Ana SayfaManşetKalbimin kayıp bacısı Zere’ye…

Kalbimin kayıp bacısı Zere’ye…


Reyhan Hacıoğlu


Soğuk içine içine işliyor sanki insanın. Ne bir türkü ne bir şiir iyi edebiliyor artık kanayıp duranı. O çoktan yeni bir hayata yol almıştır da, sen öylece yolun ortasında kalmışsındır. Sonra sayarsın geçenleri tek tek, çift çift. Döner sanırsın ilk zamanlar ama hayli geçince, gidenin gittiğini anlarsın.

Ben hayattan eksik bir çıkarsama yapmıştım. Annem beni çok dövmüş lakin ben ondan kaçmamıştım. Biliyordum onun canı benden çok yanacak, kaçmazsam şayet. Ve işte bu yanlış hayatta tüm doğrularımı sildi. Her canımı acıtanın, kaçmazsam benden çok canı yanacak sandım. Lakin geç oldu, anladım ki kimse annem değil…

İşte bu yüzden kaç mevsim geçti o yoldan. Olgunluk mu, ha o, o dağ kadar da. Ama insan yüreği kuş misali değil midir sevince. Fark etmiyor be gülüm kimi sevdiğimiz, zira kimi sevsek “seneler geçiyor” ve hep o dörtyolda buluyor kendini insan. Köpek var ya, terk edildiğini anlayınca ölüyormuş biliyor musun. Ne bağlılık ama…

Duyunca söz verdim, kimseleri “köpekler” gibi sevmeyeceğim diye. Sözle olmuyor tabi o işler. Ne ağladım be kadın, koymak şimdi başımı dizine, saçlarımı bırakmak avucuna. Kısacık kestim biliyor musun saçlarımı. Bir daha kimseler beni saçımın teline kadar kırmasın diye… Ama nafile.

Zere, yüreğimin dilsiz bacısı, sen söyle. Kavuşmak mahşere mi kaldı? Kaç mektup yazdın sen? Kaç hasret biriktirdin. Bilirsin sen. İnsan ölmeyince acıdan sahiden güçlü mü çıkıyor! Yalan, vallahi yalan. İnsan acıdan ölüyor ve öyle ölüyor ki, sonrası yaşamak sanrısı. Ondan ya, ondan bu kadın ne tuhaf deyişleri.

Ölüler gülemez, ölüler sevemez, ölüler hissedemez… Arif olan ölmeden çıkabilmesi o yoldan. Varabilmeli eve. Ama kaybettiysen adresini artık hiçbir yol çıkaramaz evine bunu da bil… Zere, yüreğimin tutsak bacısı, sen bilirsin. Kaç kaybolmak bir ölmektir ya da ölmek bir daha bulunmamak mıdır? Canım acıyor be kadın. Biriktirmek hasreti yüreğinde ne ağır kaybettiklerinin.

Yok öyle elin oğluna falan da değil, geçtim ben o’nu. Ben hasretini cebinde taşıyan adamlara, yüreğini bir kağıda iliştiren kadınlara, soğuktan ayaklarını karnına çeken çocuklara, çocuğu bakmayan analara, evladı sokak ortasında katledilen babalara, ablası bir ‘iyi hal’ denlice kapısında bıçaklanan kardeşlere… Yüreğim memleket gibi işte. Dikiş tutmuyor.

Ha sevdim yalan yok. Ondan sonra oldu sanırım olanlar zaten. Hani ben bir dört yolda, tam mevsim kışa dönerken kayboldum ya ondan işte her mevsim aynı yerden aynı acı akıyor damarlarıma… Ne bir türkü ne bir şiir. Şimdi beni toplasan hiç ederim. O yüzden bırak kalayım. Bırak böyle durayım. Ayık gezmek insan işi değil, hele bunca derde.

Sana anlattım mı dün akşam bir sarhoş düştü önüme. Ve ben kaçtım. Düşmeyeyim diye onun düşmesine izin verdim… Sahi, sığar mı vicdana yaptığım. Acaba ben de mi böyle düştüm? Zere, yüreğimin kayıp bacısı, sen söyle. Beni hangi adres çıkarır düze? Kim yazdı beni, söyle doğru yazsın. Mevsim kışa dönüyor. Ve bu yollar çok tenha… Dünya bu kadar kirliyken kimse kimseyi tek bırakmamalı ve kimse asla tek yürümemeli.

Zere; hasreti kağıtlara çizilmiş, bir ağırlaştırılmış müebbet yargılananı. Dileğimdir, hasreti birikenlerden olmasın o da.

Previous post
Şili'ye ait askeri uçak kayboldu
Next post
Beş kişinin öldüğü yanardağ patlamasında sekiz kişi de kayıp