Nazan Üstündağ
9 Ocak Sakine Cansız, Fidan Doğan ve Leyla Şaylemez’in 2013’te öldürülmesinin yıldönümüydü. Tüm kadınlar açısından bu yıldönümü yasın ve öfkenin yıldönümü. 2013’te tam da barış görüşmeleri başladı başlayacak dediğimiz sıralarda cereyan eden bu ölümler o günlerde okuduğumuzda bir dönemin sonu gibiydi. O zaman baktığımızda umut vardı. Peşini bırakmaya, unutmaya değil hatta affetmeye de değil ama yola devam etmeye hazırdık. Şimdiki zamandan baktığımızda ise bu üç kadının ölümü adeta bir dönemin başlangıcı.
2000’ler boyunca Kürdistan kadın hareketi çok büyük atılımlar yaptı. Bu atılımları eş başkanlık sisteminden, yüzde 50 temsile kadar bir çok açıdan kazandığı güç çerçevesinde değerlendirmek mümkün. Ama bu atılımların en büyüğü bence tahayyül alanında yapılan atılımdı.
Sömürgecilik, soykırım, siyasi alanda işgal, baskı ve temsiliyetin engellenmesi, iktisadi alanda iş gücü ve hammadelerin ucuza getirilmesi ve artı değerin gasp edilmesi, kültürel alanda ise bilgi biçimlerinin ve kültürün değersizleştirilmesi gibi bir çok açıdan ele alınıyor. Ancak bana kalırsa sömürgeciliğe baktığımızda-ki tam da bu noktada sömürgeciliğin cinsiyeti ve ataerkinin de bir sömürgecilik biçimi olduğu ortaya çıkıyor-en önemli etkisinin tahayyüle koyduğu sınırlar olduğunu söylemek mümkün. Yani en temelinde geleceğin nasıl olabileceğine, mümkün olanın ne olduğuna ve bugün yapılabilecek şeylere; yasal, kültürel ve askeri sınırlar koyan bir sistem sömürgecilik. Bu anlamıyla anti sömürgeci yazının en önemli temsilcilerinden olan Fanon’un da bir psikiyatrist olması sürpriz değil. Çünkü sömürgecilik siyasi, ekonomik ve kültürelin ötesinde psişik bir süreç. Kişinin hakikatinin, düşlerinin, söyleyebileceklerinin biçimlendirildiği bir yapı. Ataerki ve sömürgeciliğin iç içe geçtiği durumlarda ise hakikatinin, düşlerinin, söyleyebileceklerinin ve yapabileceklerinin en çok biçimlendirildiği, kısıtlandığı topluluk ise kadınlar.
Kürdistan Kadın Hareketi’nin 2000’lerin başından bu yana en büyük başarısı sömürgeciliğe karşı tahayyül alanında verdiği savaş ve kazandığı galibiyet. Ben kimim, ne yapabilirim, tarihim nedir ve ne hayal kuruyorum gibi sorulara, kadınların asla sömürgeciliğin yasal, iktisadi, siyasi ve kültürel çerçevesine sığmayarak, o çerçeveden taşarak, akarak, sızıntı yaparak geliştirdikleri cevaplar. 2000’lerin tamamı kadın politikacıların, annelerin ve kadın gerillaların ürettiği coşkulu ve kimi zaman şok edici imajlar, haller, tavırlar ve sözlerle dolu. Sebahat Tuncel’in tokadı, Emine Ayna’nın kahkahası, Ayşe Gökkan’ın sınırdaki çitleri elleri parçalayarak sıfır noktasına geçişi, Gülten Kışanak ve Aysel Tuğluk’un gerillalara sarılması, annelerin açlık grevlerinde “biz anneyiz, anayı kimse tutamaz” diye bağırarak gerçekleştirdikleri yürüyüşler, İŞİD karşısında görünürleşen kadın ordusu ve daha niceleri…
İşte tüm bunlar tahayyül alanının açan, kadınlara ben kimim, nereye gidiyorum, ne yapabilir, ne düş görebilirim sorularına bambaşka cevaplar verebileceklerini gösteren anlar.
Sakine, Fidan ve Leyla, Ekin Wan, Taybet Ana, Seve, Pakize ve Fatma… Devletin bu kadınlar nezdinde işte bu tahayyül savaşını verdiğini düşünüyorum. Bu hareketlenmiş, bu tahayyülün sınırlarını aşmış taşan kadın hareketini mezarda ve cezaevinde taşlaştırmaya kalkan, durdurmaya, imajlarını silmeye, üstünü örtmeye yönelik saldırılar bunlar.
Hiç unutamıyorum. Diyarbakır sokakları 2013’te üç büyük olayda sel olmuş taşmıştı. Sakine’lerin cenazesi, Newroz ve Erdoğan, ŞivanPerwer, Barzani ve İbrahim Tatlıses’in 300 çifti nikahlayarak biten buluşması. Sene bir cenazeyle başlamış düğünle son bulmuştu. Cenaze ve düğün devletin barışta Kürt kadınlarına reva gördüğü kaderi de açık etmişti. Ya toprağınsın ya da evinin kadını ol. Sonra da süreç boyunca tahayyülde yenemediğini Cizre’den Sur’dan gelen resimlerle yenmeye yeltenmişti.
Sevgili Aysel’i de anmadan olmaz. Devlet yapayalnız unutmayı kader gördüyse sana, parmaklıklar arasında unutmayı ve unutulmayı, zorla, gördüğümüz düşlerin üzerine örtüyorsa, bil ki kadınlar unutmadı Aysel. Sakine’den sana hiç birinizi unutmadı. Çerçevelerden taşmaya, akmaya ve sızmaya devam ediyor, her gece yeni düşler görüyor.