yaş koşulu kalkıyor ancak bu kez de 5 bin gün yerine 5 bin 975 güne varan prim koşulu söz konusu. Bu, yaklaşık 2-3 yıl arası daha beklemek anlamına geliyor. Bu prim koşullarını yerine getiremeyenler emekli olamayacaklar, bekleyecekler. O nedenle bunlara Emeklilikte Prime Takılanlar adını verdim.

‘EYT’liler daha düşük aylık alacak’

EYT’lilerin taleplerinin kısmen karşılandığını söyleyen Prof. Dr. Aziz Çelik, “Eksik karşılandı ve geç karşılandı. Prim gün koşulu nedeniyle EYT’lilerin bir bölümü düzenlemeden hemen yararlanamayacak. Kısmi emeklilik kapsamında emekli olmayı düşünenler EYT kapsamına alınmadı” dedi.

Çelik, “Öte yandan emekli aylık bağlama oranları değişmedi. Ayrıca aralık ayında yapıldığında EYT’liler için daha yüksek aylık ödenmesi söz konusu iken, gecikme nedeniyle daha düşük aylık alacaklar” diye vurguladı.

‘İktidar, başından beri EYT çözümüne karşıydı’

EYT teklifinin Meclis’e gelmesinin yaklaşık 6 ayı bulduğunu hatırlatmamız üzerine Çelik, EYT düzenlemesinin seçim sonrasına kalıp kalmayacağına ilişkin ise şu yorumda bulundu:

Sanmıyorum. Seçim sonrasına kalmaz. EYT bu teklif doğrultusunda Meclis’ten haftaya geçer ama tartışmalar ve sorunlar bitmez. Ancak emeklilik sistemindeki devasa sorunların çözümü seçim sonrasına kalır.

Aziz Çelik, EYT konusunda iktidar temsilcilerinin net bir söylem kurmadığına yönelik eleştirilere dair “Aslında iktidar başından beri netti; EYT konusunda çözüme karşıydı” şeklinde konuştu.

“Seçim nedeniyle zoraki bir çözüme yanaştılar. O çözümde çok eksik ve çok geç gündeme geldi. Net bir söylem kurmamalarının nedeni özünde EYT çözümüne karşı olmalarıdır” diye ekledi.

  EYT’lilerin beklentisi karşılanmadı: Yaş kalktı, kademe geldi

The post EYT’liler prim konusunda yanıltıldı mı? first appeared on Gazete Karınca.

]]>
Buldan: Cumhurbaşkanı adayımızı Şubat’ın ilk haftası açıklayabiliriz https://gazetekarinca.com/buldan-cumhurbaskani-adayimizi-subatin-ilk-haftasi-aciklayabiliriz/ Wed, 01 Feb 2023 07:57:23 +0000 https://gazetekarinca.com/?p=240857 HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, cumhurbaşkanı adaylarını Şubat aynın ilk haftasında açıklayabileceklerini ifade etti. Siyasi parti ve ittifakların, cumhurbaşkanı adaylarını belirleme çalışmaları hız kazanarak sürüyor. HDP, Emek ve Özgürlük İttifakı olarak seçimlere kendi adayı ile gireceğini açıklamıştı. BBC Türkçe’ye konuşan HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, adaylarını Şubat ayının ilk haftasında açıklayabileceklerini söyledi. Adaylarını […]

The post Buldan: Cumhurbaşkanı adayımızı Şubat’ın ilk haftası açıklayabiliriz first appeared on Gazete Karınca.

]]>
HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, cumhurbaşkanı adaylarını Şubat aynın ilk haftasında açıklayabileceklerini ifade etti.

Siyasi parti ve ittifakların, cumhurbaşkanı adaylarını belirleme çalışmaları hız kazanarak sürüyor.

HDP, Emek ve Özgürlük İttifakı olarak seçimlere kendi adayı ile gireceğini açıklamıştı.

BBC Türkçe’ye konuşan HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, adaylarını Şubat ayının ilk haftasında açıklayabileceklerini söyledi.

Adaylarını açıklamak için Millet İttifakı’nın 13 Şubat toplantısını bekleme gibi bir düşünceleri olmadığını kaydeden Buldan, oluşturdukları isim havuzundan bir adayın belirleneceğini dile getirdi.

Buldan, “Aday bir kadın olabilir mi?” sorusuna ise “O henüz belli değil” yanıtını verdi.

Öte yandan geçtiğimiz günlerde Ortak Mutabakat Metni’ni açıklayan Altılı Masa’nın, cumhurbaşkanı adayını 13 Şubat’ta duyurması bekleniyor.

  Altılı Masa'nın Mutabakat Metni | 'A'dan Z'ye yol haritamızı açıkladık'
  Pervin Buldan: 6'lı Masa adayını çeksin, bizim adayımıza oy versin
  Pervin Buldan: HDP hiçbir masanın yandaşı değildir, ittifaklarımızla kendi adayımızı çıkaracağız
  Altılı Masa ve badana siyaseti
HABER MERKEZİ

The post Buldan: Cumhurbaşkanı adayımızı Şubat’ın ilk haftası açıklayabiliriz first appeared on Gazete Karınca.

]]>
Ermeni Vakıflar Birliği Başkanı’ndan IŞİD uyarısı: Tüm toplantılar iptal edildi https://gazetekarinca.com/ermeni-vakiflar-birligi-baskanindan-isid-uyarisi-tum-toplantilar-iptal-edildi/ Wed, 01 Feb 2023 07:44:13 +0000 https://gazetekarinca.com/?p=240856 ABD’nin Türkiye’ye yönelik güvenlik uyarısını ‘olası misilleme saldırıları’ nedeniyle güncellemesinin ardından Ermeni Vakıflar Birliği Başkanı Bedros Şirinoğlu, üç IŞİD üyesinin Türkiye’ye girdiğini; Ruhani ve sivil liderlere saldırı yapılacağını duyurdu. Şirinoğlu, koruma sayısının artırıldığını da belirtti. ABD’nin Ankara Büyükelçiliği, 30 Ocak’ta yaptığı ‘güvenlik’ bildiriminde “ABD hükümeti vatandaşlarını, İstanbul’daki kiliselere, sinagoglara, diplomatik misyonlara veya özellikle Beyoğlu, Galata, […]

The post Ermeni Vakıflar Birliği Başkanı’ndan IŞİD uyarısı: Tüm toplantılar iptal edildi first appeared on Gazete Karınca.

]]>
ABD’nin Türkiye’ye yönelik güvenlik uyarısını ‘olası misilleme saldırıları’ nedeniyle güncellemesinin ardından Ermeni Vakıflar Birliği Başkanı Bedros Şirinoğlu, üç IŞİD üyesinin Türkiye’ye girdiğini; Ruhani ve sivil liderlere saldırı yapılacağını duyurdu. Şirinoğlu, koruma sayısının artırıldığını da belirtti.

ABD’nin Ankara Büyükelçiliği, 30 Ocak’ta yaptığı ‘güvenlik’ bildiriminde “ABD hükümeti vatandaşlarını, İstanbul’daki kiliselere, sinagoglara, diplomatik misyonlara veya özellikle Beyoğlu, Galata, Taksim ve İstiklal bölgeleri gibi Batılıların uğrak yeri olan diğer yerlere teröristlerin olası misilleme saldırılarına karşı uyarıyor” ifadelerini kullanmıştı.

ABD’nin yanı sıra Almanya, Belçika, Fransa, Belçika, İspanya, İsveç ve İtalya’nın büyükelçilikleri de geçen hafta Türkiye’deki vatandaşları için “teröristlerin ibadethanelere yönelik olası misilleme saldırılarına” işaret eden güvenlik uyarıları yayımlamıştı.

Türkiye’ye yönelik güvenlik uyarıların ardından Ermeni Vakıflar Birliği (ERVAP) ve Surp Pırgiç Ermeni Hastanesi Vakfı Başkanı Bedros Şirinoğlu ise 3 IŞİD üyesinin Türkiye’ye girdiğini; Ruhani ve sivil liderlere dönük eylem yapılacağını duyurdu.

Halk TV’den Seyhan Avşar’ın haberine göre Bedros Şirinoğlu, Ermeni cemaat başkanlarının bulunduğu bir gruba mesaj attı.

Mesajında, “Moralinizi bozmak istemem fakat aldığım duyumları size iletmek zorundayım” diyen Şirinoğlu’nun “Askeri eğitim almış üç DEAŞ (IŞİD) militanı ülkeye giriş yapmış. Amaçları Ruhani ve sivil liderlere ses getirecek suikast girişimi. Bu nedenle toplu kültürel gösterilere okullara dikkat etmemiz lazım. İmkan dahilinde tedbirimizi alalım. Cemaatleri ilgilendiren etkinliklere 2-3 aya kadar ara vermemizde fayda var. Bu nedenle 6 Şubat’taki toplantımızı iptal ediyorum. Bu zaman zarfında tüm dernek faaliyetlerini de kişiler yakalanana kadar yapmamanızı tavsiye ederim” diye yazdığı belirtildi.

Emniyet koruma sayısını arttırdı

Halk TV’ye konuşan Şirinoğlu, söz konusu mesajı cemaat başkanlarına kendisinin attığını doğrulayarak, şu ifadeleri kullandı:

Dün Emniyet bana verdiği koruma sayısını arttırdı. Söz konusu saldırı bilgisi korumalarıma verilmiş. Şu an 4 ayrı korumam var. Ben tedirgin değilim. Devletimiz gereken önlemi almıştır. Bu kişileri yakalar. Üzüldüğüm şey uyardığım cemaat liderlerinin bunu yayması. Cemaat başkanlarına attığım mesajımın devamında ‘ortalığı paniğe vermeyin. Etkinlikleri domuz gribi vs var diyerek erteleyin’ dedim.

‘Bize ulaşan bilgi yok, yabancı basında hareketlilik var’

Haberde, Şirinoğlu’nun saldırı iddiasını İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nden yetkililere sorulduğu ve yetkililerin, “Bize ulaşan böyle bir bilgi yok. Ancak yabancı ülkelerin basında yer hareketliliği mevcut” bilgisini verdiği aktarıldı.

HABER MERKEZİ
  ABD, Türkiye'ye yönelik ‘güvenlik uyarısını’ güncelledi

The post Ermeni Vakıflar Birliği Başkanı’ndan IŞİD uyarısı: Tüm toplantılar iptal edildi first appeared on Gazete Karınca.

]]>
Sağlık Bakanlığı yönetmeliklerinden sadece ‘özel hastaneler’ kâr sağlıyor https://gazetekarinca.com/saglik-bakanligi-yonetmeliklerinden-sadece-ozel-hastaneler-kar-sagliyor/ Wed, 01 Feb 2023 07:10:37 +0000 https://gazetekarinca.com/?p=240849 Sağlık Bakanlığı tarafından çıkarılan son yönetmeliklere dair konuşan TTB Genel Sekreteri Vedat Bulut, yönetmeliklerin hekim ve hasta haklarını ihlal ettiğini vurgulayarak, özel hastane zincirlerinin ise rant sağladığına dikkat çekti. Sağlık Bakanlığı tarafından 6 Ekim 2022’de çıkarılan “Özel Hastaneler Yönetmeliği” ile “Ayakta Teşhis ve Tedavi Yapılan Özel Sağlık Kuruluşları Hakkında Yönetmeliği” sonrası 7 Ocak 2023 tarihinde […]

The post Sağlık Bakanlığı yönetmeliklerinden sadece ‘özel hastaneler’ kâr sağlıyor first appeared on Gazete Karınca.

]]>
Sağlık Bakanlığı tarafından çıkarılan son yönetmeliklere dair konuşan TTB Genel Sekreteri Vedat Bulut, yönetmeliklerin hekim ve hasta haklarını ihlal ettiğini vurgulayarak, özel hastane zincirlerinin ise rant sağladığına dikkat çekti.

Sağlık Bakanlığı tarafından 6 Ekim 2022’de çıkarılan “Özel Hastaneler Yönetmeliği” ile “Ayakta Teşhis ve Tedavi Yapılan Özel Sağlık Kuruluşları Hakkında Yönetmeliği” sonrası 7 Ocak 2023 tarihinde tekrar değiştirilen yönetmeliğe dair hekimlerden tepkiler yükselirken, Türk Tabipleri Birliği (TBB) Genel Sekreteri Vedat Bulut, bu yönetmelikle yaşanacak problemlere ilişkin Gazete Karınca’ya değerlendirmelerde bulundu.

‘Hekimlere sözleşme dayatması yapılarak çalışma alanı kısıtlanıyor’

TTB Genel Sekreteri Vedat Bulut

Öncelikle 6 Ekim’de çıkarılan yönetmelikle, muayenehane hekimlerinin pek çok çalışma özgürlüğünün kısıtlandığını ve hastanelerle sözleşme yapma koşulları getirildiğini söyleyen Bulut, şu bilgileri paylaştı:

Türkiye’de 7 bin muayenehane hekimi var ve bu hekimlerin tümünün hastanelerle sözleşme yapma ihtimalleri yok. Bunun nedeni de şu; öncelikle cerrahi branşlarda, ameliyat yapacakları hastaneleri teknik imkanlarına göre seçiyorlar. Her hastane aynı standart koşullara sahip değil.

Kullandıkları bazı teknikler A hastanesinde uygunken, bazıları B hastanesinde uygun. Örneğin, Omurga Cerrahisi ve Gamma Knife (Gamma Bıçağı) gibi. Bunun için iki farklı hastane seçebiliyorlar. Dahili bilimlerle ilgili kısımda da aynı durumlar geçerli.

Özellikle kronik hastalıklarda çok uzun yıllar takip edilen hastalar var. Hastaneyle mecburen sözleşmeniz var, hastanızı başka bir hekime göndermek zorundasınız. Bu hastalar herhangi bir şekilde özel hastanede yatarsa ve o alanla ilgili konsültasyon gerektirse, kendi hekiminin takip etmesini isteyebiliyor. Hasta, başka bir hastanede yatıyor ve hekimin bu hastaneye giderek konsültasyon yapma özgürlüğü engelleniyor.

‘Hem hekim hem de hasta hakları engelleniyor’

Konunun iki tarafı da ilgilendirdiğine dikkat çeken Bulut, hekimin mesleki özgürlüğünün yanı sıra hastanın da hekim seçme özgürlüğünün engellendiğini söyledi.

Durumun genel sağlık politikaları açısından büyük bir hata olduğunu vurgulayan Bulut, “Biliyorsunuz hastanelerde, 5 dakika Merkezi Hekim Randevu Sistemi (MHRS) randevularıyla büyük bir yığılma var. Bir hekimin önüne 100 hasta getirildiğinde hastayla iletişim kurma sıkıntısı oluşuyor. Hastanın anamnezi dahi alınamıyor. Hastalıkla ilgili temel öyküyü almanız gerekiyor ki; muayene, tetkik, reçete ve tedavisi düzenlenebilsin” dedi.

‘Halka sağlıksızlık dayatılıyor’

Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) standartlarına göre 15-20 dakika olması gereken görüşme süresinin Türkiye’de işlemediğini ve halka sağlıksızlık dayatıldığını ifade eden Bulut, “Halk sağlığı öncelenmediği için yoğun bir poliklinik başvurusu var. Muayenehane hekimleri, hastalarına yeterli vakit ayırabilecekleri, mesleki yeterliliklerini gösterebilecekleri alanları tercih ediyorlar. Sağlık Bakanı bu alanı kapatmaya çalışıyor” diye konuştu.

‘Zincir hastaneler rant sağlarken, hekimler ucuz iş gücü görülüyor’

Türkiye’de, zincir hastanelere çıkar sağlanmasının ve ucuz emek gücü olarak hekimlerin kullanılmaya çalışılmasının temel sorun olduğuna değinen Bulut, yönetmeliğin tamamen geri çekilmesi gerektiğini vurguladı.

Hekimlerin özgür koşullarda çalışmak istediğini ve işletilen sağlık uygulamasının bütünüyle yanlış olduğunu söyleyen Bulut devamında şöyle konuştu:

Bu yönetmelik çıktıktan sonra bir şeyi daha gözlemledik. Özellikle küçük ve orta ölçekli hastaneler, büyük zincir hastanelere satılmaya başlandı. Bu bir servet transferidir. Bu yönetmelikle hekimleri zor koşullara sürükleyip, hastanelerin de el değiştirmesini sağlayan büyük bir rant projesi de var işin perde arkasında. Biz bu konuda uyardık, görevimizi yaptık. Sağlık Bakanlığı bu konuda hukuki ve mali sorumluluk taşıyor. Gelecekte konuyla ilgili maddi tazminat davaları da doğabilir. Bunu da Sağlık Bakanlığı ya da bunu hazırlayan bürokratlar göz önüne almak zorunda.

‘Sağlık Bakanı sermayeyi kartelleştiriyor’

Hekimlerin söz konusu yönetmeliği “Medipol Yönetmeliği” olarak nitelendirdiğini söyleyen Bulut, sistemden kazançlı olanın yalnızca hastane sektörünün olduğunu belirtti.

Yasalara aykırı biçimde üniversite yapılanmaları olduğuna dikkat çeken Bulut, sözlerini şöyle sürdürdü:

Medipol Ankara’da 50 bin lira gibi bir öz kaynakla kuruldu. Halbuki sayısı 750 binin üzerinde olan kentlerde bu tip üniversitelerin ne kadar öz kaynakla kurulacağı bellidir. Demiryolları binalarının üzerine çöktüler ve 2 milyon kadar hibe aldılar. Sağlık Bakanı tamamıyla hastane zincirlerine dönük uygulama yapıyor. Bu alandaki sermayeyi kartelleştirip, bu karteller ile çıkar ilişkileri yürütmek istiyorlar, bunu açıkça görebiliyoruz. Bunun hukuki ve mali sorumlulukları da bu kişilere dönecektir.

‘Hukuki olarak takipçisi olacağız’

Konuyla ilgili yürütmeyi durdurma, yönetmelik maddesi iptaliyle ilgili başvurularda bulunduklarını ve hukuki olarak takipçisi olacaklarını belirten Bulut, son olarak şunları söyledi:

Yönetmelik, 7 bin hekimi ilgilendiriyor. Onların haklarının savunucusu olacağız. Sağlık Bakanı’nın bu yanlış politikalarına devam etmemesi için de, sandıklarda gerekli görevimizi tüm hekimler ve aileleri olarak yapacağız. Hastalarda bunun yanıtını sandıkta verecektir.

The post Sağlık Bakanlığı yönetmeliklerinden sadece ‘özel hastaneler’ kâr sağlıyor first appeared on Gazete Karınca.

]]>
Türkiye’nin Musul’daki askeri üssüne füzeli saldırı https://gazetekarinca.com/turkiyenin-musuldaki-askeri-ussune-fuzeli-saldiri/ Wed, 01 Feb 2023 07:07:46 +0000 https://gazetekarinca.com/?p=240848 Türkiye’nin Musul’daki Zilkan askeri üssüne sabah saatlerinde füze atıldı. Saldırıyı İran yanlısı Ahrar el-Irak örgütü üstlendi. Türkiye’nin Irak’ın Musul’un kentine bağlı Başik ilçesinde bulunan askeri üslerinden Zilkan’a füzeli saldırı düzenlendi. Saldırının sabah saat 07:30 sıralarında düzenlendiği belirtildi. Reuters’ın haberine göre, üsse yedi füze fırlatıldı, bunlardan ikisi üssün içine düştü. Saldırıda can kaybı yaşanmadı. Rudaw’ın aktardığına […]

The post Türkiye’nin Musul’daki askeri üssüne füzeli saldırı first appeared on Gazete Karınca.

]]>
Türkiye’nin Musul’daki Zilkan askeri üssüne sabah saatlerinde füze atıldı. Saldırıyı İran yanlısı Ahrar el-Irak örgütü üstlendi.

Türkiye’nin Irak’ın Musul’un kentine bağlı Başik ilçesinde bulunan askeri üslerinden Zilkan’a füzeli saldırı düzenlendi. Saldırının sabah saat 07:30 sıralarında düzenlendiği belirtildi.

Reuters’ın haberine göre, üsse yedi füze fırlatıldı, bunlardan ikisi üssün içine düştü. Saldırıda can kaybı yaşanmadı.

Rudaw’ın aktardığına göre saldırıyı, İran yanlısı Ahrar el-Irak örgütü üstlendi. Örgütün Telegram kanalından yapılan açıklamada, üsse 20 roket atıldığı belirtilirken, “TSK’nin Irak’tan çekilmemesi halinde Türkiye topraklarında da saldırı düzenleneceği” tehdidi yer aldı.

Örgüt açıklamasında, Türkiye için ‘işgalci’ ifadesi kullanıldı.

2015 yılında inşa edilen üs, geçmişte de aynı örgütün saldırısına uğramıştı.

HABER MERKEZİ

The post Türkiye’nin Musul’daki askeri üssüne füzeli saldırı first appeared on Gazete Karınca.

]]>
Sağlık Bakanı Koca: SMA tedavi rehberine bir ilaç daha eklendi https://gazetekarinca.com/saglik-bakani-koca-sma-tedavi-rehberine-bir-ilac-daha-eklendi/ Tue, 31 Jan 2023 21:02:13 +0000 https://gazetekarinca.com/?p=240846 SMA Bilim Kurulu toplantısında Risdiplam etken maddeli ilacın tedavide kullanılmasına onay çıktı. Böylece, SMA tedavilerinde kullanılan ilaç sayısı 2’ye yükselmiş oldu. SMA Bilim Kurulu, bugün Sağlık Bakanı Fahrettin Koca başkanlığında toplandı. SMA tedavi rehberine yeni ilaçların eklenmesinin görüşüldüğü toplantıda; Risdiplam etken maddeli ilacın tedavide kullanılmasına onay çıktı. Bakanlık tarafından yapılan açıklamada, Risdiplam ilacının Türkiye’ye girmesi […]

The post Sağlık Bakanı Koca: SMA tedavi rehberine bir ilaç daha eklendi first appeared on Gazete Karınca.

]]>
SMA Bilim Kurulu toplantısında Risdiplam etken maddeli ilacın tedavide kullanılmasına onay çıktı. Böylece, SMA tedavilerinde kullanılan ilaç sayısı 2’ye yükselmiş oldu.

SMA Bilim Kurulu, bugün Sağlık Bakanı Fahrettin Koca başkanlığında toplandı. SMA tedavi rehberine yeni ilaçların eklenmesinin görüşüldüğü toplantıda; Risdiplam etken maddeli ilacın tedavide kullanılmasına onay çıktı. Bakanlık tarafından yapılan açıklamada, Risdiplam ilacının Türkiye’ye girmesi için gerekli yasal prosedürlerin tamamlandığı belirtildi. Böylece, SMA tedavilerinde kullanılan ilaç sayısı 2’ye yükselmiş oldu.

Bilim Kurulu, çocukları SMA hastası olan ailelerin yoğun olarak talep ettiği Zolgensma ilacına ise onay vermedi.

Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, konuya ilişkin sosyal medya hesabından “SMA Bilim Kurulumuz toplandı. Evlilik öncesi ve yeni doğan taramaları önemli tedaviye erken başlanmasını sağladı. Bu sayede yükleme dozunu alanlar için 6 aylık sağ kalım yüzde 100. Artık iki ilaç tedavi rehberinde.” açıklamasında bulundu.

Bakanlık tarafından konuya ilişkin yapılan yazılı açıklama ise şöyle:

Bugün Spinal Musküler Atrofi Bilim Kurulumuz çok önemli bir gündemle toplandı. Toplantıda SMA taramalarının sonuçları, tedavisi devam eden hastaların tedavi süreçleri ve tedavi yöntemlerindeki son gelişmeler ele alındı. Bilindiği üzere SMA kalıtsal, ilerleyici, kronik, nörolojik bir hastalıktır. 2016 yılına kadar dünyada bilinen bir tedavisi olmayan bu hastalık dolayısıyla hastalığın tip 1 formu görülen bebeklerin yüzde 90’ına yakınını 2 yaşına gelmeden kaybediyorduk. 2016 yılında Nusinersen etken maddeli ilacın dünyada uygulanmaya başlanmasından sonra bu bebekleri hayatta tutmak için bir imkan oluştu. Bu gelişmenin hemen akabinde ülkemizde pek çok dünya ülkesinde örnek olabilecek şekilde Nusinersen tedavisi tüm hastalarımıza ücretsiz olarak verilmeye başlandı. Şu anda 1024 hastamız bu tedaviyi ücretsiz olarak alıyor.

İlk 6 aylık süreçte sağ kalım oranı yüzde 100

Zaman içerisinde bilimsel veriler bu tedavinin daha etkin olması için mümkün olan en erken zamanda uygulanmasının gerekli olduğunu gösterdi. Bunu sağlamak için yenidoğan döneminde hastalığın taranarak tedavinin mümkünse bulgular gelişmeden verilmesi önemlidir. Sağlık Bakanlığı olarak bilim kurulumuzun tavsiyeleri doğrultusunda ülkemizin her köşesinde doğan tüm bebekleri kapsayacak şekilde Mayıs 2022’de SMA yeni doğan tarama programını başlattık. Bu kapsamda bugüne kadar 753.350 Bebek SMA açısından tarandı. Bu bebeklerden ilaç tedavisi alması gerektiği hekimlerince tespit edilenlere en kısa sürede tedavilerini ulaştırdık. Yenidoğan tarama programında tanı alarak Nusinersen tedavisinin yükleme dozu tamamlanan bebeklerimizde ilk 6 aylık süreçte sağ kalım oranımız yüzde 100 olarak gerçekleşti.

SMA taşıyıcılığı sağlanan çiftlere genetik danışmanlık

SMA konusundaki bilimsel gelişmeler sadece tedavi ile kısıtlı kalmadı. Hastalığın önlenmesi konusunda da son 5 yılda önemli gelişmeler oldu. Bilim Kurulumuzla birlikte bu gelişmeleri titizlikle takip ettik ve dünyada çok az ülkenin yapabildiği evlilik öncesi tarama programını hayata geçirdik. Bu program hem yeni evlenecek çiftleri hem de istemeleri halinde bu uygulama başlamadan önce evlenen çiftleri kapsıyor. Bu taramada SMA taşıyıcılığı saptanan çiftlere genetik danışmanlık ve sağlıklı bebek sahibi olmalarını sağlayacak seçici gebelik uygulaması ücretsiz olarak sağlanıyor. Ülkemiz bunu dünyada yapabilen birkaç ülkeden biridir.

Tedavilerin üçü de gen temelli

İlk ilaç tedavisinin hastalarımıza ulaştırılmasının ve verilerinin takip edilmesinin yanı sıra SMA’da kullanılmak üzere geliştirilen diğer ilaçlarla ilgili bilimsel gelişmeler de Bilim Kurulumuz vasıtasıyla yakından takip edilmektedir. Bu bağlamda Nusinersen ile birlikte Risdiplam etken maddeli ilaç ve Zolgensma isimli ilaçlarla ilgili tüm veriler de izlenmektedir.

Bu tedavilerin üçü de gen temelli tedavilerdir. Her üç tedavinin de birbirlerine üstünlüğü gösterilememiştir. Bunlardan Risdiplam etken maddeli ilacın ülkemize girmesi için gerekli yasal prosedürler ilgili firma tarafından tamamlanarak başvurusu yapılmıştır. Hastalarımıza solüsyon şeklinde oral yolla verme olanağı da sunacak bu ilaçla ilgili bilimsel veriler değerlendirilmiş, ilgili ilacın ruhsatlandırılması için son aşamaya gelinmiştir. Bilim kurulumuzca yapılan bugünkü toplantımızda ilacın ne şekilde hazırlanıp, hastalarımıza nasıl ulaştırılacağına kadar Sağlık Sistemimizin üzerine düşen tüm detaylar titizlikle değerlendirilmiştir. Bu ilaçla ilgili ruhsat sürecini önümüzdeki günlerde sonuçlandırmış olacağız. Bu ilacın etkinliği bilinen Nursinersen tedavisinin uygulanmasının güç olduğu hastalar için seçenek olarak sunulmasına karar verilmiştir. Ülke verileri arttıkça Bilim Kurulu tarafından uygulama esasları yeniden gözden geçirilecektir.

‘Zolgensma tedavisi semptomlu hastalara fayda göstermiyor’

Ayrıca hastalarımız için üçüncü seçenek olan Zolgensma tedavisi ile ilgili tüm bilimsel verileri ve gelişmeleri yakından takip ediyoruz. Daha önce de ifade edildiği üzere, Bakanlığımız için esas olan Bilim Kurullarımızın değerlendirmesi ve hastalarımızın global aktörlerin vereceği zararlardan korunmasıdır. Bu anlamda adı geçen ilaçla ilgili gerek bilimsel veriler gerekse hastalar üzerine uygulamalar konusunda ciddi çekinceler oluşmuştur. İlacın Amerika Birleşik Devletleri’nde Ruhsatlandırılmasına esas teşkil eden deneyin sonuçlarında tutarsızlıklar görülerek bu verilerin yer aldığı bilimsel yayın çok prestijli bir bilimsel dergiden kaldırılmak zorunda kalmıştır. Etkisiz olduğu açıkça bilinen solunum cihazına bağımlı Tip1 ve bazı Tip 2 hastalar ile semptomları ilerlemiş çocuklara, ailelerinin hayalleri ile oynanması pahasına, yurt dışında bazı hekimler tarafından belli bazı ülkelerde ilaç uygulamaları yapılmaktadır. Bu noktada ülkemizde doğan her SMA’lı bebeğin etkinliği bilinen bir tedaviyi aldığını ve yapılan SMA yardım kampanyalarının hiçbirisine Sağlık Bakanlığı olarak onay vermediğimizin bilinmesini isteriz. Zolgensma tedavisinin semptomlu hastalara fayda göstermediği bilinmektedir. Ancak semptom gösteren, hatta cihaza bağlı ve tedaviden hiçbir fayda görmeyecek bu hastalar için dahi kampanyalar yapılmaktadır. Hatta onayımız dışında, bu tür kampanyalarla yurt dışına götürülerek Zolgensma tedavisi alan ve yarar görmeyince tekrar Nusinersen tedavisine devam etmek için Bakanlığımıza başvuru yapılan çok sayıda bebeğimiz mevcuttur.

Tüm bu tabloya rağmen hastalarımıza ek bir fayda sağlayabileceği ihtimalini göz ardı etmemek için ilgili firma yetkilileri ile Ülkemize ilacın girişi için yasal bir başvuruları olmamasına rağmen görüşülmüş ve bilimsel kanıtları temin edilerek Bilim Kurulumuza bu veriler yeniden sunulmuştur. Bilim kurulumuzca yapılan değerlendirmede Zolgensma isimli ilaçla tedavinin diğer tedavilere üstünlüğünü gösteren karşılaştırmalı bir bilimsel çalışmanın halen bulunmadığı görülmüştür. Ayrıca Avrupa İlaç Ajansı Zolgensma tedavisinde ortaya çıkan yan etkiler nedeniyle 12 aydan büyük çocuklara yakın zamanda kısıtlama getirmiştir. Bu durum Bilim Kurulumuz tarafından yakından takip edilmektedir. Ancak, Zolgensma isimli ilacın 0-6 hafta yenidoğan taramasından gelen semptomu olmayan SMA Tip 1 bebekler üzerinde diğer ilaçlara benzer etkinliği olduğunu gösteren son 5 ay içerisinde yayınlanan çalışmalar bulunmaktadır. Yeni bir inceleme yapılması için ilgili firmadan gerçek yaşam verileri talep edilerek yeni bir değerlendirme yapılmasının uygun olacağı düşünülmüştür. SMA Bilim Kurulumuz en kısa sürede bu değerlendirmeyi yapacaktır.

‘SMA tedavisinde kullanılan Nursinersen ruhsatlandırıldı’

SMA tedavisinde dünyada kullanılan üç ilaçtan Nursinersen ülkemizde ruhsatlandırılmış, Risdiplam ruhsat müracaatını yapmış ve son aşamaya gelmiştir. Zolgensma ise ruhsatlandırmaya esas hiçbir girişimde bulunmamıştır. Tedavinin izlenebilir ve güvenli uygulaması açısından ruhsatlandırma son derece önemlidir. SMA hastalarımız ve aileleri için gerçekçi beklentilere dayalı sağlık hizmeti ve bakımını, standart bakım kurallarına uyarak en üst düzeyde sürdürmeyi hedefliyoruz. Özellikle belirtmek isteriz ki, umudun suiistimaline şimdiye kadar izin vermediğimiz gibi bundan sonra da izin vermeyeceğiz. Ailelerimizin umudunun ticari amaçlara alet edilmesine rıza göstermeyeceğiz. Daha önce çocuklarımızın denek olarak kullanılmasına izin vermeyeceğimizi beyan etmiştik. Bu konumumuzu koruduğumuzun bilinmesini isteriz. Ancak bilimsel kanıtla etkinliği ispat edilmiş her tedavi için ise gereken kolaylığı sağlamaya hazırız.

HABER MERKEZİ

The post Sağlık Bakanı Koca: SMA tedavi rehberine bir ilaç daha eklendi first appeared on Gazete Karınca.

]]>
Aç kulağını iyi dinle: Bu ses ekoloji hareketlerinin https://gazetekarinca.com/ac-kulagini-iyi-dinle-bu-ses-ekoloji-hareketlerinin/ Tue, 31 Jan 2023 21:01:49 +0000 https://gazetekarinca.com/?p=240665 İktidar odaklarının, biz olma halini tekliğe, sınırlılığa, kısıtlılığa ve dogmalara hapseden dili ve eylemleri sebebiyle iktidar karşıtı toplumsal hareketlerin uzun zamandır ‘biz’ kelimesini kullanmaktan imtina ettiği, sonsuz göreceliğe meylettiği bir dönemin galiba ve nihayet sonuna geliyoruz. Ya da başka bir ifadeyle; biz kavramını kendi ilke ve prensipleriyle inşa edecek yeni-ekoloji politiğin dönemi başlıyor. 21 Ocak’ta […]

The post Aç kulağını iyi dinle: Bu ses ekoloji hareketlerinin first appeared on Gazete Karınca.

]]>
İktidar odaklarının, biz olma halini tekliğe, sınırlılığa, kısıtlılığa ve dogmalara hapseden dili ve eylemleri sebebiyle iktidar karşıtı toplumsal hareketlerin uzun zamandır ‘biz’ kelimesini kullanmaktan imtina ettiği, sonsuz göreceliğe meylettiği bir dönemin galiba ve nihayet sonuna geliyoruz. Ya da başka bir ifadeyle; biz kavramını kendi ilke ve prensipleriyle inşa edecek yeni-ekoloji politiğin dönemi başlıyor.

21 Ocak’ta onlarca ekoloji bileşeni İstanbul’da tam da bu sebeple bir konferans gerçekleştirdi: Ekoloji Hareketleri Konferansı. Biz’lerin konferansı. Dayatılana mecbur olmadığımızı yeniden hatırlatan; hissi de düşüncesi de eylemi de bol olan Biz’lerin. Çeşitliliği, farklılıklarla birlikte eşitliği, tahakkümsüz, sınıfsız, sömürüsüz ve cinsiyetçi olmayan kolektiviteyi yaratmayı arzulayan Biz’lerin.

Tıpkı Ali İsmail Korkmaz, Abdullah Cömert gibi Medeni Yıldırım da o salondaydı. İkizdere, Akbelen direnişi kadar Hevsel, Cudi, Sarım direnişi de oradaydı. Kadınlar oradaydı. Emekçiler oradaydı. “Emeği de doğayı da sömürenler aynı” sloganıyla “Jin Jîyan Azadî” sloganı aynı coşkuyla atıldı. Zaten ekoloji mücadelesi tüm bunlarla birlikte olabildiği ölçüde mevcudun ırkçı, tekçi ve cinsiyetçi politikalarını aşabilirdi.

Hazırlığında ve sırasında konferans, iktidar karşıtı toplumsal hareketler içinde sayabileceğimiz ekoloji hareketlerinin nasıl bir biz istediğini, bizin söz kurarken ve direnirken nasıl daha kapsayıcı olabileceğini, militarizmi, içimize işlemiş cinsiyetçi kodları, ayrımcılığı nasıl ortadan kaldırabileceğini ama en çok da nasıl kurucu-politik özne haline gelebileceğini uzun uzun tartıştı. Kadınların ekoloji kavramlarını kendi bakış açılarıyla ele aldığı yine nasıl bir toplumsal sözleşme-anayasa istediklerini tartıştıkları, doğa talanına girişen iktidarlar karşısında ön saflarda olmalarına rağmen “içerde” hâlâ karar alma süreçlerine yeterince dahil olamadıklarını konuştukları bir süreçten süzülüp geldi, konferans. Tüm bunlar kadınların ekoloji hareketleri içinde de özgün-özerk olarak örgütlenmesi gerekliliğini filizlendirdi.

Şüphesiz sorunlar da çözümler de dünyadaki ekolojik yaşam direnişlerinden ve Türkiye’deki ekoloji mücadelesinin yıllar içinde edindiği deneyimlerden bağımsız değildi. Yine şüphesiz, hazırlık sürecindeki demokratik işleyişin, tüm direnişlere ulaşmaya, onları birbirleriyle buluşturmaya çalışan perspektifinin ve bunların somut ayağı olan webinarların konferansın açığa çıkardığı ekoenerjiye etkisi büyük oldu.

Bir yandan bildik siyasi parti rejimlerinin toplumsallaşma karşıtı kimyasından diğer yandan iktidar karşıtı toplumsal hareketlerin cinsiyetçi olmayan, demokratik, katılımcı siyaseti inşa edememesinin yarattığı sıkışmışlıktan sıyrılıp harekete geçildi. Saldırıların sistemsel olduğunun farkındalığı, ekolojik yaşam mücadelesinin de sistemselleşmesi, sistemsel müdahaleye girişmesi gerektiğini tarihsel bir sorumluluk olarak bu alanda iddiası olan herkesin önüne koydu. Gençlik hareketleri, kadın hareketleri, kültür hareketleri esasında ekolojik yıkımın da sebebi olan erkek egemen tahakküm pratiklerine karşı ortaya çıkmışken elbette bu konferans aynı zamanda gençlik, kadın, kültür hareketlerinin de konferansı anlamına geliyordu.

Yüzü aşkın yerel ve odaklı bileşenin-direnişin kendi sloganlarını, birlikte çözme beklentisini dile getirdiği ve nihayet tutum belgesi* ile birbirine söz verdiği bu muazzam çalışma yapıldı ve bitti, bitti mi? Konferans bitti, peki şimdi nereye?

Her şeyden önemlisi, cumhuriyet ikinci yüzyılına girerken ekoloji hareketleri yeni cumhuriyetin niteliklerini belirleyebildiği ölçüde başarılı sayılabilecek. Yüzyıllık geçmişiyle sınıf sorununu, kadın özgürlük sorununu, doğa talanını derinleştiren, yarattığı bu krizleri başka krizlerle çözmeye girişen, gelmiş geçmiş tüm hükümetleri doğayı ve toplumsal kesimlerin tamamını kapsayabilecek o siyaseti üretmediği gerçeğiyle yüzleştirmesi ve hesaplaşma zeminini yaratması gerekecek.

Tüm ulus devletlerde olduğu gibi Türkiye açısından da pozitivizmin insan-doğa, erkek-kadın, efendi-köle, Türk-Kürt vb. karşıtlıkları doğalmış gibi gösteren, sömürüyü ve kutuplaştırmayı esas alan aklına müdahale ederek bunu yapacak. Bu karşıtlıkları sönümlendirmek insan, erkek, efendi, Türk tarafında kalanların bir lütfuymuş gibi değil zorunluluğu olarak işleyecek. Mevcut hükümetten kurtulmak adına topluma tek çareymiş gibi sunulan ittifakları-nükleere hayır diyemeyen mutabakatları da dikkate alırsak- olduğu gibi kabul etmeyerek başka bir yolu, kendi yolunu, 3. yolu oluşturarak bunu yapacak.

Neden olmasın? İnsan merkezciliği, erkek merkezciliği, kâr odaklılığı aşabilecek düşünsel mekanizmalar oluşturmak; yeni-ekolojik yaşamın öznelerini sistem okullarında değil de kendi akademilerinde yetiştirmek bunun bir ayağı olabilir. Yerellerden başlanarak oluşacak bu muhtemel akademilerle eş zamanlı olarak meclis tipi örgütlenmelere gitmek, ekolojik aklın yönetimlere sirayet etmesini, hatta öz yönetimi beraberinde getirebilir. Meclisleşme, konferansta da en çok önerilen örgütlenme modeliydi, boşuna değildi, neden denenmesindi ki?

Hem de karşımızdaki, mutlak merkezi ve denetimsiz hükmetme pratiği içindeyken… Tıpkı kadınları sömürdüğü gibi hayvanı da ormanı da suyu da toprağı da sömürürken… Halkın en küçük hücreye, sokaklara, mahallelere kadar kendi ihtiyaçlarını kendisinin belirlediği, ürettiği, sorunlarını doğayla ve kültürüyle bütünlüklü olarak çözebildiği, kaba insan merkezciliği, erkek odaklılığı dağıtabilecek modellere her zamankinden daha fazla ihtiyacı varken.

Yarattığı bu ahvalden ötürü, 20 yıllık iktidarında tahakkümü, kapatmayı, cinsiyetçiliği politika saymak ve doğanın talanıyla ekonomi yaratıyormuş gibi yapmak dışında icraatı olmayanı yerinden etmek, kendini seçimlerle sınırlandırmasa da ekoloji hareketlerinin gündeminde olmalı. Çünkü cumhuriyetin uygulayıcılarının 100 yılda, hükümetin 20 yılda ince ince işlediği, normalleştirmeye çalıştığı bu çok boyutlu yıkım, ortada mevcut mekanizmalarla iyileştirilebilecek neredeyse hiçbir şey bırakmadı.

Zaten ulus devletlerin-sistem içi tanımların ve kuralların, bürokratik kimi işleri yerine getirmek dışında çalışmayan halinin yerini, kadınların, gençlerin ve elbette ekoloji hareketlerinin demokratik ittifaklarının alması dışında pek de yol yok gibi görünüyor. Tam da bu ihtimal halk hareketlerinin geri çağırma hakkını kullanmasını her zamankinden daha stratejik bir yere koyuyor. Herkesin sicili, ekoloji perspektifi, pozitivizmle mesafesi ekoloji hareketlerinin kimi geri çağıracağının da turnusolü oluyor. Bu ses salt iktidardakilere değil, iktidara talip olan, mış gibi muhalefet yapan, radikal bir adım atmaya cesaret edemeyen herkese kulağını açmasını söylüyor.

Konferans elbette zeminin yeniden siyaset yapılabilir bir hale getirilmesi arzusuna dayanıyor ve elbette öneriler mutlaklık, kesinlik içermiyor, üzerine birlikte-düşünelim diyor. Öznelerinin tekeller değil, toplumun farklılıkları ve çeşitlilikleriyle tüm kesimleri olacağı o zemini kastediyor. Siyasetin sermayedarların, bir grup güçlünün ve erkekliğin tekelinden çıkarılması gereken zihniyetini-eyleme halini tarifliyor.

Bense konferansı takip edenlerden, ekolojik yaşama ihtiyaç duyanlardan ve inananlardan biri olarak ama bu fikrin kolektifin ortak iradesini- belki de henüz- yansıtmadığının da altını çizerek şöyle sorayım; kurtuluş neden ekolojik dünya konfederalizminde olmasın ki?

Siyasetin tüm boyutlarının-bu boyutları örgütleyen hareketlerin birbiriyle ilişkide olacağı mekanizmalarda, böylelikle sağlıktan eğitime, ekonomisinden mekânlarına kadar öz yönetimini savunmasını da kendi politik-kolektif özneliğiyle kuracağı kurtuluşta… Yerellerden başlayacak bölgesel birlikteliklerle devam edecek, yerel ve enternasyonal hareketler arasında ittifaklar kurularak ulus devlet sınırlarını da savaş politikaları üzerine kurulu zihniyetlerini de aşacak yeni ekolojik dünya sisteminde… Ama ısrarla mevcut sistemin dışında bir yerde…


*Ekoloji Hareketleri Konferansı Tutum Belgesi, 21 Ocak 2023

Ruşen Seydaoğlu kimdir?

LL.M. Avukat, 1988’de Amed’de doğdu. 2011’de Dicle Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde lisans eğitimini tamamladı. Yüksek lisans eğitimini, İstanbul Bilgi Üniversitesinde İnsan Hakları Hukuku alanında aldı ve “Sivil İtaatsizliğin İlkesel Özellikleri ve Meşru Dayanakları Bağlamında Hevsel Vakası İncelemesi” konulu teziyle 2019’da tamamladı. 2012’den bu yana Diyarbakır Barosu’na bağlı olarak avukatlık yapıyor.

2006-2014 yılları arasında kadının insan hakları alanında faaliyet yürüten, kadına yönelik her türlü şiddetle mücadele eden aynı zamanda DÖKH (Demokratik Özgür Kadın Hareketi) bileşeni olan Selis Kadın Derneği’nde; 2012-2015 yılları arasında DTK’nin (Demokratik Toplum Kongresi) hukuk çalışmalarında yer aldı. 2018’den bu yana Jineolojî dergisinin yayın kurulu üyesi. Kadınların ve Kürtlerin statü ve hukuk mücadelesine dair yazıları yayınlandı, bu alandaki çalışmaları devam ediyor. 

The post Aç kulağını iyi dinle: Bu ses ekoloji hareketlerinin first appeared on Gazete Karınca.

]]>
Demirtaş: Erdoğan Meclis’i feshederse aday olamaz https://gazetekarinca.com/demirtas-erdogan-meclisi-feshederse-aday-olamaz/ Tue, 31 Jan 2023 18:14:26 +0000 https://gazetekarinca.com/?p=240825 Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Meclis’i feshederse aday olamayacağını söyleyen Selahattin Demirtaş, “Yüksek Seçim Kurulu üyeleri suça ortak olurlarsa yargılanacaklarından emin olmalılar” dedi. Edirne F Tipi Cezaevi’nde tutuklu bulunan HDP eski Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın meclisi feshederse aday olamayacağını söyleyerek Yüksek Seçim Kurulu’na uyarılarda bulundu. Muhalefete de eleştirilerde bulunan Demirtaş, “Bizi içeri atan […]

The post Demirtaş: Erdoğan Meclis’i feshederse aday olamaz first appeared on Gazete Karınca.

]]>
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Meclis’i feshederse aday olamayacağını söyleyen Selahattin Demirtaş, “Yüksek Seçim Kurulu üyeleri suça ortak olurlarsa yargılanacaklarından emin olmalılar” dedi.

Edirne F Tipi Cezaevi’nde tutuklu bulunan HDP eski Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın meclisi feshederse aday olamayacağını söyleyerek Yüksek Seçim Kurulu’na uyarılarda bulundu.

Muhalefete de eleştirilerde bulunan Demirtaş, “Bizi içeri atan Erdoğan, içeride tutan ise muhalefetin tepkisizliğidir” dedi.

Demirtaş, sosyal medya hesabından yaptığı paylaşım ile şu ifadelere yer verdi:

Yüksek Seçim Kurulu muhalefetin 5 milyon oyunu iptal etse veya Erdoğan kazanana kadar seçimlerin tekrarına karar verse “Ama bunlar zaten AKP’li” deyip normal mi karşılayacağız?

ERDOĞAN MECLİSİ FESHEDERSE ADAY OLAMAZ.

Anayasa bunu söylüyor.

Yaptırım yoksa hukuk da yoktur. Yüksek Seçim Kurulu üyeleri suça ortak olurlarsa yargılanacaklarından emin olmalılar.

Milyonlarca insanın Yüksek Seçim Kurulunun önüne yığılarak demokratik tepkilerini göstereceklerini bilmeli ve ona göre hareket etmeliler.

Bizi içeri atan Erdoğan, içeride tutan ise muhalefetin tepkisizliğidir.

Bu tepkisizlik 85 milyonu, daha yıllar boyu sürecek açık cezaevi hayatına mahkum etmektir.

Belediyelere, üniversitelere kayyım; HDP’ye kapatma, Gezi, Kobani, ÇHD davaları; İBB’ye kumpas… Hepsi aynı.

HABER MERKEZİ

The post Demirtaş: Erdoğan Meclis’i feshederse aday olamaz first appeared on Gazete Karınca.

]]>
Umut Vakfı: 2022’de silahlı şiddet olaylarında 2 bin 278 kişi öldürüldü https://gazetekarinca.com/umut-vakfi-2022de-silahli-siddet-olaylarinda-2-bin-278-kisi-olduruldu/ Tue, 31 Jan 2023 15:45:39 +0000 https://gazetekarinca.com/?p=240815 Umut Vakfı’nın “2022 Türkiye Şiddet Haritası” raporuna göre 2022 yılında medyaya 3 bin 984 silahlı şiddet olayı yansıdı. Ülke genelinde yaşanan bu silahlı şiddet olaylarında 2 bin 278 kişi öldürüldü, 4 bin 231 kişi de yaralandı. Umut Vakfı, yerel ve ulusal medyaya yansıyan haberlerden derlediği “2022 Türkiye Şiddet Haritası”nı yayınladı. Bireysel silahlanmaya ve silahlı şiddetteki […]

The post Umut Vakfı: 2022’de silahlı şiddet olaylarında 2 bin 278 kişi öldürüldü first appeared on Gazete Karınca.

]]>
Umut Vakfı’nın “2022 Türkiye Şiddet Haritası” raporuna göre 2022 yılında medyaya 3 bin 984 silahlı şiddet olayı yansıdı. Ülke genelinde yaşanan bu silahlı şiddet olaylarında 2 bin 278 kişi öldürüldü, 4 bin 231 kişi de yaralandı.

Umut Vakfı, yerel ve ulusal medyaya yansıyan haberlerden derlediği “2022 Türkiye Şiddet Haritası”nı yayınladı. Bireysel silahlanmaya ve silahlı şiddetteki artışa dikkat çekmek amacıyla yapılan araştırmanın raporuna göre 2022 yılında; medyaya 3 bin 984 silahlı şiddet olayı yansıdı. Ülke genelinde yaşanan bu silahlı şiddet olaylarında 2 bin 278 kişi öldürüldü, 4 bin 231 kişi de yaralandı.

Silahlı şiddet olaylarının 616’sında (yüzde 15,46) kesici aletler kullanılırken 3 bin 368 (yüzde 84,54) cinayet ateşli silahlarla işlendi. Ateşli silahların türevine bakıldığında; 143’ü beylik silahı olmak üzere (asker ve polislerin kullandığı resmi silahlar) 2 bin 528 olayda tabancalar, 840 olayda ise kalaşnikof dahil çeşitli tüfekler kullanıldı.

Bölgelere göre şiddet haritası

Marmara Bölgesi en çok silahlı şiddetin yaşandığı bölge oldu. Bin 136 silahlı şiddetin medyaya yansıdığı Marmara Bölgesi’nde yaşanan olaylarda 560 kişinin öldüğü, bin 218 kişinin de yaralandığı kayıtlara geçti.

Marmara Bölgesi’ni 571 olayla Akdeniz, 566 olayla Güneydoğu Anadolu, 543 olayla Karadeniz, 463 olayla İç Anadolu, 459 olayla Ege ve 246 olayla Doğu Anadolu bölgeleri izliyor.

İller bazında şiddet olayları

İller bazında bakıldığında ise 2022 yılında en çok şiddet olayının yaşandığı ilk 10 il şöyle:

  • İstanbul 296 ölü, 601 yaralının olduğu 519 olay,
  • Adana 123 ölü, 259 yaralının olduğu 243 olay,
  • Samsun 58 ölü, 200 yaralının olduğu 198 olay,
  • Urfa 100 ölü, 256 yaralının olduğu 187 olay,
  • Sakarya 47 ölü, 165 yaralının olduğu 157 olay,
  • Kocaeli 60 ölü, 142 yaralının olduğu 152 olay,
  • Antalya 75 ölü, 149 yaralının olduğu 143 olay,
  • İzmir 118 ölü, 90 yaralının olduğu 138 olay,
  • Konya 86 ölü, 112 yaralının olduğu 131 olay,
  • Bursa 62 ölü, 146 yaralının olduğu 131 olay.

‘Yetkililer kılını kıpırdatmıyor’

Raporda şu ifadelere yer verildi:

Silahlar susmadı, susmuyor… Çünkü bireysel silahlanma da, her geçen gün artıyor ve bu konuda ilgililer, yetkililer kılını bile kıpırdatmıyor… Bireysel silahlanmayı önleyici düzenleme yapılması konusunda Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne duyarlı bazı milletvekilleri tarafından defalarca araştırma önergeleri, teklifler verilmesine rağmen maalesef ki ilgili ve yetkililerce bu teklif ve önergeler kabul edilmiyor, bu da bireysel silahlanmaya resmen göz yummak oluyor…

Silahlanmanın önü alınmıyor… Çeteler, hatta art arda yaşanan pek çok olayda da görüyoruz ki uluslararası çeteler bile ülkemizde elini kolunu sallayarak silah taşıyorlar, sokaklarda, lokantalarda çatışıyorlar…

Ve göz yumulan bireysel silahlanma sonucu her çapta silaha kolaylıkla ulaşan şiddet yanlıları, hem insanları, hem de sokaklarda kedileri, köpekleri, yani her türlü canlıyı hedef göstererek yaralıyor, öldürüyorlar… Çeşitli suçlardan insanlar tutuklanırken silahlarla pozlar verip sosyal medyada yayınlayanlar hakkında hiçbir işlem yapılmadığı gibi insanları vuran, hayvanları katledenler, sokaklarda çatışanlar, buna uyuşturucu satıcıları da dahil, kadınları katledenler, çocukları, kadınları taciz ve tecavüz edenler de dahil karakollara, adliyelere, cezaevlerine ön kapıdan girip, arka kapıdan çıkıyorlar adeta… Ve bakıyorsunuz ki yeni bir olayla, cinayetle medyada boy gösteriyorlar…

Adalet ve yasal düzenlemeler, bireysel silahlanmanın önlenmesi, adaletin hakkıyla uygulanması herkese, ama herkese lazım.

HABER MERKEZİ

The post Umut Vakfı: 2022’de silahlı şiddet olaylarında 2 bin 278 kişi öldürüldü first appeared on Gazete Karınca.

]]>
‘Yemekhane işçileri yerine MESEM projesiyle öğrenciler çalıştırılıyor’ https://gazetekarinca.com/yemekhane-iscileri-yerine-mesem-projesiyle-ogrenciler-calistiriliyor/ Tue, 31 Jan 2023 14:54:55 +0000 https://gazetekarinca.com/?p=240803 Gıda-İş, MESEM projeleri kapsamında hastane yemekhanelerinden çıkarılan işçiler yerine çocuk işçi çalıştırıldığını belirterek, Eyüp Devlet Hastanesi önünde basın açıklaması yaptı. Açıklamada, “İşten atılan işçilerin boşluğu, öğrencilerle dolduruluyor” denildi. İşten atılan Eyüp Devlet Hastanesi yemekhane işçileri ise “Bize yapılan haksızlık diğer emekçi arkadaşlarımıza yapılmasın” diye konuştu. İstanbul Eyüp’te bulunan Eyüp Devlet Hastanesi’nde yemekhane işletmesinin firma değiştirmesinin […]

The post ‘Yemekhane işçileri yerine MESEM projesiyle öğrenciler çalıştırılıyor’ first appeared on Gazete Karınca.

]]>
Gıda-İş, MESEM projeleri kapsamında hastane yemekhanelerinden çıkarılan işçiler yerine çocuk işçi çalıştırıldığını belirterek, Eyüp Devlet Hastanesi önünde basın açıklaması yaptı. Açıklamada, “İşten atılan işçilerin boşluğu, öğrencilerle dolduruluyor” denildi. İşten atılan Eyüp Devlet Hastanesi yemekhane işçileri ise “Bize yapılan haksızlık diğer emekçi arkadaşlarımıza yapılmasın” diye konuştu.

İstanbul Eyüp’te bulunan Eyüp Devlet Hastanesi’nde yemekhane işletmesinin firma değiştirmesinin ardından 6 yemekhane personeli hiçbir gerekçe gösterilmeden işten çıkarıldı.

Disk Gıda-İş Sendikası, “Sağlık bir bütündür ve ekip işidir, sağlıkçılar arasında ayrım yapılamaz. Hastane yemekhanelerinde çalışan işçiler kadrolu ve güvenceli çalışmak istiyor. Mesleki Eğitim Merkezi (MESEM) uygulamaları adı altında hastane yemekhanelerinde çocuk işçi çalıştırılmasını kabul etmiyoruz” diyerek Eyüp Sultan Devlet Hastanesi önünde bir basın açıklaması düzenledi.

Açıklamaya Gıda-İş Sendikası Genel Sekreteri Olcay Ozak, Disk İstanbul Bölge Temsilcisi Asalettin Arslanoğlu, SES Aksaray Şube Yöneticisi Fadime Dursun ile birlikte işten atılan işçiler ve birçok sendikalı işçi katıldı.

Yemekhane işletmesini alan yeni firmanın Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) –MESEM projesiyle anlaşmalı olduğu için işçileri işten çıkardığı aktarıldı.

Gıda-İş tarafından gerçekleştirilen açıklamada, son birkaç aydır İstanbul  Avrupa yakasındaki Devlet hastanelerinde çalışan yemekhane işçilerinin MEB – MESEM projesiyle Bakırköy, Baltalimanı gibi onlarca devlet hastanesinde “proje değişikliği” gerekçesiyle yüzlerce işçinin tazminatları dahi ödenmeden iş akitlerinin fes edildiği bilgisi paylaşıldı.

Ucuz iş gücü olarak görülen öğrenciler

“Okul-Devlet projesi olarak lanse edilen MESEM projesinde devlet güvencesi etiketi kullanılarak işçileri işten atan, haklarını gasp eden bir pratiğe dönüşmüştür” ifadelerinin kullanıldığı açıklamada şu bilgilere yer verildi:

Okul-MESEM projesiyle 14-17 yaşındaki Gastronomi bölümü öğrencileri saat 22:00’ye kadar aşçılık ve garsonluk adı altında kölece bir çalışmaya ve sömürüye tabi tutulmak istenmektedir. Daha önce bu hastanelerde çalışan aşçı, garson vb. elemanlar Sağlık Bakanlığı’nın hastanelerde yaptığı hizmet alım ihaleleri şartname kurallarına göre asgari ücretin  %15 ve %30’un üzerinde bir ücretle çalışırken şimdi asgari ücretle elemanlar aranmakta ve daha kötüsü de asgari ücretin %30 kadarına yani 2500 TL’ye öğrenci çalıştırılmak istenmektedir.

‘MESEM projesiyle birlikte mobbing arttı’

MESEM projesiyle kadrosuz hastanelerdeki yemekhane işçilerinin çalışma şartlarının zorlaştırıldığı belirtilen açıklamada şu ifadelere yer verildi:

Hastanelerdeki bu uygulamayla işçilerin çalışma koşulları ağırlaştırılıyor, mobbing artıyor ve işçiler işten atılarak, yoksulluğa terk ediliyor. Emek sömürüsü arttırılarak, çocuk işçilik yaygınlaştırılıp, meşrulaştırılmaya çalışılıyor.

Biz GIDA İŞ sendikası olarak; MESEM uygulamasının kaldırılmasını, yemekhane işçilerinin kadrolu ve güvenceli çalışmalarını, sendikal örgütlenmenin güvence altına alınmasını, işten çıkarılan 4 işçi arkadaşımızın işlerine geri alınmalarını istiyoruz.

İşten çıkarılma süreçlerini Gazete Karınca’ya değerlendiren yemekhane işçileri Betül Yılmaz ve Dilan Karagöl, “Şu anki çabamız, diğer arkadaşlarımız da bizim gibi haksız yere işten çıkarılmasın diye” dedi.

‘Bize kıdem tazminatı ödememek için dava açtırmaya kalktılar’

Betül Yılmaz

2021’de işe başladığını ifade eden Yılmaz, çalışma ortamından çok memnun olduklarını ve yeni firma gelene kadar hiçbir sorun yaşamadıklarını belirterek şunları aktardı:

1 Ocak’ta firma değişiminden sonra sıkıntılar yaşamaya başladık. Önce bizden sigorta girişi yapabilmeleri için eski firmaya kıdem tazminatı davası açmamızı ve bu davayı da kendi önerdikleri avukatlarla açmamızı istediler. Kendi avukatlarına vekalet vermemizi istediler. Ama biz vekaleti kendi avukatlarımıza vermek istedik. Ve avukatımız bize ‘Eğer bu davayı açarsanız tüm haklarınızdan feragat etmiş olursunuz’ dedi. Yani o davayı açsaydık kıdem tazminatı hakkımızdan olmuş olacaktık. Bize kıdem tazminatı ödememek için dava açtırmaya kalktılar. Şirket değiştiğinde haklarda diğer şirkete geçiyormuş, tazminat hakkımızda yeni şirkete geçmiş. Bunu da avukatlarımızdan öğrendik.

Bizde, 6 aylık kıdem tazminatımızı yatırıp bizi işe almalarını talep ettik. Kabul etmediler bunu. Tabi yine dava açmamızı talep ettiler. Kabul etmedik. Maaşlar ve altı aylık tazminatlarımız yattıktan sonra ayın 23’üne kadar bizi sigortasız çalıştırıp oyaladılar ve apar topar dekontlar üzerinden bizim girişlerimizi yaptılar. Ayın 25’inde de biz üretim yaparken hiçbir gerekçe sunmadan bizi işten çıkardılar.

İşten çıkarılmalarının gerekçelerini öğrenmek istediklerini söyleyen Yılmaz, haklı bir gerekçe sunamadıklarını ifade ederek “Biz dolaba etlerimizi koyuyoruz ama bizim gözümüz arkada kalıyor. Gözümüzün arkada kalmaması gerekiyor” dediklerini dile getirdi.

‘Asıl sorun yemekhanede kullanılan ürünler’

Yılmaz, asıl nedenin, yemekhanede kullanılan ürünlere onay vermemelerinden, yönetimle iletişim kurmalarından kaynaklandığını belirterek, “Kötü gıdalar ve tarihi geçmiş ürünler kullanıyorlardı. Bunu eleştirdiğimiz için azarlanıyorduk. ‘Evine ekmek götürmek istiyorsan kendi parana bakacaksın’ demeye başladılar ilk günden, hastaneden kimse ile iletişim kurmamıza izin vermiyorlardı” diye konuştu.

Yılmaz, yeni firmanın kendilerini sürekli azarladığını belirterek, şunları aktardı:

Firma yetkilisine arkadaşlarımız işten çıktığında, ‘Ne oluyor, sıra bize mi gelecek?’ diye sorduğum için yetkili, ‘Benden özür dileyeceksin yoksa senin çıkışını vereceğim’ dedi. Avukatın anlattıklarını anlattığımda, ‘Ben bu kızla çalışmam, gerekirse hastanede yemek çıkarmam’ gibi söylemlerde bulundu. Sürekli azarlanıyorduk. İlk günden beri mobbing yaptılar bize.

İşten çıkarıldıktan sonra hastane yönetimi ile de görüştüklerini ifade eden Yılmaz, “Firma bizi tekrar işe almayacağını, kendi personelleriyle ve MESEM projesindeki öğrencilerle çalışacaklarını, kalan çalışanlar için de herhangi bir garanti vermediklerini hastane yönetimine söylemişler” dedi.

‘Mobbing süreciyle birlikte işten çıkarıldık’

Dilan Karagöl – Betül Yılmaz

Karagöl ise, her günkü gibi işe geldiklerini ve hiçbir gerekçe sunulmadan işten çıkarıldığını ifade etti.

Karagöl, sürekli mobbinge uğradıklarını aktararak, “Bizi sürekli depolardan uzak tutmaya çalışıyorlardı” dedi.

Karagöl, şu ifadeleri kullandı:

Eskiden depo sorumlusu bendim. Ama yeni firma ilk günden görev yerimi değişti. Gıdaların bulunduğu alana giremez oldum. Hastanede çalışan herhangi biri ile konuşmama izin verilmiyordu, her konuşmamda uyarı alıyor ve ‘Konuşursan kendi ayağına sıkarsın’ söylemlerine maruz kalıyordum. Neden korkuyorlardı ki? Mutfaktaki işleyiş düzen, kullanılan ürünlere dair bilgiler vermemizden korkuyorlardı galiba. Basın açıklaması duyurusu için yemekhaneye girmemize izin verilmedi ve bana ‘Yemeklere zehir katmayacağınızı nerden bilelim!’ denildi. Böyle bir mobbing süreci sonunda işten çıkarıldık.

“Sigortamızı Ocak 23’de yaptıklarını ifade etmişlerdi ama sigorta girişimizi ayın 1’inde olarak gösterdiler ve 25’inde iş çıkışımızı verip sigortamızı 26’sında sonlandırdılar” diye konuşan Yılmaz ve Karagöl, “Dava açacağız, süreci takip edeceğiz. Bize yapılan diğer emekçi arkadaşlarımıza yapılmasın” dedi.

The post ‘Yemekhane işçileri yerine MESEM projesiyle öğrenciler çalıştırılıyor’ first appeared on Gazete Karınca.

]]>
EYT’lilerin beklentisi karşılanmadı: Yaş kalktı, kademe geldi https://gazetekarinca.com/eytlilerin-beklentisi-karsilanmadi-yas-kalkti-kademe-geldi/ Tue, 31 Jan 2023 13:31:33 +0000 https://gazetekarinca.com/?p=240793 Meclis’e sunulan EYT düzenlemesine ilişkin konuşan Sosyal Güvenlik Uzmanı Ali Tezel, EYT’de yaşın kalktığını ama kademenin kaldığını söyleyerek, “İktidarda kalma kaygısıyla yapılan düzenleme EYT’lilerin beklentisini karşılamıyor” dedi. Milyonlarca kişiyi ilgilendiren ve toplam 4 maddeden oluşan Emeklilikte Yaşa Takılanlar (EYT) düzenlemesi dün Meclis’e sunuldu. AKP ve MHP milletvekilleri tarafından Meclis’e sunulan yasa teklifine göre, yaş koşulu […]

The post EYT’lilerin beklentisi karşılanmadı: Yaş kalktı, kademe geldi first appeared on Gazete Karınca.

]]>
Meclis’e sunulan EYT düzenlemesine ilişkin konuşan Sosyal Güvenlik Uzmanı Ali Tezel, EYT’de yaşın kalktığını ama kademenin kaldığını söyleyerek, “İktidarda kalma kaygısıyla yapılan düzenleme EYT’lilerin beklentisini karşılamıyor” dedi.

Milyonlarca kişiyi ilgilendiren ve toplam 4 maddeden oluşan Emeklilikte Yaşa Takılanlar (EYT) düzenlemesi dün Meclis’e sunuldu.

AKP ve MHP milletvekilleri tarafından Meclis’e sunulan yasa teklifine göre, yaş koşulu aranmasa da prim koşulu aranıyor.

Birçok EYT’li 5 bin prim gününü doldurmuş olsa dahi emekli olamıyor. Teklife göre 8 Eylül 1999 tarihinden önce sigortalı çalışmaya başlayanlar, yaş dışındaki koşulları yerine getirerek emekli olabilecek.

Önümüzdeki günlerde Meclis Plan ve Bütçe Komisyonu’nda görüşülecek olan yasa teklifi, ardından Meclis Genel Kurulu’nda ele alınacak.

Sosyal Güvenlik Uzmanı Ali Tezel, düzenlemeye ilişkin Gazete Karınca’ya konuştu.

Ali Tezel

‘EYT’de yaş kalktı, kademe kalkmadı’

EYT’lilerin ve vatandaşların beklentisinin 5 bin gün olduğunu hatırlatan Tezel, “Bu şekilde işe giriş tarihine göre erkekler için her yıl 75 puan, kadınlar için ise her yıl 50 puan artan bir kademeye geldi. EYT’de yaş kalktı, gün kademesi geldi. Önümüzdeki Plan Bütçe Komisyonu’nda görüşülecek, 5 bin günle eşitlenmesi doğru olacak. Yaşı kaldırdılar ancak kademeyi kaldırmadılar. 5 binden 5 bin 975 arasında devam etmiş oldu” dedi.

5 bin günü planlayanların 3 yıl kadar daha çalışması gerekecek

Bu düzenlemeyle, hem askerlik hem de doğum borçlanmasıyla 5 bin günü amaçlayanlar için de hayal kırıklığı olduğunu belirten Tezel, “İnsanlar 5 bin güne göre borçlanmalarını, hazırlıklarını yaptılar ancak boşa çıkmış oldu. 975 gün daha fazla prim ödemeleri bekleniyor. En azından 2 buçuk 3 yıla kadar çalışma gerektirdiği için insanların EYT’den faydalanıp emekli olmaları zor olacak. Plan ve Bütçe Komisyonu’nda ya da Genel Kurul’a geldiğinde düzeltilmesi lazım. Aksi halde EYT’den faydalanan insan sayısı çok az olacak” şeklinde konuştu.

5 bin günün mutlaka düzeltilmesi gerekiyor

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Bilgin’in birkaç ay önce, borçlanmalarla işe girişin 8 Eylül 1999 öncesine gitmeyeceğini söylediğini hatırlatan Tezel, yasanın aksini söylediğini belirtti.

Yasa diyordu ki; hem askerlik borçlanması hem de gazeteci, asker, polis gibi fiili hizmet zamlarıyla çalışanlar için geriye gider. Yine yasada olduğu gibi geriye gitmesi kararıyla çıktı. Borçlanmalarla geriye gidilebiliyor ama 5 bin günün mutlaka düzeltilmesi gerekiyor.

‘İleri yaşta emeklilikte değişiklik yok’

İleri yaşta emeklilik konusuna da değinen Tezel, 4447 sayılı kanunla yaş şartı geldiğini ve beklentilerin bu yaş şartının da kalkması yönünde olmasına rağmen değişiklik olmadığına dikkat çekti. Tezel, konuya dair şu bilgileri verdi:

İnsanlar ileri yaşlarda sosyal güvenlik sistemine girmişlerse, SSK’dan 3 bin 600 günle, Bağ-Kur’da 20-25 yıl değil 15 yılla, Emekli Sandığı’ndan 25 değil 15 yılla emekli olma hakları vardı. SSK’da kadınlar 58 erkekler 60, BAĞ-KUR’da kadınlar 56 erkekler 58, Emekli Sandığında ise 61 yaş uygulaması aynen devam ediyor. Bunun kesinlikle düzeltilmesi lazım.

‘İktidarda kalma kaygısıyla yapılan düzenleme’

Beklentilerin çok ötesinde düzenleme çıktığının altını çizen Tezel, sözlerini şöyle tamamladı:

Cumhurbaşkanı daha önce bu yasaya tamamen karşıydı. ‘Fırsatçılar türemiş. Benim iktidarıma mal olsa bile bu yasayı çıkarmam’ demişti. Önümüzdeki seçimlerin kaygısıyla çıkarma kararı aldı ama EYT’lilerin istediği gibi çıkması lazım. Seçimde de beklentilere karşılık gelmeyecek diye düşünüyorum. İktidarda kalmaya devam ederim diye düşüncesiyle EYT’liye bunu veriyor ama istenilen bu değil. Kimsenin emekli olamayacağı bir sistemi çıkarsa ne olur çıkarmasa ne olur? O sebeple EYT’lilerin beklentilerine uygun, 1999 öncesindeki haklarının verileceği şekilde düzeltilmesi lazım. Dönülmediği takdirde çıkarılmasının bir anlamı yok.

The post EYT’lilerin beklentisi karşılanmadı: Yaş kalktı, kademe geldi first appeared on Gazete Karınca.

]]>
Kılıçdaroğlu’ndan adaylık mesajı: Ben Kemal, geliyorum! https://gazetekarinca.com/kilicdaroglundan-adaylik-mesaji-ben-kemal-geliyorum/ Tue, 31 Jan 2023 12:31:48 +0000 https://gazetekarinca.com/?p=240769 CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu: Seçimin ertesi gününde onların telefonları acı acı çalacak, açtıkları telefonların ucunda bir ses duyacaklar, ‘Ben Kemal, geliyorum!’ CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, partisinin Meclis’teki grup toplantısında konuştu. Kılıçdaroğlu, ‘5’li çete’ diye tabir ettiği gruplara değinerek, “Beşli çetelerin proje kisvesiyle Hazine’den götürdükleri paraları tahsil edeceğim çünkü o paralar bu ülkenin doğmamış bebeklerinin […]

The post Kılıçdaroğlu’ndan adaylık mesajı: Ben Kemal, geliyorum! first appeared on Gazete Karınca.

]]>
CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu: Seçimin ertesi gününde onların telefonları acı acı çalacak, açtıkları telefonların ucunda bir ses duyacaklar, ‘Ben Kemal, geliyorum!’

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, partisinin Meclis’teki grup toplantısında konuştu.

Kılıçdaroğlu, ‘5’li çete’ diye tabir ettiği gruplara değinerek, “Beşli çetelerin proje kisvesiyle Hazine’den götürdükleri paraları tahsil edeceğim çünkü o paralar bu ülkenin doğmamış bebeklerinin parasıdır. Bu çetelerin bir kısmı Erdoğan’dan önce de vardı; o zaman da devletin içindeydiler, her gelen iktidarla hizalanmış, sürekli değişmiş sistemin içinde dalmışlar, derinlere mafyaya da yedirmişler, dedikleri gibi, ‘Hazineyi kolay kolay soydurmazlar'” ifadelerini kullandı.

“Uzman ekiplerimiz Hazine’den çalınan paranın peşine düştüğü an paniğe kapıldılar” diyen Kılıçdaroğlu, “Devlet’in Hazinesi’nden çalınan paranın 418 milyar dolar olduğu anlaşılınca karalama kampanyaları, suikast tehditleri gelmeye başladı, Korktum mu? Hayır, kale gibiyiz, sur gibiyiz asla ve asla geri adım atmayacağız!” diye konuştu.

‘Yakarım sizi’

Konuşmasında Sayıştay’a da seslenen Kılıçdaroğlu, şunları söyledi:

İktidara geldiğimizde yazdığınız raporlarda 418 milyar doları görmezsen, görevinizi yerine getirmemişsinizdir demektir. Milletimin önünde açıkça ifade ediyorum raporda görmezsem yakarım sizi! Halkıma bir taahhütte bulunmak istiyorum: Çeteleri temizleme, devlet hazinesinden sülükleri temizleme operasyonum başlamadan önce Ankara’ya dev bir dijital pano kurduracağım. Adı çetemetre olacak! Halktan çalınan ve geri alınan her doları görecekler bu panoda. 418 milyar doları burada görünceye kadar asla durmayacağım! Onların Türkiye’deki mal varlıkları, yurt dışına kaçırdıkları, ailelerine transfer ettirdikleri her kuruşun peşine düşeceğim.

‘Helalleşeceğim, haksızlık yapılanlardır’

Kılıçdaroğlu, ‘helalleşme’ söylemini de tekrarlayarak şu ifadeleri kullandı:

Benim helalleşeceğim, haksızlık yapılanlardır. Kimse haksızlık yapıldıysa onunla oturup helalleşeceğim. Roboski ile Ali İsmail Korkmaz’ın ailesi ile Soma ile başı kapalı kızlarımıza haksızlık yapıldığı için, biz o dönemde suskun kaldığımızdan dolayı onlarla da helalleşeceğiz. Liste uzun. Bizim arsız ve hırsıza muamelemiz açıktır; vuracağız neşteri, alacağız devlet malını geri. Seçimin ertesi gününde onların telefonları acı acı çalacak, açtıkları telefonların ucunda bir ses duyacaklar, ‘Ben Kemal, geliyorum!’

HABER MERKEZİ

The post Kılıçdaroğlu’ndan adaylık mesajı: Ben Kemal, geliyorum! first appeared on Gazete Karınca.

]]>
Kürtçe çocuk oyunu ‘Nîsko’, ilk kez sahnelendi https://gazetekarinca.com/kurtce-cocuk-oyunu-nisko-ilk-kez-sahnelendi/ Tue, 31 Jan 2023 12:06:02 +0000 https://gazetekarinca.com/?p=240768 Gölge Kültür Sanat Merkezi’nin yaptığı Kürtçe çocuk oyunu ‘Nîsko’, ilk kez sahnelendi. Gazete Karınca olarak oyunun yönetmeni ve oyuncularıyla ‘Nîsko’ üzerine bir röportaj gerçekleştirdik.

The post Kürtçe çocuk oyunu ‘Nîsko’, ilk kez sahnelendi first appeared on Gazete Karınca.

]]>
Gölge Kültür Sanat Merkezi’nin yaptığı Kürtçe çocuk oyunu ‘Nîsko’, ilk kez sahnelendi.

Gazete Karınca olarak oyunun yönetmeni ve oyuncularıyla ‘Nîsko’ üzerine bir röportaj gerçekleştirdik.

The post Kürtçe çocuk oyunu ‘Nîsko’, ilk kez sahnelendi first appeared on Gazete Karınca.

]]>
Buldan’dan Erdoğan’a: Cumhurbaşkanı olamayacaksın, halk sizi sandıkta sıfırlayacak https://gazetekarinca.com/buldandan-erdogana-cumhurbaskani-olamayacaksin-halk-sizi-sandikta-sifirlayacak/ Tue, 31 Jan 2023 11:34:18 +0000 https://gazetekarinca.com/?p=240760 HDP Eş Genel Başkanı Buldan, Erdoğan’ın Anayasaya göre 3’üncü kez aday olamayacağını belirterek, “Kendi cumhurbaşkanlığını kendisi tanımıyorsa, halk sizi hiç tanımaz. Ben de diyorum ki, sıfırlamak için kendinizi bu kadar yormanıza gerek yok. Halk zaten sizi sandıklarda sıfırlayacak” dedi. Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, partisinin Meclis grup toplantısında konuştu. HDP’nin büyük […]

The post Buldan’dan Erdoğan’a: Cumhurbaşkanı olamayacaksın, halk sizi sandıkta sıfırlayacak first appeared on Gazete Karınca.

]]>
HDP Eş Genel Başkanı Buldan, Erdoğan’ın Anayasaya göre 3’üncü kez aday olamayacağını belirterek, “Kendi cumhurbaşkanlığını kendisi tanımıyorsa, halk sizi hiç tanımaz. Ben de diyorum ki, sıfırlamak için kendinizi bu kadar yormanıza gerek yok. Halk zaten sizi sandıklarda sıfırlayacak” dedi.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, partisinin Meclis grup toplantısında konuştu.

HDP’nin büyük bir moral ve inançla çalışmalarını sürdürdüğünü ifade ederek sözlerine başlayan Buldan, “Türkiye’yi içine sürüklendiği bu alaca karanlıktan kurtaracağımızın sözünü bir kez daha Türkiye halklarına veriyoruz. HDP’nin duruşunu ve gündemini değiştirmeye, bir belirsizlik ortamı yaratarak, umutsuzluğu pompalamaya çalışanlar, kesinlikle başaramayacaklar” dedi.

Seçim sürecine değinen Buldan, “Savcıları, hâkimleri, kolluğu, valileri, imamları, bürokratları seçim kampanyasında ‘Truva atı’ gibi kullanan AKP-MHP,  gizli tanıkları da seçim kampanyasına kattı. İşleri gizli tanıklara kaldı! Bu kumpaslar sarkacı, iktidarın yerleştirmek istediği rejimin röntgenidir” diye konuştu.

Boğazınızda kalacak lokma ile uğraşmaktan vazgeçin. Bizi kendinizle kesinlikle karıştırmayın! HDP’nin mücadele geleneği ve Kürt halkı tarih boyunca öyle oyunlar ve öyle tuzaklar gördü ki, sizin bu kumpaslarınıza asla yabancı değildir.

HDP Eş Genel Başkanı Buldan, PKK lideri Abdullah Öcalan’dan yaklaşık 2 yıldır haber alınamadığını hatırlatarak “Mesele sadece İmralı değildir. Tüm siyaseti ve toplumu kuşatan karanlık sistemi İmralı tecridi üzerinden yürütüyorlar. İmralı sistemiyle devreye sokulan özel bir hukukla ve özel bir anayasayla, tecrit anayasasıyla ülkeyi yönetiyorlar. İmralı hukukun sıfır noktasıdır” ifadelerini kullandı.

İktidarın dış politikasına da değinen Buldan, “Ne bu ülkede, ne de komşu ülkelerin topraklarında savaş istemiyoruz. ‘Bu iktidarın koltuk savaşına heba edilecek gençlerimiz yoktur. Bu savaşa heba edilecek ekonomik kaynaklarımız yoktur’ demek herkesin ortak görevi ve sorumluluğudur” dedi.

AKP lideri ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın aday olup olmayacağına dair tartışmaları değerlendiren Pervin Buldan, “Anayasaya göre 3’üncü kez aday olamazsın Erdoğan! Çok açık ve nettir. Adaylığı meşru değildir. Buradan tarihe not geçmek istiyoruz. Aday olduğu taktirde meşruluğu olmayan bir adayla karşı karşıya kalacağımızı Türkiye halkları görmeli ve bilmelidir” diye vurguladı.

Bugünkü Erdoğan, 2018 öncesi Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın üstünü bir kalemle çizdi. Kendi cumhurbaşkanlığını kendisi tanımıyorsa, halk sizi hiç tanımaz. Ben de diyorum ki, sıfırlamak için kendinizi bu kadar yormanıza gerek yok. Halk zaten sizi sandıklarda sıfırlayacak.

“HDP, nasıl ki Türkiye’nin tüm sorunların çözümünde anahtar bir noktadaysa bu seçimde de sonucu belirleyen parti olacaktır” diyen Buldan, “Ülkeyi yıkımdan kurtararak, eşit ve ortak geleceğe taşıyacak temel güç HDP ve birlikte mücadele ortaklığı kurduğu Emek ve Özgürlük İttifakı’dır” vurgusu yaptı.

HABER MERKEZİ

The post Buldan’dan Erdoğan’a: Cumhurbaşkanı olamayacaksın, halk sizi sandıkta sıfırlayacak first appeared on Gazete Karınca.

]]>
Şam-Ankara yakınlaşmasında durum ne? https://gazetekarinca.com/sam-ankara-yakinlasmasinda-durum-ne/ Tue, 31 Jan 2023 08:33:49 +0000 https://gazetekarinca.com/?p=240719 Ankara ile Şam arasındaki yakınlaşma geçtiğimiz haftalarda çok yoğun konuşulan konular arasındaydı. Ancak dışişleri bakanlarının görüşmesine dair tarih netleşmemişken, iki ülke yönetiminin yakınlaşması hangi aşamada? Moskova aracılığıyla Ankara ile Şam arasında bir an yükselen görüşme trafiği şimdi neden durdu? Görüşmeler var mı? Sorularına kısa kısa yanıtlar… Seçim öncesi gündeme gelen en önemli konulardan biri de […]

The post Şam-Ankara yakınlaşmasında durum ne? first appeared on Gazete Karınca.

]]>
Ankara ile Şam arasındaki yakınlaşma geçtiğimiz haftalarda çok yoğun konuşulan konular arasındaydı. Ancak dışişleri bakanlarının görüşmesine dair tarih netleşmemişken, iki ülke yönetiminin yakınlaşması hangi aşamada? Moskova aracılığıyla Ankara ile Şam arasında bir an yükselen görüşme trafiği şimdi neden durdu? Görüşmeler var mı? Sorularına kısa kısa yanıtlar…

Seçim öncesi gündeme gelen en önemli konulardan biri de Türkiye’nin Kuzey ve Doğu Suriye’ye yönelik kara harekatı. Özellikle Kobani’ye yönelik kısmi de olsa bir harekat bekleniyor.

Operasyona net karşı çıkan ülkelerden biri ABD. Suriye ise Türkiye’nin olası operasyonuna yönelik zaman zaman karşı açıklamalar yaptı. Rusya özellikle Şam ile Ankara’nın yakınlaşmasından yana. Moskova geçtiğimiz ay ülkelerin savunma bakanlarına ev sahipliği yapmıştı.

Bölgedeki kaynaklar, Rusya’nın özellikle iki ülkeyi yakınlaştırma çabalarının ise sonuç vermediğini belirtiyor. Ankara’nın Şam hükümetinin meşru talebi olan çekilme şartını yerine getirmesi, cihatçı örgütlerle bağının kesmesinin zor olduğu ifade ediliyor. İki ülkenin yakınlaşması Heyet Tahrir el-Şam (HTŞ) gibi örgütlerin de yoğun tepkisine yol almıştı.

‘Ertelenir mi iptal mi olur belli değil’

Kaynaklar, Moskova’da 3 ülkenin savunma bakanları arasındaki görüşmenin olumlu geçtiğini ancak buna rağmen planın istediği gibi gitmediğini ifade ediyor.

Dışişleri bakanlarının görüşmesi önümüzdeki Şubat ayının ortasına ertelendi. Yerel kaynaklar, “Ama o tarihte mi olur, tekrar ertelenir mi, iptal mi olur belli değil” yorumunu yapıyor.

Ankara’ya eleştiriler

Suriye’deki kaynaklar, Türkiye’nin, Suriye hükümeti arasında yapılan görüşmelerde inisiyatifi elinde bulunduran taraf olduğuna dikkat çekiyor.

“Rusya Suriye’deki çatışmada yükünü hafifletmek için bunu sağladı” diyen bölgedeki kaynaklar, savunma bakanları toplantısında bu sürecin tamamlanmasına izin vermeyen tarafın Ankara olduğunu belirtiyor. Suriye’nin süreci ilerletmek için ciddi adım beklentisinde olduğu vurgulanıyor. En temel şart ise Türkiye’nin Suriye’den çekilmesi.

Seçim kampanyasında kullanma eleştirisi

Ankara’nın ise bu konuda ciddi olmadığı eleştirisi yapılıyor. Özellikle Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın seçim sürecinde bu durumu kullanmak istediği yorumları yapılıyor.

Erdoğan seçimi kazanırsa ne olacak?

Yerel kaynaklar, Suriye’nin yakınlaşmak için öne sürdüğü şartların çok net olduğunu ifade ediyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın seçimleri kazanması durumunda Şam ile ilişkilerin de değişeceği belirtiliyor. Özellikle yine politikalarını sertleştireceği öne sürülüyor.

İran’ın tutumu

Kaynaklar, bu sürece dahil olmayan İran devletinin bu süreci tamamen reddettiğine vurgu yapıyor. Ve ekliyorlar; İran, Şam’ın Türkiye’nin Suriye’den çekilme şartını destekliyor. İdlib’deki örgütlere darbe vurmak istiyor.

El Exbar gazetesi de Şam-Ankara yakınlaşmasını yazdı

Şam-Ankara yakınlaşmasının sahaya yansımasını ele alan El Exbar gazetesi, HTŞ’nin İdlib’i kontrol altına alıp burada yeni bir vilayet kurmasının 6’ncı yıldönümünü kutlamasıyla eş zamanlı olarak Türkiye’nin Suriye’nin kuzeybatısında harekete geçtiğini belirtti.

Ankara’nın bu adımının Şam hükümeti ile ilişkileri normalize etmeye yönelik ilk gerçek adımı olduğunu belirten gazete haberin devamında şu ifadeler yer aldı:

Erdoğan’ın, ABD’nin tüm baskılarına rağmen halen ilişkileri normalize etmeye bağlı olduğu açık. Çünkü kader seçimleriyle karşı karşıya olan Erdoğan için normalleşme, birçok sorunu çözmenin en uygun yoludur. Halihazırda Erdoğan’ın kendisi son yıllarda bu sorunların yaratılmasında yer aldı. Ancak bu yol ister dışarıya ister cihadist tehlikesine bağlı olsun Türkiye için endişe dolu.

Türk güvenlik ve askeri yetkilileri, Heyet Tahrir el-Şam komutanlarıyla gerçekleştirdiği yeni toplantıda Halep-Lazkiye yolunun (M4) durumunu değerlendirdi.

Ankara, Şam ile yakınlaşmanın ilk adımı olarak bu yolu açmak istiyor.

Cihatçı kaynakların paylaştığı bilgilere göre, İdlib kırsalındaki Bab El Hewa Sınır Kapısı yakınlarında yapılan toplantı iki saat sürdü. Toplantı gizliydi, Türkiye’nin yolu garanti altına alma ve devriyeleri gerçekleştirme niyeti hakkında grupları bilgilendirme konusundaki kesinliği dışında, bu konuda hiçbir bilgi paylaşılmadı.

Aynı kaynaklar, Türk ordusunun geçtiğimiz günlerde alanda bir dizi hareket gerçekleştirdiğini ve gözlem noktalarını Cebel El Zawiye’deki M4 Karayolu bölgelerine taşıdığını söyledi.

Kaynaklar, Ankara’nın bugünlerde durumu denemek ve yolun açılmasını engelleyen nedenleri tartışmak için çalıştığını kaydetti. Türkiye, Halep-Lazkiye yoluyla ilgili anlaşmaya uyacağını birçok kez dile getirdi.

DIŞ HABERLER

The post Şam-Ankara yakınlaşmasında durum ne? first appeared on Gazete Karınca.

]]>
Covid-19 salgını | KLİMİK: Kraken dalgası Türkiye’de başlamış olabilir https://gazetekarinca.com/covid-19-salgini-klimik-kraken-dalgasi-turkiyede-baslamis-olabilir/ Tue, 31 Jan 2023 08:30:19 +0000 https://gazetekarinca.com/?p=240736 KLİMİK, Covid-19 salgınına ilişkin hazırladığı bilgi notunda Omikron’un alt varyantı ‘Kraken’e dikkat çekti. Açıklamada, “Türkiye’deki var olan veriler değerlendirildiğinde Kraken dalgasının başlamış olduğunun tahmin edilmektedir” ifadeleri kullanıldı. Türk Klinik Mikrobiyoloji ve İnfeksiyon Hastalıkları (KLİMİK) Derneği Erişkin Bağışıklaması Çalışma Grubu, Covid-19’la ilgili bir bilgi notu paylaştı. Bilgi notunda Corona virüsünün (SARS-CoV-2) mutasyonlarla yeni varyantlar oluşturmayı sürdürdüğü […]

The post Covid-19 salgını | KLİMİK: Kraken dalgası Türkiye’de başlamış olabilir first appeared on Gazete Karınca.

]]>
KLİMİK, Covid-19 salgınına ilişkin hazırladığı bilgi notunda Omikron’un alt varyantı ‘Kraken’e dikkat çekti. Açıklamada, “Türkiye’deki var olan veriler değerlendirildiğinde Kraken dalgasının başlamış olduğunun tahmin edilmektedir” ifadeleri kullanıldı.

Türk Klinik Mikrobiyoloji ve İnfeksiyon Hastalıkları (KLİMİK) Derneği Erişkin Bağışıklaması Çalışma Grubu, Covid-19’la ilgili bir bilgi notu paylaştı.

Bilgi notunda Corona virüsünün (SARS-CoV-2) mutasyonlarla yeni varyantlar oluşturmayı sürdürdüğü ve bu sürecin yakın gelecekte önlenemeyeceği belirtildi:

Bu sürecin yakın gelecekte önlenemeyeceği ve virüsün şu ana kadar yüzlerce alt varyant geliştiren OMİKRON (BA.1.1.529) varyantının yeni alt varyantlarının yanında, başka yeni varyantların da ortaya çıkması beklenmektedir.

Bilgi notunun devamında şunlar kaydedildi:

Ocak 2023 itibariyle tüm dünyada ve ülkemizde BQ.1.1 adı verilen bir omikron altvaryantı hakim olmakla birlikte, bir diğer omikron alt varyantı olan ve rekombinasyonla ortaya çıkmış KRAKEN adıyla anılan XBB.1.5’in kendisinden önceki omikron alt varyantlarından daha kolay bulaşabilmesi ve bağışıklıktan daha kolay kaçabilmesi nedeniyle ilerleyen aylarda baskın varyant haline geleceği öngörülmektedir. Mevcut verilere göre gerek BQ.1.1, gerekse XBB.1.5 omikron alt varyantlarının sebep olduğu hastalığın klinik bulguları ve ağırlığı öncekilerden farklı değildir. Ülkemizden yeterli veri olmamakla birlikte var olan veriler değerlendirildiğinde, BQ.1.1’in neden olduğu dalganın sonlandığı veya sonlanmak üzere olduğu, XBB.1.5 dalgasınınsa başlamış olduğu tahmin edilmektedir.

Dünya nüfusunun büyük çoğunluğu hastalığı geçirerek ya da aşılanma yolu ile bağışıklık kazanmış durumda olmasına karşın, halen hastalığı geçirmemiş veya aşılanmamış çok sayıda insanın olması ve virusun mutasyonlarla bağışıklıktan kaçabilme özelliği kazanabilmesi nedeniyle yeni varyantlar gelişmeye devam etmektedir. Aşılı ve/veya hastalığı geçirmişlerde gelişen bağışıklık, yeni varyantlarla gelişen infeksiyonlarda ölüm ve ağır hastalık riskini belirgin olarak azaltsa da özellikle yeterli bağışıklık yanıtı geliştiremeyen çok yaşlı veya bağışıklığı baskılanmış kişilerde, her yeni varyantla olan infeksiyonlar, ağır hastalığa ve ölümlere neden olmaktadır. Virus halen hem yaz hem de kış aylarında etkili olmaya devam ettiği için henüz mevsimsel özellik kazanmış da görünmemektedir. Kalabalık nüfusuna ek olarak toplum bağışıklığı çok düşük olan Çin Halk Cumhuriyeti’nde vaka sayıları hızla artmaktadır. Çin’in yanı sıra Güney Kore ve Japonya’da yüksek olgu sayılarının yeni ve daha bulaşıcı omikron alt varyantları veya omikron dışı varyantlar için uygun koşullar sağladığına dair endişeler artmaktadır.

Özetle “Pandemi bitti, artık virusu izlemek ya da hatırlatıcı doz aşıları olmak gerekmiyor” demek aşamasında olmadığımız görülmektedir.

HABER MERKEZİ

The post Covid-19 salgını | KLİMİK: Kraken dalgası Türkiye’de başlamış olabilir first appeared on Gazete Karınca.

]]>
Emek ve Özgürlük İttifakı’nın elindeki güç https://gazetekarinca.com/emek-ve-ozgurluk-ittifakinin-elindeki-guc/ Tue, 31 Jan 2023 07:55:00 +0000 https://gazetekarinca.com/?p=240696 Seçim tarihi yaklaştıkça siyaset arenasının harareti artıyor. Anayasal olarak mümkün olmasa da Cumhur İttifakı’nın adayı Erdoğan olacak. Hem aday belli olduğundan hem de söyleyecek yeni bir vaadi olmadığından seçime yönelik söylemleri toplumda herhangi bir merak ve heyecan uyandırmıyor. Aksine yarattığı umutsuzluk ve bıkkınlık her yeni adım ve söylemle toplumu daha fazla geriyor. Seçim sürecine girilirken […]

The post Emek ve Özgürlük İttifakı’nın elindeki güç first appeared on Gazete Karınca.

]]>
Seçim tarihi yaklaştıkça siyaset arenasının harareti artıyor. Anayasal olarak mümkün olmasa da Cumhur İttifakı’nın adayı Erdoğan olacak. Hem aday belli olduğundan hem de söyleyecek yeni bir vaadi olmadığından seçime yönelik söylemleri toplumda herhangi bir merak ve heyecan uyandırmıyor. Aksine yarattığı umutsuzluk ve bıkkınlık her yeni adım ve söylemle toplumu daha fazla geriyor. Seçim sürecine girilirken en iddiasız odak Cumhur İttifakı’dır. Mevcut tablo Cumhur İttifakı’nı seçimin bezginlik ve gerilim yaratan tarafı haline getiriyor.

Seçimin merak tarafını da Millet İttifakı oluşturuyor. Aday belirlemede zorlanıyor. Kimileri nüansla da olsa farklı politikalara sahip altı ayrı partinin ittifakta yer alması haliyle denklemi çok bilinmeyenli hale getiriyor. Kimi krizler yaşadıkları da basına yansıyor. Krizin perde arkasında daha yoğun ve gerilimli sürdüğü muhakkak. Aday belirsizliği seçmende ciddi bir meraka neden oluyor. Adaylık üzerinden çıkabilecek krizin ittifakta çatlakları ortaya çıkarma ihtimali muhalefet seçmenini zaman zaman umutsuzluğa sürüklüyor. Adaylık konusunun daha fazla uzaması var olan umutsuzluğu derinleştirerek güvensizliğe evrilme ihtimali yüksek. Güvensizlik yaşayan seçmenin sandığa gitmemesi Cumhur İttifakı’nın hanesine yazılan önemli bir kazanım olacaktır. Ayrıca seçimin 14 Mayıs tarihinde yapılacağı gözetildiğinde adayın daha fazla gecikmesi doğru dürüst kampanya yürütememesi anlamına gelecek. Bu saatten sonra adayın belirlenmediği her gün Millet İttifakı’nın aleyhine olacaktır.

İttifak Altılı Masa’da bulunan diğer üç partiyi de Millet İttifakı’na ekleyerek kapsamını genişletirken, Ortak Politikalar Tutum Belgesi’ni kamuoyuna açıkladı. Kısmen geç kalınsa da ittifak için önemli adımlar oldu. Önünde iki önemli sınav kaldı. Cumhurbaşkanlığı adayı ve milletvekilliği için ortak liste oluşturma. Zaman alacak krizlere neden olmadan bu adımları atması tabanında belli bir güven oluşturacak ve gecikmeli de olsa seçim sürecine girmiş olacak. Mutabakat metninde önemli başlıklar olmakla birlikte Türkiye’nin temel bazı sorunlarına hiç değinilmemesi hem ittifakın yaşadığı iç krizlerin hem de gelecek vizyonunun önemli bir işareti. Kimi önemli madde ve vaatler olsa da Kürt meselesi, kadın haklarına yönelik politikaların nişanesi olan İstanbul Sözleşmesi, toplumun ötekileştirilen kesimlerinin sorunlarına değinilmemesi ittifakın vizyonunu anlama için önemli veriler sunuyor. Ülke meselelerinin temelinde yatan kronik sorunlara değinilmemesi ittifakın halklara nasıl bir çözüm düşündüğünü gözler önüne seriyor.

Mutabakat metninin en genel tanımı Cumhuriyet’i seksen yılın sonunda AKP-MHP iktidarı gibi diktatörlük heveslisi bir iktidar yaratan zihniyeti; bu günkü tablonun ve kronik soruların tamamının nedeni olan resmi ideolojiyi temcit pilavı gibi tekrar topluma yenilik olarak sunulmasıdır. Yani farklılıkları tanımayan, ötekileştiren, asimile ve inkar eden; buna karşı direnen, hak talep eden herkese ve gruba karşı devletin zor araçlarıyla imha politikaları uygulayan resmi ideolojinin çözümsüzlük üreten politikalarını çözüm olarak vaat etmektir. Mutabakat metninin gösterdiği bariz ve çıplak gerçeklik Millet İttifakı’nın halkların, emekçilerin, kadınların, gençlerin ve ezilenlerin sorunlarına çözüm olmayacağıdır.

Yenilik, değişim, dönüşüm ve ülke sorunlarına çözüm olarak sunulsa da esas olarak AKP-MHP iktidarının yarattığı tahribatı restore etmeyi vaat eden bir metin.  Bunun için de denklemin üçlü sac ayaklarından biri olan Cumhur İttifakı’nı direkt karşısına alırken, diğer sac ayağı olan Emek ve Özgürlük İttifakı’nı (EÖİ) görmezden gelmeyi esas almış. Bu saatten sonra Millet İttifakı’nın seçim stratejisi AKP-MHP iktidarının topluma kabul ettirmek istediği ölümü göstererek sıtmaya razı etmek olduğu rahatlıkla ifade edilebilir. Emek ve Özgürlük İttifakı’nı da bir yandan görmezden gelecek ve karşısına almaktan kaçınacaktır. Öte yandan herhangi bir şey vaat etmeyen genel söylem ve taktik manevralarla EÖİ seçmeninin desteğini almayı hedefleyecektir. Kılavuzu Cumhur İttifakı’nın standartları olan Millet İttifakı’ndan daha fazlası da beklenemezdi. Nitekim iyimser bazı çevrelerin dışında; Kürtler, kadınlar, gençler başta olmak üzere ülkenin ezilenleri şaşırmadı. Nitekim EÖİ’nin kurulmasının anlam ve önemi de burada yatıyordu.

Mutabakat metinden çıkarılacak en önemli çıkarsamalardan biri de EÖİ’nin varlığının halklar ve ezilenler için ne kadar önemli ve hayati olduğunu da gösterdi. Yoğun handikaplı bir politikalar metni açıklamış olsa da mevcut seçim denkleminde Millet İttifakı’nın, ülkenin geleceğini belirleyecek olan üç sac ayağından biri olduğu gerçeğini değiştirmez. Önemli olan stratejisini ve politikalarını iyi görmek, artı ve eksilerini doğru değerlendirmektir. Bu bağlamda Cumhur İttifakı’nın deyim yerindeyse savaş açtığı, Millet İttifakı’nın ise görmezden gelmeyi tercih ettiği EÖİ’nin strateji kritik önemdedir. Bu pozisyonu seçim süreci boyunca hem merak uyandıracak hem de heyecan ve gerilim dozunu belirleyecektir. HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan’ın aday çıkarmaya dair açıklamasının bu düzeyde heyecan yaratmasının nedeni de budur. Seçimlerde pozisyonu en güçlü ittifaktır. Diğer iki ittifak arasındaki denge şu an Emek ve Özgürlük İttifakı için birçok avantaj sağlıyor. Atacağı her adımın seçim sonuçlarına etkisi oldukça belirleyici olacak. Var olan dengeyi iyi okuması, stratejisini iyi belirlemesi ve gerekli taktiksel esnekliği göstermesi halinde hem seçim öncesini hem de sonrasını domine etme şansı ve olanaklarına ziyadesiyle sahiptir.

HDP ve ittifak partilerinin açıklamalarına bakıldığında Emek ve Özgürlük İttifakı’nın stratejisi netleşmiş gibi. Gibi diyoruz zira stratejisinin önemli bir ayağı da diğer ittifakları seçime kadar bazı belirsizliklerle baş başa bırakarak avantaj sağlamasıdır. Bu durum aynı zamanda EÖİ’nin işini belli bir düzeyde zorlaştırıyor. Dolayısıyla stratejinin halklara iyi anlatması başarısının düzeyini belirleyecek. Şu bir gerçek ki bu seçim sadece iktidar değişimin olacağı bir seçim olmayacaktır. Türkiye’nin önümüzdeki on yıllarda nasıl bir sistemle yönetileceğinin de seçimi olacaktır. Cumhur İttifakı, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ile dört başı mamur bir diktatörlüğü kurumsallaştırmaya çalışırken; Millet İttifakı denenmiş ve çıkmaz sokak olduğu pratikte defaatle sınanmış parlamenter sisteme geri dönmeyi öneriyor. Seçimlerde sadece iktidar değişimine odaklanan bir strateji tek ayaklı ve yanılgılı olacaktır. EÖİ’nin stratejisinin seçim öncesi ve sonrasına içermesi Türkiye’nin demokratikleşmesi, halkların geleceği adına zaruri bir gerekliliktir.

Bu anlamda stratejisinin birinci önceliği AKP-MHP iktidarı tarafından temelleri atılmaya çalışılan diktatörlük sisteminin kurumsallaşmasına izin vermemektir. İkinci önceliği, Meclis’e olabildiğince güçlü girmesidir. Zira seçim sonrasında yeni sistemin nasıl şekilleneceğini gündeme getirecektir. Ezilenlerin yeni sistemin şekillenmesinde etkili olması; temel haklarını garanti altına alması, eşit ve özgür bir geleceğin mücadele olanaklarının yaratılması için Meclis’e güçlü girmeyi gerektirir. Buna bağlı olarak üçüncü önceliği ise, resmi ideolojiyi amentü edinen diğer iki ittifaka karşı halkları Meclis’e taşıyacak alternatifi sunmasıdır. Yani toplumun seçim öncesi ve sonrası dinci, milliyetçi ve sağcı siyasetin nüanslı tonlarına mahkum etmemesidir.

EÖİ’nin gücünü iyi bilmesi, bu gücünü nelere kadir olduğu; nelere yetmediğini isabetli hesaplaması önemli olacaktır. Cumhurbaşkanlığı seçimi ile Meclis seçimlerine ilişkin hedefler net bir şekilde belirlenmeli ve halklara sade ve basit bir dille anlatabilmeli. Zira iki konuya ilişkin farklı beklendi ve hedefler var. Görüldüğü kadarıyla ne EÖİ’nin ne de diğer ittifakların tek başlarına iktidar olma şansı yok. Oy oranlarına bakıldığında EÖİ’nin adayının ikinci tura kalması da zor görünüyor. Ancak bu cumhurbaşkanlığı seçiminde oyun dışında kaldığı anlamına gelmiyor. Aksine kimin kaybedeceğini ve kimin kazanacağının anahtarını elinde bulunduruyor. Bu azımsanacak, ihmal edilecek bir güç ve fırsat değil. Adeta sihirli değnek mahiyetinde. İyi kullanılması halinde seçim sonrası politikalarını hayata geçirme olanaklarını yaratabilir.

Bu da EÖİ diğer iki ittifak dışında sunduğu Üçüncü Yol stratejisi ve alternatifini halklara ne kadar anlattığı ve ne düzeyde sonuç aldığına bağlı olacaktır. Her şeyden önce EÖİ’nin sadece seçim işbirliğinden ibaret olmadığı, bunu aşan bir gelecek tahayyülü olduğu halklara iyi anlatılmalıdır. Seçim dönemleri kitlelerin harekete geçtiği, partilerin ve ittifakların politikalarını dinlemeye ve anlamaya açık olduğu süreçlerdir. Adayı üzerinden politikalarını halklara anlatmak, topluma taşırmak alternatif ittifak olmanın asgari gereğidir. Bu vesileyle seçim sonrası için Türkiye’nin yeniden dizaynında etkili rol oynamanın zeminine dönüştürebilme şansı vardır. Herhangi bir ittifaka daha seçimin başında aşırı angaje olmak yarışa başlamadan daha start çizgisindeyken silahlarını bırakmak ve kaçınılmaz bir şekilde siyasetsiz kalmaktır. Bu da siyaset yapmanın ruhuna aykırıdır. Aday çıkaracağını açıklaması EÖİ’nin stratejisi için önemli ve yerinde olmuştur.

Cumhurbaşkanlığı yarışında adayını çıkarsa dahi kendini bağlayacak söylem ve eylemlerden uzak durması siyaseten doğru olacak. Adayını açıklama, açıklamama ya da açıkladığı halde geri çekme opsiyonlarının son ana kadar saklı tutması birçok yönde elini güçlendirecektir. Her an denklemi değiştirme gücünü elinde bulundurularak diğer ittifakları belirsizlik ve politikasızlık içinde tutabilir. Nitekim Cumhur İttifakı da yargı başta olmak üzere devletin zor araçlarını kullanarak Emek ve Özgürlük İttifakı’nı sürekli bir belirsizlik içinde bırakmak ve politikasız kılma stratejisi güdüyor. Cumhur İttifakı farklı nedenlerle olsa da söylemsel düzeyde dahi Kürt meselesine ilişkin niyet beyan etmeden aynı politikayı başka veçheden yürütüyor. Bu bir mücadele ve başarıya ulaşmak için tüm araçları yerli yerinde ve etkili bir şekilde kullanmak siyaset sanatında başarının anahtarıdır.

EÖİ cumhurbaşkanlığı seçimlerinde nihai kararını ne kadar geç deklare etse o kadar siyasete etki etme ve belirleme araçlarını elinde tutmuş olacaktır. Ancak bunu yaparken de söyleme dikkat etmesi faydalı olacaktır. Adayın açıklanması ya da açıklamamasının diğer ittifaklarla muhataplık ve müzakere şartlarına bağlanması EÖİ’nin tersinden kendini bağlaması anlamına gelir. Aday çıkarmanın ya da çıkarmamanın önceliği Millet İttifakı’nın ortak adaya yanaşıp yanaşmaması olmadığı gibi geri çekilmesi de Millet İttifakı’nın tavrı ve tutumu olmamalıdır. Belirleyici olması gereken husus EÖİ’nin stratejisinin neyi gerektirdiğidir. Süreç içinde stratejisine hizmet etmesi durumunda herhangi bir müzakere yürütmeden, ortaklaşmaya varmadan da bir ittifakı manivela olarak kullanabilmeli ve hedefleri önünde asıl engel olarak gördüğü ittifakı yenilgiye uğratmak için kullanabilmelidir. Özcesi seçimin kaderini elinde tutma şansı ve araçlarını temel stratejik hedeflerini başarmak için değerlendirmeli.

Elbette bir ittifakla seçim sonrası için ilkesel konularda hemfikir olarak destek vermesi daha uygunsa buna açık olması ve yapması gerekir ancak en kötü seçeneğe göre hazırlanmalı ve söylem geliştirmelidir. Diğer ittifakların seçimi kaybetmesi halinde kaybedecekleri ile EÖİ’nin stratejisinin başarısız olması halinde kaybedecekleri arasında büyük fark var. Diğer iki ittifakın liderliği ile tabanı bir diğerinin önerdiği sistemde zorlansa da kabullenebilir ve içinde yaşayabilir. Ancak EÖİ’nin öncülüğü ve tabanının bu olanaklarının ne kadar olup olmadığı hesaplanarak adım atılmalıdır. Tabiri caizse hiçbir opsiyonu tesadüfe bırakmamalı, kılı kırk yararak adım atmalı, taktik geliştirmeli ve söz söylemelidir.

Bu bağlamda hedef ve amaçlarına hizmet edecek stratejiden şaşmamalı ve taktik adımlarını buna bağlı olarak atmalıdır. Strateji ve stratejiye bağlı kalınmadan atılan taktik adımların çoğu zaman niyetten bağımsız amacın tersine sonuçlar ürettiği sıkça rastlanan bir gerçekliktir. Özellikle seçim süreçleri gibi siyasal, toplumsal ve ekonomik gelişmelerin hızlandığı krizli dönemlerde stratejik davranmak daha önemli hale gelir. Taktikleri stratejik hedefini gerçekleştirmeye hizmet ettikten sonra başka taraflara sağladığı fayda ikincil planda kalır. Esasta kendisine karşı olan iki kötü arasında elinde bulunan kozla daha az kötüyü manivela olarak kullanarak en kötüyü yenme şansı varsa; bu adımı tereddütsüz atmalı ve geriye kalan kötüyle mücadelesine devam etmelidir.

Sonuç olarak EÖİ’nin iki kötü arasındaki çizgiyi iyi çizmeli ve buna göre politika, yaklaşım ve söylem geliştirmelidir. Bu konu da EÖİ için oldukça açıktır. Son dönemde bu çizgileri aynılaştıran ve stratejik hedeflerle tam uyumlu olmayan söylemler de görülmektedir. Millet İttifakı’na yönelik süreklileşen, “muhataplık ve müzakere” çağrıları EÖİ’nin stratejisiyle uyumlu olmayan söylemlerdir. Aynı zamanda Millet İttifakı’nda aşırı beklenti ve angaje olmanın nişanesidir. EÖİ’nin aday çıkarıp çıkarmamasını kendi Üçüncü Yol stratejisinin hedefleri üzerinde ifade etmekten ziyade Millet İttifakı’nın yaklaşımına endekslemek tabiri caizse ayağına sıkmaktır. Elbette EÖİ diğer ittifaklarının politikalarını etkilemek, değiştirmek, bazen de bozmak için aday çıkarabilir; ancak herhangi bir ittifakın politikalarına öfke ve kızgınlık duyarak aday çıkarmaz. Bu kendini bağımlı değişken haline getirmek, özne ve irade olmaktan çıkarmak olur. Bu yaklaşım ve söylem aynı zamanda hedef alınan ittifakı da özne, irade ve çözüm adresi olarak gösterir ki seçmeni de bu adrese yönlendirir.

Özellikle Cumhur İttifakı gibi halkın yaka silktiği bir iktidar varken ve açıkladığı Mutabakat Metni ile halkın beklentilerine cevap olamayan Millet İttifakı gerçeği orta yerde dururken Emek ve Özgürlük İttifakı daha fazla Üçüncü Yol siyasetini anlatmalıdır. Diğer ittifakların politikalarından çok vaatkâr bir politikayla elinde bulundurduğu gücü stratejik hedefleri doğrultusunda halkların zaferiyle taçlandırmaya odaklanmalı.


Abdulmelik Ş. Bekir kimdir?

İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde gazetecilik, Fen-Edebiyat Fakültesi’nde Hititoloji okudu. Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde yüksek lisans yaptı. 1999’da başladığı gazetecilik mesleğine Azadiya Welat, Özgür Gündem ve Dicle Haber Ajansı’nda dış politika, siyaset, kültür ve dil üzerine yazı ve analizleri yayımlandı. 2016’dan bu yana Gazete Karınca’da yazmaktadır.

The post Emek ve Özgürlük İttifakı’nın elindeki güç first appeared on Gazete Karınca.

]]>
Uçurum Halkı ve kolonyal şiddet https://gazetekarinca.com/ucurum-halki-ve-kolonyal-siddet/ Mon, 30 Jan 2023 21:01:32 +0000 https://gazetekarinca.com/?p=240676 Jack London 1902’de birkaç ay kaldığı Londra’nın en yoksul mahallelerinde, evsiz ve aç bir şekilde yaşamını sokaklarda, barınaklarda yatarak, gündelik işlerde karın tokluğuna çalışarak sürdürdüğü günlerde “Uçurum Halkı” adıyla uzun bir makale yazar. Uçurum Halkı kavramının 20. yüzyılın başlarında İngiliz işçi sınıfının durumunu betimleyen en iyi kavram olduğu iddia edilir. Ayrıca Jack London’ın makalesi, Friedrich […]

The post Uçurum Halkı ve kolonyal şiddet first appeared on Gazete Karınca.

]]>
Jack London 1902’de birkaç ay kaldığı Londra’nın en yoksul mahallelerinde, evsiz ve aç bir şekilde yaşamını sokaklarda, barınaklarda yatarak, gündelik işlerde karın tokluğuna çalışarak sürdürdüğü günlerde “Uçurum Halkı” adıyla uzun bir makale yazar. Uçurum Halkı kavramının 20. yüzyılın başlarında İngiliz işçi sınıfının durumunu betimleyen en iyi kavram olduğu iddia edilir. Ayrıca Jack London’ın makalesi, Friedrich Engels’in 1844’te yazdığı “İngiltere’de Emekçi Sınıfın Durumu”* adlı kitabından sonraki döneme dair yazılmış en güvenilir belge olarak nitelendirilir.

Yerelin ve evrenselin bağlamı dramatik olaylar (ve kavramlar) üzerinden daha rahat kurulabiliyor. Jack London’ın İngiliz halkı İçin kullandığı, fakat kaybedecek hiçbir şeyi kalmamış halkların hikayesiyle de örtüşen Uçurum Halkı kavramı bu bağlamı kurabilme kapasitesine sahip. 21. yüzyılın Uçurum Halkı kimlerdir diye bir soru sorulursa, tereddütsüz “Kürtler” diye yanıt veren çok olur. En azından Kürtler bu konuda kafa karışıklığı yaşamaz. Zamanın İngiltere’sinde açlığın, ölümün ve hastalıkların iç içe olduğu kentlerde insanlar nasıl büyük zorluklarla yaşamını sürdürüyorlarsa bugün Kürtler de 21. yüzyılın Uçurum Halkı olarak tüm zorluklara rağmen büyük kentlerin kenar mahallelerinde yoğunlaşıp inatla gündelik yaşamını sürdürmektedir. Bu yazıda, Jack London’ın anlattığı yoksul mahallelerden pek farklı olmayan ve Engels’in betimlediği Manchester’ın ara sokaklarını yer yer andıran, bizim doksanlı yıllarda köyden zorunlu göçle gelip yerleştiğimiz, Kürtlerin hikayesinin taşıyıcısı olan ilk örnek mahallelerden birini bir araştırmacı veya yazar olarak değil, yıllarca bu mahalleyi deneyimleyerek ve buradaki yaşamın bir parçası olan bir mahalleli olarak anlatmaya çalışacağım. Uzun süreden beri yazmak istediğim bu yazı (belki de araştırma konusu olabilecek mesele) yakın zaman önce mahalleye yaptığım ziyarette kaleme alındı.

Mahallemiz Kürtlerin yaşadığı zorlu yaşamın mekanlarından sadece birisidir. Kürt illerindeki mahallelerle kıyaslandığında nevi şahsına münhasır bir mahalle değil. Zira her Kürt kentinin benzer hikayeleri taşıyan birçok mahallesi var. Fakat yaşamın normal olduğu başka kentlerin herhangi bir mahallesiyle kıyaslandığında ciddi farklar ortaya çıkacaktır. Bizim mahalle, suçlulaştırılmış bir yoksul gettosu. Prekaryanın merkezlerinden, yani sınıf altı, sistem karşıtı karakteri olan bir mahalle. Uğur Kaymaz’ın babasıyla katledildiği sokaklardan bahsediyoruz. Kızıltepe’de bilinen adıyla Mehella Perekêta, yani briket mahallesi. Eskiden mahallede birçok briket fabrikası olduğu için ismini buradan almıştır. Doksanlardan sonra mahalle büyüyüp ikiye bölündü. Bir bölümün ismi Turgut Özal oldu. Bizim kaldığımız bölümün ismi ise HADEP belediye meclis kararıyla “Medya mahallesi” yapılmıştı. Daha sonra AKP’nin kayyımları Selahaddin Eyyubi olarak değiştirmişler.

Malazgirt’ten beri kardeşiz ya, ortak bağ arıyoruz; halbuki 1071’den beri ilişkimiz zorunlu ve hiyerarşik bir hadiseden öteye geçemedi. Hiçbir zaman eşitler arası bir ilişki olmadı; ne yurttaşlıkta eşitlenebildik ne kimlikte, ne de başka bir şeyde. Nereye dönsek devletin izleri var. Yani kolonyal şiddet! Bir şiddet rejimi olarak tanımlanabilecek devlet bizimle orta boy bir yurttaşlık ilişkisi kurmayı hiçbir zaman başaramadı. Hiçbir zaman normal bir perspektifle buralarda yaşayan insanlara bakamadı. Bu mahallenin insanları da hiçbir zaman devlete normal gözlerle bakmadı. Köyleri zorla boşaltılmış, işsiz bırakılmış, hor görülmüş… Biri diğerine kırdırılmış, zengini tutmuş yoksulu dövmüş. Böyle bir yönetim aygıtının etkisi altında kalıp da ilişkinin normal olması patolojik bir durum olurdu. Kendilerine her zaman düzeltilmesi, yontulması, ıslah edilmesi gereken defolu yurttaş gözüyle bakılan insanlardan bahsediyoruz. Devlet bunu sorun etmeliydi. Etti de; ama bizi şaşırtmayacak şekilde dert etti. Güç, göç, savaş, şiddet… Gelinen nokta ortada. Devletin Kürtler üzerinde egemenlik kurma arzusu azdıkça şiddet, yoksulluk ve umutsuzluk büyüdü. Kürtler bir muhtarlık sahibi olmasın diye cumhuriyet rejimi tasfiye edilmek üzere; seçme seçilme hakkı, yerel yönetimler, meclis iradesi gibi demokratik hak ve kurumlar işleyemez hale getirildi.

Mahallemize dönelim. Dediğimiz gibi “yoksullaştırılmış-suçlulaştırılmış” bir mahalle. Doksanlarda köylerinden zorla göçertilen on binlerce insana ev sahipliği yapmış. O yıllarda iki odalı evlerde yirmi-otuz insanın aylarca bir arada yaşadığına bizzat tanıklık etmiştim… Doksanların başında bir insanlık suçu olan “zorunlu göçlerin” başlamasıyla yaşam alanlarını terk etmek zorunda bırakılan binlerce insan, şehrin çeperinde düşük maliyetlerle evler inşa ettiler, bir süre sonra buralar mahalle oldu. Siyasal şiddetin kesintisiz devam ettiği, alt yapıdan yoksun, su şebekesi olmayan, yazın sivrisineklerden geçilmeyen, kışın ise çamur deryası olan, yoksulluğun diz boyu, ucuz emeğin had safhada olduğu, mevsimlik tarım işçiliğinin deposu olan bir mahalle… Kanalizasyonlar olmadığından dolayı yazın sivrisineklerin saldırısıyla geceleri uyumak mümkün değildi. Binlerce çocuk ve yaşlı bu dönemlerde zayıf ve savunmasız düşer, salgınlara yakalanır, hastaneler dolup taşardı. 1999’da HADEP Kızıltepe Belediyesi’ni kazanınca altyapı ve su şebekesi zaman içinde ancak çözülebildi.

Köy-kent karışımı bir mahalleden bahsediyorum. Mahalle genel olarak aynı köylerden olan ve çoğunluğu akraba olan homojen grupların olduğu, baştan başa aynı hikayelere sahip ailelerden oluşuyor. Şimdi ise zenginler mahalleye yakın mesafede yapılan havaalanı ve AVM’den sonra mahallemizin boş kalan arazileri üzerinde villa yapıyorlar. Zamanında devletin toprak reformuyla binlerce dönüm arazi vererek zenginleştirdiği kesimler bir taraftan yoksullarımızı insanlık dışı çalışma koşullarına mahkum ederken diğer taraftan dibimizde villalarda yaşayabiliyorlar. Muazzam bir kan emicilik, muazzam bir eşitsizlik özenle büyütülüyor.

Gündelik yaşama gelince; son zamanlarda mahallemizde esrar ve eroin ile gençlerimizin yaşamı zehirleniyor. Nereye gitsek insanlar, madde kullanan gençler konusundaki çaresizliği ve üzüntülerini ifade ediyor. Mahallenin gençleri de maalesef bu oyunun içinde. Komşularımızdan birinin iki çocuğu dağda yaşamını yitirmiş, iki çocuğu ise madde kullanımından kaynaklı büyük sorunlar yaşıyor. Paramparça hayatlar! Hemen dibimizde yeğenlerimin berber dükkanı var. İkisi de okuldan terk. Birkaç gün önce dükkanın içinde büyük bir kavga çıkmış. Dükkanda bir genç bağımlı madde satmaya kalkışmış. Ortalık toz duman olmuş. Madde satmaya kalkışan gence fena şiddet uygulamışlar. Yeğenlerim gencecik yaşta olan amcalarını madde kullanımından dolayı kaybedince canları yanmış. Halayı da dağda kaybettiler. Az ötede kıraathane var. Tıklım tıklım, hepsi işsiz. Dört mevsim sabah 11:00 gibi geliyorlar, gece 12:00’de ancak dağılabiliyorlar. Biraz ötede abimin yakın zaman öncesine kadar çocuklarıyla birlikte işlettiği ve yeni kapattığı bakkal dükkanı var. Artarda açılan süper marketlerden dolayı kepengi indirdiler; şimdi İstanbul inşaatlarında çalışıyorlar. Mahalleye Rojava’dan gelen iki yaşlı var. İki küçük çocukla birlikte yaşıyorlar. Çocukları soruyoruz kimin diye; babaları yurt dışına gitmiş, anne de sonradan yurt dışına gitmek için evden çıkmış bir daha haber alamamışlar. Çocuklara yaşlı dede ve nineleri bakıyor.

Devam edelim: Uzun süredir görmediğim insanları görmek için ziyaret turuna çıktım! Ama ne ziyaretler! Gittiğim ilk aile akrabamız olan bir aile; seksenlerden bu yana altı erkek kardeşin hepsi bazen sırayla, bazen de hep birlikte cezaevinde kalmışlar. Altının ikisi dağa çıkmış. Ailenin iki büyüğü Esat Oktay’ın işkencelerinden geçmiş, onar yıl yatmışlar. Ortancası cezaevinden yeni çıkmış. Onu ziyarete gitmişiz. Ailenin metropollerde, Avrupa’da ve dağda çocukları var, işsizlik had safhada. Kimseye muhtaç olmadan, bel bağlamadan tüm kötülüklere rağmen düşmeyen ve ayakta kalan nadir ailelerden. Evimizden biraz ötede 25 yıldır cezaevinde olan arkadaşımın babasını ziyaret ediyorum. Akciğerler gitmiş, kemoterapiye yeni başlamışlar. Kolonyal şiddetin insan bedeninde açtığı yaralar zaman içinde bedeni çürütüyor. Odasında kalması gerekiyor. Geldiğimizi duyunca “hayır, illaki gelip oturacağım” diyor. İzolasyon kurallarını hemen askıya alarak “Ben cemaat insanıyım, misafirlerim varken nasıl öbür odada oturabilirim” deyip oturduğumuz odaya geldi. Çocuklar “tutamıyoruz” diyor. Modern deyimle kamusal dünyanın insanı. Sohbetin, konuşmanın, tartışmanın insanı. Kürtlerin moderniteden önce de kamusal dünyası güçlüydü. Bu insanlar o gelenekle büyüdüler. Amca kendinden emin “ben yaşadığımı yaşadım, tek bir hayalim vardı, oğlumu ölmeden önce bir kez dışarıda görmek isterdim” derken ellerini boşluğa sallamasıyla ne kadar umutsuz olduğunu da anlamış oluyoruz.

Biraz ötede bir başka komşumuzun evinin önünden geçiyorum. Oğulları öğretmen iken katledildi, kız kardeşlerden biri ise kısa bir süre sonra dağa çıktı ve dağda yaşamını yitirdi. Yaşlı dede ve nine ile birlikte, gelin ve tek çocuğu yıllarca bu evde yaşadılar. Hüzünlü bir ev. Önünden geçerken büyük bir yorgunluk hissediyorum. Nene ve dede artarda yaşamını yitirmiş. Ailenin tek oğlu sosyoloji bitirip, işsiz sosyologların arasına katıldı. Soruyorum, ne yapıyor diye… Evden dışarı çıkmıyor, kimse yüzünü pek görmüyor diyorlar. Hemen onların komşusu yine köy muhtarı iken Esat Oktay’ın işkencelerinden geçmiş biriydi; daha sonra yıllarca demokratik siyaset yapmıştı, o da kanserden yaşamını yitirmiş.

Mahallede özellikle yaşlı insanlarımızın hastalıkları çok fazla. Elli yaş üstü kadınlarda erken yaşta başlayan bel fıtığı, orta yaş erkeklerde kalp krizleri, gençlerde ise psikolojik sorunlar had safhada. Antidepresan kullanımının yüksek olduğunu söylemek için müneccim olmaya gerek yok. Bizim mahalle kadar ilaç dayanışması yapan başka bir mahalle tanımıyorum. İlacın hastalıkla uyumu çoğu zaman pek önemli değildir. Alınan ilaç mevcut durumdan kurtulmak için sadece anlık bir umuttur. Üç seçenek vardır: Ya iyileşiriz ya ölürüz, ama her halükarda mevcut durumdan kurtuluruz. Hesap böyle. Sigara tüketimi ise doksanlara benzer şekilde tüm yaş kategorilerinde istikrarlı bir şekilde sürüyor.

SSPE** hastası kuzenim Ahmet! Kolonyal şiddetin bir başka örneği… SSPE hastalarının neredeyse tümünün Kürt illerinden olması tesadüf olmasa gerek. Dedemin ismini vermişiz Ahmet’e. Aşiret geriliminin olduğu bir kavgada vuruldu dedem. Genç Ahmet ise sağlık bakanı Osman Durmuş’un bayat aşıları ile sakat kaldı. Yaşıtlarının neredeyse tümü yaşamını yitirdi. Ahmet bir deri bir kemik, kaskatı kesilmiş halde yirmi yıldır yatağa mahkum bir şekilde yaşıyor. Yediği besin maddeleri sürekli yemek borusuna kaçınca Ahmet’in gencecik bedenini delip başka bir yol açmışlar. Ahmet ile annesinin ilişkisi anne-çocuk ilişkisinin nasıl bir şey olduğunu anlamanın en iyi örneklerinden.

Bizim evin tam karşısında akraba evliliğinden kaynaklı komşumuzun birçok engelli çocuğu var… Sayısını tam bilmiyorum. Ben ne zaman bu engelli çocukları konuşsam bizimkiler “bu engelli çocuklar olmasaydı aile geçinemezdi; onların maaşı sayesinde geçebiliyorlar” diyorlar, susuyorum… Engellilerin en büyüğü olan Ferhat yirmi beş yaşlarındaydı; her geldiğimde kapı önünde selamlaşırdık; bu sefer yoktu, sordum geçen yıl yaşamını  yitirmiş dediler. Maaş kesilmiştir.

Yetmişli yıllardakine benzer şekilde mahalleyi terk edip apartmanlara taşınanlar var; arkasından uzun uzun bakıp duruyor geride kalanlar. Mahalleden gidenler bir süre sonra mahalleyi ziyarete gelirler. Apartmanda oturmanın havası olsa da kültürel değişime alışmamış ve mutsuz bir şekilde mahalleyi ziyaret ederler. Mahalleden kalkıp orta sınıfın yoğun olduğu bölgelere taşınmanın yükü ağır. Maazallah mahalleden taşınanlar kokabilirler, bağırarak konuşabilirler, selam verebilirler. İlk etapta orta sınıf selamı alır, sonra yavaştan yollarını değiştirirler. Bir de mahalleden komşular apartmana ziyarete gelmişse, yüksek sesle mahallenin anıları anlatılıyorsa orta sınıfın keyfi kaçabilir. Kapıdaki onlarca ayakkabıyı gördüğünde ise mutlaka bunalıma gireceklerdir. Tabii bir de çocuklar var. Yeni okul, yeni ayakkabı, bisiklet falan derken işler zorlaşır. Evet bizim mahalleli de zaman içinde mutsuz olacaktır. “Her kuş kendi sürüsüyle uçmalı” deyip dururken arada bir mahalleye geri dönüp bir nefes alması kendisini rahatlatacaktır.

Mahalle açlık sınırının altında yaşıyor. Ortalama olarak her evde genç işsizler, hasta yaşlılar ve çok ucuza çalışan ebeveynler var. En son Belediye Başkan yardımcılığı yapmış çocukluk arkadaşımı ziyaret etmeye gidiyorum; küçük bir ekmek teknesi açmış; bir kardeş dağda yaşamını yitirdi, diğeri on yıldır içerde, kendisine kayyım atandı, yıllarca yargı kıskacında kaçak yaşamak zorunda kaldı. Mahallede AKP’nin tabela üniversitelerinden mezun genç üniversite proletaryası var. Ya evde oturuyorlar ya da cep harçlığına da olsa çalışmak zorunda kalıyorlar. Edebiyat öğretmeni yeğenim özel bir okulda beş bin lira maaş ile çalışıyor. Onun kız kardeşi iktisat mezunu; dört bin lira maaş ile sigortasız, günde on saat muhasebecide çalışıyor. Bir başka yeğenim sağlıkçı; iş bulamayınca yine günde on saat bir kafede dört bin liraya çalışıyor. Sınır ticareti hikayelerini dinliyorum. Birçok insan günlük olarak Habur sınır kapısından getirdikleri birkaç kilo çay veya sigara paketini satarak geçimini sağlamaya çalışıyor ama buna da izin yok. Çayı yerlere döküp sigara kartonlarını yırtıp atıyorlarmış. Habur sınır kapısı ticaretine izin verilse, tek başına buradaki ticaretle bölge nüfusunun büyük bir kesimi rahatlıkla geçimini sağlamış olur.

Sonuç

Sartre’a göre sömürgeciler şiddet yoluyla sömürgeye boyun eğdirmeye çalışırlar; sömürgeleştirme süreci boyunca insan hakları askıya alınır ve zorun gücüyle sömürge “sefalet” durumunda tutulur. Bizim mahallenin sakinleri de şiddet yoluyla boyun eğdirilmek istenen ve sefalet durumunda tutulmaya çalışılan yoksul kitlelerden oluşmakta. Sistem karşıtı ve muhalif olmaları sistematik olarak acı, ıstırap ve yokluğa maruz bırakılmalarının temel nedeni. Zira devletin ve sermayenin mahallemize yönelik yönetimsel aklı yaşamın her alanında şiddet üretiyor.

Mahallemizin örneğinde olduğu gibi Kürtlerin genel olarak maruz kaldığı şiddet biçimi “yapısal-kolonyal” şiddet pratikleriyle birebir örtüşmekte. Normalde kolonyal-yapısal şiddetin dozajına bakıldığında mahallede kıyametin kopması gerekirdi; ama kopmuyor. Çünkü mahalle güncel olarak normalin yaşadıklarından daha büyük felaketlerle hep sınanmış. Mahallenin bir öfkesi var, fakat bir sabrı da. Bu niteliklerini hala korumakta.

Toplumun henüz ölmediği, insanların hala bayramlaştığı mahallemizde çocuklar hala güvenli bir şekilde sokakta oyun oynayabiliyor. Tüm kötülüklere rağmen mahallemiz hala umudunu dipdiri tutabiliyor. Bunun nasıl başarabildiklerini ben de bazen anlamakta zorluk çekebiliyorum. Belki de umuttan başka bir yol olmadığı için. Ankara, İstanbul, İzmir, Adana, Mersin ve Bursa gibi metropollerde bizim mahalleye benzer mahalleler var. Ya da Haiti’de… Farkımız şu: Bu mahalle bizim, burada biz yaşıyoruz! Em Livirin!***


*Friedrich Engels’in 1844’te yazdığı ‘İngiltere’de Emekçi Sınıfın Durumu’: “1800’lerin ilk yarısında Sanayi Devrimi sonrası İngiltere’nin genel durumu ve emekçi yığınlarının kırdan kente göçü ile oluşan yoksulluk ve konut sorunundan, kent planlamasına, beslenme sorunundan işçi sağlığına, ücretler meselesinden örgütlü emek hareketine, seçme seçilme hakkından emeğin özgürlüğüne ve kölelikle karşılaştırılmasına, çocuk ve kadın emeği sömürüsünün çarpıcı, insanı dumura uğratan yanlarını çok çarpıcı bir şekilde kaleme aldığı muhteşem eseri.”
**SSPE (subakut sklerozan panensefalit) kızamık hastalığını özellikle 5 yaş altında geçirenlerde yıllar sonra ortaya çıkan kızamık hastalığına bağlı kronik beyin iltihabı.
***Kürtçede “Biz buradayız!”

Mehmet Nuri Özdemir kimdir?

MKÜ Eğitim Fakültesi ve Anadolu Üniversitesi Sosyoloji mezunu. 3 yıl sağlık memurluğu, 13 yıl öğretmenlik hayatından sonra 2016 yılında çıkarılan 675 sayılı KHK ile işinden atıldı. Gazete Karınca’da okur-yazar.

The post Uçurum Halkı ve kolonyal şiddet first appeared on Gazete Karınca.

]]>