Ana SayfaGüncelCUMHURİYET DAVASI | Hikmet Çetinkaya, Aydın Engin ve Orhan Erinç’in savunması

CUMHURİYET DAVASI | Hikmet Çetinkaya, Aydın Engin ve Orhan Erinç’in savunması

HABER MERKEZİ – Cumhuriyet Davası’nın dördüncü gününde savunma yapan gazetenin yazarı Hikmet Çetinkaya “Poliste, yargıda, eğitimde örgütlenmelerini haberleştirdiğim yıllarda Türkiye Fethullah Gülen’i tanımıyordu” dedi. Gazetenin eski yayın yönetmeni ve yazarı Aydın Engin ise “Böyle bir iddianame ile sanık olmamız hukuk adına utanç veriyor” diye konuştu. Cumhuriyet Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Orhan Erinç de “Bir gazetenin yayın politikasının değişikliğini sorgulamak ceza mahkemelerinde yapılmaz” dedi ve şöyle devam etti: “Bizim gazeteci olarak halkı bilgilendirmek için yaptıklarımızı kamu görevlilerinin karşı casusluk olarak okuduklarını anlıyorum. Gazetecilerden hakim savcı gibi davranması bekleniyor.”

Cumhuriyet Gazetesi’ne dönük operasyonda tutuklanan 11’i yazar, çizer, muhabir ve avukat, biri de Twitter kullanıcısı 12 kişinin tutuklu bulunduğu 19 sanıklı Cumhuriyet Davası’nın ilk duruşması dördüncü günde devam ediyor.

Duruşma salonunda kimler var?

Tutuklu Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Murat Sabuncu, Cumhuriyet Gazetesi yazarı Kadri Gürsel, karikatürist Musa Kart, Cumhuriyet Vakfı Yönetim Kurulu Üyesi Önder Çelik, Cumhuriyet Vakfı Yönetim Kurulu Üyesi avukat Bülent Utku, Cumhuriyet Vakfı Yönetim Kurulu Üyesi avukat Mustafa Kemal Güngör, yazar Hakan Kara, Cumhuriyet Kitap eki Genel Yayın Yönetmeni Turhan Günay, yazar Güray Öz, avukat Akın Atalay, Cumhuriyet Gazetesi muhabiri Ahmet Şık, tweet’leri nedeniyle yargılanan tutuklu sanık Ahmet Kemal Aydoğdu duruşma salonunda yer aldı.

Tutuksuz yargılanan Cumhuriyet Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Orhan Erinç, Cumhuriyet Gazetesi muhasebe müdürü Günseli Özaltay, Cumhuriyet Gazetesi yazarı Hikmet Çetinkaya, Cumhuriyet Gazetesi eski yayın yönetmeni ve yazarı Aydın Engin ve Cumhuriyet Gazetesi eski muhasebe müdürü Bülent Yener de duruşmada hazır bulundu.

Duruşma öncesi açıklama: Tüm medyaya gözdağı veriliyor

Bugünkü duruşma öncesi Çağlayan Adliyesi önünde basın açıklaması düzenleyen Cumhuriyet Davası Koordinasyonu adına konuşan gazeteci Nazan Özcan “Üzerine ‘terör’ lekesi bulaştırmaya çalışılan Cumhuriyet davası aslında tüm medyaya gözdağı verme, susturma, sindirme davasıdır. Hatta daha da fenası medya üzerinde tüm topluma ‘itiraz etmeyin, adalet aramayın’ mesajı verilmektedir” dedi.

Ahmet Şık’ın ‘Savunma yapmıyorum itham ediyorum’ dediği dünkü konuşmasını hatırlatan Özcan, şöyle devam etti:

Apaçık ispatladığı gibi darbe sonrası görevden alınan generallerin neredeyse tamamı, ‘Kumpas soruşturmaları’ sonrası gerçekleşen YAŞ’larda atanmıştır. Darbe girişimi sonrası anlaşıldı ki yargının yüzde 35’i bugünkü iktidar tarafından şimdilerde FETÖ olarak adlandırılan ‘Cemaat’e teslim edilmiştir. Emniyette de durum farklı değildir. Dolayısıyla ne Cumhuriyet Gazetesi’nden bir illegal örgüt ne de bizlerden terörist çıkaramayacaksınız.

İstanbul 27. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen davada dün Hakan Kara, Turhan Günay, Ahmet Şık, Ahmet Kemal Aydoğdu, Bülent Yener, Günseli Özaltay söz almıştı.

Bugün ise Hikmet Çetinkaya, Aydın Engin ve Orhan Erinç savunma yaptı.

Hikmet Çetinkaya’nın savunması

Ben gazeteciyim. 51 yıldır Cumhuriyet gazetesindeyim. Laik, demokratik, hukuk devleti ilkelerinden asla vazgeçmem. Poliste, yargıda, eğitimde örgütlenmelerini haberleştirdiğim yıllarda Türkiye Fethullah Gülen’i tanımıyordu.

Birçok ceza davasında yargılandım. Gülen hakkımda şikayet dilekçeleri verdi, tazminat davaları açtı. Ama yılmadan yazdık.

FETÖ’nün sahte evraklarla bir çok yerde örgütlendiklerine kimseyi inandıramadık. Cemaatin ne kadar masum, benim ne kadar kötü olduğum hep söylendi. Hakkımda davalar açtılar çoğundan beraat ettim.

‘Altın Nesil’ adı altında Amerika’da örgütlenmesini yazdığımızda kimse olup bitenleri görmedi.

Devletten maaş alan bu imamın gerçek yüzünü açığa çıkarttım. Yıllarca peşimizden koştular aldırmadık.

Bu iddianameyi reddediyorum Beraat kararı verilmesini talep ediyorum.

Aydın Engin’in savunması

Şu anda üçü tutuklular arasında, ötekiler savunma sıralarında yer alan müdafiiler benim kadim avukatlarımdır, yakın arkadaşlarımdır.

Onların mesleki yeteneklerine, hukuk ve demokrasi kültürlerine güvenim tamdır. O yüzden iddianameyi bir de ben ele alıp üstünde konuşmaya, sizleri de yormaya hiç niyetim yok.

Akın Atalay, Bülent Utku iddianameye gereken cevabı verdiler ve layık olduğu yere koydular. Ondan benim ekleyeceğim bir şey yok.

İddianameye suç kanıtı gibi yerleştirilmiş ve yasal süre içinde basın savcılığınca herhangi bir soruşturmaya konu edilmemiş dokuz makalemle ilgili herhangi bir açıklama yapmayı da anlamsız buluyorum. O yazılar zaten benim ek cümleler kurmama gerek bırakmayacak bir açıklıkla iddianameye cevap veriyorlar.

Soruşturma savcısının yazıların başlıklarına bakıp ama içeriğini bile okuma zahmetine girmeden iddianameye yerleştirdiğini düşünüyorum. Başka bir seçenek kalıyor  ‘Savcı yazıları okumuş ama anlayamamış’ demek zorunda kalıyorum. Hukuk eğitimi görmüş bir savcının bu duruma düşeceğini söylemek istemem, onu duruşma savcısına bırakıyorum.

Ancak tutanağa geçmesi için tek bir cümleme izin vermenizi diliyorum.

Sayın yargıçlar,

Böyle bir iddianame ile benim ve arkadaşlarımın sanık iskemlesine oturtulmuş olmamız bana hukuk adına utanç, ülkem adına acı veriyor.

Söyleyeceklerim bundan ibarettir.

Orhan Erinç’in savunması

1957 de başladım mesleğe. 6’ıncı yılımdayım. Sendika ve TGC’de yönetim görevlerini söyleyerek yönetim nedir ne değildir bilirim. Yazdıklarımızla gazetecilik yapmıyoruz da sanki birilerine mesaj veriyormuşuz gibi bir anlayış var. Bu dava sadece gazeteciliğin yargılandığı bir dava değildir. Buradaki arkadaşlarım mesleklerini yapmaktan da KHK ile çıkarılmışlardır. Yolsuzluk usulsüzlük kavga dövüş bizim için haberdir ama yargıç ve savcılar için belgeler yasal elde edilmemişse hukuken değeri yoktur.

Bizden istenen yargıç ve savcılar gibi davranmamızdır. Türkiye’de gazeteciliğin yapılması önündeki engellerden bir başkasıdır bu da.

Dinci medya bizi suçlar gibi bir yaklaşım sergilemektedir. Bu da bize yöneltilen saldırının siyasi olduğunu ortaya koymaktadır.

‘Bizi tasfiye ettiler’ diyen Mehmet Faraç 2010, Alev Coşkun 2013, Mustafa Balbay 2015 yılında ayrıldı. 3 farklı tarihi nasıl birleştiriyorlar

İddianameye bakarsanız Cumhuriyet’in Atatürkçülüğü sanaldır. Niye? Çünkü 3 kişinin çıkmasıyla Cumhuriyet Atatürkçülükten çıkmıştır.  Hakimlerin, bizim gazeteci olarak halkı bilgilendirmek için yazdıklarımızı casusluk olarak okuduklarını anlıyorum.

Yöneltilen suçlamalardan en önemlisi Cumhuriyet Vakfı’nı ele geçirmek ve yayın politikasını değiştirmek. Bu iddianın sahibi ‘Bizi tasfiye ettiler’ diyen üç kişi. Bir de Cumhuriyet’i ele geçirmek isteyen Aydınlık yazarları. Kim, kimin zamanında tasfiye edilmiştir? Mehmet Saraç çıkarıldığında Cumhuriyet Vakfı Başkan Vekili Alev Coşkun’dur. Coşkun yeterli oyu alamayıp yönetim kuruluna giremediğinde Coşkun’a oy vermeyen Yönetim Kurulu üyelerinden biri de Balbay’dır. Beş yıla dağılmış bir durumu 2013 yılına toplamak mantıklı değildir.

Cumhuriyet’in yayın politikası değil, Türkiye’nin gündemi değişti, haber akışı ona göre belirlenir oldu. Savcının atadığı bilirkişi uzman olsaydı Türkiye’nin gündeminin değiştiğini yayın politikasının değiştiğini anlardı.

Mehmet Faraç çıkarıldığında Vakıf Başkan Vekili Alev Coşkun’dur. Alev Coşkun seçilmediğinde oy vermeyenlerden biri de Mustafa Balbay’dır. Kim, kimin zamanında tasfiye edilmiştir? Mehmet Saraç çıkarıldığında Cumhuriyet Vakfı Başkan Vekili Alev Coşkun’dur.

Sendika temsilciliği ve adliye muhabirliği yaptığım için bilirim. Yayın politikasının değiştiğini saptamak ağır cezanın görevi midir?

Devletin bilmediği ByLock’u benim bilmemi beklemek doğru bir yaklaşım değildir diye düşünüyorum.

Ben TGC Başkanlığı yaptım. Ben bir kaymakamla görüştüğümde kaymakamın ByLock’unun olması benim değil valinin sorunudur.

Bir gazetenin yayın politikasının değişikliğini sorgulamak ceza mahkemelerinde yapılmaz. Bu basın çalışanı ve işveren kanununda belirlenmiştir. Bu konunun ağır ceza mahkemesinde tartışılmasını anlamıyorum.

İddianamede Cumhuriyet Vakfı Başkanı olduğu iddia edilen 3 kişi daha vardı. Kuşkulandım “eş başkanlık mı var” diye? (Gülüyor) Ama anladım ki dosya ciddiyetten uzak bir şekilde hazırlanmış.

1991’de yayın yönetmeni, 2001’de köşe yazarı oldum. Arşivde eski yazıyla basılmış Cumhuriyet’leri bile okudum. Ben yetkisi olan bir yönetim kurulunda, yönetim kurulunun rolünü bilirim. 60 yıllık yöneticilik hayatımda hiç “adamım” olmadı. Hep iş arkadaşım oldu. Bu tasfiye edildiklerini söyleyen arkadaşların iddiası.

Başkanlığı Burhan Felek’ten öğrendim. Öneride bulunmak ya da tartışmaya herkesten önce katılmak yaklaşımının yanlış olduğunu bilirim.

Cumhuriyet’i babalarının çiftliği sananları ileri sürdüğü bir iddiadır. Gerçekle ilgisi yok.

Yassıada davalarını izleyen ve hala gazetecilik yapmakta olan iki kişiden biriyim.

2 Nisan 2013’te Önder Çelik’in seçilmesini sağlamakla suçlanıyorum. Sağlamışsam çok başarılı sayarım kendimi. Ama öyle bir girişimim yoktur. Bugün Diyanet İşleri Başkanı’nın yaptığı açıklamayı ben on yıllar önce yaptım Gülen ve hareketiyle ilgili.

TGC ve sendika başkanı olduğum zamanlarda Gülen beni kendi altın yaldızlı davetiyelerle davet etmişti. Hiçbirine gitmedim.

FETÖ’cülerin ortaya koyduğu İslamiyetin farklı olduğunu ben bile gördüm ama Diyanet İşleri yeni gördü. Gazetecilikte 2 alışkanlığım var. Arkadaşlarıma isimleriyle hitap etmekten kaçınırım.

Konuşmalarımda senli-benli bir üslup yoktur. 51 yıllık meslek hayatımda çalışma arkadaşlarımdan hiçbirini savunmak zorunda kalmadım. Bu ilkemi 7 arkadaşım için bozdum.

O nedenle rahatsızlık duyduğumu söylemeliyim.

Raporlara kızıyoruz ama haksızlık etmeyelim çünkü teşekkür borcum var.7 sülalemi aramışlar suçlayacak tek kuruş bulamamışlar.

Bin lira kazanan gazeteci 2 bin 500 lira harcama yapıyorsa, yuları başkalarına kaptırmıştır.

1963’te Cumhuriyet’e geldiğimde 7 yıllık gazeteciydim. Arşive iner yeni harflerle başlayan ilk nüshadan beri tüm ekleri okurdum.

O nedenle Cumhuriyet’in yayın politikası konusunda kendimi yetkin saydığımı, alçakgönüllülüğü bir kenara bırakarak söylemek isterim.

Avukat Tora Pekin, iddianameyi ’10 bin sayfa çöp’ olarak niteledi

Cumhuriyet yazarlarının savunmalarının ardından söz alan Avukat Tora Pekin savunmasında şunları kaydetti:

Murat İnam ile beraber bu soruşturmayı hazırlayan savcılar suçludur. Mecazen söylüyorum. Niye bu kadar haber arasından 1,5 başlığımız zaman gazetesi ile ortak diye yargılanıyoruz? Cumhuriyet olunca sorun var. Bir savcı hiç araştırmadan kayyımın verdiği ilanı yayınlayan gazeteyi suçlar mi? Biz bunları ve daha fazlasını sorgu hakimlerine söyledik. Savcı İnam’ın masumiyet karinesi var. Bir savcı siyasi bir gazetenin hasımları olan kişilerin listesini hazırlayıp tanık diye dosyaya koyar mı? Bir savcı sanıkların 7 ceddini araştırır mı, üç dört yüz liraları delil diye dosyaya koyar mı? 10.000 sayfa çöp deliller bunlar. Yasemin Baba ve Mehmet Akif Ekinci bu iddianame nedeniyle suçludur. Savcı, devletin atadığı kayyumun verdiği reklamı, söylememize rağmen delil diye iddianameye koyar mı? Zor şartlarda çalışan avukat ve gazeteciler hakkında hazırlanan iddianame bu işte. 10 bin sayfa çöp! 2005 yılında Van 100. Yıl Üniversitesi Rektörü ve vekilinin tutuklanması cemaat yargısının miladıdır. 25 Aralık 2013’e kadar hukuk cinayetleri işlenmiştir.

Avukat Duygun Yarsuvat: ‘Bu filmi görmüştüm’

Avukat Duygun Yarsuvat ise savunmasında şu ifadelere yer verdi:

Bu iddianameyi okuduğum zaman ‘bu filmi görmüştüm’ dedim. Ergenekon, Balyoz, Deniz subayları gibi davalarda metot hep aynıydı. Bu metodu o zamanın meşhur ve Türkiye’nin yegane zırhlı araca sahip savcısı bilerek yapmadı. Düşman ceza hukuku kitabı yayınlandı.

Özellikle demokratik olmayan rejimlerde İkinci Dünya Savaşı döneminde kullanılmış olan bir ceza hukuku anlayışı. Bu dosya gibi. Düşman kim? Cumhuriyet gazetesinde çalışanlar… Burada düşman kim cumhuriyet gazetesi.Adamları çalışanlar, yazarlar, muhasebe, idari elemanlar.Savcının görevi gazeteyi imha etmek. Yurttaş ceza hukuku tehlikesizdir, düşman ceza hukukunda bütün sanıklar tehlikelidir. Gücü elinde bulunduran kişilere karşı tehlikelidirler.

Duruşmanın dördüncü gününde Hikmet Çetinkaya, Aydın Engin, Orhan Erinç ve avukatlar Fikret İlkiz, Tora Pekin, Duygun Yarsuvat, Ergin Cinmen, Ayhan Erdoğan savunmalarını tamamladı.

Duruşma yarın saat 10.00’da devam edecek.


CUMHURİYET DAVASI I. GÜN

CUMHURİYET DAVASI II. GÜN

CUMHURİYET DAVASI III. GÜN


Bu haber Cumhuriyet ve bianet’ten derlenmiştir.



Önceki Haber
🎥 | 'Yüzüklerin Efendisi'nin yazarı Tolkien'in hayatı film oluyor
Sonraki Haber
Ağaoğlu cinsiyetçi söylemlerine devam ediyor: 'Tatilde olmazsa olmazım kızlar'