Seçimlere sayılı günler kala Türkiye, hem Ortadoğu’nun hem de ABD ve AB ülkelerinin gündeminde üst sıralarda. Seçim sathına girilen birkaç ay içinde Batı medyasının seçimlere bakışı günden güne yön değiştirdi. Türkiye ile ekonomik ve siyasi ilişkileri daha birkaç ay öncesine kadar Erdoğan’ın seçimi tekrar kazanması perspektifinden değerlendiren Batı medyası, seçim tarihi yaklaştıkça ve muhalefet ardı ardına tutum açıkladıkça, rüzgarın muhalefetten yana estiği kanısına vardı. Seçim yaklaştıkça hem haber başlıkları hem haberlerin tonu değişti. Uluslararası Politika Akademisi’ne “Batı medyası Türkiye seçimlerini nasıl değerlendiriyor?” başlıklı bir makale yazan Prof. Dr. Eren Alper Yılmaz’ın makalesi de medyanın değişen diline işaret ediyor. Makalenin tamamını aktarıyoruz.
14 Mayıs 2023 Türkiye seçimlerinin, ülke yıllarca süren ekonomik düzensizlik ve yıkıcı bir depremin sonuçlarıyla boğuşurken, Erdoğan’ın 20 yıllık iktidarında en çekişmeli yarış olması bekleniyor. Erdoğan, AKP’nin 2002’de iktidara gelmesinden bu yana en büyük siyasi meydan okuma ile karşı karşıya. Muhalifler ise Cumhurbaşkanı’nı ekonomi, yargı ve sosyal politikalar alanlarındaki politikaları üzerinden eleştiriyor.
Türkiye’nin ekonomik koşullarına bakıldığında Erdoğan, Türkiye Merkez Bankası’nın gerçekleştirdiği agresif faiz indirimleri emrini vererek enflasyonu Ekim’de yüzde 85’in üzerine zıplatarak 24 yılın zirvesine çıkardı ve ardından Mart’ta enflasyon yüzde 50’ye yaklaştı. Bunu takip eden yaşam maliyeti krizi Türkiye’deki her haneyi sarsacak noktaya geldi ve insanların kazançları ve birikimlerini tüketerek satın alma gücünü dibe vurdurdu.
Bunların yanı sıra Erdoğan hükümeti, Kahramanmaraş merkezli depreme zamanında müdahale etmemek ya da edememekle de itham ediliyor. Milyonlarca vatandaş 11 ili vuran deprem sonrası evsiz kaldı ve her şeyini kaybetti. Analistler, Erdoğan’ın ülke ve ülkenin tüm kurumları üzerindeki tam kontrolüne rağmen, yıllardır sürmekte olan erozyon nedeniyle deprem sonrasında yeterince hızlı harekete geçemediğini ifade ediyor. Kızılay’ın sivil toplum kuruluşlarına çadır satması ve AFAD’ın koordinasyon eksikliği de deprem sırasında hükümetin eleştirilmesine neden oldu.
Bir başka güncel sorun da Türkiye’nin yaklaşık 4 milyon Suriyeliye ev sahipliği yapması; bu nedenle, büyük bir yaşam maliyeti kriziyle mücadele eden pek çok Türkiyeli, sığınmacılara karşı giderek daha düşmanca davranmakta. Tüm muhalefet blokları, AKP’yi sınırları açıp birçok kimliği belirsiz kişiyi kontrolsüz bir şekilde ülkeye toplamakla suçladı ve Suriyelilerin gönüllü olarak anavatanlarına dönmesi için uygun koşulları yaratma sözü verdi. Muhalefet bunun sadece uluslararası bir sorumluluk paylaşımı değil, Şam’la diyalog kurulmasını da gerektirdiğinin farkında. Kılıçdaroğlu’nun Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’la görüşmek üzere yaptığı konuşma üzerine Erdoğan da bir süredir Suriye ile yakınlaşma sağlamaya çalışıyor ancak Beşar Esad, Türkiye Cumhurbaşkanı ile ancak Türkiye’nin askeri gücünü Suriye’nin kuzeyinden tamamen çekmeye hazır olduğunda görüşeceğini söylüyor.
Seçimler, Mustafa Kemal Atatürk’ün laik Cumhuriyeti’nin kuruluşunun 100. yılına denk geliyor. Erdoğan, seçimlerde büyük değişiklikler vaat eden “Türkiyeli Gandhi” lakaplı CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun arkasında duran bir muhalefetle karşılaşacak. Stockholm Üniversitesi Türkiye Araştırmaları Enstitüsü araştırmacısı Reuben Silverman’a göre, Kılıçdaroğlu’nun geniş koalisyonu gerekli çünkü şimdiye kadar Erdoğan’a rakip olacak baskın bir siyasi aktör ortaya çıkmadı. Bu kısmen Erdoğan’ın kendi eseri: İstanbul Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu ve Kürt partisi Halkların Demokratik Partisi’nin (HDP) eski eş genel başkanı Selahattin Demirtaş gibi Türkiye siyasetine heyecan katan siyasetçiler, kovuşturmalar ve hapis cezaları nedeniyle siyasi alanın dışına itildi.
Kılıçdaroğlu’nun dışında Memleket Partisi’nin cumhurbaşkanı adayı Muharrem İnce 114 bin 657, ATA İttifakı’nın başkan adayı Sinan Oğan ise 111 bin 502 imza aldı. Sekiz aday yeterli imzayı toplayamadı ve Yeniden Refah Partisi lideri Fatih Erbakan, Erdoğan’ın adaylığını desteklemek için başvurusunu geri çekti.
Anketlerin çoğu Kılıçdaroğlu’nun öne geçtiğini gösterse de Erdoğan, arkasında devletin ve devlet kurumlarının tüm gücüyle hâlâ güçlü bir aday. İktidarda kalmak için ne gerekiyorsa yapacağına, görevdeki avantajlarını az farkla bir zafer elde etmek ve olumsuz sonuçlara meydan okumak için kullanacağına dair yaygın bir inanç var. Son anketlere göre Erdoğan, pek çok kişi tarafından Türkiye tarihinin en önemli seçimi olarak görülen 14 Mayıs seçimleri öncesinde rakibinin 10 puan gerisinde bulunuyor. Anketlerin çoğu, muhalefetin cumhurbaşkanı adayı Kılıçdaroğlu’nun Erdoğan’a karşı yüzde 10’dan fazla önde olduğunu gösteriyor. “Millet İttifakı” olarak adlandırılan muhalefet bloğu da Meclis yarışında Erdoğan’ın ve müttefiklerinin en az 6 puan önünde gidiyor. Buna ek olarak, Halkların Demokratik Partisi (HDP) de rahat rahat yüzde 10’un üstüne çıkıyor.
Washington merkezli Project on Middle East Democracy’nin Türkiye program direktörü Merve Tahiroğlu, muhalefet ittifakının çeşitlilik arz ettiğini ve ittifak içindeki her önemli figürün Türkiye’nin farklı bir kesimine hitap edebileceğini belirtiyor. Demokrasileri Savunma Vakfı’nın ev sahipliğinde düzenlenen bir panelde konuşan Tahiroğlu şunları ifade ediyor: “Bu tarihi anda, Türkiye’de gerçekleşecek Mayıs seçimlerinin muhalefete galibiyet getireceği konusunda iyimser olmamızı sağlayacak her zamankinden fazla nedenimiz var.”
14 Mayıs seçimleri Türkiye ile güvenlik, ticaret ve yumuşak güç ilişkileri devam eden Avrupa için ciddi bir dönüm noktası arz ediyor. Batı medyasında seçimlerin sonucuna ilişkin farklı tahminler var. ABD’de faaliyet gösteren risk analizi şirketi Teneo’nun kurucu ortağı Wolfango Piccoli, Türkiye’deki Batı karşıtlığının siyasi yelpazede çok güçlü olduğunu savundu. Piccoli şu belirlemelerde bulunuyor: “Dış politika, koalisyonun tutarlılığına bağlı olacaktır. Millet İttifakı, Erdoğan’dan kurtulma arzusu dışında hiçbir ortak yanı olmayan partilerin koalisyonudur. Tamamının birbirinden çok farklı gündemleri var ve bunun dış politikaya seçimlerden sonra etkisi olacak. Türkiye’nin batı ile ilişkisi büyük ölçüde komada ve bir süredir de böyleydi, bu yüzden onu yaşam desteğine bağlı tutacaklar.” Piccoli ayrıca, yeni gelecek hükümetin de başa çıkması gereken çok fazla iç sorun olacağına işaret ediyor.
BBC News, Kılıçdaroğlu liderliğindeki Millet İttifakı’nın kazanması halinde, Türkiye’nin parlamenter sistemini yeniden kurabileceğini ve cumhurbaşkanlığı reformunu gerçekleştirebileceğini, devlet başkanının yasayı veto etme hakkını kaldırabileceğini, makamın siyasi partilerle bağlarını kesip yedi yılda bir seçilebilir hale getirebileceğini belirtiyor. BBC’nin perspektifine göre, altı parti, kazanmaları halinde, Erdoğan hükümetinde kırılgan hale gelen AB ilişkilerini ve Türkiye’nin on yıllardır süren Avrupa Birliği’ne katılma hedefini yeniden başlatma ve ABD ile “karşılıklı güveni” yeniden tesis etme fırsatını da yakalayacak. Seçimlerden sonra Türkiye’de ılımlı bir hava oluşabilir; ancak bu, AB ile tam üyelik ilişkisini çok fazla değiştirmeyecektir. Dürüst olmak gerekirse AB, üyelik için gerekli tüm şartları yerine getirse bile Türkiye’nin yakın gelecekte üye olmasına sıcak bakmıyor.
İngiltere merkezli anaakım gazete Daily Telegraph, göçmen karşıyı söylem ve duygunun da Erdoğan’ın devrilmesine ön ayak olabileceğini yazıyor. Gazete, Türkiye’de yıllardır birikmekte olan göçmen meselesine yönelik kırgınlıklara dikkat çekiyor. Kamuoyu yoklamaları düzenli olarak göçü ulusun karşı karşıya olduğu en acil sorunlar arasında gösteriyor. Milyonlarca Suriyeli sığınmacının Türkiye’ye gelmesine izin veren Erdoğan, öfkeyi bastırmak için mücadele ederken, Kılıçdaroğlu’nun sınır güvenliği ve Suriyelileri vatanlarına gönderme konusundaki konuşmaları, Erdoğan’ın aksine muhalefetin oylarını yükseltti.
Erdoğan’ın seçimleri kaybetmesi durumunda kendisi açısından zorlu bir süreç başlayacak. Ortadoğu Araştırmaları Derneği Başkanı Ihor Semivolos, olası bir yenilgi durumunda mevcut Cumhurbaşkanı’nın görevi bırakacağının kesin olmadığını belirtiyor. Semivolos’un değerlendirmesine göre, Erdoğan’ın seçimi kaybetmesi durumunda neler olacağı toplum için net bir cevabı olmayan bir soru. Risk yüksek, çünkü Türkiye’nin geçmişinden de bildiğimiz gibi, 2016’daki başarısız askeri darbenin ardından yaşanan baskılar ve haksız yargılamalar hakkında birçok kişi soruşturma açılmasını talep edecek. Dolayısıyla Erdoğan’ın iktidarını kaybetmesi muhtemelen bazı sıkıntıları da beraberinde getirecek. İşte tam da bu yüzden pek çok insan “koltuğu öyle kolayca bırakmayacak” diye düşünüyor.
Berlin merkezli Stiftung Wissenschaft un Politik’in yayınladığı rapora bakıldığında, mevcut kamuoyu yoklamalarına güvenilecek olursa Erdoğan’ın CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu karşısında kaybetmesi bekleniyor. Ancak cumhurbaşkanlığını kaybetmek, AKP adlı makineyi çalışır durumda tutmak için kamu kaynaklarından mahrum kalacak olan Erdoğan için büyük bir darbe olacaktır. Kötüleşen sağlığı ve ileri yaşı göz önüne alındığında Erdoğan, partisini muhalefette uzun süre yönetecek gücü toplayamayabilir.
Politico’nun araştırmacısı Nektaria Stamouli’ye göre, Batı medyası Erdoğan’ın seçimleri kazanmasını zayıf bir ihtimal olarak görse de, Erdoğan seçimleri kazanırsa daha da fazla yetkiye sahip olacak. Türkiye’de 85 milyon insan var. Batı’daki endişe, Erdoğan’ın bunu, bölgesel çatışmacılıkla karakterize edilen ve daha büyük siyasi güçlerin kendi etrafında toplandığı, giderek artan bir şekilde dini açıdan muhafazakar bir modele doğru ilerlemek için fırsat olarak görecek olmasıdır. Bu noktada Türkiye’nin Batı’dan uzaklaşarak Rusya ve Ortadoğu ülkeleriyle yakınlaşması kastediliyor. Ayrıca seçimlerden sonra liberal değerlerden uzaklaşan AKP, Batı’nın gözünde muhafazakar tarafını daha da pekiştirebilir.
Özetle, Batı medyasındaki genel kanı, Millet İttifakı’nın 14 Mayıs seçimlerini kazanma ihtimalinin güçlü olduğu yönünde. Muhalefet bloğu kazanırsa Türkiye’de hem iç hem de dış politikada farklı bir hava oluşabileceğini, Batı ile daha ılımlı ilişkiler kurulabileceğini ve Erdoğan’ın gelecekte siyasi kariyerinde zor bir durumla karşılaşabileceğini vurguluyorlar. Sonuç olarak, seçimleri kim kazanırsa kazansın, bir Türkiye vatandaşı olarak ekonomi, dış politika, sosyal politikalar, güvenlik ve diğer alanlarda güçlü bir Türkiye diliyoruz.