Ana SayfaBilim ve TeknolojiBetonlaşma çocuklarımızın sağlığıyla oynuyor, çözüm toprakta

Betonlaşma çocuklarımızın sağlığıyla oynuyor, çözüm toprakta

HABER MERKEZİ – Güncel bilimsel gelişmelere ve bilim tarihine mercek tuttuğumuz “Karınca’nın Gözünden Bilim”de bu hafta, doğal ortama erişim ile sağlıklı bir bağışıklık sisteminin oluşumu üzerine eğiliyoruz.


Mehmet Ali Döke*


Eğer siz de ömrünün çoğunu şehirde geçiriyorsanız ama hala arada bir gidebildiğiniz bir köyünüz varsa belki fark etmişsinizdir. Köyde iyi bir uyku çekip sabah horoz sesleriyle uyanınca insan kendisini yenilenmiş hisseder. Beton ormanının gürültülü, kalabalık ve kirli ortamından çıkıp sakin bir ortamda temiz hava solumanın insana iyi gelmesi herhalde kimseye tuhaf gelmiyordur. Ama bu sadece bir histen ibaret değil. Şehirdeki ulaşım ve sanayi kaynaklı gürültü kirliliği katlanılır düzeyde iken bile işitme kabına yol açabiliyor. Bu iki unsur, kapitalist ekonominin de belkemiğini oluşturduğu için yerel ve merkezi yönetimlerin bu duruma müdahale etmekte genelde isteksizler. Bunun sonucunda imkanı olanlar gürültüden uzak mahallelere toplanırken ya da onlar için böyle mahalleler sıfırdan inşa edilirken, düşük gelirliler sağlıklarını tehlikeye atan gürültünün dibinde yaşamak durumunda kalıyorlar.

Gürültünün insan sağlığına etkisi işitme kaybından ibaret değil. Sürekli olarak yüksek sese maruz kalan insanlarda artan strese bağlı olarak yüksek tansiyon ve nabız, odaklanmada zorluk ve uyku eksikliği baş gösteriyor. Uyku kaybının sağlık üzerine olan olumsuz etkilerinin tamamı burada girmeyeceğimiz kadar geniş ve ayrıntılı bir konu. Fakat en temel olarak biliyoruz ki uyku eksikliği yaşayan insanların beyin biyolojisi olumsuz etkileniyor ve stres hormonu seviyeleri yükseliyor. Yine kronik uykusuzluk yaşayan insanların kalp damar sorunları yaşama olasılıkları yükseliyor. Şehirlerin bir başka derdi olan ışık kirliliği de bu yangına körükle gidiyor.

Şehirlerde kolayca fark edebileceğimiz bir diğer kirlilik çeşidi de hava kirliliği. Dünya Sağlık Örgütü’ne göre çevresel hava kirliliği dünya genelinde önemli bir hastalık ve ölüm nedeni. Her yıl 4,2 milyon insanın hava kirliliğine bağlı olarak zamansız öldüğü düşünülüyor. Örneğin halk arasında KOAH olarak bilinen kronik obstrüktif akciğer hastalığına bağlı ölümlerin %43’ü, akciğer kanseri kaynaklı ölümlerin %29’u, koroner kalp hastalığına bağlı ölümlerin %25’i, inmeye bağlı ölümlerin %24’ü ve alt solunum yolları iltihabına bağlı ölümlerin %17’si hava kirliliğine bağlanıyor. Hava kirliliğinin, çocukların sinir sisteminin gelişimini olumsuz etkilediği de yakın dönem bulgular arasında.

Görünen o ki şehirlerde karşılaştığımız kirliliğin türü ne olursa olsun, özellikle çocukluk çağından itibaren bu şartlarda yaşayan insanların sağlıklarının olumsuz etkilendiği bilimsel yayınlarda geniş biçimde belgelenmiş durumda. Bununla birlikte kırsal bölgelerde karşılaşıp şehirlerde pek deneyimlemediğimiz bir tür kirlilik olan çamur, toprak ve diğer doğal pisliklerin insan sağlığına olan etkisini anlamaya yeni başladık denebilir. Doğal kirliliğin sağlığımızla olan ilişkisini anlamak için önce biraz tarih okumak gerekir.

İnsanlık tarihinin büyük neredeyse tamamında en önemli ölüm nedenlerinden biri bulaşıcı hastalıklardı. Bulaşıcı hastalıkların en ağır vurduğu grup ise çocuklardı. Örneğin 1900 yılında Amerika Birleşik Devletleri’ndeki bütün ölümlerin %30,4’ünü beş yaştan küçük çocuklar oluşturuyordu. 20. yüzyılın sonunda ise bu oran %1,4 seviyesine düşmüştü. Yine 1900’de ilk üç ölüm nedenini verem, tüberküloz ve ishal oluşturuyordu. Bu üç neden, toplam ölümlerin üçte birine yol açıyordu ve bu üçte birin %40’ı beş yaşından küçük çocuklardan oluşuyordu. Asrın sonunda ise bütün ölümlerin yarıdan fazlası kalp hastalığından kaynaklanırken verem, grip ve HIV toplam %4,5’i oluşturuyordu.

Sadece bulaşıcı hastalıkları kontrol altına almak ortalama ömrü 29,2 yıl uzatmıştı zira artık çocuk ölümlerinin çoğu önlenebiliyordu. Bu sevindirici sonuca ulaşabilmemiz tabii ki bilimsel çalışmalar sayesinde oldu. 19’uncu yüzyıldan itibaren önce mikroorganizmaların keşfi ve hastalıklarla olan ilişkilerinin anlaşılması, buna bağlı olarak yürütülen hijyen ve temizlik kampanyaları, aşıların çeşitlenmesi ve giderek daha etkili hale gelmesi ve özellikle çocuklara yönelik toplu aşılama kampanyaları yatıyor. Hatta bulaşıcı hastalıklara karşı savaşta o kadar büyük başarılar elde ettik ki pek çok ölümcül çocukluk hastalığı dünya üzerinden kazındı. Hatta bazı toplum sağlığı uzmanlarına göre bugünkü akıl almaz aşı karşıtlığının altında kısmen pek çok ailenin bir ya da birkaç çocuğunun ilk beş yaşını geçemediği zamanların artık toplumsal hafızadan silinmiş olması yatıyor.

Fakat insanlık, bulaşıcı hastalıklarla olan savaşı kazanırken bir yandan da 20’nci yüzyılın ortalarına gelindiğinde endüstriyelleşmiş ülkelerdeki doktorlar ve araştırmacıların dikkatini çeken ilginç bir durum ortaya çıkmıştı. Eskiye oranla astım ve saman nezlesi gibi alerjik hastalıkların görülme sıklığı hızla artıyordu. Bu gidişatın nedenlerini anlamak için uğraşan araştırmacılardan biri olan David P. Strachan, 1989’da British Medical Journal dergisinde “Saman nezlesi, hijyen ve hane nüfusu” başlıklı bir makale yayımladı. İngiltere’de 1958’de doğmuş 17 bin çocuğun uzun dönemli sağlık kayıtlarını inceleyen Strachan’ın elde ettiği sonuç şaşırtıcıydı: Kendisinden büyük kardeşleri olan çocukların saman nezlesi olma olasılığı ilk çocuklara göre daha düşüktü. Dahası, büyük kardeş sayısı arttıkça bu olasılık daha da düşüyordu. Böylece hala bilimsel tartışma ve araştırma konusu olan hijyen savı doğmuş oldu. Bu fikre göre bağışıklık sisteminin aşırı tepki vermesi sonucu oluşan alerji ve özbağışıklık hastalıklarındaki artışın nedeni çocukların aşırı steril ortamlarda büyümeleri ve bağışıklık sistemlerinin gerekli tecrübeden mahrum kalması idi.

Beton ormanında sıkışmış çocuklarımızı bu yararlı otostopçularla nasıl haşır neşir edeceğimizi de artık daha iyi anlıyoruz… Erken yaşta yeşil alanlara erişim ve park, bahçe gibi yerlerde geçirilen zamanla sağlıklı bir bağışıklık sistemi arasında bir bağlantı var.

Hijyen kuramı, pek çok karmaşık bilimsel kavram gibi halka yanlış arz edildi ve bugün bile pek çoğumuz sağlıklı bir bağışıklık sistemi edinmenin yolunun çocuklukta sık sık hastalanmak olduğuna inanmakta. Bu yanlış yorumlamanın sonucunda pek çok insan çocuklarını bulaşıcı hastalıklardan koruyacak ilaç ve aşılara ‘hayır’ diyerek en sevdikleri insanları büyük tehlikelere karşı korumasız hale getirmekte.

Oysa özellikle daha yakın dönemde yapılan araştırmalar gösterdi ki, bağışıklık sistemimizi sağlıklı kılan daha çok hastalık yapan mikropla savaşmak değil. Bu yolda bizim asıl yardımcılarımız faydalı mikroplar. Ne yazık ki toplumun aklına mikrop dendiğinde sadece verem ve veba gibi kimsenin edinmek istemediği otostopçular geliyor. Oysa mikroskobik canlıların çok küçük bir grubu bizim için tehdit teşkil etmekte ve hatta geriye kalan devasa mikrop çeşitliliğinin büyük bir kısmı ya bize zarar vermiyor ya da sağlığımız için olmazsa olmazlar. İşin aslı siz – evet siz, bunu okuyan arkadaş – insandan çok mikropsunuz. Gücenmeyin hemen, anlatacağım. Ortalama bir insan yaklaşık 30 trilyon insan hücresinden oluşuyor. Bunun yanında aynı insanın bedeninde yaklaşık 39 trilyon bakteri barınıyor. Bağırsaklarımızdan derimize kadar her tarafımızı kendine ev edinen bu mikroplar bizi hasta etmiyorlar. Örneğin bağırsaklarımızda yaşayan çeşit çeşit bakteri yediklerimizi sindirmemize ve kendimiz üretemediğimiz vitaminleri edinmemize yardımcı oluyorlar.

Son yıllarda yapılan araştırmalar ise bağırsak mikropları ile sinir sistemi, hormonlar, bağışıklık ve akla gelebilecek neredeyse her türlü bedensel işlev arasında önceden aklımıza gelmeyen ilişkileri ortaya çıkarıyor. Dahası, beton ormanında sıkışmış çocuklarımızı bu yararlı otostopçularla nasıl haşır neşir edeceğimizi de artık daha iyi anlıyoruz. Gitgide biriken bilimsel delillere göre erken yaşta yeşil alanlara erişim ve park, bahçe gibi yerlerde geçirilen zamanla sağlıklı bir bağışıklık sistemi arasında bir bağlantı var. Fakat bu bağlantının nedensel mi yoksa rastlantısal mı olduğu halen tartışma konusuydu.

Finlandiya’da gerçekleştirilen yeni bir deneyde normalde çakıl ve betondan oluşan oyun alanları bulunan yedi kreşten dördünde bu alanlar çimen ve orman tabanına benzeyen bir bitki örtüsü ile kaplandı. Diğer üç kreş ise olduğu gibi bırakıldı. Ayrıca deneye dahil edilen üç kreş ise öteden beri doğal malzeme ile döşeli oyun alanlarına sahipti. Denemenin başında ve dört hafta sonunda 3 – 5 yaş arası 75 çocuğun deri ve bağırsaklarında yaşayan mikropları inceleyen araştırmacılar doğa ile temas etmesine izin verilen çocukların beton ve çakıl oyun alanlarında oynamayı sürdüren akranlarına göre hem bağırsak hem de derilerindeki mikrop topluluklarında çeşitliliğin arttığını gördüler. Dahası, bu çocuklardaki yeni mikrop toplulukları, eskiden beri doğal alanda oynayan akranlarında görülenlere benziyordu – hem de sadece 28 gün sonunda! Ek olarak, çocukların kan örneklerini de inceleyen araştırmacıların bulgularına göre dört haftalık doğal ortam deneyimi yıllarca süren beton muamelesinin izlerini tamamen silmese de özellikle bağışıklık siteminin sağlıklı işlemeye başladığına işaret eden veriler dikkat çekmekte.

Bu araştırma, ilk defa doğal ortama erişim ile sağlıklı bir bağışıklık sistemini neden-sonuç ilişkisi içinde ele aldığından çığır açıcı denebilir. Bir biyolog ve bilim insanı olarak bu araştırmayı heyecanla okudum. Bir baba olarak da buldukları sonuçlardan kendime dersler çıkardım. Çocuklarımız bizim için çok değerli ve tabi ki onları korumak istiyoruz. Ama onları korumaya çalışırken milyonlarca yıllık evrimimizin getirdiği bazı gereksinimleri de göz ardı etmememiz gerekiyor. İnsan sağlığı yaşamın geri kalanından ayrışık, beton kutular içinde korunabilecek bir şey değil. Çocukların güvenli ortamlarda doyasıya kirlenebildiği günler dilerim hepimize.


Kaynaklar
https://www.theatlantic.com/technology/archive/2018/02/city-noise-might-be-making-you-sick/553385/
https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pmc/articles/PMC1253729/
https://www.sciencealert.com/daycares-in-finland-built-a-backyard-forest-and-it-changed-children-s-immune-systems
https://advances.sciencemag.org/content/6/42/eaba2578
https://www.cdc.gov/mmwr/preview/mmwrhtml/mm4829a1.htm
https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pmc/articles/PMC1838109/
https://www.nature.com/news/scientists-bust-myth-that-our-bodies-have-more-bacteria-than-human-cells-1.19136
https://kids.frontiersin.org/article/10.3389/frym.2017.00035
https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pmc/articles/PMC2841828/

* Puerto Rico Üniversitesi’nde doktora sonrası araştırmacı, entomolog




Önceki Haber
Hayvanlar âleminin büyülü dünyasına davet
Sonraki Haber
Fransa Ankara Büyükelçisi'ni geri çağırdı