Türkiye seçim gündeminde ittifak ve adaylık tartışmaları içinde boğulmuşken dünyadaki savaşlar, iklim krizi, endüstriyel rekabet ve ekonomik kriz temalı gelişmeler hız kesmeden sürüyor. Şimdilik Türkiye gündeminin yakınından bile geçmeyen yeni tartışmalar geleceğimizi şekillendirmeye devam ediyor.
20 Mart tarihinde bir araya gelen Avrupa Birliği ülkeleri, 2023 yılı içinde savaşta kullanmak üzere Ukrayna’ya 1 milyon top mermisi sağlamaya yönelik 2 milyar avroluk bir plan üzerinde anlaştılar. Toplantısı sonrasında, AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Josep Borrell Fontelles’in açıkladığı karara göre Avrupa’nın mevcut silah depolarındaki top mermileri hızla Ukrayna’ya nakledilecek, top mermisi sayısını bir milyona tamamlayacak toplam 2 milyar avroluk bir ortak tedarik bütçesi oluşturulacaktı. Kararda küçük bir dipnot da vardı: Ortak tedarik bütçesinin harcanması AB şirketleriyle ve özellikle Norveç şirketleriyle sınırlı olacaktı. Mühimmat satın alımı sürecinde mevcut mühimmat üretim kapasitesinin yetmeyeceği varsayımıyla uzun vadeli bir program şartnamesi de hazırlanmıştı.(1)
Buraya kadarki gelişmeler dış politika ve savunma sanayii konusundaki uzmanlardan başka pek kimsenin ilgisini çekmeyebilir. Ancak bu duyurudan kısa süre sonra yeni ve “şaşırtıcı” bir haber daha gündeme geldi.
Financial Times’ın haberine göre Avrupa’nın en büyük mühimmat üreticilerinden olan ve Norveç hükümeti ile Finlandiya devleti kontrolündeki bir silah üreticisi şirketin (Patria Ind.) ortak girişimi Nammo ilginç bir açıklama yaptı: TikTok için Norveç’te kurulan yeni veri merkezi (data center), Nammo’nun mühimmat üretim faaliyetine köstek oluyordu!
Nammo CEO’su Morten Brandtzæg fabrikalarının bulunduğu bölgedeki tüm yedek elektriği TikTok’un kullanması sebebiyle kapasite geliştirme çalışmalarının ve Ukrayna’ya gönderilecek top mermilerinin üretim sürecinin sekteye uğradığını açıkladı.(2) Brandtzæg, Financial Times’a verdiği demeçte, “Endişeliyiz çünkü kedi videolarının depolanmasının gelecekteki büyümemize meydan okuduğunu görüyoruz” diyerek Ukrayna’nın top mermilerine olan ihtiyacını karşılamakta zorladıklarını belirtiyor, TikTok’u, Çin ve Norveç hükümetlerini ve kedi videolarını suçluyordu! Ukrayna’nın top mermisi talebinin son aylarda normalden 15 kat fazla olduğunu ekleyen Nammo CEO’su, Ukrayna’dan gelen talebin karşılanması için yeni fabrikalarına 2 milyar avro yatırım yapmaları gerektiğini ancak elektrik sıkıntısı nedeniyle bu yatırımı yapamadıklarını söylüyordu. Ukrayna-Rusya savaşında günde 65.000 top mermisi atmak isteyen Ukrayna’nın talebinin karşılanması için TikTok veri merkeziyle ve kedi videolarıyla mücadele edilmeliydi! TikTok top mermisi üretimine engel oluyordu.
Bu çatışmanın diğer yüzünde yer alan Norveçli veri merkezi (data center) sağlayıcısı Green Mountain’ın yaptığı açıklamaya göre de TikTok ikisi Norveç’in Raufoss kentinin 25 km. doğusundaki Hamar’da olmak üzere 2025 yılına kadar Norveç’te toplam üç veri merkezi inşa etmeyi planlıyordu.(3) Green Mountain CEO’su Hagaseth’e göre Hamar bölgesi veri merkezleri için ideal bir lokasyondu ve burada, “yenilenebilir enerji fazlası, önceden imarlı arazi alanları ve yetkin bir iş gücü” vardı. Aynı nedenlerle bu bölgede üretim tesisi kuran Norveç silah endüstrisinin önde gelen şirketi Nammo’nun CEO’su Brandtzæg’e göre ise Çinli bir şirket olan Tiktok’un faaliyetlerinin bir savunma sanayi şirketinin bu kadar yakınında olması ve fazla enerji tüketiyor olması tesadüf olmazdı. Bu girişim Norveç silah sanayiine ve “ulusal çıkarlara” büyük bir darbe anlamına geliyordu.
Kuşkusuz bu tartışma dünya çapındaki enerji tüketimi ve silah sanayindeki gelişmeleri yakından izleyenler için şaşırtıcı değil, ancak kedi videolarıyla top mermilerini, TikTok’la Nammo’yu, Norveç’le Çin’i dünyanın önde gelen ekonomi gazetelerinde savaşırken gören sıradan okuyucu açısından neredeyse bir “internet şakası” niteliğinde. Ama bu “şaka”nın arka planında dünyanın bugününü ve geleceğini etkileyen bir gelişmeler dizisi var.
Dijital Çağ’ın karanlık yüzü
Günümüzde hangi şirketlerin, hangi endüstrilerin ve hangi grupların elektrik şebekelerine ve enerji hatlarına öncelikli erişim hakkına sahip olduğu giderek önem kazanan bir tartışma. Dijital medyaların dünyanın en büyük enerji tüketim mecralarından biri haline gelmesi karşısında geçmişte bol ve ucuz enerjiye ulaşabildikleri altın yılları özleyen geleneksel endüstriler dijital endüstrilere savaş açmaya hazırlanıyor. Dahası dijital çağın pek de fark edilmeyen karanlık yüzü, doğal yaşamı tahrip eden dünyanın birçok ülkesinde kent ve doğa aktivistlerinin öncelikli gündemlerinden biri haline gelmeye başlıyor.
Geleneksel endüstrilerin doğal yaşam üzerinde yarattığı tahribata karşı verilen mücadelenin yanına, kontrolsüz ve örtülü bir tahribata yol açtığı görülen dijital endüstriler de ekleniyor.
Bugün görece temiz endüstriler olduğu varsayılan dijital teknolojilerin, artık her evi, mahalleyi ve kenti geçmişle kıyaslanamayacak devasa bir enerji tüketim havzası haline getirdiği gerçeğiyle de yüz yüzeyiz. Dünya nüfusunun çok büyük bir bölümü artık çevrimiçi. We Are Social’ın 2022 raporuna göre, dünya nüfusu 8 milyara yaklaşırken küresel mobil sistemleri kullanan insan sayısı 5,48 milyara ulaşıyor. 2020 yılında 4,54 milyar insan internet kullanırken 2022’nin son çeyreğine girerken internet kullanıcılarının sayısı 5,07 milyara ulaşmış durumda. CISCO verilerine göre mobil veri trafiği 2012’ye göre 112 kat artmış durumda.(4) 16-64 yaş grubunda standart internet kullanımı günlük ortalama 7 saate yaklaşırken, sosyal medya karşısında 2 saat 24 dakikamızı, müzik dinleme servislerinde 1 saat 26 dakikamızı, oyun konsollarında ortalama 1 saat 10 dakikamızı geçiriyoruz. TV, sinema vb. geleneksel medyaların hayatımızda kapladığı süre hızla azalırken 2010’dan bu yana, dünya çapında internet kullanıcılarının sayısı iki katına çıkmış, buna paralel olarak küresel internet trafiği de 12 kat artarak 2022 yılında 4,2 zettabayt’a (4,2 trilyon gigabayt) çıkmış durumda.(5)
Bu büyüme, gelişme ve yaygınlaşma trendi sistemin ihtiyaç duyduğu enerji talebinin katlanarak artmasına neden oluyor. Artan ve hızlanan internet trafiği, olumsuz çevresel etkilere ve iklim değişikliğine farklı şekillerde katkıda bulunuyor. Dünya çapında dijital veri merkezleri, küresel enerji talebinin yaklaşık yüzde 1’lik bir bölümünü oluşturuyor ve bu talep giderek büyüyor.(6) Bu oran küçük gibi görünebilir ama birçok ülkenin toplam enerji tüketiminden daha fazla bir rakama karşılık geliyor… İşlemci, depolama, soğutma birimlerindeki teknolojik yenilenmelere rağmen son yıllarda veri merkezlerinin talep ettiği enerji miktarı katlanarak artıyor. 2010’da yaklaşık 92 TWh’den 2019’da yaklaşık 250 TWh’e ulaşan veri merkezlerinin enerji kullanım miktarı tahminlerin ötesinde bir hızla büyüyor. İngiltere’nin tükettiği toplam elektrikten fazlasına işaret eden bu dijital yoğunlaşma ve kullanım artışı kuşkusuz dijital teknolojilerin yarattığı karbondioksit (CO2) emisyonlarında da önemli bir yükselişi beraberinde getiriyor.
Yapılan tahminler günümüzde bilgisayarınızda ortalama bir web sitesini yüklemenin bir fincan çay için su ısıtıcısı kullanmakla aynı miktarda enerji tükettiğini gösteriyor. Bankalar ve iletişim şirketleri kâğıda basılı faturaların çevreye verdiği zarar konusunda dakikalarca konuşmaktan çekinmezken kullandıkları enerji tüketim canavarı “data center”lar konusunda susuyor. Film ve müzik siteleri, sosyal paylaşım platformları, arama motorları arka plandaki devasa enerji tüketimi ve karbon ayak iziniz konusunda sizleri bilgilendirmiyor.
Tahminlere göre havacılık endüstrisi dünya üzerindeki toplam karbondioksit emisyonlarının yaklaşık yüzde 2,5’ini yaratırken, dijital teknolojilerin etkisi onu çoktan geride bırakmış durumda. Resources, Conservation and Recycling dergisinde yayınlanan yeni bir çalışmaya göre, Covid-19 virüsünün yayılmasına paralel olarak Ocak-Mart 2020 arasındaki kentsel karantina kararlarıyla birlikte internet kullanımının dünya çapında yüzde 40 kadar arttığı tahmin ediliyor. Araştırmaya göre, çevrimiçi etkinlikteki bu artış, veri iletimini desteklemek ve veri merkezlerine güç sağlamak için 42,6 milyon MW saate kadar ek elektrik talebini tetikliyor.
Yale, MIT ve Purdue üniversitelerinden araştırmacıların yürüttüğü bir çalışma, uzaktan/evden çalışma uygulamalarının yaygınlığı bu şekilde devam ederse, mevcut durumda her yıl ek olarak 34,3 milyon ton sera gazı emisyonu üretileceğini öngörüyor. Bu zararın telafi edilmesi için Portekiz’in iki katı büyüklüğünde bir orman alanına ve her yıl 317.200 olimpik yüzme havuzunu dolduracak kadar da suya ihtiyaç duyulacağı vurgulanıyor. (7) (Su, elektrik üretiminde ve veri merkezlerindeki sunucularla diğer donanımları soğutmak için kullanılıyor)
Dijital servisler ve kullandıkları kaynaklar konusundaki belirsizlik ve data merkezleri tarafından 10 yıllık aralarla yapılan bilgilendirmeler, yaklaşan tehlikenin boyutlarını anlamak konusunda hepimizi çaresiz bırakıyor.(8) Birçok büyük servis sağlayıcı, yani Google, TikTok, Yandex, Amazon, Microsoft, Meta gibi şirketlerin arama motoru, sosyal medya ve veri merkezi enerji tüketim miktarlarını açıklamıyor. 2030 yılı için yapılan bilimsel öngörülerde dijital şirketlerin de içinde yer aldığı iletişim sektörünün küresel sera gazı emisyonlarının yüzde 23’ünden sorumlu olacağı öngörülüyor.
Visual Capitalist tarafından derlenen verilere göre, günümüzde tek bir internet dakikası, Netflix’te yayınlanan 400.000 saatten fazla video, Youtube’a yüklenen 500 saat video ve WhatsApp aracılığıyla paylaşılan yaklaşık 42 milyon mesaj içeriyor. Tek bir internet dakikası içinde Amazon tarafından gönderilen 6.500’den fazla paketin yanı sıra, Instagram’da 350 bine yakın fotoğraf paylaşılıyor, Zoom toplantılarına 208.333 kişi katılıyor. Devasa bir veri yığını ve akış hızı oluşturan bu trafiğin, hızla gelişen yapay zeka (AI) teknolojileriyle birlikte ihtiyaç duyduğu enerji artışı artık vakit geçirmeden sorgulanması gereken bir aşamaya ulaşıyor.
Benzer bir tehlike de kripto para üretimi sürecinden kaynaklanıyor. Cambridge Bitcoin Elektrik Tüketim Endeksi’ne göre, dünya çapında kripto para madencileri tarafından tüketilen toplam enerji bu yıl 128 TWh’e ulaşmaya çok yakın. Çoğu kripto para birimi büyük miktarda enerji tüketiyor. Bunun bir örneği, muhtemelen en iyi bilinen dijital para birimi olan Bitcoin.
Bitcoin Enerji Tüketim Endeksi tarafından yapılan hesaplamalara göre, tek bir Bitcoin işlemi yaklaşık 1135 kWh elektrik enerjisi tüketiyor, 540 kg CO2 üretiyor, 113 gram elektronik atık yaratıyor. Sadece Bitcoin sistemi Peru’nun toplam karbon ayak izi kadar, Hollanda’nın elektrik tüketimi kadar, Lüksemburg’un elektronik atıkları kadar çıktı üretiyor.(9) Bitcoin’in en büyük sorunu muazzam ölçüdeki enerji tüketimi olduğu kadar, kendi ağındaki çoğu tesisinin büyük ölçüde kömüre dayalı enerjiye dayanan bölgelerde (öncelikle Çin’de) yer aldığı gerçeği. Ağırlıklı olarak sırasıyla Çin, Gürcistan, ABD, Kanada, İsveç gibi ülkelerde yapılan Bitcoin madenciliği bu ülkelerdeki dijital karbon ayak izinin önemli bir bölümünü temsil ediyor.
Ve muhalefet…
Sonuç olarak, bugün güncel tahminlere göre veri merkezleri küresel elektrik talebinin yaklaşık yüzde 1-2’sini tüketiyor.(10) Su kullanımı söz konusu olduğunda daha az bilgi var, ancak bir örnek olarak Google, 2017’de 11,4 milyar litre su kullanımının 2018’de 15,8’e yükseldiğini bildirdi.(11) Ancak veri merkezleri tek başına çalışan bir sistem değil. Büyük ölçekli maden çıkarma, e-atık birikimi ve diğer kirletici uygulamaları da kapsayan yapay zekâ yaşam döngüsü, mevcut rakamların çok daha ötesinde bozucu etkilere sahip bir ekosistem.
Data merkezlerine ve dijital dünyanın karanlık yüzüne karşı muhalefet ise elbette yalnızca geleneksel endüstrilerden ve silah şirketlerinden gelmiyor.
Dünyanın birçok ülkesinde kent ve doğa hareketleri, başta iklim krizine karşı mücadele eden topluluklar olmak üzere yeni dijital teknolojilerin yarattığı çevresel tahribata karşı mücadele ediyor. Top mermilerine olduğu kadar kedi videosu depolama merkezlerine karşı da ciddi bir muhalefet hareketi dünyanın dört bir yanında yaygınlaşıyor.
Tepkiler üzerine Amsterdam’da Facebook’un ana şirketi Meta için planlanan bir veri merkezi, çevresel kaygılar nedeniyle iptal edilirken, ABD’deki en yüksek veri merkezi yoğunluğuna sahip Kuzey Virginia’da eyalet yönetimi, Loudon, Prince William ve Culpeper ilçelerinde yaşayanların çevresel kaygıları nedeniyle yeni veri merkezi yapımı tekliflerini geri çeviriyor. Connecticut’ta da Groton gibi şehirler veri merkezi tekliflerini geri çekiyor.
Top mermileriyle kedi videolarının savaşını izlemek istemeyenler ve farklı bir gelecek hayal etmek isteyenler için hâlâ umut var!