Ekolojik mücadele ve yerelin önemi üzerine

Ekolojik mücadele ve yerelin önemi üzerine

Hakan Yurdanur

Yerel politik savunu, içine doğanın savunusunu da katarak oldukça geniş bir hatta yayılır. Sermaye gruplarının yoğunlaşan ve yayılan saldırılarına karşılık bu hat önemlidir ve genişletilmelidir. Doğal bir varlığın önemi coğrafi konumu kadar onunla etkileşim içinde bulunan tüm canlıların ve insanın kültürel, tarihsel, geleneksel miraslarının da barındığı bir yapıda olmasındandır. Örneğin; ormanlık bir alan ile onun civarında yaşayan insanlar arasında da bu ilişkiler yaşanmakta, yaşatılmakta. Bu anlamı ile yerel toplumsal ilişkiler bir kez daha ama bu kez farklı gözler ve gözlemlerle okumalar yapmayı gerektiriyor. Yereli atlayıp genele ve sabırsız çözümlere ulaşmaya çabalamak, yereli ve mücadelesini küçümseyip yok saymak kestirmeci, indirgemeci muhalif çıkmazları gibi geliyor bana.

Yerelin kendisine ait olanı ve yaşanmışlıkları mücadelelerde hız kazandırıcı öneme sahip. Unutmamak gerekir ki, her mücadele hoşnutsuzluğun isyanıdır, öfkenin çoklaştırılmasıdır, dünyayı keşfetmek kadar onu değiştirme isteğidir. Hız beraberinde değişimin önemli bir yapı taşıdır.

Sadece o yöreye ait olan bir canlı türü düşünün. Bu canlı o yöre halkı için önemli ritüeller barındırır. Töresel kıymetler kutsal birer savunu ve mücadele değeridir. Bu canlının yok edilişine yönelik her saldırı büyük ve kapsamlı karşı çıkışlara neden olur. Bu refleks aslında örgütlü bir birikimin dışavurumudur.

Yerelin harekete geçişindeki önemli noktalardan bir tanesi de örgütlenme ve direnme arasındaki ince geçişin vurgusunda yatar. Soruyu şöyle sorabiliriz: Örgütlenmenin içine mi insanı davet etmeli yoksa insanın içinde mi örgütlenme var etmeli ? İçerde var olan vicdan, adalet, haksızlığa karşı çıkış, herkesle bir olma… gibi kavramlar örgütlenmiş insanın en önemli başlangıç adımlarıdır diye düşünmekteyim. Örgütlenmiş insan ile insanın örgütlenmesi arasındaki bağ sıkıca kurulunca karşımıza ortak mücadeleler kadar mücadelelerin ortaklığı kavramı çıkar ki bu da bağların sıkılaştığının ip uçlarıdır.

Direndik ama örgütlü değildik demek aslında insanın içindeki içselleştirdiği örgütü dışındaki sınıflar arası savaş ile birlikte bütünleştirmeye başlaması anlamına gelmekte. Değişimin başlangıcı insanın içidir ama tabiki yeterli değildir. Devam ettirilmeli dışarıya aktarılmalı iç direnç dış örgütle bütünleşmeli. İlk harekette içimizdeki sözün önemi büyük önem taşır. Sözün önemi, hareketin liderinin hareketin kendisi olduğunu göstermesi açısından da çok kıymetlidir.

Bir noktanın altını çizerek devam edelim. Yerel ve genel arasında kesin ayrımlar yapmak bana pek anlamlı gelmiyor. Zaten aralarında organik geçişkenlik yoksa bu mücadeleler daha baştan kaybetmeye adaydır diyebiliriz. Yerel genel ayrımı mekanik ve salt iktisadi ayrım içerebilir. Hareketli sermaye karşısında hareket etmeyen özne ve nesneler ister. Bu anlamı ile sermaye hareketini genele, karşısında ki hareketsiz özne ve nesneleri yerele indirger. Eğer bu katı ve dogmatik tanımı benimsersek kendi gerçeğimize kendi gözümüzle bakma fırsatını da kaçırmış oluruz. Yereli önce küçümser sonra da mücadele önünde engel olarak görürüz.

Kendi gözü ile bakamayan muhalif derken muhalefet ile muhalif olma arasında ki ayrımı da hatırlatalım. Muhalefet etmek için önce muhalif kimliğini taşımak gerektiğinin altını çizelim. Bu kimliğin de bir kıyafet markası olmadığının , dışarıdan zorla giydirilen ve her bedene uyan bir kumaş dokusunda bulunmadığını önemle belirtelim.

Tüm mücadeleler gibi ekolojik mücadeleler de iletişim ve dayanışma ağlarıdır. Kendi gerçeğini anlamaya, keşfetmeye yarayan orjinal fikirlerle doludur. Örneğin orman yangınında kendi söndürme aracını yapan yöre halkı buna iyi bir örnek olabilir. Bu örnek bir kaç şeyi daha bize göstermekte: ekolojik mücadele sadece insanın dışı ile ilgili değildir. Çevrenin, doğanın savunusudur ama daha fazlasıdır. İnsanın kişi olarak içi yani kişiliğinin de mücadelesidir.

Kapitalizmin her bölgedeki gelişimi ve uyguladığı iktisadi, siyasi, ekolojik yaptırımlar bir ve aynı değil. Bu anlamı ile her bölgenin gösterdiği karşı duruşta eş düzeyde değil. Sesin şiddeti aynı tonda yükselmeyebilir ve zaman aralıkları uzun olabilir. Bu nedenle erken ve haksız suçlamalarla karşılaşılabilinir. Buna dikkat etmek gerek diye düşünüyorum. Sonuçta ne olursa olsun hiçbir yöre kapitalizmin ekolojik (ve diğer türlü) saldırılarından kurtulamaz.

Yerel ekolojik mücadeleler o yörenin geçmiş yıllardaki direnme ve örgütlenme hafızasında ki birikimleri de taşır, gelecek kuşaklara bu mirası devreder. Yıllarca süren iktisadi, siyasi, kültürel, ideolojik, ekolojik savaşımlar ve kazanımlar yöre halkının zihin haritasında önemli bir yer işgal edecektir.

Ekolojik saldırıları insan vücuduna yapılan saldırılardan bağımsız düşünemeyiz. Bir saldırı tüm vücudu nasıl etkisi altına alıyorsa buda aynısı olacaktır. O nedenle yereli ayrıştırmak kadar ekolojik mücadeleleri de ayrıştırmak, ayrı önemler atfetmek hatalara yol açar. Maden saldırısı nükleer saldırıdan, orman katliamı gölün kurumasından daha az yada daha çok önem arz etmez. Verili o an hariç eş önem düzeylerindedirler.

İnsan en hızlı eylem anında öğrenirmiş. Bu çok kıymetli bir söz… İnsanın kendisini, çevresini, diğer insanları ve en önemlisi doğayı kurtaran en büyük kahraman olmadığının iyi bir göstergesidir eylem. Bugün ne yazık ki insanın insana yaptığı ile insanın çevreye ve doğaya yaptığı arasında bir fark yok.

Başladığımız gibi bitirelim. Yerel politik hatların oluşması önemli ama orada durmamak gerekli. Yerellerin birleşerek genişlemesi ilerlemenin ilk adımı olacaktır.