Ana SayfaManşet‘Beyaz soykırım’a güzellemeler ve Batman…

‘Beyaz soykırım’a güzellemeler ve Batman…


Müjgan Halis


Hepimizin malumu; Cumhuriyet Gazetesi yazarı Işıl Özgentürk’ün 30 Ağustos’ta yayımlanan, İpek Er’in yaşadığı cinsel şiddet sonrası intihar ederek hayatını kaybetmesine atıfta bulunan “Porno çukurunda debeleniyoruz” başlıklı yazısı, büyük tepki topladı.

Bu yazıyı; Özgentürk yazısı nedeniyle 20 yıl önce, Batman intiharlarının çok yaygın olduğu günlerde kaleme aldığım Batman’da Kadınlar Ölüyor kitabımın sık sık hatırlatılması nedeniyle yazma gereği duydum.

Özgentürk, bir öğretmen dostunu kaynak göstererek, Batman’da kız çocuklarına hiç değer verilmediğini, kız çocuklarının mal gibi satıldığını, mirastan pay almadıklarını, ayakları üstünde durmak için hiç destek görmediklerini iddia ettiği yazısında; kızların ya dağa çıkmak ya da asker-bürokratla evlenmek dışında seçeneklerinin olmadığını öne sürdü. Ve bu iddiasını da İpek Er’e bağlayarak, bu yüzden bekâretini kaybetmiş genç kadınların intihar etmek dışında seçeneklerinin kalmadığını ima etti.

Özgentürk’ün bu yazısından kısa bir süre önce Journo için yazdığım yazıda; Batman intiharlarına o zamanki medyanın yaklaşımını, yerel medyanın intiharların duyurulmasına etkisini ve günümüzde İpek Er’in vefatı sonrası sosyal medyanın yerel medyanın yerini aldığını belirtmiş, ancak ne yazık ki gazeteciliğin 20 yıl önceye göre çok gerilediğine inandığımı söylemiştim. Aslına bakarsanız Özgentürk’ün kulaktan dolma bilgilerle ve masa başında yazdığı yazı bu inancı çok geçmeden haklı çıkardı.

Peki, Işıl Özgentürk nerede yanılıyor?

Her şeyden önce yazısını 20 yıl öncesinin verilerini baz alarak yazması en büyük yanılgısı. Sadece DİE verilerine bile baksa, Batman’ın şimdilerde kadın intiharlarıyla anılmasının hayli eksik bir algı olduğunu anlayabilirdi. Yeri gelmişken Özgentürk’e bir soru, 20 yıl öncesinin Batman’ına bakacağınıza neden son yıllarda intiharların çok görüldüğü Bingöl’den haberiniz yok?

İkinci olarak Batmanlılar için ‘kızlarını mal gibi satıyorlar’ diyen Özgentürk’e, ülkenin başka yörelerine de bakmasını öneririm. 23 Nisan törenlerinin 8-9 yaşındaki kız çocukları için, gelin görme ritüeline dönüştüğü ve öğretmenlerin bile illallah dediği bazı köylerde, kız çocuklarının 18’ine varmadan yapılan erken söz-erken nişan törenleriyle nasıl evlendirildiğini isterse kendisine yüz yüze de anlatabilirim, hangi köyler olduğunu söyleyebilirim. Bu detayı verirken, şu anti parantezi açayım; Türklük-Kürtlük sınırlarına takılmadan biraz kadın bilinciyle bakarsa, kız çocuklarının erkenden evlendirilmesinin memleketin tamamının korkunç sorunlarından biri olduğunu görebilir belki.

Gelelim ayakları üstünde durmak meselesine. Aslında Işıl Özgentürk ertesi gün yaptığı özürümsü açıklamayla, bu ayakları üstünde durmak meselesini kendisi çürüttü. Açıklamasında HDP’li belediyelere atanan kayyımları hatırlatan yazar; belli ki kayyım atanmasının en önemli gerekçesinin eşbaşkanlık sistemi olduğunu ya bilmiyor ya da unutmayı tercih ediyor. Küçük bir hatırlatma; 20 yıl önce yaşanan ve sadece Batman’da değil, bölgenin pek çok kentinde yaygın olarak görülen kadın intiharları, Kürt Kadın Özgürlük Hareketi’nin önemli kilometre taşlarından biri oldu. Ve yanılıyorsam beni düzeltsinler, intiharlar sonrası hem Kürt kadın örgütleri inanılmaz bir şekilde arttı, hem de şimdi eşbaşkanlık sistemiyle temsil edilen bir bilinç düzeyine yükseldi. Şimdi bu kadın örgütlülüğü, sadece Türkiye’de değil bütün Ortadoğu’da parmakla gösterilen bir noktaya ulaşmış durumda.

Özgentürk’ün özelde Batmanlı kadınların genelde ise aslında bölgede yaşayan bütün Kürt kadınların karşı karşıya kaldığı iki seçenek olarak sunduğu ‘dağa çıkmak’ ya da ‘bir asker-bürokratla evlenmek’ diye tarif ettiği durum ise, nereden tutsanız elinizde kalıyor. Düşünsenize dağa çıkmayı düşünüyorsunuz ama bir askerle de evlenebilirsiniz ya da bir askerle evlenmek istiyorsunuz ama o olmazsa dağa da çıkabilirsiniz. Bu iki alternatifi aynı cümlede kullanmanın bile abesle iştigal olduğunu söylemeye gerek yok herhalde.

Ben yine de Özgentürk’ün bir köşe yazısına çok şey sığdırmaya çalışma hevesine inanmaya çalışarak, bu iki ‘alternatifi’ biraz deşmek istiyorum.

Batman, Kürt Özgürlük Hareketi’nin (KÖH) hem ilk yıllarında hem sonrasında önemli bir merkez oldu. Öyle ki, bir milletvekilinin sokak ortasında güpegündüz öldürüldüğü, devletin KÖH’e karşı Hizbullah’ı göz göre göre palazlandırdığı kentti Batman. Uzun yıllar, faili meçhuller deyince ilk akla gelen yerin Batman olması da Hizbullah’ın elini kolunu sallayarak adam öldürmesindendi. Bu kadar kuşatılmış bir ortamda, kadınların dağa çıkması da çok şaşırtıcı olmadı ve uzunca bir dönem Batman, PKK’ye en fazla kadın gerilla katılımının yaşandığı kent oldu.

Oranını bilmediğim asker-polis evlilikleri ya da ilişkileri meselesine gelince; bunu PKK’ye katılmakla bir ve eş tutmak, devletin Kürt kadınlarına yönelik her türden politikasını görmezden gelmek demek. Batman intiharları 2000’lerde ayyuka çıktığında; devletin boşalttığı –yaktığı köylerinden bir umut kente doluşan yüzbinlerce insanın doldurduğu bir kentti Batman. 40-50 binlik nüfusu, bir anda 350-400 bine çıkmıştı. Köylerinde doğal hayatlar yaşayan bu insanlar; bir yanda Batman’ın zenginliğinin göz göre göre yaşandığı zengin semtleriyle tanışırken, bir yandan yaygınlaşan internet kafeler, özel televizyonlarla evlerin içine giren ‘başka hayatlarla’ da tanıştılar. Bu durum Batman’da değil, Manisa’da da yaşansaydı, zorla göç ettirilen insanlar tıkış tıkış evlerde üst üste yaşamaya mecbur edilseydi ve aslında yaşadıklarının insanlık dışı olduğunu fark etselerdi, isyan ederlerdi. Batmanlı kadınlar için 2000’lerin başında bu isyan, yaşamlarından vazgeçmek oldu. Savaş görmüşlerdi, savaştan kaçmışlardı ve şimdi başka bir savaşın içine düşmüşlerdi.

Onları okul kapılarının önünde, internet kafelerin sanal odalarında bekleyen ‘asker-bürokratlar’ ise bu savaşın bir başka aracıydı. Amaç kadını düşürmekti ve evet bunu başaranlar da oldu. Ama bunu Özgentürk’ün sandığı gibi ‘beyaz atlı prens’ olmak niyetiyle yapmadılar, çünkü biliyorlardı ki savaş sadece silahla yapılmaz, geleneğe ateş edersen de savaştır, kültürü yok edersen de savaştır, dili unutturursan da savaştır ve bunun adı ‘beyaz soykırım’dır.

Işıl Özgentürk yazısında bunu çok masumane bulmuş olmalı ki, “Bu nedenle pek çok genç kız umutsuzca kendini kandırır, evlilik hayalleri kurar ve ansızın bürokrat, asker bir başka bölgeye tayin olur gider” diye yazıp geçmeyi tercih etmiş. Belli ki, ‘ansızın’ giden asker ve bürokratın rolünü, işlevini ve ne için bu kadar kullanışlı olduğunu görmemeyi, anlamamayı tercih etmiş.

20 yıl önce Batman’da yaşanan intiharları anlamak için; 40 yıla yakın bir süredir devam eden düşük yoğunluklu savaşı anlamak gerekir. 20 yıl önce başlayan İmralı sürecini hatırlamak gerekir. Yakılan-boşaltılan köyleri bilmek gerekir. Köyden kente yaşanan bu kadar uzun ve toplu bir göçün sonuçlarına dair biraz okumak, hiç değilse merak etmek gerekir. 20 yıl önce özel TV’lerin yaygınlaşmasının, evlere girmesinin, popüler kültüre ve genç kuşaklarına etkisini biraz irdelemek gerekir. Köyden kente göç eden eski-yaşlı kuşakların muhafazakarlıkta direnmesini ve bu direnmenin ardında yatan deşmek gerekir. Neredeyse 100 yıla yaklaşan asimilasyon politikasını, kültürel savaşı ve bütün savaşlarda kadınların aynı zamanda bir savaş alanı olduğunu unutmamak gerekir. Ve bu savaşın faillerinin de erkekler olduğunu unutmamak gerekir.

Bütün bunlara gerek duymuyorsanız da, susmak gerekir.




Önceki Haber
Ağustos'ta gazeteciler baskı ve saldırıların hedefindeydi
Sonraki Haber
Oyuncu Haldun Boysan yaşamını yitirdi