Ana SayfaBilim ve Teknoloji‘Bilimde Kadınlar ve Kız Çocukları Günü’ kutlu olsun!

‘Bilimde Kadınlar ve Kız Çocukları Günü’ kutlu olsun!

HABER MERKEZİ – Güncel bilimsel gelişmelere ve bilim tarihine mercek tuttuğumuz “Karınca’nın Gözünden Bilim”de bu hafta 11 Şubat Uluslararası Bilimde Kadın ve Kız Çocukları Günü dolayısıyla bilim camiasındaki kadınların ve bu yolda olan kız çocuklarının maruz bırakıldıkları ayrımcılığa dikkatinizi çekmeyi amaçlıyoruz.


Mehmet Ali Döke*


Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu’nun 22 Aralık 2015’te aldığı kararlar dahilinde her yıl 11 Şubat günü Uluslararası Bilimde Kadın ve Kız Çocukları Günü olarak kutlanmaya başlandı. BM kararında belirtilen ayrıntılara göre, üye ülkelerdeki kurum, kuruluş ve şirketler bu günü “uygun biçimde” kutlamaya davet ediliyor. “Uygunu nasıl bilemedik” diyebilecekler için de ayrıntı olarak “kadınların ve kız çocuklarının bilimde öğrenim, eğitim, iş hayatı ve karar alma süreçlerine tam ve eşit katılımını teşvik etmek, kadınlara karşı eğitim ve iş hayatı da dahil her alandaki bütün ayrımcılıkları ortadan kaldırmak ve yasal, ekonomik, toplumsal ve kültürel engelleri ortadan kaldırmaya yönelik eğitsel ve farkındalık yaratıcı etkinlikler yoluyla” diye eklemiş BM.

Okurlar belki hatırlayacaktır, 2020’deki öne çıkan bilimsel haberlerden biri de bilim Nobel Ödülleri’nde kadınların daha önce hiç olmadığı kadar öne çıkmasıydı. Bununla beraber, kadınların bilime katılımının halen her aşamada zorluklarla karşılaştığı ve cinsiyetçi tutumlar beraberinde sistemik engellerin etkisi ile halen bilimin erkek egemen bir insan uğraşısı olduğunu da daha önce burada işlemiştik. Daha gidecek çok yolumuz var. Yine de ulusal ve uluslararası kuruluşların nihayet konuya eğiliyor olması, çok uzun bir süredir insanlığın yarısının – yalnızca cinsiyet üzerinden – bilimsel uğraşa erişiminin kısıtlanmış olmasından doğan hasarı bir anda silip atmıyor.

Bilimin bir ‘erkek uğraşı’ olarak sunulmasının toplumsal düzeyde kabulü ve bunun nesilden nesile öğretilerek sürdürülmesi önemli bir sorun. Eğer hayatınızda kendi ya da belki yakın akraba veya dostlarınızın küçük çocukları mevcutsa ve onları gözleme imkânı buluyorsanız siz de fark etmiş olabilirsiniz: Kız ve oğlan çocuklarının içine doğdukları dünya ve evrene dair merakları özünde birbirinden farklı değil. “Gözlem beni kesmez, veri isterim” diyecekler için insanların doğuştan toplumsal cinsiyet temelli bilimsel yetenek farkları olduğu yönündeki inancı sınayıp tersi yönde kanıt sunan çok sayıda makaleyi bilimsel literatürde – özellikle de yazarların tamamının erkek olduğu dönemleri atlattıktan sonra basılmış yayınlarda – bulmak bir Google araması kadar yakın. Buna rağmen bu köhne inancı toplumdan kazımak oldukça zor.

Bir erkek olarak bu konuda kendi deneyimlerimi paylaşma şansım yok. Olsa olsa kendi yaptığım yanlışları ve kadınların bilimdeki yerini kabullenme bakımından kendi eksiklerimi anlatabilirim. Zira en “aydınlanmış” erkek bile bu olumsuz tutumlara kendini kaptırabiliyor bazen. Benim itiraflarımı şimdilik rafa kaldırıp gelin ülkemizden çıkmış, son derece başarılı genç bilim kadını Melike Dönertaş’ın sosyal medyada paylaştığı deneyimlerini ve düşüncelerini okuyalım. Doktora çalışmalarını yaşlanma ve yaşla ilişkili hastalıkların hesaplamalı biyoloji ile incelenmesi üzerine Cambridge Üniversitesi’nde 2020’de tamamlamış olan Dr. Dönertaş, şimdi de Avrupa Biyoenformatik Enstitüsü’nde doktora sonrası araştırmacı olarak moleküler ve klinik verileri inceleyerek yaşlanmayı geciktirici ilaçların keşfi yönünde çalışmalar sürdürüyor.

Dr. Dönertaş’ın çocukluğundan hatırladıkları, bilime merak salan bir kız çocuğunun çekirdek ailede desteklense bile toplumsal olarak hevesini kırmak için adeta bilinçli bir çabanın varlığına ışık tutuyor:

Küçükken ailemden hep destek gördüm ama başkalarına ‘bilim adamı olucam’ dediğimde (evet bilim adamı diyordum 🤦🏻‍♀️), ‘yok kız bilim adamıyla evlenirsin’ demişti ismini bile hatırlamadığım bir teyze. Ailemden artık görüşmediğim bir şahıs da ‘okuyan kadınlar çok bilmiş olur kocan boşar’ demişti. Ama hayatımı etkileyen bir zihniyet de yoktu. Aksine, ailemde örnek alacak bir akademisyen/mühendis olmasa da her şeyi yapabileceğine inandığım, iş hayatı ile iç içe bir annem vardı.”

Hesaplamalı çalışmayan bir biyolog olarak benim için aşırı matematiksel ve teknik bir alanda ilerleyen Dr. Dönertaş’ın etrafındaki pek okumuş erkeklerden duyduğu şeyler ise benzer bir eğitim almış olma ayrıcalığını taşımayan kişilerinkinden çok daha iyi değil.

“…Teknik alanda olmamdan kaynaklı ‘ilerici’ erkeklerin bile kadınların onlar kadar iyi olamayacağına inanması… Bir keresinde, ‘hesaplamalı alanda ilerlemek istediğine emin misin, kendi labını wetlab kursan daha iyi olmaz mı? Bilgisayar mühendisi X ve Y (ikisi de erkek) ile iş birliği yaparsın’ bile demişti çok ileri düşünceli bir hocam. PhD için görüştüğümde ‘biyolojicilerle çalışamıyorum’ diyen bir hocanın labının tamamının erkek olduğunu sonradan fark etmem de ayrı tabii… Daha dün programlamayla ilgili forumda yardım isteyen bir erkeğe sorunu nasıl çözeceğini anlattım. ‘Bu kadar basit olsa bilirdim’ cevabını aldım. Sonra beyaz, İngiliz bir erkek aynı cevabı verince, ‘çözeceğini sanmıyorum ama denerim’ dedi, denemiş, ona teşekkür etti. Kod aynı 🤦🏻‍♀️”

Tabii (özellikle de bunları duymak işinize gelmiyorsa) bu deneyimlerin münferit durumlar olduğuna, bilim camiasının genelinin gayet de kadınların ayakları altına kırmızı halılar serip beklediğine inanmak isteyebilirsiniz. Ne yazık ki öyle değil. Örneğin daha 2015 yılında dünyanın önde gelen akademik yayınlarından olan PLOS-ONE dergisine sunulan bir makalenin iki yazarının da kadın olduğunu gören erkek hakem, makalenin basılabilmesi için “bir iki erkek yazar” eklenmesini salık vermiş. Dahası, basılmaya çalışılan makalenin konusu akademide toplumsal cinsiyet ayrımcılığı ve temel bulgular arasında biyoloji doktorası olan kadınların, erkeklerden kayda değer biçimde daha az yayını olduğu. Sanırım bu farkın nedenlerinden birisinin örnekteki hakem gibi erkekler olduğunu görmek pek zor değil.

Kendisi de Nobel ödüllü bir araştırmacı olan Tim Hunt ise laboratuvarların haremlik selamlık olmasını istediği yönündeki açıklaması ile gündeme düşmüştü. Gelin Hunt’ın kendi ağzından alalım engin fikirlerini: “Size kızlarla ne sorunum var söyleyeyim… laba girdiklerinde üç şeyden biri oluyor… Ya siz onlara âşık olursunuz ya onlar size ve onları eleştirdiğiniz zaman ağlarlar.” İlginç, Hunt’a göre kadınlar laba girdiğinde olan şeyler arasında bilimsel bilgi üretimi yok demek ki. Neyse ki, yeni yeni, bu tip açıktan cinsiyetçi, ayrımcı tutumlar az ya da çok cezalandırılmaya başladı. Yine de bu görüşleri barındırmaya devam edip, bir yandan ağzını tutarken bir yandan da kadınların bilimsel dünyada ilerlemesine engel koymayı sürdüren çok sayıda erkek halen akademinin en üst basamaklarındaki yerlerini koruyor.

Bu konuda verebileceğimiz belki de en güzel haber, her nesilde çocukların asılsız dayatmalardan sıyrılıp bakış açılarını değiştiriyor olması. 2018’de Child Development (Çocuk Gelişimi) dergisinde yayımlanan bir araştırmada geçen elli yılda çocukların yaptığı binlerce resmi inceleyen araştırmacılar umut verici bulgulara erişti. 1970’te bir bilim insanı çizmesi istenen çocukların %1’i bir kadın çizmeyi seçerken, 2016’da bu oran %34’e yükseldi. Yine 2016’da dünya çapında toplanan verilere göre bilim ve teknoloji alanında kadın katılım oranının %29,3 olması çocukların etraflarındaki dünyanın ne derece farkında olduğunun bir göstergesi olabilir. Kadınların ve kız çocuklarının önüne bilinçli ve sistemli bir şekilde çekilmiş engellerin önünü açmak hepimizin üstüne düşen, toplumsal bir görev. Bu yolda ilk adım da toplumsal koşullanmaları bir kenara bırakıp kendimize bazı zor sorular sormak, birbirimizle zor sohbetler etmeye gönüllü olmak ve belki de en önemlisi maruz bırakıldıkları ayrımcılığı dile getiren kadınları dinlemek, onlara inanmak ve çözüm yolunda birlikte hareket etmek.

Bu noktada ben de susup, sözü Dr. Melike Dönertaş’a bırakıyorum:

“Okula gönderilmeyen, gönderilse evde ev işini bitirmeden ödevini bile yapmasına izin verilmeyen, üniversiteye gönderilmeyen, ya da istediği mesleği yapmasına izin verilmeyen o kadar çok kızımız var ki… ‘Kadın’ olmama rağmen değil ‘kadın olmamdan dolayı toplumsal, sistematik önyargı ve ayrımcılık’a rağmen bilim arenasındayım. Ve burada olmaktan gururluyum.

“Öğrenci arkadaşlara mesaj vermek iki yüzlülük gibi geliyor. Tabii ki yılmasınlar, yapamayacakları hiçbir şey yok. Ve destek yok da değil, yalnız değiller. Ama biz geldiğimiz yerden mutlu, hiçbir katkı vermeden ‘mesaj’ veriyorsak da çok ayıp.

“Hala kadınların bilimsel/teknik alanda varlığını göstermesini çift ‘hatta’ ve ‘bile’ ile karşıladığımız dönemde olmaktan utanıyorum. Yapacak çok işimiz var, yapılan ayrımcılıkla yüzleşmeyi sağlayıp sistematik değişim başlatabilecek olan da ancak bizleriz 💪

“O yüzden benim mesajım bilim/teknoloji alanında çalışan kadınlara bir rica: sadece yapılabileceğini gösteren ‘örnek’ olmayalım. Fırsat eşitliği hedefiyle yola çıkan, kız çocuklarının bilim/teknoloji ilgisine yönelik girişimler var. Onlara destek olalım, ya da eğitim veya kariyerinin başında olan bir gençlere mentorluk yapalım 🙏”

Not: Yazısının önemli bir kısmını burada paylaştığımız Dr. Melike Dönertaş’tan izin alınmıştır.


Kaynaklar
https://undocs.org/A/RES/70/212
https://www.huffpost.com/entry/sexist-peer-review_n_7190656
https://www.theguardian.com/uk-news/2015/jun/10/nobel-scientist-tim-hunt-female-scientists-cause-trouble-for-men-in-labs
https://psycnet.apa.org/doiLanding?doi=10.1037%2F0003-066X.60.9.950
https://www.catalyst.org/research/women-in-science-technology-engineering-and-mathematics-stem/

* Puerto Rico Üniversitesi’nde doktora sonrası araştırmacı, entomolog


PAYLAŞ:
    WhatsApp'da Paylaş!   Telegram'da Paylaş!     Yazdır   E-Posta Gönder

Önceki Haber
8 Mart için Hayati Grev Manifestosu
Sonraki Haber
Kürkçü: Yeni anayasa tartışması bir olta