Ana SayfaYazarlarCihan ErbaşÖzgür ülke için Musul ovasına kadar at koşturan Derweş’in sevgisi

Özgür ülke için Musul ovasına kadar at koşturan Derweş’in sevgisi


Cihan Erbaş


Derweş ve Edule’nin hikayesi, Kürt söylencesinde önemli bir aşk ve kahramanlık destanıdır. Derweş ve Edule destanını diğer Kürt destanlarından ayıran en önemli özellik diskurunun aşk ve ülke ikilemine oturtulmasıdır. Bu husus destanın iki kahramanı için temel bir iç gerilim ve muhasebe konusudur. Destan boyunca ikilinin aşk ve ülke sevgisi arasında yaşadığı gelgitler derinlemesine işleniyor.

Kahramanlar iki vazgeçilmez arasında tercih yapmakla yüz yüzedir. Destanın Hurri-Mitannilerden beri Kürtler için önemli bir bölge olan Viranşehir’den Şengal’e uzanan coğrafyada cereyan ediyor. Bu iki yer aynı zamanda Kürtlerin otantik inancı Ezidilik için de önemli iki merkezdir. Politik olarak Kürtlerin merkezi iktidarları önemli oranda dağılmış ve zayıflamıştır. Tarihsel olarak krallık, devlet ve mirlik mekanizmalarından azade gelişen kan bağının önemli olduğu savunma ve siyasi bir birlik olan aşiret federasyonları mevcuttu. Diğer mekanizmalar zayıfladıkça güçlenen aşiret birlikteliği bu dönemde Kürdistan’da iki çatı altında toplanmıştır. Milan (Mila) ve Zilan şeklinde iki aşiret konfederasyonu vardır. 18. yüzyılın başlarında Osmanlı İmparatorluğu Kürtlerin iktidar yapılarını ortadan kaldırmak için bir yandan Arap aşiretlerini kışkırtmakta, öte yandan fiili saldırılar düzenlemektedir.

Milan konfederasyonu ve bağlı aşiretler Viranşehir’den Şengal’e kadar uzanan ovalarda konumlanmıştır. Temir Ağa, konfederasyonun başı ve dönemin en güçlü otoritesidir. Tamamı Kürt Ezidilerden oluşan Şark da Milan Konfederasyonu bünyesinde yer alan aşiretlerdendir. Yiğitliği ve savaşçılığıyla bilinir Şarkiler. Osmanlının kışkırtması ve desteğiyle Arap aşiretleri bir gün Milan Konfederasyonundan vergi ister. Temir Ağa hemen en yakınındaki aşiret olan Şark aşiretinin lideri Evdi Ağa’ya mektup göndererek destek ister. Oluşturulan birlikler Araplarla giriştikleri meydan muharebesini kazanır. Evdi aynı zamanda Temir Ağa’nın kız kardeşi Rahmen’e aşıktır. Buna karşı olan Temir Ağa, Evdi’nin savaşta gösterdiği yiğitlik ve verdiği destekten sonra evlenmelerine izin vereceği sözünü verir.

Şengal’e dönerek evlilik hazırlıkları yapan Evdi, Temir Ağa’nın sözlüsünü başkasıyla evlendirdiği haberini alır. Evdi bir daha Temir Ağa’ya selam vermeyeceğine, hiçbir savaşta yanında yer almayacağına yeminler ederek konfederasyondan ayrıldığını ilan eder. Bunu öğrenen Arap aşiretleri tekrar Mila Konfederasyonu’nun kapısına dayanır. Bu sefer istedikleri vergi değildir. Urfa ovalarının tamamıyla terk edilerek Araplara bırakılmasıdır talep. Bunun için onlarca Arap aşireti birlik olmuş ve savaş için çoktan yola çıkmışlardır. Temir Ağa, konfederasyona bağlı 32 aşiret liderine toplanmaları için haber yollar.

Aşiret liderleri, ileri gelenleri ve savaşçıları Viranşehir’de toplanır. Temir Ağa, Arapların savaş hazırlıkları ve taleplerine ilişkin meclisine bilgi verir. Temir Ağa ayağa kalkar ve şöyle der: “Arapları durdurmazsak tüm topraklarımızı alacaklar. Malımızı mülkümüzü talan edecekler. Gün, geçmiş hataları bahane edip geri durma günü değildir. Gün topraklarımızı savunma günüdür. Şimdi adetimiz olduğu üzere kahve fincanları gezdirilecektir. Kahveyi alan düşmanlarımıza karşı savaşmayı ve birliklerimize komuta etmeyi kabul etmiş olur. Savaştan sonra da o kahraman kızım Edule ile evlenecektir. Bilirsiniz benim erkek çocuğum yok. Varisim Edule’dir. Savaşın komutanı aynı zamanda benim varisim de sayılır.”

Üç gün üç gece kahve gezdirilir ancak kimse fincana dokunmaz. Edule ile evlenmek için talipli olan onca beyden hiçbiri savaşa gitmeyi kabul etmez. Temir Ağa çaresiz Evdi’ye muhtaç kalır yine. Hemen bir mektup göndererek davet eder. Evdi bir gün Şengal’deki divanında otururken bir elçinin Temir Ağa’dan mektup getirdiğini görür. Hemen rûspileriyle (aşiret ileri gelenleri) istişarede bulunur ve şu cevabı verir: “Temir Ağa’ya söyle. Ben artık Şark beyiyim. Mila federasyonuyla bağım yoktur. Ona bir daha selam vermemeye yeminli olduğumu bilmez mi!”

Elçi olumsuz cevapla Şengal’den ayrılarak Viranşehir’e atını sürerken yolda Derwêşê Delal ile karşılaşır.

Edule’yi uzun zamandır sevmekte olan Derweş, elçinin geliş sebebini öğrenir. Fincanı kaldırana Edule’nin verileceğini öğrenince Viranşehir’e gitmeye karar verir. Kararını babasına açıklar ancak Evdi, “Oğlum Temir Ağa yalancıdır. Bana verdiği sözü bilirsin. Gitme derim ama senin ne kadar aşık olduğunu da bilirim. Bu savaş büyük bir savaştır. Gidişi olur ama dönüşü olmaz” der.

Derweş’in kararını değiştirmeyeceğini gören Evdi Ağa ve meclisi savaşa katılmaya karar verir. Derweş ve Şark aşiretinin on bir yiğidi Viranşehir’e doğru yola çıkar. Edule kimsenin kahve fincanını almaya cesaret etmemesi üzerine Evdi Ağa’ya mektup gönderildiğini ve Derweşe Evdi’nin yola çıktığını öğrenir. Derweş’in kahveyi kaldıracağını ve savaşta öleceğini düşünen Edule bunun önüne geçmek ister. Babasından divanda bir konuşma yapmasını ve kahve fincanını birinin kaldırmasını sağlama izni ister.

Temir Ağa kızı Edule’nin isteğini kabul eder. Edule divana çıkarak beylere şöyle seslenir: “Yiğitler, kahramanlar! Gün yiğitlik, şan ve şeref günüdür. Toprağını, ülkesini, varlığını koruma günüdür. Üç gün üç gecedir fincan kahvesi divanın ortasında soğudu. Üç gündür nefes alamaz haldeyiz. Savaşımıza liderlik edecek, kahramanlık gösterecek, kılıcını kuşanacak birini bekliyoruz. Ne yazık ki kafanızı kaldıramaz haldesiniz. Kahve fincanını kaldırmadığınız sürece başınızı da kaldıramazsınız. Kahve fincanını kaldırması için Şengal’e Derweşe Evdi’ye mektup yollandı. Bu Milanların savaşı, Şarkilerin değildir. Aranızda bir kahramanın bu fincanı kaldırmasını isterim.”

Divan sessizliğe bürünür. Kahve fincanını alan olmaz. Edule öfkelenir ve devam eder: “Derweş gelecek ve Milan haremi karşısında kahveyi kaldıracaktır. Kaldırın başınızı ve alın şu kanlı kahvenizi. En azından onurunuzu kurtarın. Derweş’in yolu uzun ve dumanlıdır. Gelene kadar Araplar namusunuzu çoktan sizden alır.”

Edule’nin tüm ağır konuşma ve tahriklerine rağmen kahve fincanı kaldırılmaz. O anda Derweş ve 11 süvarisi divanın önünde belirir. Derweş divana girer girmez üç gün üç gecedir divanın ortasında duran kahve fincanından içer. Komutanlık sıfatıyla savaşçılara hazırlanma emri verir ve en önde olarak atlarını Urfa ovalarına sürer. Herkes yüreği ağzında savaş alanından gelecek haberleri beklerken günlerce kanlı bir meydan muharebesi yaşanır. Ova savaşçıların cenazeleriyle dolar, adeta bir kan gölüne döner. Nihayette Araplar verdikleri kayıplardan sonra geri çekilir ve savaş sona erer. Ancak Derweş düşmanın peşini bırakmaz Musul ovasına kadar kovalar. Dengbejlerin deyimiyle, ‘yüzlerce eli kınalı gelinin yüreğine kor ateşler düşürür’. Ancak Derweş’in bilmediği, hesaba katmadığı bir düşman sonu olacaktır. Atını dolu dizgin ovaya sürdüğü bir esnada atının ayağı köstebek yuvasına saplanır. Devrilen atın altında kalarak Edule’ye sevdalı yüreğini koruyan göğüs kafesi parçalanır.

Derweş ağır bir şekilde yaralanır. Yerinden dahi kıpırdatılamaz. Kara haber tez yayılır. Derweş savaşı kazanmıştır, düşmanı topraklarından sürmüştür ancak 11 süvarinin başı geri dönmemiştir. Edule haberi alır almaz atına atlar ve Musul ovasına sürer. Karşılaştığı herkese sevdiğini şu tarif eşliğinde sorar: “Delalımın (yakışıklımın) nişanesi bellidir. Elbisesi ipekten, omuz zırhı davudidir. Sırtında agani abası, göğsünde zırhlı gözlüğü, belinde Acem kemeri vardır. Üzerinde felemin şalvarı, ayakkabısı Hemedan malı, kefiyesi Halep kumaşındandır. Delalımın bıyıkları kızıldır Kirmanşah kınasıyla yakılmış, yanakları nar gibidir. Kalkanı Amed malı püskülleri Edule’nin örükleriyle süslenmiştir. Söyle Delalım nerededir?”

Süvarinin teki Edule’nin tarifine uyanın kim olduğunu bilir. Yanı başında savaşmış, kılıç sallamıştır. Edule’ye seslenerek şöyle der: “Senin bahsettiğin yiğitler yiğidi, düşmanın korkulu rüyası, dağları sallayan naraların sahibi, kanlı fincanı kaldıran Evdi’nin oğlu Derweşe Delal’dır. Urfa’dan Musul’a ovaları kana bulayan, eli kanlı gelinleri dul bırakandır. Köstebek delikleriyle dolu bir topraktan geçerken atının ayağı kırılmış, at onu sırtından atmış ve göğüs kafesi kırılmış. Git Musul ovasında onu sağ olarak gör.”

Edule, Musul ovasına ulaştığında Derweş’i ölüm döşeğinde bulur ve şu ağıtı yakar: “Delal kalk! Boyum posum incedir. Senin için büküldü, alnım aktır, sana açıktır. Kaşlarım incedir, kirpiklerim karadır, gözlerim alacadır ve senin için sürmelidir… Ben şarklı Evdi’nin kına bıyıklı oğluna layığım.”

Destan başlangıç itibarıyla bir aşk destanı olsa da netice itibarıyla bir kahramanlık destanına dönüşüyor. Edule canına kıymıyor. Geri kalan hayatını Derweş’i anlatmaya adıyor. Ölümü değil yaşamı tercih ediyor. Ama yaratılan değerleri anlatmaya, korumaya ve büyütmeye adanmış bir yaşam. Derweş son nefesini verirken de Edule şu sözü veriyor: “Dağlara çıkıp haykıracağım Delal, tüm çobanların kavallarıyla sesleneceğim Delal, sadece süvarilerin gelini olacağım Delal.”

Yoğun metaforlar kullanılarak Kürt coğrafyası Derweş’in bedeninde tarif ediliyor. Hemedan’dan Kirmanşah’a, Erzincan’dan Amed’e, Musul’a kadar her şehirden bir sembolle Derweş’in tarifini yapıyor. Böylece Derweş ve Edule destanının geri kalanında bütünleşmiş bir ülke olarak karşımıza çıkıyor. Destanın başında kahramanların karşı karşıya kaldığı aşk ve toprak sevgisi gibi duran ikilem, bir ikilemden çıkarak bütünlük kazanıyor. Edule sevgisini toprağını savunana adarken, bundan geri durana karşı adeta bir silah gibi kullanıyor. Kahve fincanını orta yerde bırakan düzene ve düzenin başarıya, umuda ve zafere olan inançsızlığını keskin bir dille eleştiriyor. Bunu yaparken toplumun özlem duyduğu yiğitlik, mertlik ve onur gibi toplumsal değerlere vurgu yaparak başarıya inancını yitirmiş erkeği teşvik etmeye ve belki son bir umutla mücadele azmi aşılamaya çalışıyor.

Dengbejlerin stranlarından bugüne aktarılan Derweşe Evdi destanından bir kesit:

Delalê min way delal, delalê min way delal, delalê min way delal, way delal, way delal

Wez nemînim, Wez nemînim, Wez nemînim lo lo Derwêşo

Dewrêşê li dilê min sîwar bû, li derê mala bavê min peya bû

Dewrêşê li dilê min rebenê sîwar bû, li derê mala bavê min wê porkurê peya bû

 

Ey Delal’ım ey Delal’ım, ey Delal’ım, Ey Delal’ım Delal

Vay Ben öleyim, ben öleyim, ben öleyim ey Derweşo

Gönlümün süvarisi Derweş’i, babamın divanının önünde atından indi

Gönlümün sahibi yiğit süvari, ben garibin babasının evinin önünde indi

 

Xwedê xera bike destê min ji agirê cixarê, fîncana hatin û çûyina mêvana xalî nebû

Min dît keçika cînara xeberê ne bixêrê ji min re dihanî vax

Digo: lê lê porkurê ma tu nizanî Dewrêşe dilê te xeyîdî, ber bi mal bû

Ewê gavê çavên min mîna taviya berf û baranê ji hesira xalî nebû, ez nemînim.

Wez nemînim, Wez nemînim, Wez nemînim lo lo delalo wax…

 

Misafirlerin geliş gidişinden, sahipsiz kalası kahve fincanlarından fırsat bulamadım

Gönlümün sahibi Derweş’in gelişini fark etmedim, komşumuzun kızı kara haberi verdi

Ey bahtsız bilmez misin gönlümün sahibi Derweş dargın halde divana yöneldi

O anda gözlerimde sağanak halinde yaşlar aktı

Vay ben öleyim, vay ben öleyim, vay ben öleyim delal

 

Delalê min way delal, delalê min way delal, delalê min way delal, way delal, way delal

Wez nemînim, Wez nemînim, Wez nemînim lo lo dewrêşo

Dewrêşo lo, were mala bavê min mêvanî,

Dewrêşo berxo, were mala bavê min porkurê mêvanî,

Ezê ji Dewrêşê dilê xwe re dayînim kulavekî sor yê Xorasanê

Ezê ji Dewrêşê dilê xwe re serjê bikim miha sora ser beranî

Gava kalê bavê min û pîra dayîka min gotin: lê lê porkurê kanî miha sora ser beranî ax

Ezê bibêjim korbûno şivanê me lawikê xelkê bû, şev bû tarî bû ba bû baran bû, ji çolê nehanî gura xwarî

Wez nemînim, Wez nemînim, Wez nemînim lo lo delalo wax…

 

Ey Delal’ım ey Delal’ım, ey Delal’ım, Ey Delal’ım Delal

Vay ben öleyim, ben öleyim, ben öleyim ey Derweşo

Ey Derweş gel babamın evine misafir ol

Yiğit Derweş gel de ben garibin babasının evine misafir ol

Gönlümün Derweşi’ne Horosan yapımı kilimi sereceğim

Gönlümün Derweşi’ne körpe kırmızı koyunu keseceğim

Eğer sorarlarsa nerede körpe kırmızı koyun

Derim ki çobanımız elin oğlu, yabancıydı, koyunu çölde bıraktı, gece karanlığında kurtlar kaptı

Vay ben öleyim, vay ben öleyim Delalo

 

Delalê min way delal, delalê min way delal, delalê min way delal, way delal, way delal

Wez nemînim, Wez nemînim, Wez nemînim lo lo dewrêşo

Dewrêşo berxo ne bi hatinê qet ne bi çûyînê,

Dewrêşo lo ne bi hatinê qet ne bi çûyinê ax

Dewrêşo berxo heft birayê min hene li ber kuştinê,

kalê bavê min û pîra dayîka min ser teneşoyê li ber şûştinê wax

Gava çavên min porkurê bi çavên derwêşê Evdî kinê kalî mêra diketî ji min wekirî temamî sax e li heyata vê dinê

Wez nemînim, Wez nemînim, Wez nemînim lo lo delalo wax…

 

Ey Delal’ım ey Delal’ım, ey Delal’ım, ey Delal’ım Delal

Vay ben öleyim, ben öleyim, ben öleyim ey Derweşo

Derweşim, yiğidim ne gelişine ne de gidişine

Gönlümün sahibi ne gelişine ne de gidişine

Derweş yiğidim yedi kardeşim var ölmek üzere

İhtiyar babam, yaşlı anam teneşirde yıkanmak üzere

Gözüm Derweşe Evdi’yi, yiğitlerin yiğidini gördüğünde sanki hepsi sağ ve hayattaymış gibiyim

Vay ben öleyim vay ben öleyim vay ben öleyim


  Metran İsa’nın ortak yaşam için kanat gerdiği Kürt ve Ermeni aşıklar
  Hesen Evdale ırmağında çağlayan aşıklar: Heso û Nazê
  İrade ile tutkunun savaşı: Zembilfıroş destanı
  Cembeliyê Mîrê Hekkarî û Binevşa Narîn Destanı

PAYLAŞ:
    WhatsApp'da Paylaş!   Telegram'da Paylaş!     Yazdır   E-Posta Gönder

Önceki Haber
Mank'ten Nomadland'e: The Playlist’e göre 2020’nin en iyi 25 filmi
Sonraki Haber
Covid-19: Pandemide vaka sayısı 76 milyonu aştı