Ana SayfaManşetDevlet Baba’nın Şefkatli Kolları: “İsmin ne Abicim”

Devlet Baba’nın Şefkatli Kolları: “İsmin ne Abicim”


Sinan Çetin


Önceki yazımda kimi haber kaynaklarına dayandırarak İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener’e dönük linç girişiminin tüm muhalefete yönelik bir mesaj içerdiğini ve “bunlar daha iyi günleriniz” söyleminin hemen ardından şu iddiaları kaleme almıştım:

Beştepe ve MİT yerleşkesinde yeni “kontrolsüz senaryolar” konuşulmaya ve o duvarların dışına taşınmaya başlanıyor. İçerde toplumu karşı karşıya getirebilecek, gerilimi ve çatışmayı körükleyip yeni çıkışlara başvuracak kadar körleşmiş durumdalar. Suikastlar, sabotajlar, komplolar, “Sınırın öbür tarafına geçip bu tarafa bir roket sallarsın olur biter” kafası hala bu mekânlarda işliyor. Çoğunlukla “Cemaat, terör, gizli servisler, dış güçler” söylemiyle zemin yaratılmaya çalışılıyor. Böyle bir zamanda HDP’nin kapatılma davasının yeniden güncellenerek açılması da oldukça düşündürücü ve büyük tehlikeler barındıran bir gelişme.

Bunlar kulislere yansıyan iddialarken artık somut bilgi olduğunu rahatlıkla ifade edebilirim. Bir hafta kadar bir süre geçmeden, HDP İzmir İl Binasına yönelik saldırıda Deniz Poyraz katledildi. Cezaevinde olan HDP eski MYK üyesi Beyza Üstün’ün kitabının imza günü için İzmir MYK/PM üyeleri, milletvekilleri ve parti yöneticileri HDP İzmir İl Binası’nda o saatlerde bir araya gelecekti. HDP il saymanı ve PM üyesi saldırıdan kısa bir süre önce Deniz Poyraz ile çaylarını içiyorlar. İl saymanı MYK üyeleri Naci Sönmezi’i havalanından almak için, PM üyesi de onunla birlikte dışarı çıkıyor. Aynı dakikalarda İl Eşbaşkanı da partiye gelmek üzeredir. Dışarı çıktıklarından kısa bir süre sonra olay gerçekleşiyor. Silah sesleri daha duyulmadan İl Eşbaşkanı da parti binasının kapısına geldiği anda polisler tarafından engellenerek yukarı çıkmasına izin verilmiyor. Sadece “yukarda olay var çıkamazsınız” deniyor. Tüm ısrarlara rağmen ne kendisinin çıkmasına izin veriliyor ne de polisler olaya müdahale ediyor. Bu tartışma yaşanırken silah sesleri duyuluyor.

Binanın kapısında yaklaşık bir iki aydır nöbet tutan aileler var. Bu durumdan kaynaklı kolluk kuvvetleri sürekli binanın kapısında bekliyorlar. Bu ailelerin nöbetinden kaynaklı “güvenlik” önlemi iki katına çıkarılmış. Fakat saldırgan aylarca keşif yapıyor, binaya girip çıkıyor. O günde tüm ailelerin kurduğu çadır ve polislerin arasından geçip içeri giriyor. Üstelik önüne çıkan kapıları silahla ateş ederek açıyor ve içeri giriyor. Dakikalar geçmesine rağmen müdahale edilmiyor. Öyle ki saldırgan kendisi aşağı iniyor. Polisler kapıda, kibarca “İsmin ne Abicim” diyerek devlet babanın şefkatli kollarına alıyor.

Öyle anlaşılıyor ki saldırı yarım saat daha geç olsa MYK/PM üyeleri, Milletvekili ve İl Eşbaşkanı ve yöneticileri hedef olacaktı. Bir araya gelmeleri aksadığı için tesadüf eseri katliamdan kurtuldular. Toplu bir katliamın tüm detaylarıyla planlandığı kesin. Zaten Emniyet ifadesinde Pervin Buldan, Leyla Zana, Barış Atay ve Cezaevinde olan Abdullah Öcalan ve Selahattin Demirtaş gibi isimleri hedef olarak belirlediğini söylüyor. En az 4-5 kişiyi katledebilecek bir hazırlık yaptığını büyük bir soğukkanlılıkla anlatıyor.

Saldırgan 2020 yılı Ocak ayında Suriye Minbiç kırsalında Haccac üssüne görevli olarak gittiğini söylüyor. Suriye’de kaldığı süre boyunca basına yansıyan fotoğraflardan da anlaşılacağı üzere “Tıbbi teknisyen” olarak görev yapmadığı ve askeri eğitime tabi tutulduğu net olarak anlaşılıyor. Buralarda TSK ve MİT bünyesinde özel eğitim üstlerinin olduğu bilinen bir gerçek. Doğrudan MİT elemanı olmasa bile MİT veya Askeri İstihbarat tarafından yönlendirildiği ve bunu için “Vatan, Millet, Sakarya” edebiyatından etkilenen ve kullanılmaya açık bir profil olduğu özgeçmişinden çok rahatlıkla görülebilir. Doğrudan bu birimlere bağlı olarak çalışmıyor olsa bile bu birimler tarafından yönlendirildiği çok açık. Hrant Dink’i katleden Ogün Samast ve Paris’te Üç Kadın siyasetçinin katliamını gerçekleştiren Ömer Güney’inkine benzer bağlantıların olduğu anlaşılıyor. Dolayısıyla bir silsile gibi birbiriyle bağlantılı bir durumun bu katliamda da gün yüzüne mutlaka çıkacaktır.

Türkiye’de gösteri yasasından kaynaklı bile en az 4 günlük gözaltı süreci bu durum için 24 saat bile sürmüyor. İfade özgeçmişle birlikte “sosyo psikopat” sosuyla süslenmiş gerçek ile öykü harmanlanarak alınmış. Ne Emniyette ne Savcılıkta olayın perde arkasına ilişkin sorulan bir soru yok. Bu iktidar döneminde sorulmasını beklemek de her halde en büyük gaflet durumu olur. Normal bir ülkede değil il Emniyet müdürü veya Valisi, İç İşleri Bakanının istifa etmesi gerekirdi. Bunları da geçtik İktidar saldırıdan günlerce sonra dudak ucuyla saldırıyı “kınarken” yine HDP’yi ve tüm muhalefeti açıkça tehdit ediyor. Hızını alamıyor, kendilerinin saldırı altında olduğunu söylüyor. Haksız da sayılmaz, En son Hazro ilçe binaları şaibeli bir şekilde molotofkokteyli ile “saldırı”ya uğramış!

Mafya, bürokrasi ve siyasette bunca skandallar, kara para, uyuşturucu ticareti, cinayetler, beşli çeteye peşkeş çekilen halkın kaynakları ve benzeri skandallara bile bir soruşturma açılmazken Türkiye’nin üçüncü partisine kapatılma davası için savcılar ve AYM’si büyük bir iştahla harıl harıl çalışıyor. Muhalefet partilerinden Meral Akşener ve Kemal Kılıçdaroğu’na linç girişimlerinin sonucu da benzer bir akıbete uğradı. Zamana yayılıp sümen altı edildi.

AKP/MHP’nin sarsılan iktidar koltuğu için, “Beka Sorunu”, “Vatan, Millet, Bayrak”, “iç ve dış güçler” edebiyatı ile hergün toplumun yüzde 49’unu hedef gösterdiği bir toplumsal iklimdeyiz. Kaybeden AKP/MHP, kaybeden Akar ve Fidan anlamına geliyor. Yani Ulusalcı, Milliyetçi ve Dinci koalisyon dağılmak, yıkılmakla yüz yüze. Bu üçlü birleşimin kendi iktidarlarını korumak için neler yaptığını geçen 6-7 yılda tüm Türkiye gördü. Yeniden kaset başa sarılmış durumda.

7 Haziran 2015 ve 1 Kasım 2015 seçimlerindeki duruma benzer senaryolar yeniden devrede. Kilit durumda olan HDP şu anki pozisyonuyla olası bir seçimde, 7 Haziran 2015 seçimlerinin çok üstünde etki yaratabilecek bir pozisyona gelmiş. Diyarbakır, Suruç ve Ankara Gar katliamları böyle bir zamanda devreye girmişti. Bunun üzerine tüm muhalefet 1 Kasım seçimlerine giderken tümüyle sokaktan çekilmiş, yapacakları birçok mitingi iptal etmiş. Deyim yerindeyse meydan iktidara bırakılmıştı.

“Dolmabahçe Mutabakatı” ile masanın devrilmesiyle başlayan ve 7 Haziran seçimlerine yapılan siyasi darbe, ardından “kontrollü darbe” ve günümüze kadar gelen içte ve dışta savaş konseptinin geldiği son aşamayı hepimiz izliyoruz.

AKP/MHP dışındaki “muhalefet” ve toplumsal muhalefet, 7 Haziran sürecinde olduğu gibi zaten var olan kaos ve korku iklimi nedeniyle kaygılı, ürkek ve seyirci pozisyonda kalır, 7 Haziran sürecinde olduğu gibi etkin muhalefet yapmaz ve seyirci pozisyonda kalırsa tarihsel hatayı tekrar etmiş olacak. Aynı zamanda oluşan toplumsal muhalefeti iktidara taşıyacak fırsatı kaçırmış olacak.

İşte o zaman Erdoğan ve Fidan ikilisinin 2023 planı tümüyle artık hayata geçmiş olacak.




Önceki Haber
HDP'nin kapatılması talebiyle hazırlanan iddianame kabul edildi
Sonraki Haber
Gazeteci Akinan'dan çarpıcı iddia: Suriye zenginliklerinin yağmalamasında inanamayacağınız isimler yer almış