Ana SayfaYazarlarAbdulmelik Ş. BekirSoykırımın tanınması ve AKP’de yaşanan şok

Soykırımın tanınması ve AKP’de yaşanan şok


Abdulmelik Ş. Bekir*


ABD Başkanı Joe Biden’dan beklenen telefon nihayet geldi. Hem de bekleyenlerine, ‘Gelmez olaydı’ dedirten cinsten. Beyaz Saray’ın 24 Nisan vesilesiyle yaptığı açıklamada Ermeni Soykırımı resmen tanındı. Zaten Kongre’de 2019 yılında Ermeni Soykırımı’nın tanınmasına dönük karar ezici bir çoğunlukla geçmişti. Böylece on yıllardır Türkiye’nin lobi şirketlerine milyonlarca dolar akıtmasına neden olan kelime oyunu da sona erdi. Şimdi merak edilen bundan sonra nelerin olabileceği.

Konunun iki ayağı var. Birincisi kanuni süreçler, ikincisi ise siyasi alana yansımaları. Soykırımın resmi olarak tanınmasıyla birlikte ABD kanunlarına göre soykırımdan etkilenen insanlar Türkiye aleyhine tazminat davaları açabilecek. Davalardan çıkacak sonuçların ekonomik olarak bir külfeti olacağı muhakkak ancak meselinin özünü teşkil etmiyor. Yine de hukuki süreçlerin açığa çıkaracağı birçok sonucun uzun vadede siyasi sonuçlara dönüşmesi kaçınılmazdır. Şimdiye kadar soykırımı tanımayan birçok ülkenin ABD’nin kararından sonra soykırımı tanıma yoluna gitme olasılığı yüksek. Bu da Türkiye’nin politik olarak daha fazla ülkeyle karşı karşıya gelmesi ve diplomatik krizler yaşaması demek. Sonucu dış dünyada daha fazla tecrit olmaktır.

Türkiye uluslararası alanda soykırım uygulayan bir ülke olarak tanınacak ve tanımlanacak. Bunun da Türkiye’yi ciddi bir ikilemle karşı karşıya bırakacağı kesin.

Hakeza ABD ve soykırımı tanıyan onlarca ülkede açılacak davaların oluşturacağı külliyatla ileride Türkiye’nin başının ciddi manada ağrıması da kaçınılmaz. Konu uluslararası kurum, kuruluş ve platformlara taşınarak Türkiye uluslararası alanda soykırım uygulayan bir ülke olarak tanınacak ve tanımlanacak. Bunun da Türkiye’yi ciddi bir ikilemle karşı karşıya bırakacağı kesin. Ya Osmanlı’nın mirasını sahiplenerek giderek uluslararası gündem haline gelen ve ilanihaye sürecek soykırım tartışmaları ve sonuçlarına katlanacak ya da soykırımı tarihi bir kesitle sınırlayarak uzlaşma yoluna gidecektir. Yani bir anlamıyla reddi mirasta bulunacak. Hangi tercihte bulunursa bulunsun artık Osmanlı’nın fütuhat ferasetiyle övünmek ama fütuhatçılığın yarattığı mirası ve sonuçları yadsımak konforu giderek zorlaşacaktır.

Kısa vadeli siyasi yansıması ise zaten bir süredir limoni, hatta krizli olan ABD-Türkiye ilişkileri üzerinde olacaktır. Uzun vadeli sorunların etkileri belki bugünden yarına görülmez. AKP-MHP iktidarı kısa sürede yeni bir politika belirleme zaruriyetiyle karşılaşmaz. Ancak kısa süreli yansımalarına ilişkin kısa sürede bir politika belirlemek zorundadır. Özellikle ABD ile ilişkilerde bu geçerlidir. Tam da burada Beyaz Saray’dan yapılan açıklamada kullanılan dil ve kimi tanımlamalar adeta Türkiye’ye yol gösteren cinsten. ABD, soykırımı Osmanlı dönemiyle sınırlama niyetini beyan ederek Türkiye’yi suçlamadığını belirtiyor. Soykırımı benzer olayların yaşanmaması için bir tedbir olarak niteleyerek, Türkiye’ye örtülü bir uyarıda bulunsa da uzun yoldan olayın Osmanlı’ya yıkılarak geleceğe bakılmasını salık veriyor.

Peki AKP-MHP iktidarının tepkisi ne olacak? Öyle anlaşılıyor ki iktidar bloğu bu konuda oldukça hazırlıksız yakalandı. Biden’ın böyle bir karar vereceğine ihtimal vermemiş olacak ki seçilmesinin üzerinden altı ay geçmesine rağmen dört gözle telefon bekleniyordu. Bunun altındaki neden ise öteden beri var olan ABD’nin ne olursa olsun Türkiye’nin emlak değerinden kaynaklı ederinden vazgeçemeyeceği algısıdır. Kısmen gerçekliği olsa da mutlak gerçeklik olmadığı son yıllardaki bazı olaylarda görüldü. Basına yansıdığı kadarıyla son aylarda lobi şirketlerine yatırım yapmamın da etkisi olabilir. Hakeza Ukrayna meselesi ve Kanal İstanbul üzerinden Rusya karşıtı söylemlerle Trans Atlantik bloğuna göz kırpma, Doğu Akdeniz ve Libya’da vites düşürmenin de soykırımı tanıma kararını engelleyeceği umudunu beslemiş olabilir. Başka hesap ve faktörler de olabilir ancak tüm bunların ABD yönetimine yetmediği dün itibarıyla anlaşıldı.

Kararın açıklanmasından önce Erdoğan’ın aranması, açıklamada kullanılan dil ve NATO zirvesinde bir araya gelme daveti kapının aralık tutulduğu mesajı olarak görülebilir.

Bu anlamda tanıma genelde Türkiye, özelde AKP-MHP iktidar bloğu için ciddi bir darbe oldu. Öyle, “Hükümsüzdür” söylemiyle hükümsüz hale gelmeyeceği aşikar. İki ülke ilişkilerinde belirleyici dönüm noktalarındandır. Yukarıda da ifade edildiği gibi AKP-MHP iktidar bloğundan azade olarak ABD kolay kolay Türkiye’yi gözden çıkarmaz. Öte yandan hilafına politikalar geliştirdiği sürece bigane de kalmayacak. Kararın bir gün öncesinde Türkiye’ye F-35 programından çıkarıldığının tebliğ edilmesi önemli bir işaret. Kararın açıklanmasından önce Erdoğan’ın aranması, açıklamada kullanılan dil ve NATO zirvesinde bir araya gelme daveti kapının aralık tutulduğu mesajı olarak görülebilir.

ABD basınına göre Biden telefon görüşmesinde soykırımı tanıyacağını Erdoğan’a bildirdi. Hemen ardından da Dışişleri Bakanlığı basına yansıyan bilgiyi teyit eder bir açıklama yaptı. Buna rağmen AKP iktidarından bir açıklama gelmedi. Sessizlik olayın ilk şokuna yorumlanabilir. Ancak Beyaz Saray’da resmi açıklama geldikten sonra da Cumhurbaşkanı Sözcüsü İbrahim Kalın ve Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun açıklamaları dışında hala ciddi bir tepki gelmedi. Kalın ve Çavuşoğlu’nun açıklamaları da kınamanın ötesinde nasıl bir tepki verileceğine dair bir işaret içermiyor. İktidar ortağı Bahçeli’nin açıklaması da stratejik müttefikliğin geldiği durumdan yakınmakla sınırlı kaldı.

Büyük ve küçük ortağın mevcut açıklamalarına bakıldığında pratik adımların atılma ihtimali oldukça düşük görünüyor. Daha önce ABD ile sorunlarda sürekli başvurulan bir araç olan İncirlik Üssü’nün kapatılması, büyükelçinin geri çağrılması, diplomatik ilişkilerin bir kademe düşürülmesi ya da benzer pratik bir adımın atılması çok gerçekçi görünmüyor. Bu konuda belki de ilk yapılması gereken Biden ile telefonda kararlaştırılan NATO zirvesinde bir araya gelme randevusu iptal edilebilirdi. İktidar basınında görüşme randevusunun abartılarak verilmesi bunun da olmayacağına işaret ediyor.

Görünen o ki AKP-MHP iktidarı içeriye yönelik hamasete ağırlık verse de pratikte ciddi bir tepki göstermeyecektir. Sert açıklamalar ve yumuşak adımlarla süreci atlatma yoluna gideceklerdir. Bunu yapmanın en iyi yolu olarak da Kürtlere yönelik savaş dozajının arttırılmasıdır. Nitekim telefon görüşmesinin sabahında PKK’ye yönelik Federal Kürdistan Bölgesi’nde operasyon başlatılması ve iktidar medyasının yoğun propagandası bunun sonucudur. İktidar ortaklarının hep bir ağızdan ABD yerine HDP’nin soykırıma ilişkin açıklamasına karşılık vermesi ve adeta taarruz emrini vermesi konunun nasıl geçiştirileceğinin yol haritasını veriyor.

Soykırımın tanınmasının yegane sebebi AKP-MHP iktidarının aynı koltukta iki karpuz taşımasıdır. ABD ile Rusya’yı dengeleme stratejisiyle ekonomik, askeri ve siyasi gücünü ve kapasitesini aşan yayılmacı irrealist politik maceralara girişmesidir.

İşin aslı ise son günlerin meşhur repliği haline gelen, “Sen de biliyorsun ben de biliyorum, odur o” cümlesinde geçtiği gibi herkes biliyor. Soykırımın tanınmasının yegane sebebi AKP-MHP iktidarının aynı koltukta iki karpuz taşımasıdır. ABD ile Rusya’yı dengeleme stratejisiyle ekonomik, askeri ve siyasi gücünü ve kapasitesini aşan yayılmacı irrealist politik maceralara girişmesidir. Trump yönetimiyle kısmen idare edilen bu strateji zaten ABD’nin müesses nizamı tarafından hiç kabul görmedi. Türkiye’den tercih bekliyor. Gerek Biden gerekse ABD müesses nizamı Türkiye’ye ilişkin politikalarında gayet net ve ısrarlı davranacağı görülüyor. ABD açısından Ermeni, Kürt ya da başka halkların meseleleri çıkarlarını sağlayacağı kullanışlı kozlardır. S-400 konusu başta olmak üzere Rusya ile girilen ilişkilerde Washington ile uzlaşılsaydı kelime oyunlarına devam edileceğinden kuşku yoktu.

Türkiye gerek Rusya ile girdiği angajmanlar ve verdiği sözler ile gerekse ters düşmesi durumunda Rusya’nın nasıl bir tepki göstereceğini kestirmediği için bağlarını koparamıyor. Kendisi için ideal olan iki güç arasındaki dengeden faydalanmak, idare etmek ve mümkünse Rusya ile yakaladığı frekansı ABD ile yakalamak istiyor. Son kararla bunun kabul görülmeyeceği daha da netleşti. AKP-MHP iktidarı pratiğinde Türkiye’nin ABD ile olan krizli ilişkisine yeni bir düğüm atılmıştır. İçerde ve dışarıda kriz yaşayan iktidarın bir strateji geliştirmesi ve krizi aşması çok olası değildir. Dışarıda karara boyun eğerek içerde iktidarda kalmak için bir gündem olarak kullanacaktır. Türkiye bir süre sonra da kararın uluslararası alanda yarattığı sonuçları görmezden, duymazdan gelerek yaşamayı öğrenmeye çalışacaktır.

Konunun kıssadan hisse ise insanlığa karşı işlenen günahların zamanla silinmediği ve silinmeyeceği gerçeğinin tekrar teyit edilmesidir. İşlenen her günahın hesabı bir gün mutlaka ya ayni ya da nakdi şekilde ödenir. Yüz yıl önce işlenen günah bu gün muktedirlerin peşini nasıl bırakmıyorsa bu gün işlenen benzer suçların da yüz değil bin yıl daha geçse de hesabının sorulacağının kanıtıdır. Geçmişin günahlarından kurtulmanın en iyi yolu da nedamet getirerek yüzleşmek ve bir daha benzer günahları işlememek üzere tövbe etmektir. İnsanlık ailesi, başına bela olan ulus devletçi zihniyetin dünyanın dört bir yanında işlediği insanlık suçlarının hesabını sormadan rahat etmeyecektir.


* İstanbul Üniversitesi’nin İletişim Fakültesi’nde gazetecilik ve Fen Edebiyatı Fakültesi’nde ise Hititoloji okudu. Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde yüksek lisans yaptı. 1999’da başladığı gazetecilik çalışmalarında Azadiya Welat, Özgür Gündem ve Dicle Haber Ajansı’nda dış politika, kültür ve dil, siyaset üzerine yazı ve analizleri yayımlandı. 2016’dan bu yana Gazete Karınca’da düzenli yazıları yayımlanmaktadır.



Önceki Haber
Yunus Dişkaya'dan yeni albüm: "Çi Hacet"
Sonraki Haber
Irak’ta 'Covid hastanesi'nde yangın: 80'den fazla can kaybı