Eğitim hakkının 20 yıllık AKP iktidarı boyunca geriye gittiğini söyleyen Eğitim Sen Merkez Kadın Sekreteri Simge Yardım, AKP’nin seçim beyannamesinde yer alan eğitim vaatlerinin gerçekçi olmadığını belirtti. Eğitim sisteminin baştan dizayn edilmesi gerektiğini vurgulayan Yardım, “Çocuğun üstün yararını ve evrensel değerleri esas alan eğitim politikalar oluşturulmalı” dedi.
Cumhurbaşkanlığı Seçimi ve 28’inci Dönem Milletvekili Genel Seçimi’ne adım adım yaklaşılırken, AKP de seçim beyannamesini açıkladı. 23 ana başlığın yer aldığı beyannamede, eğitim alanına dair de bazı vaatler verildi. AKP’nin eğitim politikalarına dair vaatlerinden bazıları şöyle:
- “Geleceğe özgüvenle bakan, özgür düşünen ve bağımsız karar verebilen, çağın gereklerine uygun donanımda yetişen nesillerle Türkiye Yüzyılı’nı inşa edeceğiz”
- “Devlet üniversitelerinin idari yapısında yapacağımız değişiklik ile mütevelli heyeti oluşturulmasına imkân sağlayarak üniversite özerkliğini artıracağız”
- “Mesleki eğitim merkezlerinde çırak ve kalfa sayısını 2 milyona çıkartacağız”
- “Mevsimlik tarım işçilerinin çocuklarının eğitim imkânlarını daha da iyileştireceğiz”
- “Bağımsız ve eleştirel düşünmeyi, sorgulamayı ve araştırmayı hedefleyen bir yaklaşımla, küresel ölçekte yaşanan gelişmeleri de dikkate alarak eğitim müfredatını zenginleştirmeye, kimseyi dışarıda bırakmayan, eşit, kapsayıcı ve nitelikli eğitime erişim sağlamaya devam edeceğiz”
- “Eğitimde fırsat eşitliği ilkesiyle dil, din, ırk ayrımı yapmaksızın ülkemizde bulunan her bir çocuğun okullaşmasını sağlayacağız”
- “Mevsimlik tarım işçilerinin çocuklarının eğitim imkânlarını daha da iyileştireceğiz”
Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası (Eğitim Sen) Merkez Kadın Sekreteri Simge Yardım, AKP’nin açıkladığı beyannamede bulunan eğitim alanındaki vaatlerini, Gazete Karınca’ya değerlendirdi.
‘Eğitim hakkı 20 yıllık AKP iktidarı boyunca her geçen gün geriye gitti’
AKP iktidarının 20 yıldır ülkeyi yöneterek, eğitim politikalarına da doğal olarak yön verdiğini söyleyen Yardım, mevcut duruma şu ifadelerle dikkat çekti:
Eğitimin en fazla ticarileştirildiği, cinsiyetçiliğin eğitimde yaygınlaştırıldığı, tekçi bir anlayışın geliştirildiği ve özellikle de paralı eğitimin yaygınlaştırıldığı bir dönemi yaşadık. Aslında bu 20 yıl içerisinde çocukların eğitim hakkı her geçen gün çok daha geriye gitti, hak ihlali yaşandı. ‘Özgür ve düşünen bireyler’ yetiştirmenin ötesinde aslında tam da asimilasyonu hedef alan ve çocukların özgür düşüncesini yok sayan bir müfredat vardı. 4+4+4 eğitim sisteminden bahsediliyor ancak bu çok olumsuz bir eğitim modeli. Mevcut zihniyeti düşündüğümüzde bizler açısından bir karşılığının olmayacağını biliyoruz. AKP iktidarının mevcut Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) pratiğine baktığımızda söylenen vaatlerin, aslında AKP’nin kendi bakışına da ters politikalar olduğunu ısrarla ifade etmek gerekiyor.
‘Geliştirilen müfredat, laik ve demokratik eğitime uygun değil’
Mevcut müfredatın eleştirel ve özgür düşünmeyi esas almanın aksine çocuklara ‘empoze etmeyi’ sağlayan bir müfredat olduğunu dile getiren Yardım, “Zorunlu din dersleri gibi pek çok açıdan düşündüğümüzde, müfredatın eleştirel düşünmeden çok uzak olduğunu görüyoruz. Her geçen gün aslında daha da eleştirel düşünmeden uzaklaşan bir müfredata dönüştü. Çocukları yok sayan, çocukların cinsiyetini, ırkını, kimliğini yok sayan bir müfredat. Siyasal iktidarın oluşturulacağı yeni bir müfredat, mevcut olandan çok da farklı olmayacaktır. Bu açıdan da gerçekçi olmayan bir açıklama” dedi.
Zorunlu din derslerinin laik ve demokratik eğitim anlayışına uygun olmadığına vurgu yapan Yardım, “Beyannamede, Din kültürü, Kur’an-ı Kerim vesaire derslerini müfredata koyduklarını belirtmişler. Bu olumlu bir şey değil aslında. Bunu olumlu bir şey olarak değerlendiriyor, çünkü buradan yaklaşıyorlar. MEB, hiçbir zaman laik bir eğitim anlayışı üzerinden yaklaşmadı. Dini inancı ya da mezhebi farklı olan çocukları da görmedi” diye konuştu.
Okullaşma oranının sebeplerini tartışmak gerekiyor
MEB’in yayımladığı okullaşma oranlarına göre, eğitime devam ve katılım oranlarında artışın gerçekten uzak olduğunu belirten Yardım, şu değerlendirmeleri yaptı:
Eğitim-Sen olarak sunduğumuz raporlarda da bunun gerçeği yansıtmadığını söylemiştik. Okullaşma oranını arttırmayı hedefliyorsak, önce okul terki ve devamsızlık sebeplerini tespit etmek gerekiyor. ‘Bu çocuklar neden okula devam etmiyor ya da neden bu çocukların devamsızlık oranı yüksek?’ buna dair çözüm önerisi geliştirmek gerekiyor.
MEB’in, eğitime erişimde özellikle kız çocukları için eğitim hakkını tartışması gerekiyor. Anadili farklı olan çocuklar için nasıl bir çalışma öngöreceğini ve bu çocukların eğitime devam oranını nasıl çoğaltacağını, anadilinde eğitim politikalarını nasıl hayata geçireceğini tartışması gerekiyor.
‘Çocuklar işçi olarak çalışıyor, artan bir okullaşmadan bahsedilemez’
Mevsimlik tarım işçisi çocuklar açısından da bakılması gerekiyor. Çalışan ve çalıştırılan çocuklar açısından baktığımızda da, artan bir okullaşma oranından bahsetmek mümkün değil. Meslek liselerinde MEB aracılığıyla çocuklar işçileştirildi, bakanlık bunun önünü açtı. Bu çocuklar okullarda değil, fabrikalarda ve iş yerlerinde çalıştı.
Ülkenin büyük oranda yoksulluğa sürüklendiği, ekonomik krizin derinleştiği noktada pek çok çocuk çalışmak durumunda kalıyor. Bunları çözmeyi hedeflemek gerekiyor ki, bu çocuklar eğitime devam edebilir noktaya gelsin.
‘Sıbyan mektepleri ve kuran kursları okullaşmaya örnek değildir’
Okulöncesi Eğitim açısından da ‘okullaşma oranlarını artırdık’ deniliyor. Hedef olarak da, ‘Okulöncesi Eğitim’de okullaşma oranını arttıracağız’ deniliyor. Ancak bilimsel ve çağdaş eğitimin yerine çocukların önüne sıbyan mekteplerini koyar, her yerde sıbyan mektepleri ve Kuran kursları açarak çocukları buraya yönlendirirseniz burada bir okullaşmadan bahsetmek mümkün olmaz. Bu çocuklar eğitim sürecinin içinde değiller. Okulöncesi eğitimini teşvik edecek hiçbir politika yok.
Bir dönem, okullaşma oranını hedeflemek üzere, okul bahçelerine konteyner anaokulları oluşturuldu ama bu gerçekçi değildi, pek çok aile sağlıklı olmadığı için çocuklarını bu okullara göndermiyor. Sağlıklı güvenli okul ortamı yaratmadan, okullaşma oranını arttırmak da mümkün değil. Tüm bunların hedef haline getirip, buradan bir politika üretilerek neden-sonuç ilişkisi, veri analizleriyle bir sonuç çıkarmak gerekiyor.
Kaç tane kız çocuğu, çocuk yaşta evlilik sebebiyle, çalıştığı için ya da toplumsal cinsiyet rolleri gereği eğitimin dışında kalmış? Bu çocukların okullaşma oranının arttırılması için bugüne kadar ne yapılmış? MEB, hiçbir zaman bunlara dair veri paylaşmıyor. Konuya dair hiçbir bilgi, hiçbir çalışma bugüne kadar olmadı.
‘Övülen öğretmenlik meslek kanunundan tüm eğitimciler rahatsız’
Yardım, beyannameyi eğitim emekçileri açısından ise şöyle değerlendirdi:
Öğretmenlik meslek kanununun olumlu bir şey olduğunu ifade ediliyor. Ancak öğretmenlik meslek kanunu, öğretmenler arası ciddi eşitsizlik ve hiyerarşi yaratan bir kanundur. Tüm eğitim emekçileri bu kanundan rahatsız. Öğretmenleri ayrıştıran bir kanun ve bu anlayışı kabul etmek mümkün değil. Yine ‘öğretmen istihdamının arttırıldığını ve arttırılacağını’ belirtiliyor. Bu ülkede 1 Milyona yakın ataması yapılmamış öğretmen arkadaşımız var. Bu arkadaşlarımız farklı yerlerde çalışmak durumunda kalıyor. Daha fazla okul ve öğretmen ihtiyacı var. Ancak MEB, güvencesiz istihdamı sürdürmeye devam ediyor. Sözleşmeli öğretmen ataması yapıyor. Ücretli öğretmenlik uygulamasından hala vazgeçmiş değil. Ücretli öğretmenlikle, öğretmenler ucuz iş gücü olarak kullanılıyor. Eğitim emekçilerinin hakları açısından da geçtiğimiz 20 yıl her geçen gün geriye gittiğimiz bir süreç oldu.
‘Gerçekleştirdikleri ve iddia edilene baktığımızda program gerçekçi değil’
Fırsat eşitliği ifadesi yerine daha evrensel olan ‘eğitim hakkı’ kavramının kullanılması gerektiğini belirten Yardım, sözlerini şöyle sürdürdü:
Eğitim hakkı kavramının literatüre yerleşmesi gerekir. Fırsat eşitliği Türkiye’de artık çok da hak temelli, eşitliği sağlayan bir süreç değil. Bu şekilde de yürümüyor. Programda eğitime ayrılan bütçeden bahsediliyor. Eğitime ayrılan bütçe, genel bütçeye oranla artmış gibi görünse de eğitimin temel ihtiyaçlarını dahi karşılamaktan çok uzak. Büyük oranda velilerin sırtına yüklenen eğitim harcamaları sürecinden geçiyoruz. Ekonomik krizle de, velilerin eğitime harcadığı masraf maliyet de artmaya başladı.
En temel ilkemiz de şudur; eğitim parasızdır, parasız olmalıdır. Bunun sağlanmadığını ve tüm süreci düşündüğümüzde, bir bütün olarak programda eğitime dair hiçbir şey olmadığını görüyoruz. Bütün bunların önümüzdeki dönemde, ne çocuklar, ne veliler ne de öğretmenler açısından vaat edilen hiçbir şeyin karşılığı olmadığını da görmek mümkün.
Çocuklar ve insan hakları açısından eğitim en temel haktır. Eğitim bir ülkede en önemli kamusal hizmetlerden biridir ve en temel seçim gündemlerinden biri olmalı. Ancak hem gerçekleştirdiklerini iddia ettikleri, hem de yapacaklarını iddia ettikleri programın hiç de gerçekçi olmadığını gördük.
‘Eğitim sistemi baştan dizayn edilmeli aksi durumda daha geri gidilecek’
“Bu sürece kadar eğitim hakkına dair hiçbir müdahale yapmayan siyasal iktidar önümüzdeki süreçte buna dair nasıl bir politika üretecek?” diye soran Yardım, eğitim sisteminin en baştan dizayn edilmesine ihtiyaç olduğunu vurguladı:
Eğitim politikalarının tekrar gözden geçirilerek, yeniden dizayn edileceği ve bu eğitim yapısı içerisinde çocuğun üstün yararının ve eğitim emekçilerinin haklarının gözetileceği bir sisteme ihtiyaç var. Seçime giren tüm partiler açısından da böyle değerlendirmek gerekiyor. Aksine mevcut iktidar devam ettiğinde, eğitim politikalarında daha fazla geriye gidileceğini öngörmek mümkün.
Nasıl bir eğitim politikası olmalı?
Eğitimin, nesil inşasında en temel araç olduğunun altını çizen Yardım, son olarak şunları söyledi:
Birey, okulöncesinden üniversite bitimine kadar eğitim sürecinin içerisindedir. Doğal olarak bir nesil ve toplum inşasında bu süreç çok önemlidir. Önümüzdeki dönem, dezavantajlı tüm grupların gözetildiği, en temel evrensel ilke olarak da, çocuğun üstün yararının esas alındığı bir eğitim modeline ihtiyaç var.
Anadilinde eğitimi, bilimsel, demokratik, laik eğitimi esas alan, temellerini bunun üzerinden oluşturmuş eğitim sistemine ve içeriğine ihtiyacımız var. Evrensel değerleri, insan haklarını esas alan özgür, eşit bireyleri yetiştirmeyi esas alan eğitim politikalar oluşturulmalı.
Uluslararası sözleşmeleri ve eğitim hakkını esas alarak, din, dil, renk, cinsiyet, ırk, mezhep ayrımı gözetmeksizin her çocuğun eşit eğitim hakkından faydalanması gerektiği ana kurgusu üzerinden bir eğitim sisteminin oluşturulması gerekir.
Eğitim sisteminin, eğitim emekçisi politikalarıyla, çocuk hakları temeliyle en baştan oluşturulacak bir sistemle sürdürülebilir olması gerekir. Müfredat oluşturulurken de bilim insanlarının, eğitim alanındaki sendikaların, uzman eğitim bilimcilerin var olduğu komisyonlarla ve çalışma gruplarıyla beraber oluşturulmalıdır.