1989’dan beri inatla, ısrarla ve sabırla sürdürülen ve Kürt siyasi hareketinin belirleyici bir dinamik olduğu “İttifak Siyaseti”, gelinen aşamada hem Türkiye siyasetinde hem de Kürt siyasetinde geniş bir alana etki etmeye başladı. Bu ittifak tekniği ile tekçi, eril, elit ve nobran siyaset yerine çoğul, cinsiyet özgürlükçü, tabandan ve yerelden, nezaketi bir ilke olarak gören kolektif bir toplumcu siyaset biçimi gelişiyor. Şimdilik belki sandalyeye sıkıştırılan bir formla siyasete yansıyor; bu temsiliyet biçimi ittifak siyaseti açısından bir risk. Zira uzun soluklu düşündüğümüzde tüm temsiliyetleri sadece parlamentodaki sandalyeye indirmek ittifak siyasetinin tarzına, ruhuna ve ideallerine aykırı. Dahası demokratik toplum tahayyülünü de daraltan bir siyaset tarzı. İttifak siyaseti, referansını ve ruhunu dönemsel olmayan ve kesintisiz bir inşayı temel ilke olarak önüne koyan Üçüncü Yol siyasetinden alabilmeli. Katılımcı ve doğrudan demokrasiyi yerelden örerek her topluluğun kendini sadece parlamento konforuyla sınırlı tutmadığı, yaşamın tüm alanlarında kendini örgütleyebileceği ve söz kurabileceği bir toplumsallaşma olarak ele almalı. Nitekim yerleşik siyasetten temel farkı da bu olacaktır. Bu konu üzerine ileride daha çok yazma ihtiyacı duyacağız. Şimdilik buraya bir virgül koyarak ittifakın temel dinamiklerinden biri olan Kürt siyasetinin kendi ittifakına dair yazımıza devam edelim.
Kürt ittifakının temel gerekçesi: Kürt meselesi
19. yüzyıldan bizlere miras kalan Kürt Meselesi bölgesel bir mesele haline geldi. Her şeyde olması gereken ve her yerde olması gerekenin eksikliği her şeyin yanlış yapılmasına neden oldu. Yanlış yığınak tüm işlerin yanlış yapılmasına alan sundu. Cumhuriyetin Kürtsüzleştirilmesi başarısız bir stratejiydi. Kürtleri eksiltilerek başlayan muasır medeniyet yolculuğu Türklüğün Pirus zaferi oldu. Bu zafer karşılıklı olarak ödenen bedellerle, maliyetiyle ve geriye bıraktığı devasa sorunlarla başarısız bir zaferdir. Kürtler yok edilememiştir. Ancak büyük bedeller ödemiştir. Herkes yorgun. Hepimiz savaş, şiddet, düşmanlık, nefret ve kutuplaşma yorgunuyuz. Egemenin, Pirus zaferinin birikimini koruma ve büyütme derdi yoktur; imaj derdi yoktur. Ezilene ise tüm benliğiyle varlığını korumaktan başka bir yol bırakılmamıştır. Egemenin Pirus zaferi onun hukukunu tartışmalı hale getirmiş, ezilenin kendi hakikatine radikal bir şekilde sarılmasına ve bir daha ayaklar altına alınmaması için ne gerekiyorsa onu yapmaya itmiştir; Kürtlük, hiçbir şey kazanamayacaksa bile bir haysiyet ve adalet meselesine dönüşmüştür.
En başta şunu belirtelim: Eğer bugün Kürtler, siyaseten bir araya gelme ihtiyacı duyuyorsa onlar için temel öncelik mikro-makro birçok meseleyi domine eden Kürt meselesidir. Bölgesel olarak birçok halkın ortak geleceğini ve kaderini, gençlerin ve kadınların özgürlük ideallerini, toplumun refah ve mutluluk düzeyini, politikanın demokrasi ve çağdaşlıkla ilişkisini doğrudan belirleyen üç asırlık Kürt meselesi hepimizden ve her şeyden çekip alıyor ve herkese kaybettiriyor. Üç asırdır devam eden bu meselede yüz binden fazla insanımızı kaybettik. Hikâye ağır. Bu ağırlığı taşıma ve yön verme işi önümüzdeki yılların en kritik politik görev ve sorumluklarının başında gelmektedir. Arkasında kan-revan-talan, göç, sürgün ve yoksulluk gibi ağır tablolar bırakan bir sorunsaldan bahsediyoruz.
Kürt meselesi Kürt halkının ve siyasetinin birilerine hoş görünme meselesi değildir. Tarihte bazı Kürt liderlerinin saray kapılarında dolaşmalarına rağmen nasıl katledildiklerini unutmamak gerekiyor. Her ne kadar bazı Kürtler sömürgeleşmenin etkilerinden henüz kurtulmamış olsa da hakikat bu eşiği çoktan aşmıştır. Bu mesele öncelikle kendi olabilme ve de kendi olabilmeyi politik zeminlerde ve toplumda teorik ve pratik olarak örgütleyebilme meselesidir. Dolayısıyla her şeyden öte bir ciddiyet meseledir. Acıyla ve hakikatle arasına mesafe koyan bir politika son kertede bizi bir sarayın kapılarından başka bir sarayın kapılarına götürme görevi görmekten başka bir işe yaramaz.
Neden Kürt Özgürlük ve Demokrasi İttifakı?
Kürdi ittifakı kullandığı isimden yola çıkarak daha iyi anlayabiliriz. İttifak kavramının önemini yazının girişinde aktardık. Burada “Kürtlük, demokrasi ve özgürlük” kavramlarına kısaca değineceğiz.
İttifakın başında “Kürt” kavramı var; çünkü bu kavramı dillendirmek hâlâ sorunlu. Ancak Kürt meselesinin tarihselliği ve etki alanının genişlemesi Kürt kavramını savunma skalasını genişletiyor. Kürt kavramı denince ilk etapta birçok insanın aklına ülke sathında genişleyen bir eşitsizlik, adaletsizlik, hukuksuzluk ve yoksulluk sarmalı geliyor. Haliyle Türkiye’de Kürt demek salt bir ulus, millet veya halk kimliğine çağrı değil, bir taraftan ezilen bir topluluğun yanında olmayı, onunla dayanışmayı ve bu kimliğe saygı duymayı içerirken; diğer taraftan demokrasiden, eşitlikten, özgürlükten ve hukuktan yana olmayı esas alır. Bu yönüyle Kürt kavramı genel bir adalet sorunu olarak siyasetin temel gündemi haline gelmiştir.
“Demokrasi” ise otoriter ve popülist rejimde ortak bir savunma ve bir araya gelme çatısıdır. Faşizme karşı demokrasiyi savunmak ortak bir gelecek için kaçınılmazdır. Haliyle Kürdi siyasetinin demokrasi etrafında bir araya gelmesi birleşik mücadeleye de ne kadar hazır olduğunu göstermektedir. “Ankara’nın demokratikleşmesinin ön şartı Diyarbakır’ın özgürleşmesinden geçmektedir” söylemi ise siyasetin üzerinde durması ve tartışması gereken tarihsel bir belirlemeydi.
Son olarak “özgürlük” kavramı da Kürtlüğün en çok arzuladığı kavramdır. Deklarasyonun hem başlığında yer alan özgürlük kavramı hem de sonunda yer alan “Kürtlerin birliği, Kürtlerin özgürlüğüdür” mottosu belki de Kürt siyaseti açısından şu ana kadarki en geniş ittifak zeminidir. Özgürlük gibi kapsayıcı bir kavramın ittifak zemini olarak ilan edilmesi, hem özgürlüğün ne kadar kıymetli olduğunu hem de ittifak bileşenlerinin otoriter rejimler konusunda ortak mücadele deneyimlerine ne kadar hâkim olduklarını gösteriyor. Yazının bu kısmında ittifak metnini irdeleyeceğiz.
Kürt Özgürlük ve Demokrasi İttifakı Deklarasyonu
3 Nisan’ da Kürt siyasal hareketleri 2023 seçimlerinde ortak mücadele kararlılığını vurgulamak amacıyla ‘Kürt Özgürlük ve Demokrasi İttifakı’nı kurduklarını deklare etti. Deklarasyonda depreme merkezi bir yer ayrılmıştı. Metinde 2023 seçimleri Kürt meselesinin çözümünde önemli bir eşik olarak kodlanmıştı. Bir diğer önemli konu ise Kürt Özgürlük ve Demokrasi İttifakı’nın hem Cumhur hem Millet ittifakına eleştirel yaklaşarak kendini siyasette özne olarak gören bir duruşu ilan etmiş olmasıydı.
İttifak metni, Kürt halkının millet olmaktan kaynaklanan ulusal demokratik haklarını evrensel hukuka uygun, meşru ve insani bir talep olarak nitelendirmiş. Metinde Kürt meselesinin barış ve eşitlik temelinde Kürt siyasi aktörleriyle çözümünün Türkiye’de demokrasinin önünü açacağı, ekonomik kalkınma ve toplumsal refah seviyesini yükselteceği vurgulanmış. İttifak Kürdistan toplumundaki etnik, dini, kültürel farklılıkları ve çoğulculuğu bir zenginlik olarak kabul ederken; İmralı’da hâlâ devam eden tecridin son bulması ve tutsaklar için yerel ve evrensel yasalarla güvenceye alınmış siyasi ve hukuki hakların gereğinin yerine getirilmesi; ademi merkeziyetçi, yerel inisiyatiflerin önünü açan demokratik ve çoğulcu bir siyasal sistem etrafında kayyımlara karşı ortak mücadeleyi; kadınlar, gençler, çocuklar, yaşlılar ve engelliler için güvenli yaşam koşullarının sağlanması ve ekolojik kırıma karşı doğa savunması konusunda ortak bir mücadele etrafında bir araya gelmeyi kamuoyuna sunmuş oldu.
Bunların yanı sıra öne çıkan önemli başlıkları şöyle sıralayabiliriz.
- Kürt halkının varlığının ve kimliğinin anayasada tanımlanması
- Kürt dilinin anaokulundan üniversiteye kadar eğitim dili olarak kabul edilmesi ve Türkçenin yanı sıra ikinci resmi dil olarak kabulü,
- Kürtlerin, Kürt ve Kürdistan isimleriyle özgürce örgütlenmeleri ve kendilerini ifade etmelerinin önünü açan demokratik bir ortamın yaratılması,
- Kürt halkına bir statünün tanınması,
- Yerleşim birimlerinin, coğrafi ve tarihi yerlerin Kürtçe isimlerinin iade edilmesi;
- Mezarları yok edilen ya da gizlenen tarihi Kürt şahsiyetlerin mezar yerlerinin açıklanması,
- Demokratik, çoğulcu, ademi merkeziyetçi bir anayasanın yapılması
- AB Yerel Yönetimler Özerklik Şartı’na yönelik çekincelerin kaldırılması,
Deklarasyonun sonunda Kürdi İttifak, tüm toplumu Yeşil Sol Parti etrafında kenetlenmeye ve 14 Mayıs’ta sandıklara giderek Yeşil Sol Parti’ye oy vermeye çağırdı. Yanı sıra Kürt halkının kazanılmış tüm haklarının korunması, ticari, insani ve kültürel ilişkilerin serbestçe gerçekleştirilmesi, bu haklı ve meşru taleplerin seçim kampanyası boyunca toplumsallaşması, seçim sonrasında ise yasal ve anayasal düzeyde kabul görmesi için ortak mücadeleyi sürdüreceğini tüm kamuoyuna ilan etmiş oldu.
Sonuç
Kürtler birbirinin koluna girme özlemiyle yaşayan bir halktır. Omuz hizasında yürümekten asla çekinmemeliler. İçe içe geçen keder ve kader birliği etin, kemiğin ve kanın aynı anda kırılmasına neden oluyor. Yağmurda ve çamurda soğukta ve sıcakta, karanlıkta ve aydınlıkta, gecede ve gündüzde bekletilen bedenlerin, akan kanın, kırılan kemiklerin, parçalanan etin sahipleri yakamıza yapışacak. O halde birlik ve dayanışmaya odaklı kolektif siyaset ile buna cevap olmak mümkün. Kürt halkının mağaralardan, toplu mezarlardan, kaldırımlardan topladığı, çuvallara koyarak omzunda taşıdığı hafif kemiklerin yükü tarihsel olarak Kürt demokratik siyasetinin en ağır yüküdür. Zira Kürt demokratik siyaseti, tabanın ağır hikâyesinin omuzunda yükselen bir siyasettir. Binlerce ölüm, on binlerce sürgün, hapis, göç ve yoksulluk. Buna Kürt meselesinin domine ettiği dolaylı sonuçları da eklediğimizde önümüzdeki yüz yıl siyasetinin yüzleşmesi gereken asıl meselenin Kürt meselesi olduğu daha iyi anlaşılacaktır.
Haliyle Kürt halkı yeni bir cümbüş siyasetini veya yeni bir istikşafi oyalamayı asla kaldıracak durumda değil. Bu hakikatten kaynaklı ne Kürtlerin ne de ezilen hiçbir halkın kaderi Cumhur veya Millet ittifakının insafına terk edilemez. Bu yönüyle Kürt Özgürlük ve Demokrasi İttifakı ve de Emek ve Özgürlük İttifakı’nın özne olduğu Üçüncü Yol siyasetinin hem Kürt meselesinin çözümünde hem de demokratik toplum tahayyülü konusundaki sorumluluğu tüm siyasi dinamiklerden daha fazladır. Bu nedenle Üçüncü Yol siyaseti tüm senaryolara hâkim olmalı, kendine güvenmeli ve halka umut vermelidir. Tarih, değişime de kaosa da demokrasiye de faşizme de kapıyı aralamıştır. Bu kapılardan geçmek bu ittifakların organize olma, örgütlenme ve halkı hakikat etrafında kenetleme kapasitesine bağlı olacaktır. 2023 seçimlerinin Kürt halkının “sorun” olarak görülmesinin son bulacağı ve Türkiye toplumunun özgürleşeceği bir seçim olmasını umut ediyoruz.
Mehmet Nuri Özdemir kimdir?
MKÜ Eğitim Fakültesi ve Anadolu Üniversitesi Sosyoloji mezunu. Üç yıl sağlık memurluğu, 13 yıl öğretmenlik hayatından sonra 2016 yılında çıkarılan 675 sayılı KHK ile işinden atıldı. Gazete Karınca’da okur-yazar.