Haziran 2018 seçim sonuçlarıyla birlikte, uygulamaya giren “cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi” ile yasama organı olarak parlamento, işlevinin çok büyük bölümünü yitirdi. Cumhurbaşkanı tarafından yayımlanan kararnamelerin belirleyiciliğinin öne çıktığı sistem, neredeyse beş yıldır uygulanıyor. Geldiği aşamaya (21. yüzyıl faşizmi, yeni faşizm, tek adam rejimi, despotizm …) ve yaşattıklarına değinmeye hiç gerek yok; yaşıyoruz. Ancak, biliyoruz ki iktidarın elinde kalan tek meşruiyet aracı da seçimler. Yaşadıklarından memnun, mutlu olmayanlar adına sistemi biraz olsun frenleyebilmek için önemli bir fırsat olarak görmemiz gereken seçim sandıkları üç gün sonra kurulacak. Ülkede seçim var! Gönderebilme, frenleyebilme hatta değiştirebilme olanağımız var. İktidar, yapmak zorunda olduğu seçimi kaybedebilir!
Bu durumu, bu olanağı bilmeyen hemen hemen kimse de yok. Yurttaşlar olarak büyük çoğunluğumuz hele ki muhalifler olarak hepimiz biliyoruz ve farkındayız. Ancak, son 10-12 gündür iktidara karşı olan köşe yazarlarından uzmanlara, siyaset bilimcilerden duayen siyasetçilere kadar yazılarının, söyleşilerinin, demeçlerinin ve ekranlardaki programlarının çok büyük bölümü yukarıda özetlemeye çalıştığımız durumdan bihabermiş gibi bir tutum alış gösteriyor. Sandığa gidecek bir ülke seçmenine ve neler yapılması gerektiğine yönelik mesajlar hayli sınırlı. Varsa yoksa on bir gün önceki seçimlerle ilgili durum tespiti, “hezimetin” sorumlularının ifşası. Peki sonrası? Sonrası yok! Yalnızca ve yalnızca muhalif okurun karamsarlığının pekişmesi, yılgınlığının biraz daha büyümesi için, özgünlüğünü yitirmiş bir gerekçe daha ilave etmek faaliyeti, o kadar.
Muhtemelen bu kişilerin neredeyse hepsi, yaptıklarının, paylaşmaya çalıştığımız sonuçları hakkında ne düşündüler ne de yeterli bir gözleme sahipler. O nedenle, kendilerinden küçük bir dileğimiz var; lütfen ara verin, susun. Seçmenin 28 Mayıs’ta “iktidarla hesaplaşmasına” müsaade edin! Ertesi günden itibaren ne istiyorsanız yazın, söyleyin. Lütfen hiç olmazsa şu son üç gün ara verin. Seçim sürecindeki ‘hatalarımızı, yanlışlarımızı, suçlarımızı, aramızdaki suçluları’ dört gün sonra öğrenelim. İnanın bizler bir şey kaybetmeyiz. Ancak, sizin vesile olacağınız sandığa gitmeme hali, başta muhalefet olmak üzere, bu ülke halklarının her bir ferdinin geleceğini daha da karartmaya yeter de artar bile.
On bir gün önce, kazananı olmayan bir cumhurbaşkanlığı seçimi yaşadık. Hafızalarımızdaki yeri çok net, yarattığı duygu durumumuz henüz çok sıcak. İki hafta bile geçmedi üzerinden. Ve üç gün sonra sandıklar yeniden kurulacak. Hükümeti değiştirme şansımız var. Bu şansımızı sonuna kadar kullanalım. Böylesi bir olanağın olasılığını nasıl büyütebiliriz, artırabiliriz? Bugünlerde gereksinimimiz olan yalnızca bu sorulara verebileceğimiz doğru ve uygulanabilir yanıtlar. Değiştirebiliriz! Değiştirmeliyiz! Lütfen yazınızla, sözünüzle gölge etmeyiniz. Önce sizler ara verin, biz seçmenler de kararlılığımızı yaygınlaştırıp büyüterek devam edelim.
Bunun için de öncelikle hasta olsak da hastanede olsak da sandığımız başka kentte olsa da mutlaka sandığa gidelim ve oyumuzu kullanalım. Sandığa gidebilmek için evimizdeki, komşumuzdaki desteğe gereksinimi olanlarla bu gidişi şimdiden planlayalım. Hatta nasıl oy kullanılacağını dahi konuşalım. Ortak geleceğimiz, gelecekleri için gençleri motive edelim… Son seçimde sandığa gidenlerimiz bu seçimde de mutlaka gidelim. Beraberinde gitmemiş olanları da ikna edelim. Muhalefetin seçimlere katılımını sonucu etkileyebilecek derecede artırabilelim.
Tabii ki yeterli değil. Sizleri usandırma riskini de bilerek devam ediyoruz. Oyumuzu kullandıktan sonra sandık başından hemen ayrılmayalım. Bizle aynı oyu kullanmış birileriyle nöbetleşe kalalım sandık başlarında. Oy verme işlemi tamamlandığında da orada olalım. Kullanılmamış oy pusulalarının sayılması da dahil tüm sürece nezaret edelim. Tutanağın hazırlanışı ve imzaları atılmadan son kontrolünü büyük bir dikkatle gerçekleştirelim. Ve tanıdığımız sandık görevlisinin, müşahidin ıslak imzalı bir tutanak örneği almasını sağlayalım. Sandık heyeti sayılmış oyları torbaya koyup, tutanakla birlikte ilçe seçim kuruluna teslim etme aşamasına kadar nezaretimiz bitmesin. İlçe seçim kurullarında sandık tutanakları birleştirilirken de orada olalım. Görevli dostlarımıza destek verelim, işlemler bitmeden oradan ayrılmamaları için gereksinimlerinin karşılanmasına katkı sunalım…
Dünya iki turlu seçimlerde “sol” muhalefetin kazandığı çok güzel örneklerle dolu (örneğin, Brezilya’da Bolsonaro gitti Lula da Silva geldi). Hatta ilk turda ikinci sırada olmasına rağmen ikinci turu kazanan muhalefet adayları da var (örneğin Avusturya’da ilk turda 14,2 puanlık büyük bir farkla ikinci sırada olan Alexander Van der Bellen, ikinci turda kazandı). Biz de başarabiliriz. Hâlen kaybedecek çok şeyimiz var! Pişman olmamak için elimizden gelene, yapmamız gerekene odaklanalım, yeterli olacaktır. El ele, kol kola, omuz omuza verip devam edelim. Pes etmeyelim, umutsuzluğa teslim olmayalım. Kazanabiliriz. Keşke dememek için son üç günümüz!
Onur Hamzaoğlu kimdir?
Gülhane Tıp Fakültesi’nden mezun olduktan sonra Halk Sağlığı ile Epidemiyoloji uzmanlık eğitimlerini tamamladı. 1988 yılından itibaren tabip odaları ve TTB’nin komisyon ve kollarında çalıştı. Dilovası’nda sanayinin neden olduğu çevre ve sağlık sorunlarının ortaya çıkartılması için bilimsel çalışmalar yürüttü ve Kocaeli’nde Sanayi Doğa ve İnsan kitabını hazırladı. Barış Akademisyenlerinden olduğu için Eylül 2016’da KHK ile üniversiteden çıkartıldı. Kurucuları arasında yer aldığı Kocaeli Dayanışma Akademisi (KODA) ve Karaburun Bilim Kongresi Düzenleme Kurulu üyesidir.