Akşener, “Kılıçdaroğlu görüşebilir ama HDP’nin taleplerini masaya getiremez!” buyurduktan sonra, ne talep edilebilir ki diye düşünmüşsünüzdür elbet. HDP, Cumhurbaşkanlığına aday çıkarmayıp Millet İttifakı adayı Kılıçdaroğlu’nu desteklemek için artık Kars’ı Ardahan’ı mı ister, Hakkâri, Şırnak, Cizre, Batman ve Diyarbakır’a bağımsızlık, Adıyaman, Mardin ve Gaziantep’e özerklik mi ister; hatta eş başkanlar ve MYK üyelerine öyle 3-5 de değil, sadece ikişer maaş sağlayacak yönetim kurulu üyelikleri veya Kızılay’dan 7-8 Genel Müdürlük mü ister, ziyaret gerçekleşirse göreceğiz! Ancak aday çıkarmasa da sandıkta Bay Kemal’e oy atacak olan HDP yönetimi değil kuşkusuz. Oyu istenen seçmen kitlesi olduğuna göre, asıl talep hakkı da bizlerin olmalı…
Aslında taleplerimiz çok. Çünkü biz dünyayı istiyoruz. Ama bunları o masanın yerine getirmesinin mümkün olmadığının, hatta bu hedeflere yaklaşmalarının bile söz konusu olmayacağının bilincindeyiz. Bu nedenle bence Bay Kemal’den sadece bir tek talebimiz olabilir…
Masa, sistemi restore etmeye soyunuyor, bizler değiştirmeye.
Masa, dünyadaki diğer kapitalistlerle rekabetten söz ediyor, bizler bütün halklarla kucaklaşmaktan.
Masa, iklim değişikliğinin ve çevresel yıkımın temel sebebi kömür ve diğer fosil yakıtlara, nükleer santrallara dokunmuyor, biz dünyayı kurtaracak bir ekolojik sistem istiyoruz.
Masa, başka ulusların haklarını gözetmeden “milli çıkarlar” diyor; biz çıkarlar değil, eşitlik, adalet, kardeşlik ve barış diyoruz.
Bu listeyi uzatmak mümkün elbet ancak en önemlisi; Masa, AKP elinde “çöktüğünü” düşündüğü devleti, bizler ise toplumu ayağa kaldırmayı hedefliyoruz.
Çünkü devlet, yükselen muhalefete karşı Kürt Hizbullah’ı Hüda-Par ve Erbakan kalıntılarından medet umar hale gelse de, çürüyüp zayıflasa da hala en küçük bir halk hareketinin karşısında kağıttan da olsa aslan kesilebiliyor. Depremde de çok net görüldüğü üzere kurtarma ve halka yardıma değil, temsil ettiği sermayenin çıkarlarına odaklı olarak boy gösteriyor. Şimdi ise enkazı bir an önce kaldırarak inşaata başlamaya hazırlanıyor. Halk ise dayanışmasını kendi dişiyle tırnağıyla örüp, devletin desteği şöyle dursun ona rağmen yaralarını sarmaya, yaşamını savunmaya çalışıyor. Benim yegâne talebim işte tam da buna yönelik:
Bay Kemal, mazbatayı aldığı gün, öncelikle devir teslim töreni gibi “devlette devamlılığı,” yani Erdoğan’ın devamı olacağını çağrıştıran bir seremoninin yapılmayacağını, bunun bir devamlılık değil, detaylı soruşturmalara konu olacak 21 yıllık dönemin sonu ve yeni bir başlangıç olacağını öncelikle açıklamalı.
Soruşturmalar başlayıncaya kadar Erdoğan ve avenesi, yurt dışına çıkmamak kaydıyla şimdilik sarayda ev hapsinde kalabilir örneğin. Bahçeli’yle beraber Meriç’i yüzerek kaçsa da ne yapıp edip ülkeye getirileceğinin güvencesi de verilmeli elbet.
Bu açıklamayı takiben ilk icraat olarak, AKP’nin 20 yılda engellediği ne kadar kültür sanat etkinliği, konser, tiyatro, film festivali; kitap, gazete, televizyon yasağı, anadilde eğitim çabası varsa; Cumartesi Anneleri başta olmak üzere gasp edilen anayasal protesto, basın açıklaması hakkı ihlali olduysa ve bu nedenlerle işkence görmüş, ceza almış, gözaltına alınmış, baskı görmüş, tutuklanmış sanatçı, gazeteci, siyasi parti yöneticisi, örgüt üyesi; ötekileştirilen farklı inanç veya cinsel yönelimden herkesi, şimdiden oluşturacağı ekiplerle tek tek arayıp düzenleyeceği büyük bir buluşmaya davet etmeli. Kuşkusuz bu davetten önce zindanlarda ömrünü geçiren bütün siyasi tutsakların ayrım gözetmeden serbest kalmasını sağlayacak bir KHK yayınlanması gerekiyor. Ve başta Barış Akademisyenleri olmak üzere kamu kurumlarından, üniversitelerden uzaklaştırılan bilim insanlarını da derhal eski görevlerine iade ederek bu davete katmalı. Stadyumlar dahil bu kalabalığı alacak mekân bulmak mümkün değil belki ama onu da Bay Kemal düşünsün artık.
İşte bu buluşmada Cumhur Başkanı olarak devlet adına hepsinden özür dileyip bundan sonra yapacakları çalışmalar için onlara bütün olanakları seferber edeceğinin ve özgürlüklerinin garantisini vermeli. Benim naçizane tek talebim budur.
Elbette yeni iktidarın bunu gerçekleştirirken önünü kesmeye çalışacak bir “devlet aklı” ortaya çıkacaktır. Hatta 15 Temmuz gibi darbelere girişebilecek başta ordu, polis ve adalet sistemine çöküp örgütlenmiş gericilikle baş etmesi gerekecek. Bu nedenle AKP-MHP faşizminin milisleri, tarikatlar, SADAT, Kürt Hizbullah’ı Hüda-Par ve Suriye’den devşirdikleri çetelere karşı oy vermenin yetmeyeceği gerçeğini şimdiden kavramaları gerekiyor.
Kitlelerin sel olup akması dışında “Tahtı bir yana, Şahı bir yana savuracak” başkaca güç yok. HDP’nin defalarca kapatılmasına rağmen yok edemedikleri varlığının, onca baskıya, zulme rağmen büyüyen başarısının kaynağı bu seldir. Bu hafta sonu yeniden tanıklık edeceğimiz, Nevrozlarda alanlara akan kitlelerdir. Seçimleri kazanacak olan da değişimi sağlayacak güç de budur.
Yukarda anlatmaya çalıştığım talebimi bir cümleyle özetlersem, öncelikli iş devletin değil, toplumun ayağa kaldırılmasıdır. Bunu yapacak şey ise AKP’nin 20 yıldır hedefindeki bilimdir, kültürdür, sanattır. Ayağa kalkan toplum geri kalan sorunları kendisi çözecektir zaten.
Bahadır Altan kimdir?
Hava Harp Okulu’ndan mezun oldu. Hava Kuvvetleri, Anadolu Üniversitesi SHYO, THY ve Pegasus’ta pilotluk ve öğretmenlik yaptı. 12 Eylül döneminde üsteğmen rütbesindeyken iki kez gözetim altına alındı. THY’den sendikal çalışmaları nedeniyle işten atıldı, Gökkuşağı Hareketi adıyla sendikal bürokrasiye karşı alternatif bir model kurarak mücadele etti. Çözüm Süreci ve sonrasında barış mücadelesinde aktif rol aldı. İki dönem Barış Bloğu’nun eş sözcülüğünü yürüttü. ADAM-Der üyesi. Airkule’de havacılıkla ilgili yazılar yazdı, halen Gazete Karınca’da yazıları yayımlanmakta.