Ana SayfaKitapFrancisco Casavella’nın Türkçedeki ilk romanı: “Eğlencelerin Sırrı”

Francisco Casavella’nın Türkçedeki ilk romanı: “Eğlencelerin Sırrı”

HABER MERKEZİ – Çevirisini Roza Hakmen’in yaptığı Francisco Casavella’nın Türkçedeki ilk romanı “Eğlencelerin Sırrı”, yaklaşık kırk yıl süren Franco diktatörlüğünün ardından gelen geçiş döneminde, 1980’ler İspanyası’nda geçiyor. Metis etiketiyle yayımlanan kitapta, siyasi hesaplaşmasını yapmak yerine geçmişini unutmaya çalışan, hızla ‘modern dünya’ya yetişmek isteyen toplumun savruluşlarına on beş yaşındaki bir gencin gözünden tanık oluyoruz. Yayınevi tarafından erişime açılan romanın bir bölümünü* paylaşıyoruz.


Francisco Casavella**


Acayiplikte iddialıyım. Niçini, nedeni, neredesi belli olmayanım. Siniri patlak kafadan çatlağım. Ortalıkta kafasında huniyle dolaşanlardan değilim. Şu oyun salonlarında gördüğünüz, ağzını oğlanların kulağına yapıştırıp Fanta ısmarlayayım diyen, oğlanların da, “Ne Fanta’sı, Cota 49 mobilet isterim, yoksa güvenliği çağırırım!” diye bağırdığı acayip moruklardan değilim. O oğlanlar gibi de değilim; artık benim de yaşım var çünkü, ama öyle çok da yaşlı değilim. Benimki özel görevle Dünya’ya gönderilmiş Marslı acayipliği; bütün gün ortalıkta kendini gizleyerek dolaşır, herkes ona bakar, Marslı niye baktıklarını anlamaz, meğer yeşil olduğu için bakıyorlarmış. Tilt oynayan inek nasıl acayipse öyle acayibim. Boşuna söylemiyorum, çünkü inekten anlarım, tiltin de kralıyım. Ayrıca bu acayiplik mevzuunda çok acayip bazı acayipler çıktı karşıma, o yüzden karşılaştırma yapma imkânım var.

Avcı Cosme’yi tanımıştım mesela; tilkiye ateş ederken çifte patlamış, sağ elinin üç parmağını koparmıştı; o günden sonra artık ne zaman gece bir ses duyacak olsa elinde bıçak kapının önüne çıkar, sesi kısılıncaya kadar bağırırdı. “A tilki! A tilki!” Köy ahalisi uzaktan sesini duyar, duyduğunda da, mesela bizim evde, mutfakta, aslında kendisi de acayip olan bizim aileden biri başını tabağından ağır ağır kaldırır, sonra da kaşları havaya kalkardı. Aynı aile üyesi, ardından, bir parmağı “Benim krallığım bu dünyadan değildir” gibisinden yukarıyı işaret ederek, alçak sesle, “Avcı Cosme…” derdi. Bunun üzerine ailecek, hepimiz aynı anda, kararlaştırmış gibi yere tükürürdük mutfakta. Bizim aile yere tükürürdü, çünkü Avcı Cosme bir keresinde babamın kuzinlerinden birine bir şey yapmıştı; Ramoncuk’tu o şeyin adı, bu Ramoncuk da epey acayipti, çünkü bütün gün ağaçlara tırmanır, “gulu-gulu” diye kibirli şahinleri taklit ettiğini zannederdi gariban; sonunda bir gün avcının biri, başkası da olabilirdi gerçi, ama bizzat Avcı Cosme miydi, değil miydi, bir laflar dolaşmakla birlikte hâlâ bilinmez, ağaca ateş edince Ramoncuk vurulmaktan kıl payı kurtuldu; bunun üzerine Ramoncuk ağaçtan inip domuz ahırına girdi ve bu yeni hayatın daha rahat olacağını, yani iyi bir pozisyon olacağını düşünerek domuzları taklit etmeye koyuldu; çok geçmeden birtakım adamlar gelip onu çok beğeneceği, çarşafların her gün değiştiği bir yere götüreceklerini söylediler ve aldılar götürdüler. “Fikfik var mı peki?” “Yok, Ramoncuk, fikfik filan yok, hadi sakin ol, bin triportöre…”

Tanıdığım acayipler… Fusco de Curros vardı, her Pazar sarhoş olur, kendini görünmez zanneder, çırılçıplak soyunup köyün erkeklerinin kuka oynadığı düzlüğe gider, başlardı bağırmaya: “Aptallar! Görünmez adamım ben, göremezsiniz beni! Korktunuz, değil mi?” Adamlar da bir olup Fusco de Curros’u görmüyormuş gibi yaparlardı; Fusco de Curros tekmeler atıp kafalarından berelerini çıkarsa da, topu atacak olanın önüne atlayıp maymunluk etse de açık vermezlerdi. Sonra Fusco de Curros bir kestane ağacının altında sızıp kalır, uyandığında çıplak olduğunu görür, hiçbir şeyi hatırlamaz, başlardı koşmaya; herkes de “Fusco, ne yapıyorsun öyle çırılçıplak?” diye bağırırdı. Ben gülmekten bir hal olurdum, Fusco de Curros’u görmüyormuş numarası yapıp sonra da uyandığında çıkışmak bayağı eğlenceliydi.

Peki ya acayip kadınlar, mı diyorsunuz? Onlardan da var. Chenta var mesela, onu anlatırım daha. Şimdi şu kadarını söyleyeyim, Chenta acayip kafasıyla havai fişekleri havaya fırlatmayı hem manasız hem sıkıcı bulur, elbette yanar halde, bahçesinde mangal yapan insanlara fırlatmayı tercih ederdi. Chenta’ya bir mim koyun.


*Açılış bölümünden, Acayibim ben, s. 11-12
**Francisco Garcia Hortelano, 1963 yılında Barcelona’da doğdu. Barcelona Üniversitesi’ndeki felsefe ve edebiyat eğitimini yarıda bıraktı. Bir süre bir bankada çalıştı. 1980’li yıllarda çeşitli dergilere sinema ve müzik eleştirileri, daha sonra da El País ve El Mundo gazetelerine edebiyat ve sinema eleştirileri yazdı. 27 yaşında yayımladığı ilk romanı “El triunfo” ile Tigre Juan Ödülü’nü aldı. Ardından “Quédate” (1993), “Un enano español se suicida en Las Vegas” (1997), “El secreto de las fiestas” (1997) ve İspanya’daki Franco diktatörlüğünün ardından yaşanan geçiş dönemini anlattığı üçlemesi “El día del Watusi” (2003) yayımlandı. Son romanı “Lo que sé de los vampiros” ile 2008 Nadal Ödülü’nü kazanan Casavella, aynı yıl hayatını kaybetti.



Önceki Haber
5 gündür haber alınamıyor: Gökhan Güneş nerede?
Sonraki Haber
Uğur Mumcu'nun öldürülüşünün üzerinden 28 yıl geçti