Yeşil Sol Parti’nin İstanbul 1. Bölge 2. sıra adayı Kezban Konukçu, mevcut iktidara kaybettirmenin yanında Meclis’te güçlü temsil için çalıştıklarını belirterek, “Biz ne yapacaksak seçim öncesinde, sırasında ve sonrasında örgütlü halka dayanarak yapacağız. Bir de Meclis’te yasaların değiştirilmesi için belli bir vekil sayısı gerekecek. Burada da mümkün olduğunca fazla vekille bulunmak istiyoruz” dedi.
Konukçu, Sosyalist Dayanışma Platformu (SODAP) eş sözcüsüyken OHAL döneminde çıkartılan bir Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile 20 yıllık öğretmenlik mesleğinden ihraç edildi. Yıllarca emek alanında çalışmalar yapan Konukçu, şimdi Meclis’e girmeye hazırlanıyor.
Konukçu’yla içinde uzun yıllar yer aldığı sosyalist mücadeleyi, önümüzdeki kritik seçimlere ilişkin beklentilerini ve Yeşil Sol Parti’nin hedeflerini konuştuk.
Öncelikle Yeşil Sol Parti İstanbul 1. Bölge 2. sıra adayı Kezban Konukçu’yu tanıyalım…
Aksaray doğumluyum ama dört yaşımdan beri İstanbul’da yaşıyorum. 1980 öncesinde bir gecekondu mahallesinde büyüdüm. Devrimci abiler ve ablaları, duvarlara yapılan yazılamaları, o kovalamacıları hepsini küçük yaşta da olsa deneyimledim. Çatışmalara da tanık oldum, çünkü Gültepe çatışmaların yoğun olduğu bir yerdi ve ben bunların hepsine şahit olarak büyüdüm. O dönemlerden hatırladığım mahalleli dayanışması, mahalle kültürü, saygı ve sevgi, bunlar da aklımda kalan şeyler. Sonrasında İstanbul Teknik Üniversitesi İnşaat Mühendisliği bölümünü kazandım. O süreçte gençlik örgütlemelerine dahil oldum. Hayat sorgulaması ve mücadele, mesleğimi yapmamaya karar vermeme neden oldu. Özellikle de depreme dayanıklı binalar yapılması konusunda mühendislere düşen sorumlulukların yerine getirilememesine sebep olan rant politikalarının bilincindeydim. Ki o zamanlarda deprem hep önemli bir gündemdi. İki yıl kadar Direniş Dergisi’nde muhabirlik yaptım. Metin Göktepe’nin katledildiği gün ben de onunla aynı yerden gözaltına alındım. Onu Eyüp Spor Salonu’na götürdüler. Beni Küçükköy Karakolu’na götürdüler. Fakat Küçükköy Karakolu’nda çok fazla gözaltı olması ve polis sayısının az olmasından kaynaklı, kötü muameleye maruz kalmadık. Ama onu döverek katlettiler….
İki yılın sonunda sınıf öğretmenliği yapmaya başladım. Aslında beni hemen meslekten ihraç edeceklerini düşünüyordum çünkü devlet memuruyken de siyaset yapmaktan geri durmadım. En son KHK ile atıldığımda da Sosyalist Dayanışma Platformu’nun (SODAP) eş sözcüsüydüm. Sürekli soruşturmalar geçirdik ama bizi ancak 20 yılın sonunda KHK ile atabildiler. O süreçte devrimci mücadele içindeki gençlik olarak daha çok yoksul mahallelerde dayanışma evleri kurmuştuk. Eğitim çalışmaları, sağlık çalışmaları, yaz okulları, güvencesiz çalışanların çalışma koşullarının iyileştirilmesi ve ev emeği, kadın emeği üzerine çalışmalar yapılan bir yerdi. Hatta İMECE kadın sendikamız o dayanışma evlerindeki çalışmaların neticesinde oluştu. Ben, 2016 Aralık KHK’sı ile kapatılan dayanışma evlerinde emek ve güvencesiz emek üzerine çalıştım. Eğitim Sen’liydim. Atıldıktan sonra da DİSK’e bağlı Devrimci Turizm İşçileri (Dev Turizm İş) Sendikası’nda hem eğitim uzmanlığı yaptım hem de yönetimin birçok kademesinde yer aldım. Sektör ayrımı yapmadan her sektörden işçi dayanışması üzerine kurulu bir yapılanma olan 4. Vardiya İşçi Dayanışması’nın da sözcülüğünü yaptım bir dönem. Sınıf çalışmasında sektör ayrımı bizi çok fazla bölen bir yaklaşım ve bu yaklaşım pek çok ülkede kabul görmüyor.
14 Mayıs’ta tarihi bir seçime gidiyoruz. Siz de Yeşil Sol Parti’den milletvekili adayı olarak değişim için yola çıktınız. Tam bu noktada önümüzdeki seçimler neden önemli, Türkiye’ye ne vadediyor?
Seçimler her şeyi değiştirir ve seçimler hiçbir şeyi değiştiremez diyen iki yaklaşım var. Bunun ikisinin de doğru olmadığını düşünüyoruz. Genel bir politik okuma içinde sosyalist biri olarak ben de sadece seçimlerle olmayacağını ama sokaktan aldığı güçle seçimlerin de etkili olacağını düşünüyorum. Ancak ülkedeki seçmen hala sandığa dair umut besliyor, bu bir gerçeklik, bunu görmemiz lazım. Tek adam rejiminden kurtulabilmemiz için seçimlerde mutlaka bir yenilgiye uğramaları gerekiyor. Seçimlerde yenilgiye uğratabilmek için de sokakta olmamız, örgütlü olmamız gerekiyor. O örgütlülüğümüzün temsilini Meclis’te sağlayabilmemiz gerekiyor. Trump örneğini verebiliriz. Meclis’i işgal ettirdi, bazı girişimlerde bulundu, şu an yargılanıyor ve bizde de bunların olmayacağının garantisi yok. O sebeple sıkı örgütlülüğümüzü ve sokaktan aldığımız gücü, güveni hiç bırakmamak gerek. Bu ikisinin dengesini kurmamız gerekiyor. Bu seçimler çok önemli çünkü bizim tek adam rejiminden kurtulabilmemiz için ciddi bir imkan sağlayacak. Latin Amerika ülkelerindeki tabirle, cehennemin kapılarını kapatmaya vesile olacak ama her şeyden tam bir kurtuluş olmayacak. Bu sebeple değiştirme üzerine kazanmamız lazım diyoruz. O değişimin kendisini de toplumsal mücadele dinamiklerinden aldığımız güçle gerçekleştirebileceğimizi düşünüyoruz.
Önümüzdeki seçimler için Yeşil Sol Parti’nin sloganı ‘güçlü bir demokrasi’… Peki güçlü bir demokrasinin tesisi için partiniz ne yapmayı hedefliyor?
Demokrasi kavramına dair insanlar belki de şu an sadece şöyle düşünüyorlar; kendimi ifade edebildim, özgürce konuşabildim. Aslında demokrasi çok çok daha geniş bir kavram ve dünyada da tartışılıyor. Özellikle de temsili demokrasi ve katılımcı demokrasi, yerelden yönetim gibi ciddi tartışmalar var ve bunu hayata geçiren ülkeler var. Latin Amerika ülkelerinde katılımcı demokrasi ve doğrudan demokrasi deneyimleri biriktiriliyor. Bizlerin de mutlaka bir şeyleri değiştirirken şöyle bakmamız gerekiyor: Sadece sandık demokrasiyle, temsili demokrasiyle nereye kadar gidebilir? Katılımcı demokrasi kanallarımızı nasıl açabiliriz? Bunların ciddi şekilde tartışılması gerek. Bu sebeple bizler kadın beyannamemizi feminist arkadaşlarımız ve yoldaşlarımızla birlikte oluşturduk. Seçim bildirgemizi de aynı şekilde bütün toplumsal dinamiklerle, sendikalarla, meslek odalarıyla etkileşim halinde oluşturmaya çalıştık. Bizim demokrasi anlayışımızda eşitlik olmadan demokrasi olmaz, adalet olmadan demokrasi olmaz. Emekçiler, kadınlar, Kürt halkı, Aleviler için hem ekonomik eşitliği hem de haklar ve kazanımlar anlamında eşitliği sağlamamız gerekiyor. Adaletli bir süreç olması gerekiyor ki demokrasi olsun.
Biz özellikle şunu da söylüyoruz: Tek adam rejiminden kesin olarak kurtulacağız ancak sonrası da çok önemli. Bu süreci götürebilmemiz için bizim parlamentoda ciddi bir temsiliyet sağlamamız gerekiyor. Biz üçüncü seçeneğiz ve kendi seçeneğimizi halk içinde örgütlüyoruz. Muhalefetin bir şeyleri değiştirebilmek için sürekli örgütlülük içinde olması lazım ki bu konuda zaten birbirimize güveniyoruz. Bizim partimiz üç tane tweet atarak büyüyen bir parti değil. Bizim partimizin bir mücadele geleneği var. Kürt özgürlük hareketinin, sosyalist güçlerin cumhuriyetin kuruluşunun öncesine dayanan birikimiyle buradayız biz. Biz hayatın gerçeğiyle birlikte varız. Bu sebeple ne yaparsak seçim öncesinde, sırasında ve sonrasında bu örgütlü halka dayanarak yapacağız. Ama bir de Meclis’te yasaların değiştirilmesi için belli bir vekil sayısı gerekecek. Bu nedenle mümkün olduğunca fazla sayıda vekille mecliste yer almak istiyoruz.
Ana muhalefet olma iddiasıyla bu seçime gittiğinizi söyleyebilir miyiz?
Bu seçimlere değişimin, dönüşümün odak noktası olacağız iddiasıyla giriyoruz. Mesela biz tarihi sorumluluğumuzu yerine getirdik ve cumhurbaşkanı adayı çıkarmadık. Eleştiri alsak da bu bizim tarihi sorumluluğumuzdu. Ancak biz farkımızı biliyoruz; biz Millet İttifakı değiliz. Restorasyoncu güçlerle mesafemizi ideolojik anlamda koyuyoruz. Örneğin İstanbul Sözleşmesi’nin ismini bile ağzına alamayanlar var ki Millet İttifakı da dahil. Biz çok açık bir şekilde İstanbul Sözleşmesi’ne geri dönüleceğini söylüyoruz. Değişim, dönüşüm dinamiği elbette biz olacağız. Neoliberal politikalar emekçilerin bütün nefes borularını tıkıyor. Buna karşı güvencesizliği kaldıracağız, sendikal hakların önündeki tüm engelleri kaldıracağız diyoruz. Kürt halkının taleplerinin demokratik yollardan yerine getirilmesi gerekiyor diyoruz. Alevilere eşit yurttaşlık diyoruz. Bizim iddiamız ana dönüşüm odağı olmak.
20 küsur yıllık AKP iktidarı döneminde İstanbul Sözleşmesi feshedildi, 6284 sayılı kanun tartışılmaya açıldı. Kadınlar şiddet, emek sömürüsü gibi birçok hak ihlaliyle karşı karşıya. Meclis’e girdiğinizde kadınlara dair çalışmalarınız neler olacak?
Kadın örgütleriyle sürekli temas halindeyiz. Listelerimizde feminist kotalarımız var. Kadın kotasında yüzde 50’yi tutturmak için çalışıyoruz. Demokrasiyi birlikte yapmak olarak kavradığımız için kadınlara ‘birlikte değiştireceğiz’ diyoruz. Ama en başta İstanbul Sözleşmesi’ne geri döneceğimizi söylüyoruz. Bunun için de çok ciddi bir çalışma yapacağız. 6284’ün bırakın kaldırılmasını uygulanabilmesi için, engellerin ortadan kalkması için çalışacağız. Bir ‘kadın bakanlığı’ önerimiz var. Bu feminist camiada tartışmalı bir konu olsa da arkadaşlarımıza danışarak yer verdik kadın bakanlığı konusuna; aile bakanlığı falan deniliyor ya ‘biz aile değiliz kadınız’ yaklaşımının görünür olması için bu bakanlık önemli. Yine bakanlıklara ayrılan bütçenin kadın lehine kullanılabilmesi için de bu bakanlık önemli. Ayrıca yerellerde şiddete maruz kalan kadınların kendilerini güvende hissedeceği mekanların sayısının artırılması için çalışmalar planlıyoruz. Ev içi emeğin toplumsallaştırılması, ev işi yapan kadınlara sosyal güvence ve emeklilik hakkı verilmesi konusunda bir uzlaşı var feminist camiada, biz de bunu formüle ettik. Kadına yönelik şiddet konusunda, şiddet uygulayanların yargıda aklanmaması, ceza indirimlerinin ortadan kaldırılması için çalışmalar yapacağız. Ayrıca şiddete maruz kalan ve kendini savunmak için özsavunma hakkını kullanan kadınlara verilen cezalar konusunu ele almamız gerekiyor. Özsavunmanın hak olması, zaten kadınların o noktaya gelmemesi gerekiyor. Kadın emeği konusunda özellikle eşit işe eşit ücret meselesini 200 yıldır hala tartışıyoruz. Eşit işe eşit ücretin geri dönülmeyecek şekilde yasallaştırılması gerekiyor, bununla ilgili çalışacağız. O kadar çok çalışma başlığımız var ki mesela yoksulluğun ortadan kaldırılması en çok kadınları rahatlatacak çünkü yoksulluk en çok kadınları vuruyor. Yoksulluk artığında ev içi emeğin yükü artıyor. Çocuğun karnını nasıl doyuracağını en çok kadın düşünüyor, bir tencere kaynamayınca onun gerilimini stresini en çok kadın taşıyor. Neoliberal politikalarla birlikte kadın emeğinin güvencesizliği artıyor.
KHK ile işten çıkartıldınız. Birçok kamu çalışanı sizinle aynı uygulamaya maruz kaldı ve mesleğe dönmek için açtıkları davalar bazı istisnalar dışında ya reddedildi ya da hala yargı aşamasında. Meclis’e girdiğinizde KHK’lılara dair özel bir çalışma yapmayı planlıyor musunuz?
Geçtiğimiz dönemlerde de KHK’lılara dair ciddi çalışmalar yapan vekil arkadaşlarımız vardı dolayısıyla hiçbir şeye sıfırdan başlamayacağız. Ama somut bir şeyler söylemek gerekirse; geçtiğimiz günlerde KHK’lı arkadaşlarımızla bir buluşma gerçekleştirdik. Dertlerimizi paylaştık, taleplerimizi oluşturduk. Bütün KHK’lılar görevlerine dönmeli mi tartışması var, tırnak içinde kullanıyorum ‘terör örgütü’nden ceza alanlar dönmemeli gibi söylemler var. Mesela KHK’lıların ihracına dair Kılıçdaroğlu’nun sözleri var. Biz bu tartışmalara rağmen bir uzlaşı sağladık ki içimizde çok farklı siyasi görüşten arkadaşlar vardı. Her şeyi önce bir başa saralım dedik. Bütün KHK’lar iptal edilsin, herkes dönsün, ardından bağımsız bir yargı oluşturularak o bağımsız yargının soruşturmasını yapması konusunda uzlaşı sağladık. Ben de böyle bir formülün anlamlı ve doğru olduğunu düşünüyorum. Ayrıca çok ciddi bir çalışma yapmamız gerektiğini de düşünüyorum çünkü KHK’lar tek adam rejiminin elindeki en güçlü araçlardandı. Giderilmesi gereken pek çok mağduriyet var ama en önemlilerinden biri KHK’lılar… Zaten bu mağduriyetler giderilmezse neyi, nasıl değiştireceğiz?
Son olarak adayı olduğunuz İstanbul 1. Bölge’nin temel sorunları neler ve bunlara dair ne tür çalışmalar yapmayı planlıyorsunuz?
Tabii ki öncelikli sorunlardan birisi deprem; mutlaka ve mutlaka deprem dirençli bir kent inşa etmek gerek. Bunun için ciddi çalışmalar yapılmalı. Bu, 16-17 milyon insanın can güvenliğini birebir ilgilendiren bir mesele. Bu konuya dair planlarımızı oluşturmaya çalışıyoruz, yeter ki bu meseleye kaynak aktarılsın. Millet İttifakı da belli şeyler öneriyor ama özellikle büyük kapitalistlerin direncini kırabilmek gerekiyor. Bütçe konusunu iyi organize etmek gerekiyor çünkü size ev yapacağız, gidin dağın başına demekle olmaz. Diğer yandan barınma sorunu, kiraların çok yüksek olması da çok ciddi sorunlar. Buna kesinlikle belirli sınırlar getirilmesi gerekiyor. Benim bir sosyalist olarak öncelediğim, herkese barınma imkanı sağlanması. Bütün insanların yaşamaya, barınmaya, geçinebileceği bir işte çalışmaya, elektrik su, haberleşme, doğalgaz gibi temel insani ihtiyaçlara belirli kotalarda ücretsiz ulaşmaya hakkı var. Ayrıca işsizlik sorunu çok yaygın, buna dair çalışmalar yapılmalı. Yoksulluğa dair bir çalışma yapmak lazım. Programımızda bu çalışmalar var. Kendimize inanıyoruz, bunları başaracağımızı da düşünüyoruz.