Karabasan, tıbbi anlamıyla vücudun hareketsiz kalmasına bağlı olarak yaşanan geçici felç demek. Karabasan sırasında beyin uyanıktır. Kan dolaşımı yavaşlamıştır, insanın düşünme, görme ve anlama gibi yetileri işlevselken kaslar uykudadır. Beynin verdiği komutlara bedenin yanıt vermemesi insanlarda büyük bir korku ve paniğe neden olur. Korku ve panik haline korkunç halüsinasyonlar eşlik eder. Bedene büyük bir ağırlık yüklenmiş gibi donma hali devam eder ve saniyeler yıllara dönüşür. Bu nedenle toplum dehşetengiz olayları karabasanla; karabasanı da korkunç olaylarla izah etmeye çalışır. Oysa insanlara bu kadar ağır ve dehşetli gelen karabasandan uyanmak ya da kurtulmak oldukça kolay ve basittir. Bedenin herhangi bir uzvunu hafifçe kıpırdatmak karabasanın sonlanmasını sağlar. Hareketle birlikte hızlanan kan dolaşımı kasları uyandırarak beynin komutlarına yanıt verir duruma getirir. Ve insana büyük bir acı, korku, panik yaşatan, halüsinasyon gördürten, o bitmeyecekmiş gibi hissettiren ağırlığın son bulması için bir parmağın hafifçe kıpırdaması ya da dışarıdan bir elin hafifçe dokunması yeterlidir. Karabasandaki can alıcı nokta, hareket ve hareketsizliktir. Biri felç ederken öteki yaşatır.
Türkiye uzun yıllardır AKP-MHP rejiminin dayattığı karabasanı yaşıyor.
Uzun yıllardır devletin zor gücü kullanılarak toplumun tüm nefes boruları kesildi. Baskı ve şiddetle insanlar büyük bir korku ve paniğe sürüklendi. Sokağın hareketi yargı kararlarıyla kriminalize edilerek önce toplumsal sonra bireysel hareket hali sonlandırılmaya çalışıldı. Karabasandan uyanma ve kurtulma çabası taşıyan her hareket vatan-millet hamasetiyle tahkikat konusu yapılarak cezalandırıldı. Toplum kıpırdayamaz, hareket edemez ve karabasandan uyanamaz hale getirilmeye çalışıldı. Düşünen ancak hareket edemeyen toplumsal kesimler ve bireyler, özellikle son yıllarda faşizm tarafından bitip tükenmeyecekmiş gibi gösterilen ve yaşatılmaya çalışılan bu karabasan halinde halüsinasyonlara sürüklendi. İnsanların gerçeklik algılarıyla oynanıp fiziki olarak felçli hale getirilen toplumun bilincinin de bulandırılması için hemen her şey yapıldı. Ahlaksızlığın, yalanın, arsızlığın, pişkinliğin, gaspın, hırsızlığın, talan ve rüşvetin geçer akçe haline geldiği yeni bir gerçeklik yaratılmaya çalışıldı.
Neyse ki toplumsal tarihin son birkaç yüzyılının rafine kötülük hali olan siyasal İslamcılığın ve milliyetçi, ırkçı ferasetin ahlaksızlığı ve dahi cebri, tarihsel toplumun kudretine galebe çalmaya yetmedi. Halklar, kadınlar, gençler, ezilenler bu dinci-ırkçı koalisyonun sonsuz kılmak istediği felç haline karşı bir an bile durmadı. Faşizm sokağı, hareketi, yaşamı, düşünmeyi, konuşmayı, müziği, dansı yasaklamaya çalıştıkça inadına yaşamı savundu. Gericiliği, insafsızlığı, ahlaksızlığı, talan ve hırsızlığı “büyük ve güçlü Türkiye” olarak sunan halüsinasyona kanmadı. Bilinci duru, bedeni zinde tutan hareketi sokaktan, iş yerinden, meydanlardan eksik etmedi. Rafine kötülük tehlikesine karşı toplumların binlerce yıldır biriktirdiği bilinç, bu karabasan durumunun ölüm hali olduğunu hissederek gözaltı, tutuklama, kaçırılma, katledilmeye rağmen sürekli hareket etti. Bu direnç, direniş ve mücadele, toplumun önemli kesiminin dirim güçlerini zinde tuttu.
Son sekiz yıldır anı anına, kıran kırana süren dinci-ırkçı faşizmle halkların mücadelesi kritik bir noktaya geldi. Devletin tüm olanaklarına sahip faşizm, toplumu felçli halde tutmaktan vazgeçmiş değil. Karabasandan kurtulan halkların, ezilenlerin hesap sormasından kaçmak için her türlü hile ve desiseye başvurmaya devam ediyor. Elinde bulundurduğu şiddet gücünü de kullanarak 31 gün sonra kurulacak olan sandıktan çıkmayı ve kaldığı yerden faşist uygulamalarını ağırlaştırarak sürdürmeyi hedefliyor. Devlet denilen şebekeyi eline geçiren faşizmin yapacaklarını asla hafife almamalı. Halkların direnişi karşısında yaşanan yalpalamaya bakarak rehavete de kapılmamalıdır. Faşizm, hile ve oyunla da olsa sandıktan tekrar çıkarsa, yapacağı gaddarlık ve acımasızlıklara meşruiyet kazandırmış olacaktır. Toplu tutuklama ve katliamlar başta olmak üzere şimdiye kadar akla gelmeyen vahşetleri dahi rahatlıkla uygulayacaktır. Dönemin mottosu haline gelen, “Bu kadarını da yapamaz denilen her şeyi yaptı” deyimini dahi aratır hale getirecektir halkları.
Bu bağlamda önümüzdeki son bir ay çok önemlidir. Bir aylık süre içinde yapılacaklar, gelecek beş yıl içinde yapılacaklardan çok daha önemlidir. Ya faşizmin son sekiz yıllık uygulamaları katlanarak sürecek ya da halkların buna karşı direniş ve mücadelesi zafere ulaşacaktır. Elbette her şeyi seçime endekslememek gerekir ancak tarihi bir fırsat olan bu seçimin yaratacağı sonuçlara gerekli önemi vermek de gelecek on yıllar için oldukça hayatidir. Faşizm karabasanının yarattığı korku ve paniği yenmek için harekete geçmek gerekir. Halüsinasyonlardan kurtulmak için risk almak gerekir. Faşizmin en zayıf olduğu anda sokaklara, alanlara daha fazla inmek ve yarattığı karabasanı faşizmin kabusuna çevirmek her zamankinden daha yakın ve kolaydır. Yeter ki parmağımızı kımıldatalım. Harekete geçelim. Sokağı, meydanı ve yaşam alanlarını daha fazla dolduralım. Biz hareket ettikçe faşizmi çöküşün eşiğine getiren cesaret toplumun tüm kılcal damarlarına hızla yayılacaktır. Nasıl ki karabasandan kurtulmak için bir parmak kımıldatması kâfi ise AKP-MHP’nin dinci-ırkçı faşizminden kurtulmak için de bir oy yeterli olabilir.
Fotoğrafın tamamını görme ve hedefe odaklanma zamanı. Olağanüstü bir dönemden geçerken, olağan dönemin koşullarını aramamak gerekir. Seçim günü yaklaşırken tali olaylara takılmak esası ıskalamaya neden olabilir. Seçim sürecinin yarattığı yoğunluk, çoklu gündemler, çoğu zaman asıl olanın ihmal edilmesine, güncel, tali konuların gündemi işgal etmesine hayli müsaittir. Seçim dönemlerinde gündemi saptırmaya, gerçeği ıskalamaya en fazla hizmet eden durumlardan biri de adaylık süreçleridir. Faşizm başta olmak üzere toplumsal kaygıları olmayan odakların en fazla sızdığı, rakibinin gündemini manipüle ettiği, demoralizasyon yarattığı ve güç devşirdiği alanların başında bu süreçler gelir. Bu odaklar kendi planlarını tepkili grup ve kişilerin reaksiyonu olarak sunma arayışına girer. Bu dönemlerde herkesin çok dikkatli ve hassas olması gerekir. Dar, kişisel çıkarların genel toplumsal çıkarların önüne konulmasına karşı gerekli tutum ve hassasiyeti gösterilebilmelidir.
Elbette böylesi dönemlerde eleştirilecek kimi yetmezlikler, sorun ve sıkıntıların yaşanması mümkün. Bazı insanlar hak ettikleri ya da hak ettiklerine inandıkları karşılığı ve teveccühü görmeyebilirler. Uğradıklarını düşündükleri haksızlığı ifade etmeleri ve haklarını aramaları anlaşılır bir konudur. Ancak bu eksik ve yetmezliklerin, genel çıkarlara, içinden geçilen dönemin hassasiyetlerine, faşizmin ağır baskılarını perdeleyen mücadele ve direnişin moral ve motivasyonuna halel getirmesi herkese kaybettirir. Kırgınlık ve alınganlıklar karabasanı unutturan, bu kabustan uyanmayı engelleyen bir düzeye taşınmamalı. Siyaset uzun soluklu bir süreçtir. Sebat ve sabır gerektirir. Bu seçimden beş altı ay sonra yeni bir seçim var. Dolayısıyla geleceğe odaklanmak, genel toplumsal amaçlar doğrultusunda öncelikle faşizmden kurtulmak hedeflenmelidir. Tabiri caizse pireye kızıp yorganı yakmak herkese kaybettirecektir.
Eksik ve yetmezliklere gerekli eleştiriler yapılarak hızla faşizmin karabasanından kurtulmaya odaklanmalıdır. Herkes elinden ne geliyorsa yapmalıdır. AKP-MHP faşizminin Kürtler başka olmak üzere halklar ve ezilenlerin kutsallarına saldırdığını, devlet olanaklarıyla insanlık dışı suçlar işlediğini ve iktidarda kalırsa faşist uygulamalarını katlayarak davam ettireceğini bir an bile unutmamalıdır. Faşizm kesin yenilgiye uğratılmadan ne milletvekilliği, ne belediye başkanlığı ne de herhangi bir pozisyon, mevki ve makamın önemi ve garantisi olmadığı bilinerek, görülerek ve düşünülerek hareket etmelidir. Bu konuda en fazla hassas davranması ve yükün büyüğünü omuzlaması gerekenler aday adayı olanlardır. Bu dönemde herkese örnek olacak bir öncülük, toplumsal kaygı ve duyarlığın tarihi sorumluluğunu yerine getirmeli, aday olmuşçasına hatta daha fazla çaba sahibi olmalıdır. Başka bir otuz günümüz yok. Ne yapılacaksa şimdi yapılmalıdır.
Abdulmelik Ş. Bekir kimdir?
İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde gazetecilik, Fen-Edebiyat Fakültesi’nde Hititoloji okudu. Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde yüksek lisans yaptı. Gazetecilik mesleğine 1999’da başladı. Azadiya Welat, Özgür Gündem ve Dicle Haber Ajansı’nda dış politika, siyaset, kültür ve dil üzerine yazı ve analizleri yayınlandı. 2016’dan bu yana Gazete Karınca’da yazmaktadır.