6 Şubat’ta Maraş merkezli olarak meydana gelen depremde resmi açıklamalara göre 50 bine yakın insanımız yaşamını yitirdi. Yüzbinlerce insanımız yaralandı ve en az 15 milyon insanımız bu depremden etkilendi.
Depremde yaşamını yitirenler iktidar tarafından 50 bine yakın olarak açıklanırken, gayri resmi rakamlar ve deprem bölgelerinde incelemelerde bulunanların aktardığı bilgilere göre, yaşamını yitiren insanlarımızın sayısının en az açıklanan rakamın üç katı olduğunu belirtmem gerekiyor. Bu açıdan iktidarın açıkladığı rakamlar, kendi valileri dahil toplumun geneli tarafından inandırıcı bulunmuyor.
***
Başta canlılar olmak üzere ciddi kayıplarımızın olduğu depremin üzerinden 36 gün geçti. Depremden önce ülkenin temel gündemi seçimlerdi ve tüm tartışmalar bunun üzerine yürüyordu. Depremin üzerinden bir ay geçtikten sonra da yine ülkenin temel gündemi deprem ile birlikte seçimler olmaya başladı.
Bu kez seçim gündemi deprem ve depremde yaşanan/yaşatılanlardan bağımsız olarak ele alınamaz ve alınmıyor da. Hem iktidar hem muhalefet hem de toplum büyük oranda depremde yaşananlar üzerinden yapacaklarına karar verecek.
Siyasi partilerin tüm stratejik ve taktik politikaları, deprem gündemiyle yeniden ele alınacak. İnsanlar oy kullanırken depremde yaşananları dikkate alarak tercihlerini belirleyecekler.
Deprem ve yarattığı yıkımın ardından AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, seçimin 14 Mayıs’ta yapılacağını açıklaması, YSK’nın yaptığı açıklamalar, Millet İttifakı’nın cumhurbaşkanı adayı olarak CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nu açıklaması, HDP’nin seçimler ve Millet İttifakı adayına ilişkin yaptığı açıklamalar, Anayasa Mahkemesi’nin HDP’nin kapatılması davasında sözlü savunmaya 11 Nisan’a kadar süre vermesi ve HDP’nin Hazine yardımı hesabına konulan blokenin kaldırılması gündemlerinin her birinin seçimler ve seçimlerin sonuçlarıyla doğrudan ilgisi ve etkisi bulunuyor.
***
Millet İttifakı’nın adayının bu ittifak içerisinde yaşanan büyük bir krizin ardından açıklanması, sonuç itibariyle Cumhur İttifakı’na karşı olumlu bir adım olarak görülmelidir. En azından adayın kim olacağı tartışması sona ermiştir. Yine söz konusu adayın, HDP’nin hakkında olumsuz görüş belirtmediği bir aday olmasının da ayrı bir anlamı olduğunu belirtmeliyim.
Kılıçdaroğlu ismi, HDP tarafından olumlu karşılansa da Kılıçdaroğlu’nun desteklenip desteklenmeyeceği veya ortak aday olarak görülüp görülmeyeceği meselesi, Kılıçdaroğlu’nun HDP Eş Genel Başkanları ile yapacağı görüşmede netleşecektir.
Çünkü HDP, daha önceki tüm açıklamalarında kişileri değil ilkeleri tartışacağını belirtmişti. Bu açıdan kısa süre içerisinde Kılıçdaroğlu’nun HDP’ye yapacağı ziyaret, bu ziyarette yapılacak görüşmeler HDP’nin ne yapacağını da netleştirecektir. HDP’nin aday çıkarıp çıkarmayacağı veya Kılıçdaroğlu’nu hangi saiklerle destekleyeceği bu görüşmeden sonra kamuoyuna açıklanacaktır.
Bu açıdan Millet İttifakı’nın cumhurbaşkanı adayının açıklanması gibi HDP’nin Kılıçdaroğlu ile yapacağı görüşmenin ardından ne yapacağına ilişkin açıklaması, 14 Mayıs Cumhurbaşkanlığı seçimlerini kimin kazanacağı konusunda en merak edilen konuların başında geliyor.
Şöyle ki, HDP’nin 14 Mayıs’ta Cumhurbaşkanlığı seçimlerindeki tavrı büyük oranda kimin kazanacağını veya kimin kaybedeceğinin de ilanı anlamına gelecektir. HDP’nin bu açıklamasını gerek Cumhur İttifakı gerek Millet İttifakı gerekse tüm toplum merakla bekliyor.
***
HDP’nin 14 Mayıs’taki seçimlere ilişkin stratejik politikası ana hatlarıyla bellidir. HDP, stratejik olarak sadece seçimler değil mücadele güzergahı olarak da devlet blokları dışında tarif ettiği tüm güçlerle ortaklaşmayı önüne koymuştur. Bu boyutuyla HDP tarafından Emek ve Özgürlük İttifakı’na ayrı bir önem verilirken, devlet blokları arasındaki dengede ise taktik politikalar izleyecektir.
HDP, içerisinde bulunduğu Emek ve Özgürlük İttifakı’nın 14 Mayıs seçimlerine ilişkin izleyeceği taktik politikalar, deyim yerindeyse seçimin kaderini de belirleyecektir. Bu taktik politikaların, esas itibariyle 31 Mart seçimlerinde olduğu gibi AKP-MHP-Ergenekon blokuna kaybettirme üzerinden gerçekleştirileceği görülüyor. Ancak, bunun yolu da Millet İttifakı’nın tavrı ve izleyeceği politikalarla yakından ilgilidir.
***
Bu realite üzerinden HDP özgülünde son günlerde iktidar tarafından yapılan hamlelere de dikkat çekiyor.
HDP’yi yargı eliyle kıskaca alan iktidarın, yine yargı eliyle HDP’ye yeni tuzaklar kurmaya veya HDP’yi hatalı kararlar vermeye zorladığı söylenebilir. Bunun en somut örneği olarak kapatma davası ve Hazine yardımının bloke edilmesi kararlarının üzerinde durmak gerekiyor.
HDP’nin sözlü savunma süreci veya kapatma davasının seçimler sonrasına ertelenmesi talebine ilişkin AYM, bir ay erteleme kararı vererek tarihi 11 Nisan olarak belirlemiştir. Bu kararla birlikte Hazine yardımına koyulan bloke ise kaldırılmıştır.
İktidarın kontrolündeki yargı eliyle gerçekleştirdiği bu hamleler, 14 Mayıs seçimlerinden bağımsız olmadığı gibi HDP için iyi niyetli gözüken ancak bu hamlelerle asıl olarak iktidar HDP’nin izleyeceği politikalarda hata yapması hesabıyla hareket ettiği söylenebilir.
Kapatma davasına ilişkin süreç seçim sonrasına ertelenmeyerek yargı kıskacı devam ettirilirken, Hazine yardımı hesabına blokenin kaldırılması ‘acaba kapatılmayacak mı’ algısına ve düşüncesine meyil verdirme amaçlıdır.
İktidarın, HDP’nin kendi adıyla seçimlere girip girmeme veya alternatif partiler üzerinden girip girmeme kararı noktasında HDP’ye hata yaptırmayı ve bu noktada tartışma yaratmayı hedeflediği görülüyor. Yine HDP’nin Cumhurbaşkanı adayı konusunda izleyeceği taktik politikalara ilişkin de tuzak kurulmak istendiğini belirtebilirim.
***
AKP-MHP iktidarın amacı bu iken, iktidarı ve devleti iyi tanıyan, güçlü bir tarihsel mirasa sahip HDP’nin, tüm bu yapılanlar karşısında nasıl hareket edeceği bir hafta/ 10 günlük süre içerisinde netleşecektir.
Önceki gün bileşen partilerinin eş genel başkan ve eş sözcüleriyle bir araya gelen HDP’nin, deprem, seçimler, AYM’nin son verdiği kararlar, Millet İttifakı’nın adayı ve iktidarın hesaplarına ilişkin gündemlere dair geniş bir tartışma yürüttüğü öğrenildi.
HDP dün de Parti Meclisi toplantısı gerçekleştirdi. Aynı gündemler çerçevesinde bir tartışma da PM toplantısında yürütülürken, 15 Mart’ta yapılacak olan MYK toplantısında HDP’nin bir bütünen seçim sürecine ilişkin yürüteceği politikaları netleştireceği görülüyor. Seçim takvimi de bu durumu tüm siyasi partiler açısından olduğu gibi HDP açısından da zorunlu kılıyor.
***
HDP’nin MYK toplantısının ardından 16 Mart’ta Emek ve Özgürlük İttifakı ile yapacağı toplantıda genel olarak İttifakın izleyeceği seçim politikasının netleşmesi bekleniyor. Bu toplantının ardından kapatma kıskacına alınan HDP’nin seçimlere kendi ismiyle girip girmeyeceği veya alternatifin ne olacağının da netleştirilmesi zaman açısından zorunlu bir gündem olarak duruyor.
Geriye HDP Eş Genel Başkanları ile Millet İttifakı’nın Cumhurbaşkanı Adayı Kemal Kılıçdaroğlu ile yapacakları görüşme kalıyor. Bu görüşmede de Millet İttifakı Adayı Kılıçdaroğlu’nun, HDP’nin ilkesel tutumlar çerçevesinde dile getireceği taleplere ve görüşlere ne yanıt vereceği, ‘deprem nedeniyle bir daha değerlendireceğiz’ diyen HDP’nin Cumhurbaşkanlığı adaylığı konusundaki tavrını da netleştirmiş olacak.
***
Sözün özü; gelinen noktada hep söylenir ya ‘siyasette 24 saat bile çok uzun bir zaman dilimidir’ diye. Önümüzde iki aylık bir süreç var. Bu süreçte, birçok şeyi yaşayıp göreceğiz. Osmanlı’da oyun ve tuzaklar çok! AKP-MHP iktidarının da bu oyun ve tuzaklar mirasının en ileri temsilcileri olduğu gayet iyi biliyor.
HDP başta olmak üzere bir bütünen muhalefetin eğer kaybettirmek istiyorsa AKP-MHP iktidarının tuzaklarına ve oyunlarına hazırlıklı olması, enkaz altında kalmış devletin toplumun geleceğini de enkaz altında bırakmaması için bütünlüklü hareket etmesi büyük sorumluluk olarak önlerinde duruyor.
İbrahim Aslan kimdir?
Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü’nden mezun oldu. Üniversite yıllarından itibaren Dicle Haber Ajansı’nda muhabir, haber şefi ve editör olarak çalıştı. DEM TV’de ve 1HaberVar Platformu’nda editörlük, KHK ile kapatılan JIYAN TV’de haber koordinatörlüğü yaptı. 2019 yılından bu yana Gazete Karınca’da yazmayı sürdürüyor.