Başarı!


Bahadır Altan*


Silahlı Kuvvetler’in harekat planları çeşitli savaş olasılıklarına göre hazırlanır. Sadece Yunanistan ile savaşa girilirse neler yapılacak, Yunanistan artı Bulgaristan olursa nasıl hareket edilecek, buna İran da dahil olursa gibi olasılıklara göre sulh zamanından planlar hazırlanır. Birliklerin nerelere intikal edecekleri, hangi sayıda uçak, tank, mühimmat kullanılacağı, lojistik gibi konular plan tatbikatlarında masaya yatırılır. Tatbikatta ortaya çıkan eksikliklere, ihtiyaçlara göre planlar revize edilir.

Örneğin sadece Yunanistan’la savaşa girilirse (bu savaşın galibinin olmayacağını iki taraf da çok iyi bilmesine rağmen) “ilk yumruğu vuran kazanır” mantığıyla ne kadar uçak, hangi gizlilik esaslarıyla, ne zaman batı meydanlarına intikal edecek vs. belirlenir. Burada hava kuvvetleri açısından en temel konu, uçak sayısı ve onların taşıyacağı bomba, füze miktarıdır. Yaratmak istenilen tahribata uygun miktarı hesaplayıp belirlemek önemlidir. İşte Gare’de kullanılan 42 uçak, ancak Yunanistan gibi bir ‘düşmana’ karşı topyekûn savaşta kullanılacak kadar büyük bir güçtür. İktidar ne derse desin, Gare ‘operasyonu’ İHA ve SİHA’lar, havada ikmal ve erken uyarı uçakları da düşünüldüğünde bu denli çok miktarda hava gücünün kullanıldığı, başarısızlıkla sonuçlanan bir savaştır.

Bu gerçeğin hazırlanan kılıfa sığmayacak kadar büyük olması iktidarı hırçınlaştırmış, okları HDP’ye döndürmesine neden olmuş, başarısızlığı örtmek için işi acılı aileleri parti kongrelerinde istismar etmeye kadar vardırmıştır. HDP dışındaki muhalefet ise ilk kez iktidarın yanında alkış tutmak yerine “Sorumlu Erdoğan’dır” diyor. İktidar bu söylemi ve Kılıçdaroğlu’nun sorduğu 5 soruyu, “13 devlet görevlisini katleden PKK değil, devlettir” denildiği şeklinde alıyor. Ve kendi söylemi dışındaki her yorumu ‘devlete karşı terörü savunmak, teröristleri aklamak’ olarak lanse etmeye çalışıyor…

TSK üst düzey yöneticileri ve onlara başkanlık etmiş Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar’ın birliklerin böyle bir arazide, bu tür “Kurtarma Operasyonu” yapmaya elverişli olmadığını değerlendirememe olasılığı bence yoktur. Genellikle alt birlik komutanlarının, kendi gücüyle çözüm üretemiyor izlenimi vermemek duygusuyla, yetersizliklerini saklamaya çalıştıkları, kendi kişisel eksikliğiymiş gibi anlaşılacağı endişesiyle üst makamlara kabiliyetlerini abartarak rapor verdikleri bilinir. Bu da Genel Kurmay Başkanlığı yapmış Hulusi Akar’a Erdoğan gibi “kandırıldım” deme hakkını tanımıyor kuşkusuz. Görünen odur ki Gare operasyonunda riskin büyüklüğü bilinmesine rağmen Erdoğan’a müjde verme sevdasıyla hareket edilmiştir. Bu tutumun özellikle 15 Temmuz’dan sonra Hulusi Akar ve hızla terfi ettirilen generaller için Saray’a karşı kendilerini ispatlama çabası olarak değerlendirmek bence yanlış olmaz. Gerçekleri bilmelerine rağmen başkalarının çocuklarının canı üzerinden bu riske girilmesi çok daha acıdır.

Hulusi Akar, TBMM Genel Kurulu’nda konuşma yaparak Gare’ye dönük askeri harekatla ilgili milletvekillerini bilgilendirmişti. (Fotoğraf: MSB)

Gare ve çevresinde patlayan tonlarca bombanın dumanları kalktıktan sonra, siyasetin başlattığı hamaset bombardımanının da tozu dağılıyor. Artık gerçekler bütün çıplaklığıyla net olarak görülmeye başladı. İlk bombardımandan hemen sonra helikopterlerle (Uçar Birlik Harekatı) indirme yapılmaya kalkışılmış, şiddetli direnişle karşılaşılıp kayıplar verilince geri çekilinmiş. Bunun üzerine planların değiştiği, esirler de gözden çıkarılarak bombardıman 3 gün daha sürdürülmüştür. Ancak bu yoğun bombardımanla, kampta vurulmadık tek nokta dahi kalmadıktan sonra ve ele geçen iki kişinin rehberliğinde esirlerin bulunduğu mağaraya ulaşılabiliyor. Mağaraya, etrafı ne kadar bombalanırsa bombalansın, içerde elinde tek bir silahla ölümü göze almış bir insan olduğu sürece girmenin mümkün olmadığı da biliniyor kuşkusuz. Bu aşamada esirlerin de içinde olduğunu kesin olarak bildikleri mağaraya Hulusi Akar’ın “göz yaşartıcı gaz attık” sözü CHP’yi de İYİ Parti’yi de ikna edemedi. Cansız bedenlerin ailelerine dahi gösterilmeyişi de kuşkuları artırdı. Akar ve Soylu’nun AKP teamüllerine aykırı olarak muhalefetin ayağına kadar gidip, şemalarla yaptıkları açıklamalar da mızrağı çuvala sığdırmayınca muhalefetin dilinden “Sorumlu Erdoğan’dır” açıklaması geldi.

İlk de olsa muhalefetin bu tavrının çok önemli olduğunu düşünenler çoğunlukta. Ancak görünen o ki bu bir tutum değişikliği değil. CHP ve İYİ Parti hâlâ, iktidarın belirlediği gündemin takibinde, onun “başarısızlıkları” üzerinden ve çoğunlukla aynı hamasetle günü kurtarma çabasında. “Başarının” ne olduğu konusunda da sordukları sorular umut verici değil.

‘Başarılı’ bir savaş olabilir mi?

Bu operasyon çok iyi hazırlanıp uygulansaydı, hiç kayıp verilmeden 13 rehine tereyağından kıl çeker gibi getirilseydi, bunu da Malatya Valisi açıklamayacaktı kuşkusuz! Ankara veya İstanbul’da, Ulubatlı Hasan eşliğinde fetih törenleriyle zafer duyurulurken, Kılıçdaroğlu ve Akşener ne yapacaklardı? Muhtemel Yenikapı’da lebaleb kutlamalar yapılırken AKP genel başkanının bu “başarısı” yanında saf mı tutacaklardı?

Böylesi bir bozgun ve kayıplarla dolu operasyonu bile içeride başarı hanesine yazdırmaya ve oya devşirmeye çalışan iktidar, savaşın bitmesini ister mi? HDP dışındaki muhalefetin bu kirli savaşın bitirilmesine dair hiçbir sözü olmadığı için sorumlu aramalarının da bir anlamı bence yoktur.

Oysa eşitlik ve adalet zemininde kurulan, kalıcı, sürdürülebilir bir barıştan başka bir “başarı” yok. Adına “başarı” veya “başarısızlık” deseniz bir şey değişmiyor. Gare, ne yazık ki orada yaşamını yitirenlerin ailelerinin büyük acılarının dışında, kırk yıldır bilinçli olarak sürdürülen kirli savaşın sadece bir enstantanesi olarak kalmaya, muhalefet de boşa düşmeye mahkum.

Ecevit’in azınlık hükümeti zamanında, 16 Şubat 1999 tarihinde, CIA’nin A. Öcalan’ı MİT’e teslim etmesinin hemen ardından Nisan ayında yapılan seçimlerde DSP’nin, parti örgütlerinin bile neredeyse yok olduğu bir dönemde nasıl birinci parti olduğunu hatırlamak gerek. ABD’nin bu “en büyük hediyesi” Ecevit’i başbakan yaparken, ülkeye huzur getirmeye yetmedi kuşkusuz. Aradan geçen 22 yılda dökülen kan ve gözyaşına baktığınızda hangi “başarıdan” söz edilebilir?

Erdoğan’ın böyle bir “müjde” için yapmayacağı şey, göze almayacağı risk yoktur kuşkusuz. Seçimler yaklaşırken sahneye koyacağı iyi hazırlanmış bir Rambo senaryosuyla “başarılı” bir operasyonu şimdiden planladığını söylemek kehanet olmaz.

Muhalefet başarıyı yanlış yerde aramaya devam ederse kaybeden sadece kendileri olmayacak, ne yazık ki bütün ülke yoksullaşarak kanamaya devam edecek…


*Hava Harp Okulu’ndan mezun oldu. Hava Kuvvetleri, Anadolu Üniversitesi SHYO, THY ve Pegasus’ta pilotluk ve öğretmenlik yaptı. 12 Eylül döneminde üsteğmen rütbesindeyken iki kez gözetim altına alındı. THY’den sendikal çalışmaları nedeniyle işten atıldı, Gökkuşağı Hareketi adıyla sendikal bürokrasiye karşı alternatif bir model kurarak mücadele etti. Çözüm Süreci ve sonrasında barış mücadelesinde aktif rol aldı. İki dönem Barış Bloğu’nun eş sözcülüğünü yürüttü. ADAM-Der üyesi. Airkule’de havacılıkla ilgili yazılar yazdı, halen İşçi Sözü ve Gazete Karınca’da yazıları yayımlanmakta.




Önceki Haber
Yaşar Kemal ölümünün altıncı yılında anılacak
Sonraki Haber
Ankara'da iki üniversite öğrencisi gözaltında