Ana SayfaManşet Kürt meselesinde Pirus döngüsü

 Kürt meselesinde Pirus döngüsü


Mehmet Nuri Özdemir


İktidarın iktidardayken muhalefetteymiş gibi davranması, muhalefetin muhalefet iken kendini devletin sahibi olarak görmesi; bunun yanında iktidar bloğunun meclisin üçüncü partisi olan HDP’yi sürekli kriminalleştirmesi, millet ittifakının ise “ittifak dışı parti” olarak etiketlemesi Türkiye’de demokratik siyasetin tıkanmasının temel nedenidir. Maalesef eki bu gerçeklerle bir türlü yüzleşemeyen kamuoyu, İslamcılarla Kemalistler arasındaki kayıkçı kavgasının perdelediği Kürt meselesine dair yeniden güncellenen “politik ırkçılığa” da sessiz kalabiliyor.

Her iki blok da Kürt meselesinin çözümü için Kürt kurumlarına veya Kürdi muhataplara gerek duymadan (onlar yokmuş gibi davranarak) sorundan istifade etme derdinde. Çünkü onlara Kürdün muhatapları değil oyu lazım. Bu yönüyle Kürt oylarını ve köpürtülen milliyetçi oyları almak için ikili oynamaları gerekiyor. Bu nedenle Millet ittifakı İyi Partiyle saldırıyor CHP ile ortamı yumuşatıyor; Cumhur ittifakı ise MHP ile saldırıyor AKP’nin çözüm süreci mirasıyla yaşadığı krizden çıkmaya çalışıyor. Açıkçası iki bloğun da Kürtlere yönelik “iyi ve kötü” stratejileri var, devletin sağ ve sol eli gibi. Fakat zihinler karışık olunca çoğu kez eller ve ayaklar birbirine dolanıyor.

Ortak noktaları fazla taviz vermeden Kürtlerin demokratik siyaset hakkını görmezden gelerek, siyasal kurumsallaşmalarını tasfiye etmek ve siyaset hakkını kendilerinin lehine olabilecek şekilde oya indirgemektir. Aynı kumaştan dokunan bu strateji farklı ideolojik referanslardan besleniyormuş gibi görünse de Kürt meselesinde birbirinden farksız olmayan perspektiflerden kaynağını alıyor. Bu ilişkide bazen rol ve görevler değişebiliyor; fakat bu tür değişimler sorunların kalıcı çözümüne hizmet etmeyen taktiksel yer değiştirmelerdir. Buradan hareketle Kürt meselesinde muhalefet HDP ile diyalog kurduğunda iktidarın onları “terör ile işbirliği” yapmakla suçlaması; iktidarın Kürt meselesini her ağzına aldığında muhalefetin Habur ve çözüm sürecini karşı koz olarak öne sürmesi “çözümsüzlüğün yeni taktiği” olabilir. Bu danışıklı dövüş ile Kürt Meselesi, düzen partilerinin sorumluluk alıp ülkeyi normalleştirdiği bir mesele olmaktan çıkarılıp aralarında çevirdikleri pinpon topuna ya da partilerin güç devşirdikleri konjonktürel aktivitelere dönüştürülüyor. Bu ortak çözümsüzlük stratejisi zaman zaman toplumda çeşitli rahatsızlıklar oluştursa da bu tür rahatsızlıklar her iki kanadın meseleye dair rötuşlarıyla (iktidarın 2005 göndermesi, muhalefetin Doğu masası) hızlıca giderilmeye çalışılıyor.

HDP’nin kapatma davasında da benzer stratejinin devrede olduğu görülüyor. Biri kapatma davasının açılması için yargı üzerinde ciddi bir baskı oluştururken diğeri seyrediyor. Muhalefetin kapatma davasına yönelik gevşek tavrı ve karnından konuşması iktidarın iştahını kabartıyor. İktidar, HDP’den kendisine oy gelmeyeceğini ancak kapatılırsa otomatikman işine yarayabileceğini çok iyi biliyor. Muhalefet de kapatma davasından belki bana da pay düşer diye pusuda bekliyor; ancak muhalefetin “HDP kapatılırsa oylar iktidara tepki olarak doğrudan bize gelir” beklentisi bir temenni değilse bile en “bayağı” bir strateji olduğu konusunda şüphe yok. Böyle bir beklentinin içinde olmak için hem HDP seçmenini tanımamak hem de yaşanan deneyimlerden zerre kadar ders çıkarmamak gerekiyor. HDP’nin kapatılarak oylarının parçalanacağını ve farklı adreslere dağılacağını düşünmek, aşırı siyasallaşmış bu dönemin en apolitik beklentisidir; zira böyle giderse bu beklenti büyük bir yanılgıya dönüşebilir. Muhalefet açısından bu yanılgıdan kurtulmanın iki yolu var: birincisi demokratik siyasetin vazgeçilmezi olan siyasi parti kapatılmalarına karşı kesin ve net söylemlerle karşı çıkmak, ikincisi bölgesel bir mesele haline gelen Kürt meselesinde çözümsüzlük politikasının karşısına daha açık ve net bir dille çözüm alternatiflerini sunmaktır.

Kürt Meselesinde düzen partileri çoğu kez ortak hareket etseler de çelişkiler artık örtüşmelere daha baskın gelebiliyor. Bunun en bariz örneği muhalefetin Kürt meselesindeki isteksiz ve çekingen tavrının yarattığı boşluktur. Bu boşluk AKP’ye yeniden çözüm süreci üzerinden bir politik alan açıyor. Kürt meselesinde atılan adımları düşündüğümüzde muhalefetin son zamanlarda yaptığı hamleler AKP’nin Habur ve Çözüm Süreci’nde aldığı risklerin yanında çok basit kalabiliyor. AKP bu gerçeğin gayet farkında; bu nedenle hala Kürtlerden oy alıyorsa bunun nedeni muhalefetin AKP’nin Kürt politikasında yaptığı hatalara karşı doğru ve cesur politikalar geliştirememesiyle doğrudan ilişkisi var. Muhalefetin bu muğlak ve güven vermeyen siyasetinden dolayı Kürtlerin bir kısmı Kürt meselesinin çözümünde hala AKP’yi muhatap olarak görüyor. Çünkü Kürtler yaşadıkları sorunun fideliğinde yetişen muhataplık krizini çok ciddiye alıyor.

Kürt meselesine yönelik muhalefetin bu “siyasetsizliğinin” AKP’ye yeniden bir kurtuluş alanı açtığını iktidarın çözüm süreci göndermeleriyle su yüzüne çıkmış oldu. İktidara can simidi olan bu siyasetsizliğinin kaynağında CHP ve diğerleri varken haliyle eleştirilecek kesim iktidara en net muhalefeti yapan ve 6 yıldır tüm baskılara rağmen geri adım atmayan HDP ve Kürtler değil CHP ve muhalefetin diğer parçalarıdır. Bu bağlamda son zamanlarda yeniden gündeme gelen çözüm süreci tartışmaları üzerinden HDP’ ye yüklenenler yanlış kapıyı çalıyor; bu kişiler kötü niyetli olmasalar bile iyi niyetli oldukları söylenemez.

Muhalefetin tavır almaktaki isteksizliğinin AKP’ye Kürt meselesinde yeniden risk alabileceği kritik bir alan sunacağı ortadayken AKP’nin muhalefetin basiretsizliğinden kaynaklı açılan bu alanı ne kadar kullanacağını bilmiyoruz. AKP çözüm sürecini yarıda bıraktıktan sonra geleneksel güvenlik paradigmasına geri döndü ve hala bunu sürdürüyor; birinci dalga meşruiyet kaybını o zaman yaşadı. Son zamanlarda gündemden düşmeyen mafyatik ilişkilerle de ikinci dalga meşruiyet kaybı söz konusu. İktidar meşruiyet kaybına paralel gelişen erimeyi durdurmak için bir taraftan çözüm sürecine diğer taraftan İslami kodlara (davaya) dönmek için ısınma turları yapıyor. Eski günlere dönmek AKP’yi kurtarır mı bilemeyiz ama Kürt meselesine dair “yapamazlar, çözemezler” dememek ve kimseyi tutmamak gerekiyor. Buyursun çözüm için kim ne yapacaksa yapsın ve tüm kamuoyu buna tanıklık etsin. Ancak öyle görülüyor ki iktidarın ajandasında yeni bir çözüm sürecini başlatmaktan öte Kürtlerin oylarını almak için daha önceki sürecin mirasından medet uman bir plan var; yeniden çözüm sürecine yönelik söz kurmanın muhalif Kürtlerde karşılık bulamayacağı ortadayken bu hamle ile iktidar muhtemelen şimdilik en azından içindeki Kürtleri tutmayı hedefliyor. Çünkü Cumhur ittifakının oyları 1 Kasım seçimlerinde % 61 iken bugün çözümsüzlük politikasının bir sonucu olarak %35’lere kadar düşmüş durumda. Son zamanlarda AKP’ye giden Kürt oyları muhalefet partilerinin hanesine yazılırken geriye kalanların ise gözleri kapıda.

Açıkçası Kürt Meselesinde karnından konuşarak Kürtlerden oy devşirmenin yeterli olmayacağı ve düzen partilerinin politikalarının merkezine Kürtleri almak zorunda kalacakları bir döneme giriyoruz. Kaldı ki siyaset kurumu kendine yapay gündemler bulsa da Türkiye seçimlerini ve rejimin karakterini hem iç hem dış politika açısından demokratik koordinatlarını belirleyecek temel mesele Kürt meselesidir. Bu anlamda Kürt halkının siyasal alandan beklentisi de çözüm yönünde bir esnekliğin olmasından başka bir şey değildir. Zira defalarca belirtilmesine rağmen yeniden yinelersek sorunlarının çözümü içim yıllardır büyük bir mücadele veren ve sorunlarının çözümü için muhatap arayan Kürt’ler, hiçbir zaman çözümü de çözümsüzlüğü de bir siyasi partiye indirgemedi ve atılan-atılmayan her adımı devlet politikası olarak okudu.

Bu tablo HDP’ye ve Kürtler’ e önemli bir muhalefet alanı açmakla birlikte büyük bir sorumluluk da yüklüyor. Tarihsel koşullar ve Kürt meselesinin kendini dayatan çözümü HDP’ye stratejik bir rol biçiyor. HDP, parti olarak Kürt meselesinin demokratik çözümüne yönelik müzakereci rolü konusunda sözünü yeniden ve daha kararlı bir şekilde kurma çabası içinde; partinin bu konuda kuracağı söz Kürt halkının barışa ve çözüme yönelik hissiyatıyla yoğruldukça daha da anlamlı ve daha geniş bir karşılık bulacaktır. Çünkü Kürt halkının HDP’ den “temel beklentisi” Kürt meselesinin demokratik çözümünün koşullarını sağlayabilmek, bu zemini güçlendirebilmektir. Bu gerçeklerden hareketle kapsayıcı ve akılcı bir strateji ile HDP, muhalefeti ve iktidarı demokrasiye zorlayabilir; bunu başarması halinde hem kapatmanın önünü alabilecek hem de büyümeye devam edecektir.

Sonuç

Birçok açıdan gündem Kürtlere ve Kürt meselesine doğru evriliyor. Önümüzdeki seçim kampanyalarında Kürt oylarını almak için şimdiden  “kimin ne dediği ve nasıl dediği” çok önemli bir hal alacak. 2015’ten beri kutuplaşma ve ayrışma gündeminin odak noktası haline getirilmeye çalışılan Kürt olgusu seçimlerin en önemli kazanma-kaybetme başlığı olacak.

Hem Kemalist statükonun hem siyasal İslamcıların cumhuriyeti demokratikleştirmeyi başaramamasının altında şüphesiz Kürt meselesi var. Kürtler yokmuş gibi davranarak Kürtlerin içinde olmadığı bir cumhuriyetin demokratikleşmesini beklemek resmî ideolojinin asırlık ısrarından başka bir şey değildir; bu ısrar hem Kürtlere hem Türklere kaybettirmektedir. Bu hakikat karşısında düzen partilerinin oy avcılığı üzerinden geliştirdikleri hamlelerden kalıcı ve onarıcı bir çözümün çıkacağını düşünmek için çok iyi niyetli olmak lazım. Oysa siyaset sadece niyet pazarlamakla yapılan bir iş değildir. Kürt meselesinde ortak geleceğin çatısı olabilecek demokratik bir Cumhuriyet için daha cesur ve somut adımlara ihtiyaç var.




Önceki Haber
Yaba Yayınları’nın sahibi ve öykücü Aziz Aydın Doğan yaşamını yitirdi
Sonraki Haber
‘Tirşikçî kapitalistleri’ protesto eden 10 tütüncü tutuklandı