Ana SayfaKültür-SanatAnadili Kadınları: ‘Dilin taşıyıcısı anne’ rolü dışına çıkıyoruz

Anadili Kadınları: ‘Dilin taşıyıcısı anne’ rolü dışına çıkıyoruz

HABER MERKEZİ – Bugün, 21 Şubat Dünya Anadili Günü. Anadili Kadınları’nın oluşum süreci, neden böyle bir ağa ihtiyaç duyulduğu ve bize ne anlatmak istediklerini Ferda Önen’den dinledik, ardından yolları bu oluşumda kesişen çeşitli dil gruplarından kadınlara mikrofonumuzu uzattık. Sözü onlara bırakıyoruz.


Söyleşi: Marta Sömek


Anadili Kadınları nasıl oluştu, sürecin gelişimi nasıl oldu?

Başlarken, Anadili Kadınları’nın oluşumuna yol açan iki önemli ağdan bahsetmekte fayda var. Birincisi Eylül 2019’da Dersim, Pertek’te farklı dillerden 20 sivil toplum aktörünün katılımıyla gerçekleşen toplantı ile çalışmalarına başlayan Dil Hakları İzleme, Belgeleme ve Raporlama Ağı (DHİBRA). Diğeri ise Ocak 2020’de Diyarbakır’da 300 aktörün katılımıyla kuruluşunu ilan eden Kürt Dil ve Kültür Ağı (Tora Ziman û Çanda Kurdî – TOR). TOR’un ilanından hemen sonra Şubat 2020’de Kürt kadınların çağrısı bu ortak hayallerle bir arada yürüyeceğimiz yolun başlangıcı oldu.

Kaderin kırmızı ipi yani farklı anadillerimizdi bizi bir araya getiren. Kadınlar elden ele uzatarak o ipi öyle bir genişlettiler ki çok kısa bir süre içerisinde Abhazca, Arapça, Adigece, Boşnakça, Ermenice, Gürcüce, Hemşince, Kurmanci, Lazca, Pomakça, Rumca, Süryanize, Zazaca gibi farklı dil gruplarından bizi biraraya getirdi. Farklı mitolojilere göre insanların ayak bilekleri veya serçe parmaklarına bağlanan bu ipler sayesinde kaderleri birleşirmiş. Bu ip esner, kördüğüm olur fakat asla kopmazmış. Anadili Kadınları’nı nasıl ifade edeceğimizi tartıştığımız bir toplantıda ortaya atılan bu metafor, grubun bir araya geliş hikayesinin de özeti gibi oldu. İlk çağrının üzerinden neredeyse bir yıl geçti ve 40 kadına ulaşan grubumuz, kadına has bir renkle yoluna devam ediyor.

İlk çağrı, Nisan 2020’de bir kadın dil çalıştayı düzenlemek ve orada tartışılan konuların sonunda bir rapor çıkartmayı amaçlıyordu. Bu çalıştaydan sonra kadın dil grubu olarak yola nasıl devam edeceğimiz de tartışılacaktı. Yapılacak çalıştayda genel olarak, egemen dil politikaları, asimilasyon, dillerin yaşatılması ve aktarımı için ortak mücadele yolları, toplumsal cinsiyet, dil, anadilinde eğitim ve kültür-sanat gibi başlıklar altında anadili mücadelesinde yer alan farklı dilden kadınların birbirini tanımaları ve ortak sorunların konuşulmasını amaçlamıştık.

Ancak Mart 2020’de dünyayı ve bizi etki altına alan Covid-19 dalgası sebebiyle 6-7 kişiyle başlayan ilk hazırlık toplantısından sonra yaklaşık 30 kadına ulaşan grubun çalışmalarının devam etmesine engel oldu. Birbirini fiziki olarak hiç görmeyen kadınlar, bir iletişim grubundan kendi dillerinde selamlaşmalar, şarkılar ve hikayelerle tanışmaya başladı. Bu sürede gruba katılımlar da devam etti. Her sabah “Günaydın Anadili Kadınları” diye mesaj atan bir arkadaşımızın ifadesi hiç tereddütsüz bizi tanımlayan ismimizi ortaya çıkarttı. Kendimize “Anadili Kadınları” adını verdik ve kısa süre içinde 40 kişiye ulaştık.

Bir süre sonra artık yazışmayla yetinemez olduk. Birbirini çevrimiçi de olsa görme ve beraber bir şeyler yapma ihtiyacı ağır bastı. 4 ay kadar önce ilk çevrimiçi buluşmamızı yaparak tanışma sürecini başlattık. Bu toplantıda çalıştay fikrini orta vadeye bırakarak birbirimizi tanımaya, kadın rengiyle bir arada durmanın yöntemlerini tartışmaya, ortak soru ve sorunlarımızı aramaya karar verdik.

Daha çok konuşmak, birbirimizi yani diğer dil gruplarını ve kadınları anlama ihtiyacı ve heyecanı çok belirleyiciydi. Hakikaten, kadın renginin farkı burada kendini belli etti. Bazen 20 kişi buluştuk bazen de 4 kişi olduk. Bolca dertleştik, telaşla birlikte yapacağımız işleri konuştuk, her yeni gelenle yeniden tanışmaya giriştik. Herkesin kendince, enerjisiyle ve gücüyle çalışmalara dahil olduğu esnek bir yapılanmayız. Kendimizi didaktik bir şekilde tanımlamak gibi bir derdimiz olmadı. Bu yola koyulduk ve yol bizi nereye götürecek hep birlikte bakalım dedik.

Böyle bir ağa ihtiyaç duyulmasının sebeplerinden bahsedebilir misiniz?

Karma dil mücadelesinde bulunan neredeyse her kadın, alanın erkek egemen görünümünden muzdaripti. Dil hakları özellikle dil bilim çalışmalarıyla sınırlı tutuluyor ve her yerde konuşan, “çok bilen” erkek aktörler oluyordu. Halbuki anadili mücadelesinde dil çalışmalarının yanı sıra evde başlayarak okulda, sokakta ve hayatın her alanında devam eden muazzam bir döngü var. Ve tüm bu alanlarda görünmeyen birçok kadın aktör yer alıyor. Zenginliğimiz, araştırmacı, müzisyen, öğretmen, medya çalışanı, psikolog, sivil toplum aktivisti, siyasetçi gibi yaşamın her alanından, anadilini bilen, bilmeyen tüm kadınlara açık bir yapı olmamızdan geliyor.

Hasılı, ilk karşımıza çıkan ihtiyaç anadili mücadelesinde farklı alanlardan kadınları bir araya getirmekti. Toplumsal cinsiyet rollerinden arınmış, eşitlikçi ve özgürlükçü bir bakışla kadının bu mücadelede “dilin taşıyıcısı anne” rolü dışında varlığını göstermek, azınlık/baskı altındaki dil grubundan kadınların ortak sorunlarını ve mücadele yollarını tartışmak daha pratik bir ihtiyacı adresliyor.

Kimliklerin, dillerin baskı altına alındığı, herkesin kendi kimliğinde kompartımanlara sıkıştığı bu zorlu siyasi iklimde farklı dillerden kadınların yan yana gelmesinin, eril savaş diline karşı barışın sesini yükseltmek için de önemli bir potansiyel barındırdığını düşünüyorum. Ayrıca, farklı anadillerinin deneyim paylaşımı, benzer konularda işbirliği yapılması ve her türlü dayanışma alanına açık olması da önemli.

Anadili Kadınları bize ne anlatmak istiyor?

Dil çalıştayını daha ileri bir tarihe erteledikten sonra önümüze anadili mücadelesinde kadınların sesini duyurmak ve birlikte üretmek için üç önemli günden oluşan bir çalışma takvimi koyduk; 25 Kasım, 21 Şubat ve 8 Mart. 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü’nde ilk mesajımızı yazılı bir metin ve kısa bir videoyla yaygınlaştırdık. Mesajımızda, anadilinde tercüman hizmeti verilmediği için uğradığı şiddeti karakolda anlatamayan ve sonrasında katledilen Fatma Altınmakas’ın çığlığı olduk. Kendi dillerimizde “Anadili Yaşatır, İstanbul Sözleşmesi Yaşatır” diye seslendik.

21 Şubat Dünya Anadili vesilesiyle birçok medya kanalında yazılı, görsel ve işitsel yöntemlerle bu coğrafyada yaşayan kadınların kendi anadilleriyle hikayelerini anlatıyoruz. Her gün sosyal medya kanallarımızdan farklı bir dilde kadın sanatçıların şarkılarını hikayeleriyle birlikte paylaşıyoruz. Her gün başka bir dilde selam veriyoruz.

Ne mi anlatmak istiyoruz? Egemen ulusun tanımladığı resmi dil dışında bu topraklarda azınlık/baskı altında olan birçok farklı anadili konuşuluyor. Bu dillerin büyük bir kısmı kaybolma tehlikesiyle karşı karşıya. Bizler, bu topraklarda yan yana yaşamanın garantisi, farklı dil ve kültür grubundan kadınlar olarak herkesin kendi anadiliyle ve dilediği gibi yaşamasını istiyoruz. Bunu sağlamak için de yaşamın her alanında bir arada durmanın ve ortak mücadelenin önemine inanıyoruz. Bu alanda diyecek bir sözü, eyleyecek bir şeyi olan bütün kadınları yanımızda görmek isteriz. Meselemizi kendine dert edinen bütün kadınları ortak sesimizi duyurmak için Anadili Kadınları sosyal medya hesaplarından (Twitter, YouTube) dayanışmaya ve yaygınlaştırmaya çağırıyoruz.

Kadınların Anadili Günü mesajları

Kürt kimliği ile dil çalışmaları yürüten Rozerin:

“Coğrafya kaderdir” sözü İbn Haldunʼa aittir. Nerede doğarsan oranın kirine, çer çöpüne batar, oranın suyuyla yıkanır, güneşiyle kavrulursun ve oranın iklimi biçimlendirir geleceğini. Öyle bir iklim, öyle bir coğrafya ki nerden geldiğini haykırır, bağırır çağırır, duymazdan ve görmezden gelemezsin. Anadil insanın gerçeği ve görmezden gelemeyeceği hakikatidir. Anadil benim için nefes, ekmek ve su kadar önemli. Oksijen tüpüyle ne kadar yaşayabilir ki bir insan? Kendi oksijeni yanı başındayken neden oksijen tüpüne ihtiyaç duysun. Kendi tarihimi, kültürümü, dilimi yaşayamayacaksam neden insani vasıflara sahibim diyeyim ki. Mesele insan olabilmekteyse, o zaman insanca yaşam için anadil diyeyim.

21 Şubat Dünya Anadili Günü’nde, anadilinize, kendinize, tarihinize ve kültürünüze sahip çıkmanızı diliyorum. Son sözümüz muhtemelen bütün haklara sahip olana kadar hiç bitmeyecek. Kazanmadan son söz söylemek yok. Anadili Kadınları’nın amacını anlatabilmek, kadınları, toplumun her kesimini etkileyebilmek, düşüncelerine ortak olabilmek, güzel bir söz söylemekten daha etkili olur benim için. ‘En iyi söz, adanmış bir yaşam ister’ der bilge, 21 Şubat Dünya Anadili Günü’nde, anadilinize, kendinize, tarihinize ve kültürünüze sahip çıkmanızı diliyorum.

Umudumuz ve geleceğimiz, özümüz ve varoluşumuz anadilimizde saklı. İnsan olarak arayışımız, sorgulamamız, yaşamımız kendi özümüzde, kendi içimizde. Kendi yolculuğumuz başladığı anda var oluyoruz. Tek bir gün değil her günü kendimize ve varoluşumuza armağan edelim. Anadil günümüz kutlu olsun. Can-ı canda bir olalım.

Süryani siyasetçi ve dil hakları üzerine çalışmalar yürüten Februniye Akyol:

Anadili insanın kimliğidir, kişi kimliğinin farkına varabilmesi için anadilini biliyor olması gerekiyor. Ne yazık ki günümüzde Süryanilerin birçoğu anadilinden mahrum bırakıldı. Çok istekliler, kimliklerini biliyorlar ama Süryaniceyi bilmedikleri için yaşatamıyorlar, bu çok büyük bir kayıp. Anadili benim için kimliktir, anadilimi kaybedersem kimliğimi kaybetmiş olurum. Şu anda çocuklarımı kimliksiz yetiştirmek istemediğim için Süryaniceyi öğretirken büyük bir çaba harcıyorum ve zorlanıyorum çünkü egemen olan farklı bir dil var ve sadece ev içerisinde konuşulan bir Süryanice hemen unutulabiliyor veya zihinleri kolay bir dile kayabiliyor… Dilimi ve kültürümü yaşatabilmek için anadilde eğitim hakkı istiyorum.

Çiğdem Kılıçgün:

Aidiyet ve güven hissini ancak kendi anadilimde (Zazaca) bulabiliyorum… Dil toplumsallık açısından çok yapıcı ve inşa edici bir faktör. Bugünün dilsel, kültürel, düşünsel yaratımları, yok sayılan anadillerin üzerine inşa edilmiştir ve oradan beslenip gelişmiştir. Dolayısıyla her yok olan dil, sadece geçmişe dönük değil aynı zamanda bugüne ve geleceğe de dönük inkar demektir. Çokluğun ve zenginliğin en toplumsal dinamiği dillerimizdir ve her dilin taşıdığı miras hepimizin mirasıdır. Bu bilgi ve tecrübe ile anadilimizde konuşalım, çok konuşalım.

Duygu Doğan:

Benim tek derdim benden sonraki kuşakların da Pomaklık, Pomakça ve babaanne kokularının farkındalığıyla büyümeleri. Keşke elimden gelse de Pomakçayı öğretebilecek kadar yeterli donanıma sahip olabilsem. Umut ediyorum ki dünya üzerinde hiçbir çocuk, nesil, kuşak geçmiş zamanlarda halkların yaşadığı sorunları bir daha yaşamasın. Ve bütün dünya halklarının Dünya Anadili Günü’nü kutluyorum.




Önceki Haber
Soylu hedef gösterdi, başsavcılık soruşturma başlattı: HDP'li vekilden 'Gare' yanıtı
Sonraki Haber
Nepal'in yakın tarihinin bir rehberi: “Silah ve Seçim Sandığı”