Ana SayfaYazarlarAbdulmelik Ş. BekirGare Operasyonu: Harç bitti yapı paydos

Gare Operasyonu: Harç bitti yapı paydos


Abdulmelik Ş. Bekir


Gare operasyonunun yankıları sürmeye devam ediyor. Siyasal iktidar mevzunun tartışılmasından oldukça rahatsız. Hiçbir başarısızlığı gibi bunun da tartışılmasını istemiyor ve bir başarı hikayesi olarak lanse etmediği için bir an önce gündemden düşmesini tercih ediyor. Tartışmalar bir süre sonra dinse de yarattığı askeri ve politik sonuçlar daha uzun süre etkisini gösterecek gibi. Zira operasyonun amaç ve kapsamının hiç de kamuoyuna anlatıldığı gibi olmadığı ayrıntılar geldikçe daha net anlaşılıyor. Operasyonun askeri ve politik sonuçlarına değinmeden önce hangi ihtiyaçtan kaynaklandığını, nasıl geliştiğini ve arka planının ne olduğunu ifade etmekte fayda var.

Gare operasyonuna neden ihtiyaç duyuldu?

Bir; Türkiye’de ciddi bir ekonomik çöküntü var. AKP-MHP iktidar bloğunun bir çözümü yok. Ekonomik krizin yarattığı sorunlar günü birlik, “açım” feryadıyla iktidarın önüne çıkıyor. Hızla oy kaybediyorlar. Milliyetçi söylemlerle halkların dikkatini başka noktalara çekmek bulabildikleri tek çare.

İki; Dikkati içerden dışarıya çekmenin yegane yolu da dışarıda askeri, ekonomik ve politik başarı ve kazanım elde etmektir. Siyasal iktidar uzun süre uluslararası dengelerden faydalanarak Libya, Doğu Akdeniz, Azerbaycan ve Suriye’de bunun ekmeğini yedi. Denge politikası epey bir süredir SOS veriyor.

Üç; Karanın ilk göründüğü yer Doğu Akdeniz ya da nam-ı diğer ‘Mavi Vatan’ oldu. Trump yönetimindeki ABD-AB ilişkilerinin gerilmesi, Avrupa’nın bütünlüklü bir politika geliştirememesi ve lokomotifi olan Almanya’nın tarihi ve güncel nedenlerle Türkiye’ye istediği desteği sunması AKP-MHP iktidarının bir süre buradan doğru milliyetçi politikalar geliştirmesine olanak sağladı. Yoğun propagandayla girişilen ‘Mavi Vatan’ fetihçiliği Fransa’nın ağırlığını koymasıyla son buldu. Oruç Reis Sismik Araştırma Gemisi haritalarla gösterilen muharebe alanından sessiz sedasız Antalya’nın turistik koylarına çekildi. Mevzu birden unutuldu.

Dört; Libya fetih seferinin en uzak diyarıydı. Meclis’ten çıkarılan tezkereyle asker gönderildi. Dünyanın dört bir yanından devşirilen radikal İslamcı gruplar uluslararası kanunların hilafına buralara taşındı. Türkiye halklarının, işçi, emekçisinin kursağından kesilen kaynaklar buraya aktarıldı. Yapılan onca yatırıma, askeri, siyasi ve diplomatik desteğe rağmen İhvan tandanslı Trablus Ulusal Hükümeti ilk fırsatta Türkiye ile arasına mesafe koydu. Biden’ın seçilmesiyle eşgüdümlü bir politika geliştirmeye başlayan Transatlantik ekseni Libya’da da ağırlığını koydu. Son olarak Türkiye ve Rusya’ya, “Paralı askerleriniz başta olmak üzere güçlerinizi Libya’dan çekin” çağrısı yaptılar. Mısır’ın öncülüğünde Arap ülkeleri de “Osmanlı hayallerine izin vermeyiz” diyerek kırmızı çizgilerini çektiler. Epey bir süredir Libya’dan da haber yok. Ne AKP-MHP yetkililerinden ne de bağımlı basınlarından. Kısa süre önceye kadar da toplumun üzerine boca edilen Libya propagandasından eser yok. Kimseden çıt çıkmıyor.

Beş; Suriye en büyük siyasi hezimetin yaşandığı cephe. AB’nin tavır almasıyla artık mülteciler sınır kapılarına koşturulamıyor. Türkiye’nin elinde dört milyona yakın Suriyeli mülteci kaldı. İçerde Suriye konusu her tartışıldığında, paralel bir şekilde mülteci sorunu da gündeme geliyor. Milliyetçi politikalar üzerinden yaratılan mülteci düşmanlığı dönüp dolaşıp iktidar bloğunu vuruyor. Dışarıda ise İdlib ve bazı Kürt yerleşim birimlerine sıkışan radikal gruplar kokteyli elde kalmış. Ne yapılacağı ve ne yapacakları belirsiz olan bu grupların icraatlarının tamamına yakını insanlığa karşı suçlar. Burada da üç ay önce Esad rejiminin ablukasında kalan askeri noktalar eli mahkum olarak bir gece ansızın boşaltıldı. Rusya, İran ve Esad rejimi son olarak üç gün önce Astana formatında Soçi’de yapılan toplantıda Türkiye’den cihatçılarına çözüm bulması ve verdiği sözleri yerine getirmesi istendi. İşin zarif yanı Türkiye’nin bir çözümü yok.

Altı; ABD ile sorunlar zaten malum. Suriye ve Doğu Akdeniz meselesi, Halk Bank davası, S-400 konusu gibi çok sayıda krizli alan var. Biden, tüm müttefiklerini aramasına rağmen hala Ankara’nın numarasını çevirmiş değil ancak S-400 ve insan hakları ihlalleri konusunda uyarılar üst üste gelmeye başladı. Ankara bir uzlaşma yolunu aradığından buradan da yaratılan milliyetçi oburluğu doyuracak bir söylem yaratamıyor.

Yukarıdaki listeye yeni başlıklar eklemek mümkün ancak sıralananlar AKP-MHP iktidar bloğunun sıkışmışlığını ve neden Gare Operasyonu’na ihtiyaç duyduğunu izaha yeterlidir. Aş ve iş yerine kitleleri milliyetçi hamasetle doyurmayı tercih etmenin yarattığı mengene her geçen gün kendilerini daha fazla sıkıyor. Kendi elleriyle yarattıkları milliyetçi açlığı duyurmak için kolay lokma olarak gördükleri Kürtlere yönelmek AKP-MHP bloğu için makul bir tercih. Bir taşla birkaç kuş vurulacaktı. Birçok cephede yaşanan kayıplar Kürtler üzerinden telafi edilecek ve milliyetçi duygular bir süre daha doyurulacaktı.

Operasyonun amacı ve gelişimi?

AKP-MHP bloğu devletin de resmi ideolojisi gereği Kürtlerin varlığını kendisi için varoluşsal bir tehlike olarak görüyor. Arap halk ayaklanmalarıyla birlikte giriştiği Yeni Osmanlıcılık siyaseti başarısızlığa uğradıkça dönüp Kürtleri vurarak telafi etme yoluna gitti. Gare’ye düzenlenecek kapsamlı bir operasyonla Libya, Doğu Akdeniz ve Suriye’de yaşadığı siyasi iflası bir başarı hikayesi haline getirmeyi umdu. Askeri teknolojisine de güvenerek PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın hegemon güçlerin ortaklığıyla teslim edilmesinin yıl dönümü olan 15 Şubat’ın yıldönümünde PKK’ye ağır bir darbe vurmak istedi. Böylece hem içerdeki milliyetçi açlığı doyuracak, kitlelerin dikkati bir süreliğine ekonomik çöküntü ve iç sorunlardan uzaklaştırılacak; hem de Gare gibi bir alana yerleşilerek Irak ve Suriye politikalarına nüfuz edebilecek düzeyde saha hakimiyeti sağlanacaktı. Bir yandan PKK’nin ulaşım ve iletişim ağlarını koparacak, öte yandan Irak Kürdistan Bölgesi ile Kuzey ve Doğu Suriye arasındaki bağlantıyı denetleyebilecekti.

KDP’nin kolaylaştırıcılığı ve desteğiyle Irak Kürdistan Bölgesi’nde elde ettiği nüfuzu daha da derinleştirme, peşmergeyi tamamıyla jeopolitik amaçları için paralı asker haline getirme, YNK başta olmak üzere diğer partileri tehdit ederek Federe Kürdistan’ın ulaşamadığı alanlarını da etkisi altına almak hedefleniyordu. Böylece Federe Kürdistan Bölgesi’nin iradesine tamamıyla el koyabilecek bir güce ulaşacaktı. Bu alandaki konumlamasının İran’la da ilgisi var. Gare’de konumlanmak aynı zamanda Kerkük, Musul, Telafer ve Şengal’i de içeren kuzey batı Irak ile güney doğu Suriye’ye nüfuz etmektir. Bu pozisyonunu ABD-İsrail’e pazarlama getirisi oldukça yüksektir. Tam da bu noktada Trump’ın sabık Suriye Özel Temsilcisi James Jeffrey faktörünü hatırlamakta fayda var. İsrail’in güvenliğini sağlama, İran’ın Suriye ve Irak’taki nüfuzunu zayıflatma planı kapsamında geliştirilen planlamanın mimarisinde birçok gücün dahiliyeti var.

Jeffrey, Türkiye ve KDP tarafından üzerinde uzlaşılan planlamanın eksik ayağı ise Şii ağırlıklı ve İran’ın etki ettiği Irak merkezi hükümetiydi. Saddam’dan bozma yeni Irak Başbakanı Mustafa el Kazımi kendisine öngörülen misyonu üstlenmeye dünden razıydı. Şengal eksenli Kazımi ve KDP arasında imzalanan anlaşma planlamanın ilk adımıydı. Ancak ABD seçim süreci ve yönetimin değişmesi, İsrail’de hükümetin sallantıda olması ve yeni seçimlere gitme durumu, İran’ın en sert şekilde Kazımi’nin kulağını çekmesi planın ilk adımını kötürüm bıraktı. Kendisine yönelik tehlikeyi gören İran, Biden’ın hala Ortadoğu dosyasına odaklanmakta uzak olmasının yarattığı boşluğu da değerlendirerek bu alandaki gücünü arttırdı.

Bir uyarı olarak da Erbil’e füze saldırısında bulunarak KDP’yi ikaz etmiş oldu. Türkiye ve İsrail açısından oldukça verimli olan bu planda KDP’ye ne vaat edildiği belli değil. Ancak günün sonunda Irak Kürdistan Bölgesi’nin Ankara’da yönetilen, İdlibvari bir bölgeye dönüştürülmesi kaçınılmazdı. Ardından üçüncü adım olarak da KDP asma yaprağı olarak kullanılarak Afrin’de olduğu gibi Kuzey ve Doğu Suriye, Rojava’nın tamamı ilhak edilecekti. Bu tehlike hala var. KDP üst yönetiminin Türkiye ile ekonomik ilişkileri, İsrail faktörü ve içerde yaşanan ekonomik kriz, halkın birkaç ayda bir ayaklanmasından duyduğu korku KDP’yi kendisini bitirecek bu yola iten kimi faktörler olabilir.

Dolayısıyla Gare Operasyonu öyle iddia edildiği gibi sadece bir rehine kurtarma operasyonu değildi. Dikkat edilirse Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan müjde vereceği haberini verirken, sadece bir müjdeden bahsetmiyordu. Birkaç gelişmenin müjdesini vereceğinin sinyalini açık verdi. Alıkonulan devlet görevlilerinin kurtarılması bunlardan sadece biri, hatta en son geleniydi. Operasyonun daha kapsamlı, derinlikli, uzun vadeli ve birçok gücün dahil olduğu tarafları ve hedefleri vardı. Milli Savunma Bakanlığı’ndan ilk gün yapılan açıklamada da PKK’nin açıklamaları ve alandaki gazetecilerin aktarımlarında da 70 kilometre uzunluğu olan Gare’nin tamamının vurulduğu ve 10’a yakın alana indirme yapılmaya çalışıldığı görülüyor. Rehinelerin tutulduğu Siyane dağı bu alanlardan sadece biri. Operasyonun amacı alanı tamamıyla tutmaktı. Ancak evdeki hesap çarşıya uymayınca mesele rehine kurtarma operasyonu gibi sunuldu.

Operasyonun yarattığı sonuçlar?

MHP Lideri Devlet Bahçeli operasyonun ardından yaptığı ilk açıklamada, “Artık bundan sonra Gare öncesi ve sonrası olarak değerlendirilmelidir” ifadelerini kullandı. Bahçeli’nin niyet ettiği içerik ve anlamda olmasa da Gare, Türk-Kürt ilişkisinde öncesi ve sonrası olan belirleyici bir parametre haline geldi. Yoğun teknoloji kullanarak bir alana konumlanma Türkiye’nin son yıllarda sıkça başvurduğu bir taktikti. Bu taktiğin bir sonunun olduğu ve öyle her zaman istenen sonucu vermediği açığa çıktı. Elbette bu AKP-MHP iktidarının yeni girişimlerde bulunmayacağı anlamına gelmiyor. Teknolojinin yarattığı konfor ve buna bina edilen aşırı özgüven, operasyonel siyaset artık eskisi gibi rahat hareket edemeyecek. İç sorunları perdelemek için dışarıdan kolay başarı hikayeleri yazılamayacaktır. Aksine ekonomik kriz, baskı politikaları ve buna karşı gelişen Boğaziçi direnişi gibi toplumsal tepkileri manipüle etme adına girişilen başarı hikayeleri başarısızlıkla sonuçlanarak tepkinin katsayısını arttıracaktır.

Kürtlerin yaşadığı hiçbir ülkede iktidarların Kürtlerin temel haklarını inkar ederek, Kürtlerle savaşarak başarılı olamayacağı ve ayakta kalamayacağı tekrar görülmüştür. AKP-MHP iktidar bloğunun son yıllarda dışarıda sürdürdüğü agresif ve yayılmacı dış politika Libya, Suriye, Doğu Akdeniz’den sonra Gare’de de başarısız olmuştur. Tabiri caizse harç bitmiş yapı paydos etmiştir. Artık içerde yaşanılan ekonomik kriz, baskı, adaletsizlik ve yönetememe durumunu perdeleyecek bir dış zafer bulunamamakta. Aksine atılan her adım içerdeki krizleri azdırmakta, derinleştirmektedir. AKP-MHP iktidar bloğunun içine girdiği sıkışmışlığın, yönetememe durumunun böyle aşılmayacağını görmesi ve ülkeyi bir an önce seçime götürmesi gerekir. Türkiye’nin kronikleşmiş sorunlarının çözümü yeni bir siyaseti zorunlu kılmakta ancak görüldüğü kadarıyla iktidar bloğu bunu görmekten oldukça uzaktır.

Giderek biriken başarısızlıklarını örtmek için içeride ve dışarıda benzer adımlar atabilir ancak sonun şimdikinden farklı olması mümkün değildir. Zira sonun başlangıcı 2019 Mart seçimlerinde başlamıştı. Önemli olan toplumsal ve siyasal muhalefetin başarısızlıklarının, yönetememe durumunun, ekonomik krizin faturasını halklara kesen iktidar bloğu karşısında dik durması ve ortak mücadele alanlarını geliştirmesidir.




Önceki Haber
5 gündür kayıptı: Ayşe Nazlı Kınacı öldürülmüş halde bulundu
Sonraki Haber
İstanbul'da emlakçı ve sitede ırkçılık: 'Siyahlara daire kiralamıyoruz'