Ana SayfaYazarlarAbdulmelik Ş. BekirSuriye’de yeni denklemler

Suriye’de yeni denklemler


Abdulmelik Ş. Bekir


Libya, Ermenistan-Azerbaycan, Doğu Akdeniz derken Suriye bir süredir gündemden düşse de bölgesel ve küresel güçlerin bu alanlardaki çekişmesi sürüyor. Birleşik kaplar misali bir alandaki gelişme diğer alanları da tetikliyor. Çekişmenin Suriye ayağı 24 Ağustos’ta başlayan ve dört gün süren Cenevre görüşmeleriyle yeniden gündeme girdi. Görüşmelerin, sürekli kan kaybeden ağır yaralı bir hasta durumunda olan Suriye’nin derdine derman olması çok zayıf bir ihtimal. Sahada dengeler tam oturmadığı sürece de Cenevre’den herhangi bir çözümün çıkması mümkün değil.

Cenevre görüşmeleri öncesi Trump’ın Suriye Özel Temsilcisi James Jeffrey Türkiye’de görüşmelerde bulundu. Türkiye’ye yakın eğilimiyle bilinen Jeffrey’nin Ankara ziyareti ve “Suriye’de sürpriz gelişmeler olacak” babındaki beyanatı kuşkulara neden oldu. Zira Jeffrey, Trump’ın eski Ulusal Güvenlik Danışmanı John Bolton tarafından, “Türkiye’nin çıkarlarını özümseme kronik hastalığının ileri dereceye varmış” biri olarak nitelendirilen bir kişi. Jeffrey Türkiye’deki görüşmelerinin ardından Cenevre’de de temaslarda bulundu.

Cenevre görüşmeleri 28 Ağustos’ta “şiddetli uyuşmazlık” nedeniyle belirsiz bir döneme ertelendi. Jeffrey’nin “sürpriz gelişme” olarak açığa çıkan “şiddetli uyumsuzluk” ise önümüzdeki dönemde ABD-Türkiye eksenli Suriye sahasında yeni ortaklaşmalar beklenebilir. Yeni görüşme takvimi büyük ihtimalle sahada güç dengelerinin değişmesine bağlı olarak tekrar gündeme gelir.

Cenevre’nin hemen ardında Rusya’nın Demokratik Suriye Meclisi’ni (MSD) resmi olarak Moskova’ya davet etmesi ve bunu Türk heyetiyle eş zamanlı gerçekleştirmesi dikkat çeken diğer bir gelişme. Rusya her ne kadar Türkiye ile önemli ekonomi ilişkileri olsa da dış politikada Suriye, Libya, Ermenistan-Azerbaycan ve dahi Doğu Akdeniz’de çıkarları çatışıyor.

Sergey Lavrov, İlham Ehmed başkanlığındaki MSD heyetini Moskova’da kabul etmişti

Bu bağlamda Rusya-Türkiye ilişkileri ABD-Kürt ilişkilerine, Rusya-Kürt ilişkileri ise ABD-Türk ilişkilerine odaklanmış durumda. Oldukça muğlak, grift ve değişken bir denklem. Yaşanan belirsizlik yeni gelişmelere gebe. Bunların başında ise İdlib geliyor. Mart ayında Türkiye-Rusya arasında yapılan son ateşkes miadını doldurdu. M4 karayolunun güvenliği sağlanmadı. Rusya-Rejim son olarak kontrol sağladığı alanlarda mevzilerini tahkim etti. Hazırlıklara bakıldığında yeni bir operasyon eli kulağında. Rus-Türk devriyelerine yönelik eylemler de yeterli gerekçeyi sunuyor.

AKP-MHP iktidarının Libya başta olmak üzere farklı alanlarda paralı asker olarak kullandığı grupların İdlib’deki motivasyonu oldukça düştü. Hedefinin İdlib kent merkezi olacağı aşikar olan olası bir operasyona karşı Türkiye kendi askeri gücüyle durmak zorunda. Bu da direkt Rusya, rejim ve İran ile sıcak temas anlamına geliyor. AKP-MHP iktidarının önünde iki seçenek var. Ya yenilgiyi kabul ederek sınır hattına sıkışmış bir kuşak içinde geriye kalan gruplar ve sivillere bekçilik edecek ya da ABD ve Avrupa ülkelerinin desteğini sağlayarak bir denge oluşturacak.

Destek alabilmesi için de ABD’nin Kuzey ve Doğu Suriye ağırlıklı Suriye politikalarına yakınlaşması gerekir. Trump’ın 2019 sonunda bir kısım asker çekmesiyle birlikte Rusya’nın bu alandaki askeri nüfuzu güçlendi. ABD’nin müesses nizamı bu gelişmeden rahatsız ama Trump’ın politikasızlığını aşıp aşmayacağı belirsizliğini koruyor. Buna rağmen ABD’nin Suriye’de kaybettiği güç kaybını restore etmeye yönelik kimi girişimleri oldu. Fransa’nın desteklediği Kürtler arası birlik çalışmalarını teşvik ediyor. Kuzey ve Doğu Suriye yönetimiyle ABD’li bir şirketin petrol anlaşması ve Suriye rejimine dönük yaptırımlar Washington’un yeni bir yaklaşım geliştirmek istediği izlenimini veriyor.

Jeffrey’nin gerek petrol anlaşması sonrası “Türkiye’yi bilgilendirdiği” yönündeki açıklaması gerekse de geçen hafta Ankara ziyareti ardından “Sürpriz gelişmelerin olabileceği” beyanatı belli bir pazarlığın yürütüldüğüne işaret ediyor. Jeffrey-Ankara görüşmelerinin ABD açısından odak noktası, Rusya ise Türkiye için de Kürtler olduğu kuşkusuzdur. ABD-Türkiye pazarlığının bir ayağı İdlib ve Türkiye’nin kontrol ettiği alanlarda Rusya’ya karşı bir ağırlık merkezi oluşturma ise diğer ayağı Kürtler arası görüşmelerde Ankara’yla bağları olan ENSK üzerinden Kuzey ve Doğu Suriye’de yeni bir denge ve uzun vadede yapı oluşturmak olabilir.

ABD daha önce de bu politikayı dillendirdi ve kimi girişimlerde bulundu ancak herhangi bir sonuç çıkmadı. Aynı politikanın yeniden sahnelenmesinden müspet bir sonucun çıkması zayıf ihtimal. Yine de Türkiye’nin dünyada bir şer devleti olarak görülmesi, dünyada tecrit hale gelmesi ve içeride ciddi bir kriz yaşaması ABD gibi dış güçlere Ankara’nın çaresizliğinden faydalanma olanağı sağlıyor. Ancak durum böyle olsa da bu Rusya’nın kuşkularını gidermeye yetmiyor.

ABD’nin petrol bölgelerinde gücünü tahkim etmesi, özerk yönetimle petrol anlaşması, rejime ekonomik yaptırımlar uygulaması ve en nihayetinde Jeffrey’nin söylemiyle “Suriye’yi Rusya için bataklık haline getirme” stratejini Rusya’nın, “ABD Suriye’den çıkmak istemiyor” tezini güçlendiriyor. Rusya’nın Kürtlerle ilişkileri de özü itibarıyla ABD’nin bu stratejisini boşa çıkarmaya dayanıyor.

Rusya her ne kadar Suriye’de en belirleyici aktör olsa da siyasi, idari, ekonomik ve askeri olarak çökmüş ve elinde kalmış bir Suriye’den çıkış yolu arıyor. İran ile İsrail arasında bir savaş alanı olarak ikinci bir Lübnan’a dönüşüyor. Bir an önce çözüm istiyor. Bunun yolu da Kürtleri dahil edeceği bir çözümdür. MSD’yi Moskova’ya davet ederek öncelikle ABD’ye karşı bir denge oluşturuyor. Bunun bir devamı ise Kürtlerle rejim arasında asgari müşterekleri bulmaktır. Böylece ABD’nin dayanacağı herhangi bir politik ve askeri güç bırakmamaktır.

Kuzey ve Doğu Suriye yönetimi denklemin kesişme noktası haline geliyor. Bu durumun sağladığı birçok avantaj var. Aynı şekilde denge siyasetinin neden olduğu handikaplarla da yüz yüze bırakıyor. Özerk yönetimin en önemli avantajı Suriye iç savaşı başladığından beri ortaya koyduğu çözüm modelidir.

Rusya bu politikasında tıkandığı nokta müttefikleri İran ve rejimin iç savaş öncesine dönüş hayalleri oluyor. Bu bağlamda MSD ile Halkın İradesi Partisi Başkanı Kadri Cemil arasında bir mutabakatın oluşturulmasını teşvik etmesi ve MSD’yi resmi olarak davet etmesi aynı zamanda rejime bir mesajdır. Davetin diğer bir mesajı ise kuşkusuz Türkiye’dir. Kürt ve Türk heyetleri eş zamanlı kabul ederek Suriye başta olmak üzere Libya gibi alanlarda görüş ayrılığı içinde olduğu Ankara’ya Kürt kartını göstermiş oluyor.

Kuzey ve Doğu Suriye yönetimi denklemin kesişme noktası haline geliyor. Bu durumun sağladığı birçok avantaj var. Aynı şekilde denge siyasetinin neden olduğu handikaplarla da yüz yüze bırakıyor. Özerk yönetimin en önemli avantajı Suriye iç savaşı başladığından beri ortaya koyduğu çözüm modelidir. Bu model kapsamında bir yandan Kürtler arası diyaloğu, öte yandan Kuzey ve Doğu Suriye halklarıyla birlikteliği sağlaması elini önemli oranda güçlendirecektir. Kürtlerin önündeki en tarihi görev budur. Dış faktörlerin birlik görüşmelerini sabote etmesi, bunun için içeriden bazı güçlere nüfuz etmesi mümkündür. Ancak siyasi maharet de bu engellere rağmen birliği sağlamaktır.

Suriye başarısızlığa uğramış ve çökmüş bir devlettir. Kısa sürede bir çözümün bulunması imkansızdır. Alanda bulunan hiçbir gücün elinde sihirli bir değnek yoktur. Kısa süreli stabil durumlar olsa da Suriye uzun yıllar boyunca küresel ve bölgesel güçler arasında karşılıklı hamlelere, ittifak ve ihtilaflara sahne olacaktır. Zira aynı güçlerin birbiriyle ortaklaşan ve çatışan hedeflerin olduğu, karşıt güçlerin birbirine ihtiyaç duyduğu bir alan. Dolayısıyla kısa vadeli gelişmelerin dışında uzun vadeli stratejiye sahip olan ve avantajları iyi değerlendiren aktörler belirleyici olacaktır.


PAYLAŞ:
    WhatsApp'da Paylaş!   Telegram'da Paylaş!     Yazdır   E-Posta Gönder

Önceki Haber
Covid-19 pandemisinde vaka sayısı 26 milyona dayandı
Sonraki Haber
Şaşmayan pusula